Günümüzde ancak Türk-İslam kültürünün ve köklü medeniyetimizin yeniden ihyası ile bu bölgede kalıcı bir barış ve istikrar ortamı sağlanabilir.
Osmanlı-Türk Hinterlandı
Bu coğrafyada Osmanlı Devleti'nin ardından, aradan geçen uzun zamana ve denenen her türlü rejim ve siyasi iktidara rağmen, huzur ve istikrar hala sağlanamamıştır. Gerek Balkanlar, gerekse Ortadoğu ve Kafkasya halkları savaşların, çatışmaların ve gerginliklerin ağır yükü altında ezilmektedir.
Dünya siyasetinde söz sahibi olanlar, her şeyden önce bugün "Osmanlı-Türk Hinterlandı" olarak anılan bu bölgelerin öneminin farkında olmalıdır. Çünkü pek çok politik denge, ana hatlarıyla bu coğrafyanın etrafında şekillenmektedir. Bunun yanı sıra bölgenin sahip olduğu kaynaklar, 21. yüzyıl siyasetinin burada yoğunlaşmasına sebep olmaktadır. Bu topraklar, bugün dünyanın en zengin yeraltı kaynaklarına sahiptir. Sanayileşmenin temel hammaddelerini oluşturan kömür, petrol, doğalgaz, demir, bakır gibi madenler açısından, başta Kafkaslar ve Orta Asya olmak üzere tüm bölge oldukça zengin rezervlere sahiptir.
Dünyanın bu en önemli coğrafyasında, etnik ve dini farklılıkları olan insanların bir arada huzur içinde yaşamalarını sağlayacak ve adaleti eşit olarak dağıtacak bir işbirliğinin gereği kaçınılmazdır. Bölgede yer alan devletler, güçlerini ve imkanlarını hem ekonomik hem de sosyo-kültürel alanda işbirliğiyle güçlendirdikleri takdirde, bu coğrafyanın sahip olduğu stratejik önem daha da artacaktır.
Bunun yolu ise, ülkeler arasındaki çatışma ve anlaşmazlıkların yerini, barış ve işbirliğine bırakmasından geçer. Bu tür bir işbirliği, bölgedeki her ülke için önemli bir dayanak noktası oluşturacak ve böylece uluslararası platformda her bir devlet kendi ulusunun menfaatlerini karşılıklı anlayış ve uzlaşı çerçevesinde koruma imkanı bulacaktır.
Türkiye'nin Sahip Olduğu Miras
Balkan halkları, Türkiye ile gönül bağlarını hala devam ettirmektedirler. Ortadoğu ise, Osmanlı'nın bölgeden çekilmesiyle kaybettiği huzur ve istikrarı, tekrar kazanmaya çalışmaktadır. Eğer bu bölgede yer alan ülkeler, bugün dünyanın geleceğinde bu kadar hayati bir öneme sahiplerse, bu durumda Osmanlı'nın varisi olan Türkiye Cumhuriyeti'nin de söz konusu süreçte kilit rol oynaması kaçınılmazdır.
Aynı durum, Kafkaslar ve Orta Asya için de geçerlidir. Bu bölge halkları ile Türkiye arasında büyük bir kültür ve tarih birliği vardır. Kafkaslar, tarih boyunca Rus zulmünden kaçarak Osmanlı'ya sığınmış Müslüman kavimlerin diyarıdır. Orta Asya ise, Osmanlı toprağı olmasa da, Türklerin ilk vatanı olması ve hala bu coğrafyada çok sayıda Türkün yaşıyor olması sebebiyle, Türkiye'nin doğal etki alanındadır.
Unutulmamalıdır ki, Türkiye, yüzlerce farklı kültürün ve etnik grubun barındığı bu bölgede, sahip olduğu Osmanlı mirası gereği "söz sahibi"dir. Nitekim bu topraklarda, siyaseten olmasa bile, kültürel olarak Türk hakimiyeti hala devam etmekte, özellikle Balkanlar'da ve Kafkasya'da farklı ırklardan çok sayıda Müslüman kendini Türk ve Osmanlı addetmektedir.
Osmanlı Millet Sistemi'nde, devletin koruyucu şemsiyesi altına giren her millet ya da topluluğa, kendi inanç ve örfüne göre yaşama hakkı tanınır ve temel hakları koruma altına alınmıştır. Her dinden, her mezhepten vatandaş ibadetini dilediği gibi yerine getirmiş, kendi örf ve adetlerini uygulama konusunda hiçbir baskı veya zorlama ile karşılaşmamıştır. Bunun karşılığında, dışarıdan gelen saldırılarda bu topraklarda yaşayanlar da, -severek ve isteyerek- yönetiminden memnun kaldıkları Osmanlı Devleti'nin yanında yer almışlardır. Böylece dış güvenlik ve ekonomi başta olmak üzere, pek çok alanda doğal ve sağlam bir ittifak oluşmuş, hem Osmanlı Devleti'nin hem de tebası altında yaşayanların huzur buldukları bir ortam sağlanmıştır. Günümüzde de, ancak Türk-İslam kültürünün ve köklü medeniyetimizin yeniden ihyası ile bu bölgede kalıcı bir barış ve istikrar ortamı sağlanabilir.