Hülya Avşar'ın 5 Mart 2009 tarihindeki röportajında sorduğu soruların bir çoğunun cevabı bu röportajda mevcut
ucgen

Hülya Avşar'ın 5 Mart 2009 tarihindeki röportajında sorduğu soruların bir çoğunun cevabı bu röportajda mevcut

24789


Deşifre:

ADNAN OKTAR: … Peygamberlikle şereflendiğinde de biliyorsunuz az bir insan topluluğu ona iman etti çok az ve yıllarca o mübareği zor durumda bıraktılar. Aileler azgınlaştı, çocuklarını göndermek istemediler. Çocuklarla ailelerin arası açıldı tabi Allah’ın emriydi bu zaten, çocuklar ailelerini bırakıp Peygamber efendimizin yanına gittiler o devirde. Çocukları dövmeler, sövmeler o devrin ekabirleri, o devrin müşrik ve azgınları "siz ne biçim çocuksunuz, aile bırakılır mı, ailesinden hiç insan hiç ayrılır mı, öleceğinizi bilseniz yine ailenizden ayrılmamanız gerekir" gibi telkinler yapıyorlardı. Ama iman esas olduğu için, Allah korkusu ve Allah sevgisi esas olduğu için o güzeller güzelinin yanına gittiler, tamamen ailelerinden ayrıldılar, hatta bir kısmı da biliyorsunuz hicret etti Peygamber Efendimizle beraber o gençler. Hz. Ebubekir, Osman, Ali, Allah hepsinden razı olsun, tam yardımcı oldular Peygamber Efendimize, emek emek, emek emek, emek emek. Hz. Ömer, yiğit Hz. Ömer’in de ortaya çıkması ile biliyorsunuz, etrafa Allah’ın izni ile ilmi anlamda meydan okudular ve o güzel hicretlerinden sonra geri dönüşlerinde, Mekke’de putların kırılmasından sonra, İslam çığ gibi yayılmaya başladı. Ama o dönemde çekilen çileler, zorluklar zaten hepimizin malumu. Bu zorluklarla bir tek Peygamber Efendimiz karşılaşmadı tabi yani bütün peygamberlerde olmuştur, Hz. Meryem de Cenab-ı Allah diyor, ‘ailenle kendi arana bir perde çek’ diyor, ailesi ile kendi arasına bir perde çekiyor Hz. Meryem, ayrılıyor ailesinden ve kendini Allah’a adıyor. Yani hiçbir aile çocuğunu kendi malı gibi görmeyecek bunu görüyoruz, yani birçok insan bu benim eşyam diyor, malım, yani benim dinim ne ise benim inancım ne ise, masonsa mason olacak, ateistse ateist olacak, PKK’lı ise PKK’lı olacak, müptezelse o da müptezel olacak gibi mantıkları oluyor. Böyle şey olmaz; çocuk ayrı bir insandır, anne baba ayrı bir insandır. Bugün cezaevlerini anne babaların doldurduğunu görüyoruz. İddia edilen Ergenekon içinde tutuklananlar da anne baba, cinayetten tutuklananlar da anne baba, değil mi? Fuhuştan, gayrimeşru kazançtan yakalanan da anne baba. O yüzden müminler fert fert Allah’ın huzuruna gidecekler ve Allah’a kendi hesaplarını kendileri verecekler. Aile olarak biz Allah’ın karşısına çıkmayacağız, yahut topluluk olarak çıkmayacağız.

DESTAN TV: Herkes kendi hesabını kendisi verecek.

ADNAN OKTAR: Onun için herkes müstakildir, tabi ki anne baba sevgisi kutsaldır, değerlidir, anneler babalar bizim baş tacımızdır, ama ahlaksızlık yapmamaları şartı ile, dinimize müdahale etmemeleri şartı ile, gayri meşru yollara sevk etmemeleri şartı ile, yanlış ve pis inançlarını zorla dayatmamaları şartı ile. Mesela Ergenekon kafasını, PKK kafasını zorla dayatmamaları şartı ile. Böyle bir özgürlük ortamında anne baba alnından öpülür, hizmetçi olunur, hatta içkiliyse bile gider, onu meyhaneden alır omzuna kor getirirsin. Dinsiz de olabilir, o ona mahsus ama saygılı olacak. Resulullah bu çileleri, bu zorlukları, bu mantıkları aşarak kırarak geçti MaşaAllah. Bütün ömrü çileyle ve zorluklarla geçti. Hep savaşlarla geçti. Aslanlar gibi mücadele etti, bütün etrafını sarıyordu küffar, müşrikler bakın sırf tek başına şu mucizedir. Düşünün mesela bin kişilik bir küfür ordusunun içine Peygamber giriyor (SAV) zaten amaç sadece onu şehit etmek, başka konuları yok adamların. Dört yönden sarıyorlar hatta bir ara Peygamberimiz (SAV) kayboldu diyor sahabeler hatta vefat ettiğini, şehit edildiğini düşünüyorlar. Bir de bakıyorlar ki, onlarla savaşıyor. Ama dört tarafı çevrilmiş. Bir insanın dört tarafı çevrilmiş olarak kılıçlı insanların içerisinden kurtulması mümkün müdür? Bu bir mucizedir ve çok uzun sürmüştür bu, çok uzun süren bir süre. Aslanlar gibi hepsiyle mücadele etmiştir ve hiçbir şekilde de zarara uğramamıştır, bir yara almamıştır Bir tek Uhud’da dişine bir şey geldi, o mübarek güzel dişine, o kadar.

ADNAN OKTAR: … Mesela aile için ensest ilişki de çok yaygın. Mesela genç kızlar bunu söylüyor, "vay ahlaksız, diyor, babana sen bunu nasıl söylersin"? Ağzını burnunu kırıyorlar çocuğun, peki kardeşim kime şikayet etsin? Yani nasıl ispat etsin? O anne babadır, sakın babana böyle birşey söylemesin. Adam tecavüz etmeye kalkıyor veya direkt tecavüz ediyor. Mesela vakalar var, beş yıl tecavüz etmiş. Çocuk korkudan kimseye söyleyememiş. Niye, çünkü annedir, babadır kutsal sakın ağzını açma, ses çıkartma. Bu çok büyük bir ahlaksızlıktır. Ne demek anne baba demek? Anne baba, Allah’tan korkar, Allah’ı sever, saygılıdır, namusuna, onuruna dikkat eder, fikirlerine onun düşüncelerine…

DESTAN TV: Yani anne baba gibi davranır,

ADNAN OKTAR: Tabi anne baba gibi davranır, ben ona anne baba derim, böyle ahlaksızlara anne baba denmez. Mesela gidiyor adam iddia edilen Ergenekon örgütüne mensup oluyor, onların talimatı ile hareket ediyor yahut PKK’lı oluyor veyahut dediğim gibi kızına tecavüz etmeye kalkıyor. Kızcağız gidip şikayet ediyor, savcıya şikayet ediyor. "Sen beni nasıl şikayet edersin" diye çocuğun alnından çekip vuruyor. Bu çocuk ne yapsın peki o zaman? Yahut mesela savcıya gidip şikayet ediyor. Şahidin var mı diyorlar, yok. Bu durumda bu çocuğun yapacağı güvenilir bir ailenin yanına sığınmaktır. Yani dindar, mukaddesatçı ailenin yanına. Direk resmi müracaatlarını yapıp, "ben böyle rahatsız ediliyorum, can güvenliğim yoktur, dövülüyorum, sövülüyorum, işkence görüyorum", görüyorsa ne yapılıyorsa veyahut tecavüz edildiğini varsa öyle bir şey onu belirtir yahut edilmeye çalışılıyorsa onu belirtir, savcılığa bir dilekçe verir ve güvenilir bir ailenin yanında, güçlü bir ailenin yanında kendini muhafaza altına alır ve bu yapının, bu aile yapısının gelenek haline gelmesi gerekir, genç kızları genç insanları koruyan bir sisteme dönüşmesi lazım. Mesela hırsız ailenin çocuğu hırsız oluyor, çocuğu da hırsız yapıyor, yani çocuk kopabilsin buradan, bu meşhur bilinir. Mesela gayrimeşru alemde mesela kadın fahişelik yapıyor, ahlaksızlık yapıyor, çocuğu da fahişe yetiştiriyor, bu çok meşhur bilinen bir şey, Bu işte, bu tabudan kaynaklanıyor. Yani aileden hiçbir şekilde ayrılanamaz, babaya ve anaya itaat edeceksin. Çocuğu fahişe yapacak itaat olur mu böyle bir şeyde? Yapmak istiyor ve yapıyor da sonunda. Bunda itaat olmaz. Kuran’ın açık ayeti vardır. Allah’a isyan konusunda itaat yok. Mesela Ashab-ı Kehf Peygamber Efendimizin çok daha öncesi dönemde yaşayan gençlerdir. O dönemde de ahlaksızlık almış başını yürümüş. Bir avuç genç... Mekselina, Mestina, Mernuş, Debernüş, Sezenüş, Kefeştateyyüş ve Kıtmir yanlış aklımda kalmadıysa isimleri bu gençlerin. Bunlar mağaraya sığınıyorlar. Ailelerini bırakıp, Allah rızası için, çünkü bunlar fert. Yani insan aile olarak yaratılmıyor, insan olarak yaratılıyor. Ama aileleri de dindar olsaydı, Allah’tan korkan, aklı başında insanlar olsaydı onlar da beraber sığınırlardı, hep birlikte hareket ederlerdi. Ama Allah bunu mübarek bir olay olduğunu göstermiş ve değerli bir olay olduğunu göstermiş. Hz. Musa devrinde de öyle. Gençler, annelerinden babalarından ayrılarak Hz. Musa’nın yanına gelmişlerdir. Mesela Firavun’un hanımı Firavun’un yanından ayrılıp, bakın saltanat, ihtişam, yeme, içme her şey var, saray hayatı. O mübarek kadın onu bırakıyor, ayrılmaz deniyor ya ayrılır niye ayrılmasın bakın kadın olur ayrılır, gidiyor Hz. Musa’yla 40 yıl çölde geziyor. Onlara baksan, çok anormal bir hareket. Diyecekler yemen içmen yerinde, herşeyin yerinde, lüksün yerinde, çölde senin ne işin var. Hz. Musa’ya da kim bilir ne gözle bakıyorlar ayrıca.

DESTAN TV: Ama onlar en zorunu beceriyorlar. Müslüman bir anne-babadan olma bir çocuk zaten o şekilde devam ediyor ama sizin söylediğiniz gibi Firavun’un karısı, efendime söyleyeyim bir putperestin çocuklarının bu hak yolunu seçmeleri ve bu konuda her türlü zorluğu aşarak gelmeleri herhalde o da Cenab-ı Allah’ın onlara bir lütfu ve onlar daha muteber, makbul kullar olsa gerek diye düşünüyorum Hocam.

ADNAN OKTAR: Evet MaşaAllah. Bakın diyor ki 2006 yılında 17 bin 64 kişi aile içi şiddete maruz kaldı. Kardeşim ne mecburiyeti var? Niye her gün ağzını, burnunu kırdırsın? Niye kendini dövdürsün? Yani babandır döver, annendir döver. Hayvan mı bu? Bu insan, öyle bir şey olmaz. Öyleyse gider resmi müracaatta bulunur, devlete sığınır. Gider bir dostu, sevdiği, güvendiği kişi varsa onun yanında can güvenliğini korumak şartıyla kalır. Aile içi şiddete maruz kalanların %18 kadarı, aile içi taciz vakasına - bakın ensest vaka - %18 ensest ilişki var. Mesela babası sarkıntılık yapıyor, yahut abisi, amcası sarkıntılık yapıyor. Diyorlar, aman o senin amcandır, sakın ha, nasıl konuşursun? Mesela babası sarkıntılık yapıyor, aman nasıl konuşursun? Çocuk mustar kalıyor ve bu çok büyük bir beladır Türkiye’de. Böyle bir şey olduğunda derhal dilekçe verip ispat etmesi de şart değil. Edemez tabi ki, zaten şahit falan da bulamaz. Biz onun sözüne güveniriz yani o kişinin sözüne güveniriz. Öyleyse savcılığa dilekçe verir ve ayrılır.

DESTAN TV: Hatta MazaAllah hocam afedersiniz bazı yerlerde bu mağduriyetin arkasından hayatını da kaybediyor. Yani gariban çocuğun, masum çocuğun hiçbir suçu yok. Doğu’da, Güneydoğu’da, bazı yörelerimizde, işte tacize uğramış, tecavüze uğramış, bir de aile meclisinden katli vaciptir diye ferman çıkıyor. Ne günahı varsa o masumun? Hem tecavüze uğruyor, hem taciz ediliyor, bir de öldürüyorlar hayatına son veriyorlar.

ADNAN OKTAR: Hayır, bu o kadar büyük bir kepazelik ki, işte bakın aile kutsaldır diyerek, anneye-babaya saygı vardır diyerek bu çocukların can güvenliğini ortadan kaldırıyorlar. Aile kutsaldır, anne-baba da kutsaldır, baş tacıdır ama normal, güzel ahlaklı, sevecen, saygı duyulan, fikir hürriyeti olan, demokrat aile kastediliyor burada. Mesela kızcağıza birisi tecavüz ediyor. Zorla tecavüz ediyor, çocuk ağlayarak geliyor, söylüyor bana tecavüz ettiler. Öyle mi yavrum diyor gel, başını güzelce şöyle bir şey yapıyorlar okşuyorlar, otur yavrum şöyle tarlaya diyor. Kafasının arkasından kurşunu sıkıyor. Abisine kaz yavrum orayı diyor, aile anası babası beraber kürekle, ailece kürekle kazıyorlar, çocuğu oraya gömüyorlar. Aileye itaat edin diyor, burada bu aileye itaat edilir mi? Ne suçu var bu çocuğun veyahut çocuğu evlendiriyorlar, adam diyor ki, kız çıkmadı diyor, buyrun. Çocuğu apar topar bütün aile hastaneye götürüyor, kız mı değil mi. Hastane diyor ki, bu diyor doğuştan kızlık zarı yok diyor.

DESTAN TV: Veya anatomik bakire…

ADNAN OKTAR: Evet doğuştan yok bunlarda zaten oluyor adı dediğiniz gibi oluyor. Bitti, onların kanuna göre öyle bir şey yok. Yani demek ki yapmış diyorlar. Hep beraber alıyorlar hem de şenlikli nasılsın yavrum, nasılsın evladım? Kıtır kıtır annesiyle babası beraber doğruyorlar çocuğu, kan revan içinde hep beraber kestik, aile meclisimiz karar verdi, diyorlar. Yahut buna da gerek kalmıyor diyor ki adam, ben bunu kız çıkmadı gönderiyorum diyor o kadar. Yahut çocuk diyor ki beni dövüyorlar, sövüyorlar diyor onun için geri geliyor çocuk. Sen bunu nasıl yaparsın? Yani buna benzer rezaletler diz boyu. Buna bizim yanlış geleneklerimiz, yanlış örfümüz neden oluyor. Bunun değişmesi gerekiyor. Tam tersine değişmesi gerekiyor. Böyle durumda olan bir çocuk bu ferttir yani özellikle 18 yaşını geçmiş insanlar, koskoca aklı başında değil mi, artık bu devlet açısından kanunen kendi sorumluluğunu almış kişidir. Ama kendi sorumluluğunu alamayan 18 yaşın altında olanların da devletin direk kurumlarına sığınması lazım , devletin bu konuda özel yerleri olması lazım. Ve çocuğun ifadesine itibar edilmesi lazım, yani ispat mecburiyetinin olmaması lazım. Çocuk evin içinde nasıl ispat etsin? Yani babası mesela odasına giriyor, tecavüz etmeye kalkıyor. Nasıl ispat etsin çocuk bunu? Kamera mı getirsin yani nedir, fotoğrafını mı çeksin?

DESTAN TV: Efendim ispatı olanlar bile oluyor örneğin eniştesi tecavüz etmiş aman işte aile içi namus, şeref halbuki namus, şeref orada bir şey kalmamış, aman dışarıya karşı namusumuz, şerefimiz halel görmesin - nasıl görmeyecekse - gibi yaklaşımlarını maalesef görüyoruz hocam.

ADNAN OKTAR: Mesela 2006 yılında yapılan araştırmaya göre Türkiye’de her 26 dakikada bir aile içi şiddet olayı yaşandı diyor. Rezalet. Çocuk istismarı, kadın istismarı, taciz ve aile içi tecavüz ve şiddet, ensest gibi olaylar yasal mercilere en az taşınanlar arasında. Bakın rezalete bakın. Çocuk istismarı, kadın istismarı, taciz, aile içi tecavüz, şiddet, ensest gibi olaylar yani babasının veya kardeşinin cinsel yönden kardeşine ahlaksızca yaklaşması, belki bilmeyenler olur onun için diyorum. Yasal mercilere en az taşınanlar arasında, çünkü ispat edemiyor çocuk. 2006 yılının Ocak-Eylül döneminde 12 bin 784 ayrı adli olay aile faktörüne kötü muamele olarak kayıtlara işlendi. Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, aile içinde fiziksel şiddetin boyutları oldukça büyük. Araştırmalara göre Türkiye’de kadınların %57’si fiziksel, %47’si cinsel şiddete maruz kalıyor. %8’i ise tecavüze uğruyor. Aile içinde. Bu tam bir rezalet. Tam bir kepazelik, buna karşı aklı başında, makul bir örf geliştirilmesi gerekiyor. Makul bir gelenek geliştirilmesi gerekiyor. Mesela pamuk gibi anneler vardır. Çok efendi babalar vardır. İnsan dizinin dibinden ayrılmak istemez, canı ciğeridir. Nezihtir, onun fikirlerine, onun inançlarına saygı, hürmet gösterir. Değil mi? Yani haysiyetine, namusuna düşkündür. Ahlaksız olan, psikopat olan mesela iddia edilen Ergenekon mensubu olan bir ailenin çocuğu ne yapsın? PKK mensubu bir ailenin çocuğu ne yapsın? Mecbur mu PKK’lı olmaya? Yahut müptezel bir ailenin çocuğu onlarla müptezel olmaya mecbur mu? Tabii ki inancına göre hareket edecektir.

ADNAN OKTAR: Mehdi çileyle çıkacak, acılarla çıkacak, Mehdi'nin üstüne çok gelecekler. Küçük bir grubu olacak, küçük bir azınlık arkadaş grubu olacak. Bunlar ailelerinden aynı Ashab-Iı Kefh’de olduğu gibi muazzam baskı görecekler. Acı çekecekler, aileleri kabul etmeyecek Mehdi’ye gelmelerini, yaklaşmalarını, Ashab-ı Kehf, Kefh Suresi zaten doğrudan Mehdi'yi anlatan bir suredir Kefh Suresi. Deccal zamanında Kefh Suresini okuyun diyor Peygamber Efendimiz. Mehdi'nin yardımcılarıdır diyor Ashabı Kefh diyor Resulullah (SAV). Yani o sure baştan sona o konuyu anlatır. Zaten 18. suredir. 110 ayetten oluşur. 18 çarpı 110 1980 tarihini verir. Mehdi'nin çıkış tarihidir. Net tarih, Said Nursi’nin verdiği tarihi çıkartır. Ve ebcetleri de, tam Mehdi'nin tarihlerini verir. O devirde, o devrin ileri gelen aileleri, ileri gelen kapitalistleri, komparadorları kimse artık var güçleriyle Mehdi’ye saldıracaktır. İftira atacaklardır, hakaret edeceklerdir, hapsedeceklerdir. Mehdi'nin hapsi var, iki kere. Hatta Mehdi bir süre saklanacaktır. Gaybet-ül Kübra, Gaybet-ül Suğra denir. Bir küçük kayboluşu vardır, bir de büyük kayboluşu vardır. Büyük kayboluşunda insanlara hiç görünmeyecek, gizlenecek yani öldürülme riskine karşı, saldırı riskine karşı. Hatta diyor Kefh suresinde de, gençler, eğer aileleri ve çevresi eğer onları yakalarlarsa diyor, ya kendi dinlerine çevirirler, zorla. Yani mesela ahlaksızsa kendi ahlaksızlığına çevirecek. Ne düşüncedeyse ona çevirecek. Veyahut diyor taşa tutarak öldürürler diyor. Ki en feci şekilde öldürmeye azmediyorlar. Mehdi'yi de öyle, yani en feci şekilde öldürmeyi isteyeceklerdir insanlar. Talebelerine karşı da şiddetli baskı olacaktır. Said Nursi diyor ki: “İhlas, samimiyet, sadakat, sadıklar, bütün dış baskılara ailelerin, sokağın insanların baskısına rağmen, sadık olacaklar. Ve tesanüt diyor. Yani tam birbirlerine kenetlenmiş. Tesanüt sahipleri, bu sıfatlara tam sahip olan bir kısım şakirtlerdir diyor, her ne kadar az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar diyor. Muazzam bir çileden geçeceklerini söylüyor hadisler Mehdi'nin. Zaten sadakat ve tesanüt de acı ve baskı olmadan olmaz. Hatta o devrin Deccali, deccalleri yani ileride çıkacak Mesih Deccali de tarif ederken aynı üslup anlatılıyor. Mesih Deccalin en titiz olduğu konu aileleri kullanmak. Mesih Deccal aileleri kullanıyor. Diyor ki çocuğu alıyor genci getiriyor. Ben Allah’ım diyor haşa. Sana diyor şimdi ben bir mucize göstereceğim diyor. Ölmüş anneni ve babanı, bakın insanın en değer verdiği şey ailesi oluyor ya insanların. Ölmüş anneni babanı şu an diriltiyorum diyor, kalkın bakalım diyor. Annesi babası bir anda görünür hale geliyorlar hipnoz etkisiyle. Şimdi sor bakayım annene ve babana diyor. Ben haşa Allah mıyım değil miyim diyor. Annesi babası diyor ki, yavrum diyor bu Allah diyorlar. Sen buna iman et diyor. Hadis bu, hadis-i şerif. Buhari, Müslim, Tırmizi, İbn-i Mace, Sünen nesihi, Sünen-i Davud hepsinde vardır Mesih Deccal. Annesi babası haşa bu Allah deyince, çocuk da diyor, annem babam da söylüyor diyor ben artık kanaatim geldi diyor, ayağına kapanıyor. Ama bir kısmı diyor ki, ben senin diyor Deccal olduğuna daha iyi kanaat getirdim diyor. Mehdi'yle karşılaşıyor, Mehdi’ye diyor muazzam işkence eder, muazzam eziyet eder, Mehdi her seferinde der ki diyor, ben senin Deccal olduğunu daha iyi anladım der, diyor.

ADNAN OKTAR: Evet. Hz. İsa Mesih geldiğinde diyor ki, ben diyor, anneyle diyor çocuğun arasını ayırmaya geldim diyor. Yani bir geliş nedenim bu benim diyor. Yani, çünkü çocuk Allah’tan yana olunca, haktan yana olunca, ailesi babası karşı çıkacak. Tabi ki bir çatışma olacak. Çocuk Hz. İsa’dan yana oluyor işte o konuda. İnşaAllah. Ama eğer mümin ve muttaki ise tabi ailesiyle beraber.

ADNAN OKTAR: Mesela birçok aileyle de samimiydik, gelip gidiyorlardı, görüşüyorduk. Bir kısmını ben bilgilendirmeye çalışıyordum elimden geldiği kadar. Birden böyle küçük üç beş kişilik bir aile grubu oluştu. Bir anda. İddia edilen Ergenekon örgütünün psikolojik savaş biriminin elemanları bu kişilerle bağlantı kurdular, hatta biri de eski milletvekilidir ismini vermeyeyim. O da Ergenekon Lobiden yakalandı, göz altına alındı, bu konuda bir şeyler oldu geçenlerde. Bu kişiyle bağlantıdaydılar. Bu bağlantının sonucunda bambaşka bir çizgiye girdi bunlar. Birden bire var güçleriyle saldıran, iftira atan, çocuklarına saldıran, çocukları böyle tecrit etmeye kalkan, inançlarını ortadan kaldıran mesela farz edelim benim kitaplarımı yırtıyorlar, Kur’an okutturmuyorlar, hiçbir şekilde görüşmeyeceksin şeklinde mesela, arkadaşlarınla da görüşmeyeceksin, şunla da görüşmeyeceksin şeklinde bir uygulama ama bunda asıl amaç yani çocuğu dirençli hale getirip onun ayrılmasını sağlamak. Ayrılınca da ayrıldı diye şamata yapmak. Yani yaygara yapmak. Ki malzeme çıksın, yani psikolojik savaşa malzeme çıksın, yani tembihli. Bunun sonucunda da, tabi çocuk kız çocuğu, sürekli gece gündüz dövülürse, ağzı burnu koli bantlarıyla bağlanırsa, şiddet görürse ki bizim yani her şeyi de söylemiyoruz, yani birçok aile içinde de ahlaksızlık yapanlar var, ahlaksızca tavırlar gösterten de var. Tabi ki haysiyetine, namusuna, onuruna düşkün insanlar haysiyetini namusunu korurlar ve koruyacaklardır. Ve görüşmediler aileleriyle. Bunun sonucunda da bir propaganda başlattılar. Bazı şahısları televizyona çıkarttılar, ağlattılar. Ama böyle yani böyle adeta bir aktör gibi muazzam bir görüntüde. Halbuki aynı insanın hem iddia edilen Ergenekon örgütüyle bağlantısı var, hem mafya bağlantısı var. Biz bunları Ergenekon savcılığına ilettik. Ailelerin iddia edilen Ergenekon’la bağlantılarını ilettik, Ergenekon savcılığındaki bilgilerde çok kapsamlı açıklamalar var. Ve bu konunun hakkında da soruşturma devam ediyor şu an. Mesela bir emniyet müdürü var bu ailelerle de bağlantıdaydı bu kişi. Yani bağlantı halinde, direk akıl veren aynı şekilde bağlantı halinde kişiydi, herkesin bildiği. Toplu ve organize hareket ettiler. Yani nerede ne yapılacak, nasıl provokasyon yapılacak, nasıl oyun oynanacak.

ADNAN OKTAR: Bunun sonucunda da adam muazzam internet siteleri oluşturmuş, internet saldırısı başlatmış. Bakın milletvekili devlet kademelerinde gerekli bağlantıları kuruyor. Emniyet ayağı ayrı bir adam tarafından görevli, basın ayağı ayrı, internet ayağı ayrı. Ve diğer kurumlarda mesela diğer psikolojik propaganda yapacak yerler de onlar da ayrı. Yani bütün konu, ne yapalım diyorlar. Mesela en hassas olan konular. İşte bu aile bağının üzerinde duralım. Mesela bir babayı ağlatalım. Mesela tam Yargıtay kararının çıkması arifesinde, yani dört gün kalmış Yargıtay kararının çıkmasına, üç gün kalmış, adamı çıkarıp ağlattılar. Yani feryat figan böyle. Yani çok ince düşünülmüş. Yani nerede ne zaman haber çıkacak, nerede ne zaman yaygara yapılacak hepsi planlanmış. Ama şu an hepsi teker teker hesap veriyorlar. Allah ayaklarına doladı. Allah binbir türlü bela verdi. Allah yani her uğraşana, bir dikkatlice bir bakın hepsinin başına bir bela gelmiştir. Yani bela gelmeyen yok.

DESTAN TV: Çünkü bu soruları sormamak mümkün değil. Efendim Mardin’den Zeynep Eroğlu hanımefendi: Ben Mardin'den sizi canı gönülden izliyorum. Buralarda sizin sesinizi duymak bizim için çok sevindirici gurur verici. Hocam Doğu’da var olan töre cinayetleri hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Az önce kısmen değindiniz aslında ama Zeynep Eroğlu hanımefendi Mardin’den bu mesajı çekmiş. Buyrun hocam.

ADNAN OKTAR: Evet. Buna biz eğer millet olarak bir karar alırsak, çok güzel çözüm alırız. Yaşı küçük olan çocukların devlete sığınmasının kolaylaştırılması lazım. Ve çok iyi bakılmaları gerekiyor. Yaşı büyük olanların da bir dilekçe vererek savcılığa, güvenilir, temiz ailelerin yayına yerleşmeleri, onların korunup kollanmaları açısından son derece güzel olur. Bunun dışında bu vahşi olay, bu zülüm bizim milletimizin yüreğini kanatmaya devam edecek gibi görünüyor. Bunun çözümü çok kolay. Bizim bunun için milletçe bir karar almamız gerekiyor. Yani anneye babaya her halükarda saygı diye bir şey yoktur. Taciz yapan, ahlaksızlık yapan babaya saygı olmaz. Hırsızlık yapan, ahlaksızlık yapan babaya saygı olmaz. İddia edilen Ergenekoncu olan babaya saygı olmaz. PKK’lı olan babaya saygı olmaz, anneye saygı olmaz. Müptezel olan anneye-babaya saygı olmaz. Saygı normal, aklı başında makul insana, Müslüman evladıdır, gerçek bir Türk-İslam ahlakını savunan bir insandır, buna saygı olur. Yani çocuk bunların fikrini ahlaksızlığını kabul edecek diye bir şey yok. Özellikle genç kızlar böyle bir risk gördüklerinde, böyle bir korku gördüklerinde kanuni muamelelerin uzatılmaması lazım. Yani ifadesine güvenilmesi lazım. Ben tehlike altındayım, tehdit altındayım bitti.

DESTAN TV: Ve derhal tedbirinin de alınması lazım değil mi hocam yani?

ADNAN OKTAR: Derhal. Yani bunun iki saat yok sana öyle geliyordur. Hadi bakalım amcanla seni gönderelim. Şimdi çocuk karakola sığınıyor, şikayet ediyor. Babası geliyor karakola, tatlı yaptırmış falan, efendim diyor ben çocuğu çok seviyorum diyor, haşarı kerata diyor, olur mu yavrum diyor ben seni zaten. Çocuk diyor ki tecavüz etmeye kalktığını söylüyor, ahlaksız diyor. Ne biçim konuşuyorsun diyor.

DESTAN TV: Eline teslim ediyorsun, bir de gidiyor geriye.

ADNAN OKTAR: Ne biçim konuşuyorsun diyor, olur mu yavrum diyor, bak amcan da gelmiş hadi bakalım amcası sana emanet, götürüyorlar. Adam yine tecavüz ediyor, gidip alnına da kurşunu sıkıyor, bana diyor iftira attı diyor. Bu rezilliklerin durması gerekiyor. Veyahut adam PKK’lı, çocuk ne mecburiyeti var PKK’lı olmaya? Yahut iddia edilen Ergenekon mensubuysa ne mecburiyeti var? Yahut komünistse ne mecburiyeti var? Yani bu anne baba dokunulmazlığının kalkması gerekiyor. Cezaevleri müptezellikten, kan dökmekten, hırsızlıktan, ahlaksızlıktan dolayı, bu suçlardan dolayı hüküm almış anne babalarla doludur. Anne baba Türk-İslam ahlakını savunan bizim bildiğimiz anne babalardır değil mi? Öyledir, dedeler vardır mesela, tonton dedeler, gidip sakalları sevilir. Anneanneler vardır, babaanneler vardır, bunlar bir güzelliktir, süstür. Çocukları böyle ailelerin içinde yaşatmamız lazım. Böyle ailelere karşı bizim muhabbetimiz derin, çok çok şiddetli.

DESTAN TV:Evet, evet. Yani toplumsal bir çözüm gerekiyor bu iş için diyorsunuz, bu töre cinayetleri için de.

ADNAN OKTAR: Tabi ki. Tabi.

DESTAN TV: Hem devlet görevini yapmak durumunda, hem de toplumun bu konuda duyarsız kalmaması. Yani o anneyi babayı istediğini yapmakta muhtar bırakmaması lazım.

ADNAN OKTAR: Evet. Bakın çocuğun ifadesine itibar edilmiyor, annenin babanın ifadesine itibar ediliyor. Yani bu çok büyük anormalliktir bu. Yani bir kız çocuk bunu söyler mi durduk yere? Yani mesela diyor ki bunlar PKK propagandası yapıyor. Adam gidip de emniyetin gözü önünde, karakolda ben PKK’lıyım der mi? Dese zaten tutuklarlar. Çocuk yalan söylüyor diyor, alıp götürüyor. Öyle şey olmaz. Yani çocuğun ifadesine itibar edip saygı duymak lazım ve daima onun haklılığını esas almak lazım.


DESTAN TV: Allah ıslah etsin. Evet hocam. Konya’dan Ali Özyurt. Adnan Hocam programı duyduk ve büyüklerimizi de yanımıza alarak ekran başına geçtik. Size Kuran okurken karşılaştığım bir ayet sormak istiyorum. “Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla iman eden olmadı. Çünkü Firavun gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.” Hocam ayetten anladığım kadarıyla Firavunun korkusundan Hz. Musa’ya kavminden sadece gençler iman etmiş, daha geniş açıklayabilir misiniz? Selam ve saygılarımla demiş Ali Özyurt Konya’dan hocam.

ADNAN OKTAR: Evet. Firavun o zamanın işte iddia edilen Ergenekon Örgütü. Ergenekon'un bir numarası da Firavun oluyor. Ve o devrin gençleri de ailelerinden kopup Allah rızası için Hz. Musa’nın yanına geliyorlar. Firavun da eşinden ayrılıyor. Firavun’un eşi ayrılıyor, o mübarek hanım. Mübarek annemiz, ayrılıp Hz. Musa’nın yanına geliyor ve çölde birlikte oluyorlar. Nuh’un eşi de öyleydi. Bu çok ahlaksızdı, ayrıldı. Nuh ondan ayrıldı. Allah korudu yani, mukaddes anne demedi. Bu aileye dokunulur mu demedi. Aile kusursuz olur demedi ve ayrıldı. Lut'da da bu, bu şekilde oldu. O da Lut da hanımından ayrıldı, eşinden ayrıldı. Demek ki, ahlaksızlık yapan, zulüm yapan insanlar aile içinde de olsa, uzaklaşabilme hürriyetine sahiptir, uzaklaşması gerekir, bu bir ahlak kaidesidir. Kuran bize bunu göstertiyor. Ashab-ı Kehf’te de biz bunu görüyoruz. O devirdeki bir avuç genç, daha önce de anlatmıştım, Allah rızası için ailelerinden ayrılıp bir arada mağaraya çekiliyorlar ve bir arada Allah onları 309 sene uyutuyor. Mehdi zamanında bunlar uyanacaklar, Ashab-ı Kehf yani biz insanlar onları belirli bir heyet, uyku halindeyken bulacak. Geçmişini hatırlamayan gençler olarak bulacağız onları.

DESTAN TV: Evet Hocam. Hocam gene Kütahya’dan, Cüneyt Eraslan: Sayın Hocam bir hadiste şöyle bildiriliyor, bize bu hadisi açıklar mısınız, diyor. Cabir Resulullah (SAV) Gazveye çıkmak arzu etti ve ey muhacir ve ensar topluluğu, kardeşlerinizden öyleleri var ki, ne malları var, ne de aşiretleri. Her biriniz iki veya üç kişiyi yanına alsın, dedi. Hz. Cabir devamında der ki: bu tamim üzerine ben iki veya üç kişiyi yanıma aldım yol boyu. Devem de, devesini de yanına almış. Diğerlerinin sırası gibi benim de bir binme sıram vardı. Evet. Bu hadisi açıklar mısınız, diyor.

ADNAN OKTAR: Peygamber efendimiz (SAV), insanlar dışarıya çıktıkları vakit tek gezmesinler, diyor. Çok fazla hadisi vardır. Mutlaka yanlarında arkadaşı olsun diyor. Hatta en az 3 kişi olun diyor. Mesela bu devrimiz içinde çok önemli, mesela bir genç kız tek başına dışarı çıkıyor, sarkıntılık eden oluyor, laf eden oluyor, ahlaksızlık eden oluyor. Bir olay da olsa, farz edelim biri sarkıntılık veyahut bir ahlaksızlık yaptı. Bu çocukcağız gitse şikayetçi olsa, şikayet… Şahit nerede, yok, hadi git diyecekler.

DESTAN TV: Ama üç kişi olursa…

ADNAN OKTAR: Üç kişi olursa ikisi şahittir. Ve zaten yanaşamazlar öyle bir konumda. Zaten bir şey yapamazlar. Onun için hem yarenlik eder, hem sohbet eder, hem konuşur. Muhtelif hadisleri vardır. Sünnettir. Yani insanların mümkün mertebe özelikle ahir zamanda tek gezmemeleri fitneye karşı, kötülüklere karşı çok iyi olur. Nitekim mesela yalnız yaşayan kadınları gidip Allah esirgesin öldürüyorlar veyahut tecavüz ediyorlar. Şahit de yok, faili meçhul, hep faili meçhul oluyor, ama yanında bir insan olursa, kardeşi olursa, yalnız gezmezse o onun için bir güvenliktir, bir huzurdur ve Peygamberimizin en önemlisi bu, Peygamberimizin sünnetini yerine getirmiş olur.



ADNAN OKTAR: Mesela Musa da, Hz. Musa yolculuğa çıktığında Hızır (AS) ile, Hızır’dan önce yine Yuşa (AS) ile. Yalnız gezen hiç kimseyi görmezsin. Mesela Peygamberimiz (SAV) mağaraya girdiğinde yanında Hz. Ebu Bekir vardı, yine aynı şeyi destekler mahiyette izahlar.


DESTAN TV: Hayırlı akşamlar Hocam. Ben 19 yaşındayım. Üniversiteye gidiyorum ve babam namaz kılmamı engelliyor.

ADNAN OKTAR: Evet.

DESTAN TV: Evde Kuran'ımı bulmuş ve okumamam için evden götürmüş. Beni sürekli içkili ortamlara, rezil ortamlara zorla götürmeye çalışıyor. Sen bu ortamda yetişeceksin, ben ne dersem yapacaksın. Benim soyadımı taşıyorsun, dinci gibi bir tabir kullanarak, “dinci olamazsın” diyor. Hocam ne yapabilirim, lütfen bana anlatır mısınız? Buyrun işte şimdi hocam.

ADNAN OKTAR: Evet. Bu o kadar büyük bir dert ki ve o kadar yaygın bir konu ki, çok çok yaygın yani bir genç kızın başını örtmesi, mesela namaz kılması mesela bir düşünün bir ateist aileyi düşünün veya bir Marksist aileyi veya bir PKK’lı veya müptezel oluyor insanlar, babası mafya mensubu oluyor, mesela. Veyahut iddia edilen Ergenekon mensubu oluyor. Çocuk namaza başlıyor dini eserler okumaya başlıyor,

DESTAN TV: Evet.

ADNAN OKTAR: Dini eserleri yırtıp yakmalar, namaz kılıyor seccadesini parçalıyorlar, tespih çekiyor tespihini kırıyorlar, bu çok büyük bir zulümdür. Bu konuda itaat olmaz, yani eğer imkanı ve gücü varsa mümin o yerden hicret edecek yani Allah’ı dini birleyen haniflerin yanına gidecek, Müslüman kardeşlerinin yanına gidecek, inananların yanına gidecek, onlarla yaşayacak. Eğer adli bir konuysa da devlete şikayette bulunur, gereken açıklamayı yapar, devletimiz onu korur kollar. Ama Allah’ın huzuruna gidip de Yarabbim bana zorla namaz kıldırmadılar, oruç tutturmadılar, zekat verdirtmediler derse Cenab-ı Allah’ın bir sözü var, diyor ki: Cenab-ı Allah’ın arzı geniş değil miydi, diyor, Allah. Arzım geniş değil miydi? diyor. Niye hicret etmedin diyor Allah, ayet var. O bahaneyi kabul etmiyor Allah. Bakın Allah’ın arzı yani dünya geniş değil miydi, diyor Allah. Git başka bir yere ve giderseniz Allah bolluk ve bereket bulursunuz diyor Allah. Git başka yerde İslamı yaşa. Git başka yerde inançlarını yaşa. Ailenin düzelmesi için de uzaktan ilgi gösterirsin, alaka gösterirsin düzelmesi için. Mektup yazarsın, konuşursun, ikna etmeye çalışırsın ama düzelmezlerse düzelmezler. Ama senin dinine, imanına, mukaddesata saldırıyorlarsa özellikle genç kızların iffetine taarruz varsa, ahlaksızlık yapmaya kalkıyorlarsa, aile içi ensest ilişkiye sürüklemek istiyorlarsa, bir saniye dahi düşünmemesi lazım, hemen savcılığa yahut devletin ilgili kurumlarına şikayette bulunup netice almayı beklemeden hemen güveneceği insanların yanına gitmesi lazım.

DESTAN TV: Hocam şimdi bu çocuk ne yapsın? Benim anladığım kadarıyla bu kardeşimiz kendi ilinin dışında bir yerde öğrenci.

ADNAN OKTAR: Evet

DESTAN TV: Babası ziyarete gelmiş. Evde bu çocuğun Kuranını bulmuş, vay sen dinci misin bilmem nesin, sen bizim ortamımızdan çıkamazsın. Şimdi ekonomik olarak bir bağımlılığı var babasına, öğrenci çocuk. Okuyacak ondan gelecek paraya bakıyor belki. Yani babası kaldığı yerde, evindeki Kuran'ı bulup almış ve baskı kurmuş üzerine. Yani ne yapabilir bu çocuk? Polise şikayet etse, edemez. Bunlara başka türlü bir sahip çıkmak gerekmez mi hocam, en azından böylesine bir çocuğa birilerinin, bir yerlerin, bir vakfın, bir kurumun sahip çıkıp onları babasına muhtaç etmeden de hem okulunu bitirmesi hem dini akidelerini yerine getirmesini sağlamak diye düşünüyorum, siz nasıl düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: İşte toplumda yanlış olan bir örf yapılanma var, bunun ortadan kalkması lazım. Anne baba kusur işlemez diyor. Kızına, öz kızına tecavüz etmeye kalkan, onu PKK saflarına sokmaya çalışan, kızını pavyona efendim şuraya buraya…

DESTAN TV: … Bana para getir nereden getirirsen getir…

ADNAN OKTAR: … Para getir nereden getirirsen demeye kalkan bir insana çocuk niçin itibar etsin, kabul etsin? Hem bir hukuki düzenleme de yapılması lazım bu konuda hem de milletimizin, hamiyet sahibi insanlarımızın, koruyucu ve kollayıcı her türlü tavrı göstertmesi gerekiyor. Ama önce hukuki bir şey yapılır tabi, bir dilekçeyle yazar savcılığa veya mahkemeye neyse. Ben böyle risk altındayım, tehdit altındayım, inançlarım baskı altında, beni koruyun, der ve gider. Ben falanca ailenin yanında da kalıyorum, der, kalacağım der, yazar ve onlar için de güvenlik alır. Benim güvenliğim, can güvenliğimi koruyun, der. Devlet de gereken tedbiri alır inşaAllah. Daha da vahimi PKK'lı aileler çocuklarını zorla…

DESTAN TV: …dağa çıkarıyorlar…

ADNAN OKTAR: … PKK kamplarına dağa göndertiyorlar.

DESTAN TV: Tabi tabi.

ADNAN OKTAR: Ben senin anan baban değil miyim? diyor. Anam babamsın, diyor. Sen bana karşı mı geliyorsun? Seni evlatlıktan atarım, mahvederim, nüfusumdan silerim. Varisim olamazsın. Mahvederim, hatta öldürürüm seni, diyor. Döverim, söverim diyor. Böyle ana baba baskısıyla dağa çıkan yüzlerce binlerce genç var.

DESTAN TV: Maalesef, maalesef.

ADNAN OKTAR: Binlerce. Hepsine kucak açacak bir tavır göstermemiz gerekiyor.

DESTAN TV: Evet hocam Allah razı olsun inşaAllah. Adıyaman'dan Fikret Can, "Adnan Hocam sizin programınızı izlerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyoruz. Sizi dinlerken içimiz aydınlanıyor hocam. Peygamber döneminde de sahabelerin ailelerinin kendilerine yapmış olduğu baskı sonucu Peygamberimizin yanına sığındıklarını biliyoruz. Bu konuda örnek verebilir misiniz hocam? Şu anda size karşı yöneltilen bu yöndeki suçlamalar aynı hükümde midir? Cevaplarsanız memnun olurum. Hayırlı akşamlar" demiş Adıyaman'dan Fikret Can.

ADNAN OKTAR: Evet Peygamberimiz zamanında sahabi gençlerden ailesinin yanından ayrılıp Peygamberimizin yanına sığınan gençler olmuştu. Aileleri de onları çok şiddetli dövüp, darp etmişlerdi, ölümle tehdit etmişlerdi. Bayanlardan da vardı, beylerden de vardı. Bu aslanlara maşaAllah. Bir kısmı da en sonunda dayanamadılar, Peygamberimizle beraber hicret ettiler. O şerefe nail oldular. O zaman da yine bir aile örfü vardı. Aman aileden ayrılmasın, anası babası. Olur mu öyle şey? Allah'ın Resulü, Allah'ın nuru çağırıyor, yanına çağırıyor. O kendi dininin peşinde, o putlara tapıyor müşrik. Atalarımızın dinini mi bırakıyorsun? diyor. Atalarından kalan. Cenabı Allah diyor ki ayette, şeytandan Allah'a sığınırım: "Ya ataları birşey bilmeyen cahil insanlar idiyseler, yine mi uyacaklar" diyor mealen. Onun için bu her devirde olmuştur. Hz. İbrahim devrinde de olmuştur, Hz. Musa devrinde de, ahir zamanda da vardır. Mehdilik devrinde de olacaktır. Mehdi'nin yardımcılarında da aynı olaylar olacaktır. Ondan sonraki devirde de olacaktır. Kıyamete yakın devirde de aileler kök söktürecektir. Ahlaksız, üçkağıtçı, deli aileler olacaktır. Çocuklar yine dinlerini gizli yaşayacaklardır. Hatta o kadar gizli yaşayacaklardır ki mesela imanen namaz kılacaklardır. Artık o dereceye gelecek. Ondan sonra da kıyamet kopacak inşaAllah.



DESTAN TV: "Kamuoyunun belli bir kesiminde sizin gençlerin beynini yıkadığınıza dair bir kanaat var. Sizi takip eden ve seven bizler bu iftiralara kulak asmıyoruz, ama sizinle yeni tanışanlara bu konuda açıklama yapar mısınız hocam? Biz sizin samimiyetinize yürekten inanıyoruz." Siirt'den Akgül ailesi.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Bütün Güneydoğu Anadolu'ya da sevgilerimi sunuyorum. Ben çok severim Doğulu, Kürt kardeşlerimizi, Karadenizlileri, İç Anadolu'yu bütün milletimi, hepsi Türk'tür. Hepsine derin bir sevgi duyuyorum. Onların da kandillerini tebrik ediyorum ayrıca. Benim beyin yıkama olayım doğru. Ben Kuran'ın nuruyla insanların beynini yıkıyorum. Kirleri, pisliği, rezillikleri ne varsa kafasına takılmış, Kuran'ın o mis gibi, misk kokan bir sabun gibidir Kuran, miski amber kokan bir sabun gibidir.

DESTAN TV: Ne güzel.

ADNAN OKTAR: Beynin üstüne sürdün mü, beynin üstündeki bütün pisler, karalıklar, kirler falan akar dökülür gider. Ben beyin yıkayıcıyım. Peygamberimiz de beyin yıkayıcıydı, yıkardı. Bütün peygamberler beyin yıkadılar.

DESTAN TV: Estağfirullah, ben böyle birşey falan yapmıyorum demeye hiç gerek yok.

ADNAN OKTAR: Evet. Kuran bizzat kendisi yıkayıcıdır, temizleyicidir, tahirdir, temizleyicidir. Bizim görevimiz zaten tahirlikdir. Temizlemedir. Beyindeki kirleri, pislikleri gidermekle mükellefiz, o Allah'ın emri bize, bu bizim için bir şereftir.

DESTAN TV: Allah'ın emrini de böylelikle yerine getirmeye çalışıyoruz diyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Evet, yerine getiriyoruz. Hakkı ve hakikati beyinlere koyuyoruz, güzelliği, sevgiyi, merhameti, şefkati, adaleti, hürmeti, saygıyı, derin düşünmeyi, şiddetli Allah korkusunu, şiddetli Allah sevgisini, Kuran aşkını, Allah aşkını, sahabe aşkını, ahirete karşı olan sevgimizi, cennete karşı olan sevgimizi, cehennemden korkumuzu arttırıyoruz, bunları anlatıyoruz…

DESTAN TV: … İnşaAllah Allah razı olsun hocam…

ADNAN OKTAR: … iddia edilen Ergenekon pisliklerini, komünist pisliklerini, faşist pisliklerini, materyalist Darwinist pislikleri ne kadar rezillik varsa, Kuran'ın güzel böyle, nur gibi bir sabundur aynı zamanda Kuran temizleyicidir, mis gibi o sabunla tertemiz yıkıyoruz inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bu ailelerin de iddia edilen Ergenekon’la birlikte hareket ettiklerine dair elimizde çok fazla delil var. Çok açık zaten iddia edilen Ergenekon mensuplarının biri tutuklu, biri gözaltına alınıp bırakılmış fakat halen izlenen kilit şahıslardan birisi bunlarla içiçe, geceli gündüzlü beraberler. Bunların yapacağı iş değildir. Bu aileler 20 yıldan beri yani… Mesela ben arkadaşımı tanıyorum. Çocuk dedikleri kişiler de 35-45 yaş arası, yalnız onu da söyleyeyim ve evli bunlar, çoğu da evli. Çocuğu var boyunca kiminin. Bunlara çocuk diyorlar. Bir tanesi 46 yaşında, biri 40 yaşında, biri 33 yaşında. Bir avuç aile. Bunların tabi izlendiğini düşünüyorum. Ben bunları da kimler planladı, bu psikolojik savaşta bunları kimler yönlendirdi, çünkü daha önce bunlar böyle birşey yapmıyorlardı. 20 yıldan beri konuşup görüşüyorum. 20 yılın içerisinde bu insanlarla biz görüştük, konuştuk aileleriyle. Çocuklar gidip gelirler, istediği gibi konuşurlar, yatıyor, kalkıyor, evinde kalıyor, gidip geliyor. Ani bir değişiklik oldu. Düğmeye basılmış gibi, toptan birden bir saldırı, toptan, bazı kişiler tarafından bunların korunup, kollanması, resmi bazı kişiler de bunları desteklediler. O devirde. İddia edilen Ergenekon yapılanması içinde bazı görevliler bunları desteklediler. Biz bunların hepsini becerebildiğimiz kadarıyla tespit ettik. Ergenekon savcılarına ve ilgili savcılıklara duyurduk. Bunlarla ilgili şu an bir çete soruşturması var. Bu ailelerle ilgili, bize karşı yaptıkları bu faaliyetlerle ilgili. Biz bunları toptan, delilleriyle adliyeye sunduk. Bu ailelerin, şu an bizle uğraşan bu ailelerin tamamıyla ilgili uzun zamandan beri devam eden çete soruşturması var. Çete halinde hareket ettikleri için, toplu olarak hareket ettikleri için, eylemlerinin birçoğu suç eylemi olduğu için mesela bir anneyi, bu basına yansımadı, arkadaşımız dinlenmesini istemiyorum, duyulmasını istemiyorum diyordu onun için söylemiyorduk. Bir anne vardı, Vandan anne, bizim çok sevdiğimiz, benim de görüştüğüm, benim kitaplarımı okuyan bir anne. Bu öldürüldü, bu kadın. Bu çok büyük bir olaydır. Bu da Ergenekon davası içinde, şu an takip ediliyor, bu da işleniyor. Bu kadını öldürdüler. Bunu da tabi daha sonra detaylı olarak anlatacağım. Bize yapılan rezaletleri, bize yapılan baskıları ben, çok az bir kısmını kamuoyuna bildiriyorum. Çok küçük bir bölümünü bildiriyorum. Yani insanları şey yapmayalım, böyle gereksiz birşey olmasın zaten devlet gereken müdahaleyi yapacak, gereken faaliyeti yapacak. Bunu dahi örtbas etmeye çalıştılar dikkat edin, bazı çevreler. Kapatmaya çalıştılar, biz de sonuna kadar açtırdık, gereken işlemlerde bulunduk. Bir arkadaşın evini bastırttılar mafyaya, kapıyı kırdırtmaya kalktılar. Arabalar tekmelendi, arabaların kaportalarını ezdiler. Akıl almaz rezaletler yaptılar. Yine bu ailelerin içinden çıktı bunları yaptıranlar. Azmettirenler, mesela bu kadının öldürülmesi için azmedenlerin de yine bu bağlantı içinde olduğunu gördük. Şahitlerden, delillerden böyle bir bağlantı gördük. Çok büyük olaylar oluyor, benim topluma yansıttığım binde biri değildir.


ADNAN OKTAR: Şimdi beni sevmeyenler genellikle kadın satıcıları, mafya mensupları, iddia edilen Ergenekoncular, komünistler, Maocular, gayri meşru alemin içerisinde olan herkes. Ve bir kısmı da beni tanımayanlar, görmeyenler, konuşmamış olanlar, kulaktan duyma bilgiye tabi olanlar. Yoksa beni Anadolu insanı canı gibi seviyor. Yani biliyorum. Yani onbinlerce mail alıyoruz. Bir tane, iki tane değil onbinlerce. Hep böyle aşkla muhabbetle dostlukla ifade ediyorlar, hepsi ayrı ayrı illerine davet ediyorlar. Bizim kardeşlerimiz de oralara gidiyorlar. Hepsi o coşku ve muhabbet içindeler. Onlar benim canım ciğerim. Onlar bana yeter. Ve bunlar milyonlarca. Ama bir avuç sabatayist, mason, it kopuk takımı. Baronun adamları, Baronun zehirledikleri. Bana varsın düşman olsunlar. Varsın karşı olsunlar.

DESTAN TV: Zaten olmazlarsa siz o zaman kendinizi gözden geçirin hocam yani.

ADNAN OKTAR: Allah vermesin. Zaten onlar dost olsa ben bittim. Allah vermesin. İftihar ederim onların düşman olmasıyla. Bana karşı olmalarından ve benden nefret etmelerinden iftihar ederim.

DESTAN TV: Onların bu tavrı sizin yaptığınız hayırlı işlerin teyidi anlamına geliyor yani.

ADNAN OKTAR: O benim mümin ve muttaki olduğumun, iyi olduğumun bir alametidir inşaAllah. Ben hayra yorarım onu. Gerçek Türk milliyetçileri, gerçek dindarlar, gerçek Müslümanlar, saf ve temiz Anadolu insanları benim kardeşlerim, benim canlarım ciğerlerim. Onlar benim dostlarım. Onlar bana kat kat, fazla fazla yeter inşaAllah.


HÜLYA AVŞAR'IN RÖPORTAJINDA SORULAN
SORULARIN DETAYLI CEVAPLARI




Sn. Adnan Oktar'ın 10 Mart 2009 tarihli Tempo TV röportajından



(Sitenize eklemek için kodları HarunYahya.TV sitesinden alabilirsiniz)



Deşifre:

TEMPO TV: Hocam geçen gün beyin yıkama metodunu anlattınız, ekran başında mest olduk, size zahmet bunu tekrar anlatabilir misiniz? Kuran’ın kirleri yıkadığını, beyindeki kirleri yıkadığını tekrar anlatabilir misiniz, demiş, duymayanlarda duysunlar, lütfen tekrar anlatır mısınız? Hocam tekrar anlatır mısınızı dört cümlede, beş kere kullanmışlar, büyük bir heyecan var, konuyu tekrar dinleyelim hocam.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah, Hülya Avşar’ın programına katılmıştım, o sevimlinin, o fındık burnuyla böyle sorular sordu. Vakit de dar olduğu için, tabi çok sevdiğim de bir insan. Sözünü de kesmek istemedim, o da maşaAllah…

TEMPO TV: Yakın dönemde mi hocam,

ADNAN OKTAR: Evet yakın, oldu zannediyorum yarın yayınlanacak, Allahualem öyle biliyorum. Vakit de dar olduğu için, sözünü kesmek de ayıp olur diye de pek şey yapmadım, ama gene de biraz anlattım. Fakat o şöyle bir soru sordu, dedi ki sen dedi gençlerin beynini yıkıyormuşsun. E doğru, ben gençlerin beynini yıkıyorum, yani bütün milletimin beynini yıkamaya gayret ediyorum, çünkü Kuran’ın bir özelliğidir, yani tahir eder insanları, pislikten temizler, yıkayıcıdır Kuran, yani böyle mis kokulu bir sabun gibidir bir yönüyle, onun değdiği yerde kir kalmaz, kazır kirleri Kuran, terzemiz yapar, aynı zamada billur gibi bir sudur, döktün mü üstüne insanın, pırıl pırıl olur, üstünde hiçbir kir kalmaz, hiçbirşey kalmaz. Kuran’ın ışığı adeta bir su gibidir, nurani bir su gibidir, insanı yıkar tertemiz eder. Tabi ki beyinler yıkanacak, çünkü beyinler ahirzamanda kirlenmiş, gaflet kiriyle kirlenmiş, dalalet kiriyle kirlenmiş, bir kısmı küfür kiriyle kirlenmiş. Darwinizm, metaryalizm, komünizm, satanizm, Ergenekon zihniyeti gibi, kirli zihniyetler insanların beynini kirletmiş. E tabi ki bunların yıkanması lazım. Yıkandığında beyin, tertemiz olur, pırıl pırıl nur saçmaya başlar, ışık saçmaya başlar. Kuran’ın nurani suyuyla da insanlar her zaman yıkanırlar ve tertemiz olurlar. O ışığı nuru, kiri bir anda atar kenara, yok eder. Bir ışıktır Kuran aynı zamanda. Bunu anlattım, bir de işte bu ailelerle ilgili birşeyler sormuştu, ben de dedim yani gençler özgürler. Üniversite mezunu aklı başında bir insan istediği gibi karar verebilir. Mesela dindar bir ailede bir çocuk komünistse, ailesi ona baskı yapamaz, masonsa baskı yapamaz, yani o kendi fikrine göre hareket eder. Veyahut ateisttir doğrudan ateisttir. Ateist olmanın gereği neyse, ateist kitapları da okuyabilir, namaz da kılmaz, dinini yaşamaz. Bir dindar aile buna baskı yapamaz, böyle bir gence. Evden atmaya kalkamaz, olay çıkaramaz, arkadaşlarınla görüşmeyeceksin diyerek rezalet çıkartmaz, değil mi?

TEMPO TV: Evet

ADNAN OKTAR: Aynı şekilde bir dindar genç için de bu geçerlidir. Sen falancayla görüşmeyeceksin, kimseyle görüşmeyeceksin, Kuran okumayacaksın, namaz kılmayacaksın, namaz kılarken secdedeyken itip devirmeler, seccadesini yırtıp parçalamalar, Kuran’ı yırtmak, hadis kitaplarını yahut dini eserleri yırtmak, bunlar çok korkunç olaylardır. Bu durumda bir genç, dindar bir genç karşılaştığında o evde durmak mecburiyeti yoktur. Yani çünkü Kuran’a göre Allah’a itaat konusunda eğer bir sorun varsa, yani Allah’a itaatini kabul etmiyorsa karşı taraf, Kuran’ın hükümlerini uygulamasına müsade etmiyorsa o konuda itaat yoktur diyor Allah, farzdır bu Kuran’da. O zaman gerekirse evinden ayrılır, kendisi gibi dindar arkadaşlarının yanına gider. Ama bunu tabi eğer yaşı müsait değilse, bildirir yani gereken resmi kaynaklara bildirir. Ben dini inancımı yaşamak istiyorum der ve kendi gibi düşünen temiz bir aile varsa, temiz insanlar varsa onlarla beraber olur. Bu diğer olaylar için de geçerlidir. Mesela bir baba oluyor, kızıyla ensest ilişkiye girmeye çalışıyor, ahlaksızlık yapıyor adam alkolik, kendini kaybetmiş, akşam gecenin ikisinde geliyor mesela, içmiş vaziyette, kızının odasına giriyor. E çocuk bağırıyor, çağırıyor, mücadele ediyor, ama baş edemiyor. Şahit de yok, annesine söylemiş olsa annesi de adamdan boşanmak istemediği için ve etrafa duyulur da rezalet çıkar diye olayı çoğu zaman örtbas ediyor. Ki %70 oranında diyor bu yapılan istatistiklerde bu şekilde. O kadar fazla adliyeye intikal etmiş ensest olayı var ki, bir de intikal etmeyenler var. Bu genç kızların da kurtuluşu için yol açılması lazım. Böyle yardımcı kurtarıcı aileler olması lazım. Bunlara mesela dindar mukaddesatçı bir aile, genç kız diyecek savcılığa bir yazı yazacak böyle bir durum var, burada bir ensest tavır var, veyahut utandığını söyler, yani bir şekilde haysiyetine namusuna yönelik bir durum olduğunu söyler. İlla kendini mahçup edecekse, duyulmasından korku duyuyorsa, küçük düşeceğini düşünüyorsa kapalı da söyleyebilir ve ben burada durmak istemiyorum der. Onu bir aile şevkatle koruyup kollaması durumu gerekir. Yani böyle bir aile, böyle bir koruma müesesesinin kurulması gerekiyor. Mesela doğuda PKK’lı gençler var, bunların aileleri bu çocukları zorla dağa çıkarttırıyorlar, ben senin annen babanım benim dediğimi yapacaksın. Öyle anne baba yerin dibine batsın, öyle anne baba olmaz. Öyle anne babayı toprak alsın götürsün, Allah’ın takdiriyle tabi veyahut Allah hidayet versin de akıllansınlar öyle deyim. Böyle anne babaya itaat olmaz. PKK’ya Mehmetçiğe kurşun sıkmak için, yüzlerce binlerce genci teşvik edip, zorla gönderen aileler var, bu gençlere aileler sahip çıkması lazım. Bu gençler diyecekler, savcılığa yazı yazacak, benim ailem bir terörist örgüte, PKK diyip ailesini ezdirmekten çekiniyorsa, veyahut benim ailem gayrimeşru illegal yollara beni teşvik ediyor, ben bu aile içide durmak istemiyorum, memuriyetinize bildiriyorum, falanca ailenin yanına sığındım, onların yanındayım, devletim beni korusun, size sığınıyorum diyecek o kadar ve hiçbirşekilde PKK safına katılmayacak. Aynı şekilde mason aileler de öyle çocuklarını zorla mason yapmaya kalkarsa veyahut müptezel aileler oluyor, mesela gayri meşru alimde kendini satan bir kadın oluyor, kızını da kendisi gibi fahişe ve gayri meşru hayat içerisine sokmaya çalışıyor. Bu kızın evden gitmesi lazım ve dindar bir aileye sığınması lazım. Onun da aynı şekilde devlete bilgi verip, ilgili yere mesela bakanlıklara da bilgi versin, savcılığa da bilgi versin. Ben falanca yerdeyim. burada güvenlik altındayım. Ben bu insanın ahlakını, kişiliğini size zaten ispat da edebilirim, gösterdirim de, isterseniz siz de izleyin der, değil mi? Yani çünkü devletin tesbit imkanı var. Siz de tesbit edin ama beni kurtarın buradan, ben bu pis hayatın içine girmek istemiyorum diyecektir. Özetle bunları anlattım. Bir de çocuk dedikleri kişiler 40 45 yaşında kişiler, 30 – 35 yaşında insanlar, koskoca insanlar.

TEMPO TV: Sayın Oktar, burada hemen araya girmek istiyorum. Tabi kamuoyunda medyanın tanıttığı şekliyle söylemek icab ederse, sizin genç insanları ailesinden ayıran bir kişi olduğunuz izlenimi var. Hülya Avşar’ın sorusunda da aslında bu bilinçaltındaki bu gerçek var. Tabi biz Kuran’ı hasbel kader okumaya çalışan insanlar şöyle de birşey görüyoruz, anne ve babaya her ne suretle olsun öf bile dememek gerekir şeklinde bir kıstas var. Ama sizin bu akşamki açıklamalarınızda farklı gelen bana şöyle de bir durum var, siz diyorsunuz ki, genç arkadaş veya anne babasının o yolda olduğunu görmeyen bir arkadaş bağımsız hareket edebilir, yani manevi inançları kuvvetli bir arkadaş dinini daha iyi yaşamak için, o aile ortamından kendini soyutlayabilir şeklinde birşey anladım, bu böyle mi anlamalıyım? Bu soruyu cevaplarken bir de sizden ricam şudur, anne baba hakkına Kuran-ı Kerim’de birçok yerde çok önemle vurgu yapılmıştır. Anne baba hakkı üzerinde de biraz örnekler verebilirsek çok memnun olurum.

ADNAN OKTAR: Annenin verdiği emeği anlatıyor Allah Kuran’da. Anne ve baba her ikisi içinde yani öf ne demektir? En kısa sıkıldığına dair herhangi bir ifadedir, yani rahatsız olduğuna dair bir ifade. Bu sureti katiyetle yapılmaz anne babaya. Anne baba mesela Hıristiyan da olabilir, gider meyhanede içer, sarhoş olur alır, onu sırtına alır getirirsin. Ateist de olabilir, elini öpersin saygı duyarsın. Çünkü annendir o senin, babandır. Sana zulmetmiyor çünkü. Demokrattır, saygılıdır, fikirlerine hürmet ediyordur, nezaketlidir, tamam. Ama zulmediyorsa, dinini yaşatmaya engel oluyorsa Kuran’ın açık hükmü var, Allah itaat etmeyeceksiniz diyor. İtaat etmemesi ne demek? Hz. Meryem gibi onlardan uzaklaşması demektir. Hz. Meryem ailesiyle arasına perde çekti diyor. Ashab-ı Kehf gibi. Nasıl o devrin azılı deccalları vardı, dinsizleri vardı. O devirde de aileler gençlere muazzam zulmedip baskı yapıyorladı, ya bizim dinimize döneceksiniz ya sizi taşlayarak öldüreceğiz diyorlardı ayet var.

TEMPO TV: Yani geçmiş dönemde de ailelerinden ayrılan müminler var.

ADNAN OKTAR: Tabi ki Ashab-ı Kehf bu şiddetin, bu baskının gücünü görünce Allah’a sığınıp hep beraber ayrılıyorlar oradan, hicret ediyorlar, ailelerinden ayrılıyorlar bunlar. Ailelerinin bu dayatmasını kabul etmiyorlar. Çünkü aileler ya bizim dinimiz gibi olacaksınız yani bizim inancımız gibi olacaksınız ya öldüreceğiz, hem de taşlayarak en feci şekilde öldürmeyi söylüyorlar. Onlar da bir araya geliyorlar ve Allah bunu makbul görüyor Cenab-ı Allah bu güzeliği makbul görüyor ve Kefh Suresinde onlara özel bir mertebe vermiş Allah. Mesela "Hz. Meryem’i alemlerin kadınlarına üstün kıldık" diyor Allah bu güzel ahlakından dolayı. Ashab-ı Kehf de Kuran’da övülen, beğenilen, sevilen bir gençliktir. Mesela aynı şekilde Hz. İbrahim de babası Azer vardı, putperestti adam, babasından ayrıldı. Yani baktı ki adam baskı yapıyor, şiddeti uygulayacak, baskı yapıyor, ayrıldı. Kuran’da onun baskı yaptığından da bahsediyor. Hz. Nuh da mesela karısı kafirdi ayrıldı, Hz. Lut da karısı kafirdi ayrıldı. Kuran’da böyle her ne pahasına olursa olsun, dininize imanınıza saldırsalar da, ibadetinize engel olsalar da, sizi dinin hükümlerini yapmaktan ne kadar baskıyla ayırmaya çalışırlarsa çalışsınlar ayrılmayın demiyor Kuran, ayrılacaksınız diyor. Hz. İsa da diyor ki ben diyor anayla kızın arasını ayırmaya geldim, babayla oğulun arasını ayırmaya geldim diyor yani mealen yaklaşık İncil’de geçiyor. Yani ben hak dine uyacağım için, hak dine uyduğum için ,bana gelen insanlar da hak dine uyacaklardır, dolayısıyla ailesiyle de arası açılacaktır o kişinin diyor. Ama ailesi de onu destekliyorsa veyahut inancına saygı duyuyorsa, bu güzel. Ama böyle bir dönemde, tabi bize yapılan, ailelerle ilgili yapılan çalışmanın arkasında iddia edilen Ergenekon örgütü var. İddia edilen Ergenekon örgütünün böyle bir çalışma yaptığını biz iki klasör kadar belgeyle Ergenekon savcılığına sunduk. Yani böyle bir çalışma var dedik. Çünkü Ergenekon tutukluları ve Ergenekon sanığı olarak ifadesi alınan kişilerin bir çoğu bu ailelerden bir çoğuyla adeta kucak kucağa iç içeler. Buna ait bizim elimizde mevzul belge var. Ondan sonra bu olaylar böyle tırmanmaya başladı.

TEMPO TV: Bu aileler dediğiniz sizin arkadaşlarınızın aileleri?

ADNAN OKTAR: Çok az bir azınlık. Beni seven, bana muhabbet duyan yüzlerce binlerce aile var. Bir kısmın biz internete koyduk: harunyahya.com ve harunyahya.org’da ailelerle ilgili kısım hemen ilk kapakta görülüyor zaten, oradan girerlerse görürler. Ailelerin güzelliğini, sevecenliğini ve tatlılığını ben çok iyi bilirim ve anneleri babaları ben çok severim, dedeler, amacalar bunlar hep çok hoş insanlardır, aile yapısı çok güzeldir. Benim bildiğim anne baba dinine mukaddesatına saygılıdır, sevecendir, çocuğuna karşı da saygılıdır, onun dindar olmasından, miliyetçi olmasından Türk-İslam birliğini savunmasından iftihar eder. Müslümanlarla görüşmesine sevinç duyar, Müslümanlara baskı yapıldığında, Müslümanlara iftira atıldığında yardımcı olur, destekçi olur, benim bildiğim aile böyle olur, yani benim kafamdaki izdifam böyle. Ama velev ki dinsiz bile olsa bir aile, eğer saygılıysa, nezaketliyse, yine bunlara da biz saygı duyarız. Bu insanlara da biz hürmet duyarız. Çünkü bunlar da insandır, bunlar da bizim kardeşlerimizdir.

Ama saldırganlık, olay çıkartmak, çocuklarını mafyaya dövdürtmeye kalkmak, ağzını, yüzünü koli bantlarıyla bağlayıp sokaklarda minibüslerde gezdirmek, kitap, Kuran’ı yırtmak, kitaplarını yakmak, çocuklar namaz kılarken devirmeye kalkmak, işte falancalarla görüşmeyeceksin ve bizim dediklerimizle görüşeceksin deyip müptezel ve ahlaksız insanlarla görüşmeye mecbur ederlerse çocukları, bu çocuklar buna tahammül edemeyip ayrılabilirler. Ben ayrılın demem. Ama dinine imanına müsade etmiyorsa, yaşamasına. Ayrılan çocuğa da ben ayrılma demem. Ben karışmam. O kendi imanıyla, kendi aklıyla gerekiyorsa ayrılır.

……………………………………………………………..

ADNAN OKTAR: Hiç gerek yok bir sürü dindar var bir sürü güzel insan var. Türkiyemizin her yeri dindar, mukaddesatçı tertemiz insanlarla dolu. Gidip bir ailenin yanında kalabilirler. İki, üç arkadaş birleşip bir yerde kalabilirler. Yahut kendisi de müstakil bir yer, bir ev kiralayıp, bir yerde çalışıp, kendine bakabilir. Kendini ezdirtmenin alemi yok. Genç kız için de bu böyledir. Mesela gayri meşru aleme itilmeye kalkılan genç kızlar, ensest ilişkiye zorlanan genç kızlar, ahlaksızlığa itilmeye çalışılan genç kızlar da kopup ayrılsınlar, devlete bir dilekçe versinler, ya dindar ailelerin, güzel ahlaklı ailelerin yanına sığınsınlar yahut devletin imkanı olan yerleri varsa, mesela kadın korunma evleri var diyelim, evet ona benzer yerler var. Şiddete karşı kurulmuş yerler var. Aile içi şiddete karşı, o yerlere sığınabilirler, ki aile içi şiddet Türkiye’de çok büyük bir sorundur. Ama ailedir. Aile içi şiddete de ses çıkartmayın. Ensest ilişki oluyor, ses çıkartmayın. Böyle şey olmaz. Bunların hepsine ses çıkaracaklar. Hepsine uzak duracak şekilde, kendilerini kurtaracak şekilde tavır alacaklar.

……………………………………………………………..

TEMPO TV: "Hocam ben doğu illerimizde dört yıl öğretmenlik yaptım. Şu anda İstanbul’da oturuyorum. Ancak doğudaki illerimizde bir çok kız çocuğunu okutmuyorlar. On iki, on üç yaşında kız çocuklarını evlendiriyorlar. Kızlar mutsuz oluyor, töre cinayetleri de durdurulamıyor. Oradaki kız çocuklarımız için nasıl bir çözüm olabilir? Aileleri nasıl eğitmek gerekir" demiş izleyicimiz.

ADNAN OKTAR: Bu da çok ciddi bir sorun. Yani genç kızları istemedikleri kişilerle, sığır gibi adamlarla evlendiriyorlar. O da anne baba dayamasıyla oluyor. "Yavrum" diyor, "Sen annene babana karşı mı çıkıyorsun? Annen, baban senin için en iyisini düşünür" diyor. On üç yaşında kızı, kız çocuğunu, bilmem ne köyüne gönderiyorlar. Al, senin olsun gibisinden. Adam onu dövüyor, sövüyor, aşağılıyor. Bir kısmında da, işte kız çıkmadı diye geri gönderiyorlar. Ailesine teslim ediyorlar. Ailesi de götürüyor, törenle tarlada, orda burda çocuğu öldürüyor. Bazen biliyorsunuz kadınlarda doğuştan kızlık zarı olmaz. Böyle vakalarda oluyor. Bunda da bu çocuklar, çok muazzam ya şiddete maruz kalıyorlar, yahut öldürülüyorlar. Mesela bunlarla ilgili bir gazetenin 19.6.2008 tarihli baskısında yayınlanan "Töre cinayetlerinde Batı illeri sorunu" başlıklı yazıda "Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı tarafından hazırlanan rapora göre en çok töre cinayetinin İstanbul, Ankara ve İzmir’de işlendiği bildirilmektedir. Yazıda detayları verilen başbakanlık raporuna göre İstanbul’da haftada en az bir kişi töre ve namus cinayetiyle hayatını kaybetmektedir. 2007 yılında 220 kişi son beş yılda toplam bini aşkın kişi töre cinayetiyle hayatını kaybetmiştir. Mesela 2006 yılında diyor Türkiye’de her 26 dakikada bir aile içi şiddet olayı yaşandı. Çocuk istismarı, kadın istismarı, taciz, aile içi tecavüz, yani ensest ilişki, şiddet gibi olaylar yasal mercilere en az taşınanlar arasında olmasına rağmen bu rakamlarla karşılaşıyoruz." Bakın, en az adli olaylarda bunlar ilgili mercilere gönderiliyormuş. Mesela bak, ensest gibi olaylar yasal mercilere en az taşınanlar arasında olmasına rağmen bu rakamla karşılaşıyoruz. Utandığı için bu kızlar, çocuklar, çekindikleri için şikayette bulunamıyorlar. Çünkü garip bir aile geleneği oluşturulmuş. Aileye ses çıkartılmaz. Aile ne derse doğrudur. Aile ne derse doğrudur diye birşey yok. Cezaevleri ailelerle dolu. On binlerce aile var şu an cezaevlerinde. Anne baba var. Cinayet işlemiş, hırsızlık yapmış, gasp yapmış, PKK’lı. Anne olmak onu suçsuz hale getirmiyor. Baba olmak onu suçsuz hale getirmiyor. Böyle olaylarda çocuklar, kız çocukları ilgili mercilere, devletin ilgili mercilerine iki satır yazı yazsınlar. Hemen böyle güçlü gördükleri, saygın gördükleri bir ailenin yanına devletin de bilgisi dahilinde sığınsınlar. Böylece bu rezaletler önlenebilir. Yoksa bu hem ensest ilişki de devam eder, töre cinayetleri de devam edebilir, aile içi şiddet de devam edebilir. Bu tip olayların biliyorsunuz önü sonu gelmiyor. Buna sıhhatli çözüm budur. Bu konuda tereddüt edilmemesi gerekir. O kız çocukları yazık değil mi, el kadar küçük kız çocuğu bu yani gücü de yetmiyor onlara. Hatta şüphe üzerine bazen de ahlaksız köpeğin teki bu çocuklara mesela kız çocuğuna tecavüz ediyor. Kız çocuğu ağlayarak geliyor evine, dönüyor, tecavüz ettiğini söylüyor birisinin. Tamam diyor çocuğum sen kirledin zaten diyor rezalet diyor. Senin mutlaka öldürülmen lazım diyor. Yani akla bakın. Bunu isteyen bu değil, bu mağdur, mağdure. Buna rağmen öldürüyorlar kız çocuklarını. Halbuki çocuk da biliyordur öldüreceklerini, buna rağmen bile bile aile baskısı olacağı için, toplum baskısı olacağı için, bile bile ailesinin yanına gidiyor. Halbuki böyle bir olayda direkt devlete sığınıp, mesela karakola, karakoldan savcıya, savcının da onu güvenilir bir aile yanına yahut devletin güvenilir bir kurumuna yerleştirmesi gerekir ve bu konunun da hiç uzamaması lazım. Yani bazen da karakoldan direkt babasına veriyorlar. Alıp götürüyor adam evde öldürüyor bu sefer. Yani hiçbir şekilde verilmemesi lazım.

TEMPO TV: Peki hocam aileleri nasıl bilinçlendirmek lazım bu konuda?

ADNAN OKTAR: Allah korkusu, Allah sevgisi, genel kültür, şefkat, merhamet, sevgi bu unsurların çok iyi onlara verilmesi gerekiyor. Bu çocuklara karşı yapılan bu şeyin de zulüm olduğu. Töre diye birşey yok. Böyle töre olmaz. Bu töre değil ahlaksızlık. Yani çocuk öldürmek töre olur mu? Bu ahlaksızlıktır. Bu zulümdür. Ve harama da giriyorlar. Hem ne harama girmek. Çünkü o zavallı bir insan. Dilsiz bir insan. Birşey de diyemiyor bu çocuklar. Ebedi cehennemdir, tevbe etmeden ölürse karşılığı ebedi cehennemdir, cinayetin. Ama, bu tarzda, akılcı yaklaşılırsa, bütün toplum bunu desteklerse, bu garip, inanç, aklı başında insanlar tarafından desteklenmezse, bu sistemin kısa bir sürede düzeleceğini umuyorum.

…………………………………………………………….. TEMPO TV: Yine ilginç bir soru var, Halit Gürpınar bize bu soruyu göndermiş hocam. Bir kısım insanlar cinsi sapıklarla, ahlaksızlarla, kadın kılığında şarkı söyleyenlerle, mafya mensupları ve uyuşturucu satıcıları ile çok samimi olabiliyor. Fakat Müslümanlara karşı muazzam bir kin duyuyorlar. Bunun için ne diyorsunuz? Bir de hocam, bu bahsi geçen güruh toplumda genelde saygı gören insanlar. Bunların yanında olmak da insanlara böyle bir mutluluk dürtüsü de aşıladığı söylenir. Hem bu konuyu cevaplayalım, hem de izleyicimizin "bu insanlara sıcak davranır, neden müslümanlara karşı kin duyarlar" sorusunu cevaplayalım.

ADNAN OKTAR: Hülya Avşar'la röportajda o da söyledi. İşte "seni sevmeyenler var" dedi. Beni sevmeyenler masonlar, müptezeller ateistler, komünistler, PKK, iddia edilen Ergenekon örgütü, bir de beni tanımayan, bilmeyen yanlış propagandanın etkisinde kalmış insanlar. Zaten herkes beni sevmiş olsa, ben kendimden şüphe ederim. Ben iftihar ederim, yani bana karşı insanlar olmasından. Peygamberimizi de tamamen herkes sevmiyordu, belirli bir kesim seviyordu. Hatta şimdi bile peygamberimizden nefret eden de var (haşa), ona deli gibi aşık olanlar da var. Ben de onlardan bir tanesiyim, bütün müminler gibi, bütün müminler Peygamberimizi Allah için aşkla sever, aşkla bağlıdır, ben de onlardan bir tanesiyim. Onun için herkesin beni sevmesi diye bir konu yoktur, yani benim de herkesi sevmem diye bir konu yoktur. Ben de müptezellerden, dinsizlerden, ateistlerden, Allah’ın tecellisi anlamında tabi ki bir sevgim olmaz, ama acırım. Yani insan olarak saygı duyarım. Ama müminleredir bizim sevgimiz. Yani inananlaradır. Dolayısıyla bunda şaşacak, garipsenecek birşey yok. Fakat hakikaten ben görüyorum, yani benim arkadaşlarıma da karşı olanlara bakıyorum, ahlaksızlarla içiçeler, mafya mensupları ile içiçeler, müptezel kişiler ile içiçeler, onlara karşı derin bir sevgileri var, en rezil ortamlardalar, en rezil sözlerle beraberler. Fakat müminlere karşı tam anlamıyla gard almış vaziyetteler. Zaten bu gerekir de, zaten böyle olması lazım. O müminlere karşı dost olsa, öyle bir adam, o mümin kendinden şüphe etmesi lazım. Çok acayip birşey olur o, yakışanı yapmış oluyorlar. Allah orada bir güzellik yaratıyor, mümini onurlandırıyor. Öyle tiplerin, yani pislik ve ahlaksız insanların müminlere yakın olması, onları çok sevmesi, müminler için zaten bir aşağılanma olur, onlar için bir hakaret olmuş olur, zaten onların onlardan uzak durması lazım, müminler de onlardan uzak duruyorlar, zaten onlara karşı bir saygısı olmaz Müslümanların yani o anlamda. Yani onların ahlaksızlığına saygı duymazlar.

TEMPO TV: Hocam Ayten, Gelibolu, Konya’dan, "Sayın Adnan Oktar’a bir hadis sormak istiyorum" demiş. "İnsanlar yalnızlıktaki mahsuru benim kadar bilselerdi hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol almazdı" diye bir hadis var mıdır hocam, var ise ne anlamalıyız?

ADNAN OKTAR: Doğru o hadis, zaman çok kötü, sokakta her türlü olay olabiliyor, her şey olabiliyor, birçok faili meçhulün sebebi de yalnızlıktır. Yalnız evde kalan birçok insan mesela kadın oluyor, yahut insan oluyor, geliyorlar, ölü halde buluyorlar. Yani Hasancıkta Necmicik gibi birşey, yani bulunacak gibi olmuyor. Ama yanında bir insan olmuş olsa, yanında bir arkadaşı olmuş olsa, birkaç arkadaşı olmuş olsa, ona onlar şahit olacağı için hiçbir şey olmaz. Onun için uzun yola giderken veya dışarıya çıkıldığında mutlaka insanların yanında bir arkadaşı ile çıkmasında çok büyük fayda var. Hem Allah’tan dinden bahsederler. Mesela Allah esirgesin bazen bir tehlike oluyor, göremiyor, ama dört tane altı tane gözün görmesi ayrıdır, iki tane gözün görmesi ayrıdır. Mesela bir çukur oluyor, "aman, dikkat et diyor, çarpacaksın" diyor değil mi, mesela birşey oluyor "aman, kenara çekil" diyor, veyahut bir araba geliyor üstüne, "aman, kenara çekil" diyor, bunlar bir güzelliktir kolaylıktır. İbnu Ömer Resulullah (SAV) buyurdular ki, "İnsanlar yalnızlıktaki mahsuru benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gecelik olsun yol almazdı." Kütübi Sitte’de hadis numarası 2182. Cabir Resullullah (SAV) ile gazveye çıkmak arzu etti ve "Ey muhacir ve ensar topluluğu! Kardeşlerinizden öyleleri var ki, ne malları var ne de aşiretleri, her biriniz iki veya üç kişiyi yanına alsın" dedi, Hz. Cabir devam edip dedi ki "Bu tamim üzerine ben de iki veya üç kişi yanıma aldım, yol boyu devemde diğerlerinin binme sırası gibi benim de binme sıram vardı" diyor. Bu da Peygamber Efendimizin, Kütüb-i Sitte'den, hadis 2192. Peygamberimiz "dışarı çıkarken mutlaka yanınızda arkadaşlarınız olsun" diyor. Tek çıkılmaz, buna çok dikkat etmek lazım. Çok çok zaruri ise çıkılabilir. Ama özellikle çağımızda asrımızda, psikopatı oluyor, tehlikeli insanı oluyor, özellikle bir genç kız, laf atan olabilir, hakaret eden olabilir, yahut sarkıntılık eden olabilir, ne kendini koruma imkanı oluyor o zaman şahit de bulamıyor. Şikayet de etse, diyecekler ona polise de şikayet etse, şahidin var mı yok. Bu karşı taraf için bir avantaj oluyor, onun da yanında eğer tecavüzcü tiplerin yanında arkadaşı varsa, o da "öyle birşey olmadı" diyor. Onun için bu büyük bir tehlikedir, genç kızlar dışarı çıkarken benim tavsiyem tabi, özellile riskli semtlerde özellikle tehlikeli semtlerde, böyle garip yerlerde, mutlaka yanlarında arkadaşları olsun. Ama çok kalabalık, medeni modern yerlerde olabilir. Yani tek, korunabileceğine güvendiği yerlerde olabilir tabi inşaAllah.

……………………………………………………………..

TEMPO TV: Hocam bir izleyicimizin de kadına şiddetle ilgili bir sorusu var. 3000 yıldır kadınların şiddet gördüğünü söylemiş ve nasıl bir sistem varsa demiş ülkemizde, şiddete rağmen tekrar eşinin yanına gönderilmesi gibi bir durum var kanunlarımızda demiş. Bununla alakalı, şiddetin önüne geçmek için ne tavsiye edersiniz diye bir soru göndermiş bize.

ADNAN OKTAR: İşte aileye garip bir kutsallık, dokunulmazlık verilmiş ve tabu haline getirilmiş. Halbuki güzel ve temiz efendi aileye aile denir. Sevecen aileye, dürüst aileye aile denir. Piskopat aileye aile denmez. O ailede durulmaz zaten. Genç kız da olsa, genç delikanlı da olsa, yahut genç anne de olsa oradaki anne, ayrılması gerekiyor. Adam dövüyorsa ayrılsın. Yok kızım diyorlar, bu ailendir, bu senin kocandır diyorlar. Seni döver de söver de, sever de, ne yaparsa yapar, karışamazsın. Bu nasıl bir zulümdür böyle. Kadının ağzını burnunu patlatıyor. Kadını bıçaklıyor, yahut kurşunla yaralıyor. Buna rağmen yine sen evine döneceksin diyor. Geçenlerde de ben gördüm. Kadın hamileyken feci şekilde dövmüş kadını. Kadın neredeyse komalık olmuş, sedyeyle götürüyorlar. Şikayetçi misin demişler, değilim diyor kadın. Çünkü yine kocasının kendisine bakacağını veya gidecek yeri olmadığını bakın gidecek yeri olmadığını söylüyor. Bakın ne faciadır bu. Halbuki iki satır bir şey yazar, devletin ilgili birimine. Gider bir ailenin yanında, muttaki, Müslüman, güvenilir insanların yanında hayatını geçirir. Ne mecburiyeti var.

……………………………………………………………..

TEMPO TV: Hocam, tekrar aile kavramıyla ilgili konuya dönmek istiyorum. Gerçekten, özellikle kadınların toplumda böyle bir sahipsiz kalma durumları var. Siz bir dayak örneğini verdiniz. Kanunlar da aslında yeteri kadar kadınları korumuyor. Eninde sonunda kadın, her ne kadar mağdur da olsa, işte, en azından eşim geçimimi temin ediyor diyerek evine dönmek zorunda kalıyor. Sizce bu sistem nasıl düzelebilir? Kanunlara mı takviye yapmak lazım? Yoksa İslam bilincini daha da aile içine yayacak bir formül mü geliştirmek gerekir?

ADNAN OKTAR: Tabi ki hem İslam bilincini toplum içinde geliştirmek, hem de örf ve ananelerimizi düzgün hale getirmek bu konuda. Yani eski haline, güzel haline getirmek gerekiyor bu konuda. Gereksiz ve yanlış bir örf ve ananeye dönüşmüş durumda. Bozulmuş anane, örf bozulmuş, gelenek bozulmuş. Yani kadın dövdürülür mü? Kadın sövdürülür mü? Kadın ezdirilir mi? Ona toplumun sahip çıkması lazım. Ailelerin sahip çıkması lazım. Yani dindar, efendi, böyle güçlü bir aile, o bayanı, o çocuğu, yahut genç kızsa da alıp kendi kızlarıyla beraber koruyup kollaması lazım. Sen de bizim kızımızsın, sen de bizim annemizsin diyerek alıp koruyup kollamaları lazım. Devletin ilgili kurumlarına da bunu bildirmek lazım. Devletten de destek alıp, bu mazlumları korumak gerekiyor. Yani Hindistan gibi bir kısım olaylar. Hindistan'da da adam ölüyor, karısını da yakıyorlar, adam ölünce. Kaç yaşında olursa olsun, karısını da yakıyorlar. Bunlar müthiş bir zulüm sistemi…




Sn. Adnan Oktar'ın 10 Mart 2009 tarihli Tempo TV röportajından





Deşifre:

TEMPO TV: Hocam geçen gün beyin yıkama metodunu anlattınız, ekran başında mest olduk, size zahmet bunu tekrar anlatabilir misiniz? Kuran’ın kirleri yıkadığını, beyindeki kirleri yıkadığını tekrar anlatabilir misiniz, demiş, duymayanlarda duysunlar, lütfen tekrar anlatır mısınız? Hocam tekrar anlatır mısınızı dört cümlede, beş kere kullanmışlar, büyük bir heyecan var, konuyu tekrar dinleyelim hocam.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah, Hülya Avşar’ın programına katılmıştım, o sevimlinin, o fındık burnuyla böyle sorular sordu. Vakit de dar olduğu için, tabi çok sevdiğim de bir insan. Sözünü de kesmek istemedim, o da maşaAllah…

TEMPO TV: Yakın dönemde mi hocam,

ADNAN OKTAR: Evet yakın, oldu zannediyorum yarın yayınlanacak, Allahualem öyle biliyorum. Vakit de dar olduğu için, sözünü kesmek de ayıp olur diye de pek şey yapmadım, ama gene de biraz anlattım. Fakat o şöyle bir soru sordu, dedi ki sen dedi gençlerin beynini yıkıyormuşsun. E doğru, ben gençlerin beynini yıkıyorum, yani bütün milletimin beynini yıkamaya gayret ediyorum, çünkü Kuran’ın bir özelliğidir, yani tahir eder insanları, pislikten temizler, yıkayıcıdır Kuran, yani böyle mis kokulu bir sabun gibidir bir yönüyle, onun değdiği yerde kir kalmaz, kazır kirleri Kuran, terzemiz yapar, aynı zamada billur gibi bir sudur, döktün mü üstüne insanın, pırıl pırıl olur, üstünde hiçbir kir kalmaz, hiçbirşey kalmaz. Kuran’ın ışığı adeta bir su gibidir, nurani bir su gibidir, insanı yıkar tertemiz eder. Tabi ki beyinler yıkanacak, çünkü beyinler ahirzamanda kirlenmiş, gaflet kiriyle kirlenmiş, dalalet kiriyle kirlenmiş, bir kısmı küfür kiriyle kirlenmiş. Darwinizm, metaryalizm, komünizm, satanizm, Ergenekon zihniyeti gibi, kirli zihniyetler insanların beynini kirletmiş. E tabi ki bunların yıkanması lazım. Yıkandığında beyin, tertemiz olur, pırıl pırıl nur saçmaya başlar, ışık saçmaya başlar. Kuran’ın nurani suyuyla da insanlar her zaman yıkanırlar ve tertemiz olurlar. O ışığı nuru, kiri bir anda atar kenara, yok eder. Bir ışıktır Kuran aynı zamanda. Bunu anlattım, bir de işte bu ailelerle ilgili birşeyler sormuştu, ben de dedim yani gençler özgürler. Üniversite mezunu aklı başında bir insan istediği gibi karar verebilir. Mesela dindar bir ailede bir çocuk komünistse, ailesi ona baskı yapamaz, masonsa baskı yapamaz, yani o kendi fikrine göre hareket eder. Veyahut ateisttir doğrudan ateisttir. Ateist olmanın gereği neyse, ateist kitapları da okuyabilir, namaz da kılmaz, dinini yaşamaz. Bir dindar aile buna baskı yapamaz, böyle bir gence. Evden atmaya kalkamaz, olay çıkaramaz, arkadaşlarınla görüşmeyeceksin diyerek rezalet çıkartmaz, değil mi?

TEMPO TV: Evet

ADNAN OKTAR: Aynı şekilde bir dindar genç için de bu geçerlidir. Sen falancayla görüşmeyeceksin, kimseyle görüşmeyeceksin, Kuran okumayacaksın, namaz kılmayacaksın, namaz kılarken secdedeyken itip devirmeler, seccadesini yırtıp parçalamalar, Kuran’ı yırtmak, hadis kitaplarını yahut dini eserleri yırtmak, bunlar çok korkunç olaylardır. Bu durumda bir genç, dindar bir genç karşılaştığında o evde durmak mecburiyeti yoktur. Yani çünkü Kuran’a göre Allah’a itaat konusunda eğer bir sorun varsa, yani Allah’a itaatini kabul etmiyorsa karşı taraf, Kuran’ın hükümlerini uygulamasına müsade etmiyorsa o konuda itaat yoktur diyor Allah, farzdır bu Kuran’da. O zaman gerekirse evinden ayrılır, kendisi gibi dindar arkadaşlarının yanına gider. Ama bunu tabi eğer yaşı müsait değilse, bildirir yani gereken resmi kaynaklara bildirir. Ben dini inancımı yaşamak istiyorum der ve kendi gibi düşünen temiz bir aile varsa, temiz insanlar varsa onlarla beraber olur. Bu diğer olaylar için de geçerlidir. Mesela bir baba oluyor, kızıyla ensest ilişkiye girmeye çalışıyor, ahlaksızlık yapıyor adam alkolik, kendini kaybetmiş, akşam gecenin ikisinde geliyor mesela, içmiş vaziyette, kızının odasına giriyor. E çocuk bağırıyor, çağırıyor, mücadele ediyor, ama baş edemiyor. Şahit de yok, annesine söylemiş olsa annesi de adamdan boşanmak istemediği için ve etrafa duyulur da rezalet çıkar diye olayı çoğu zaman örtbas ediyor. Ki %70 oranında diyor bu yapılan istatistiklerde bu şekilde. O kadar fazla adliyeye intikal etmiş ensest olayı var ki, bir de intikal etmeyenler var. Bu genç kızların da kurtuluşu için yol açılması lazım. Böyle yardımcı kurtarıcı aileler olması lazım. Bunlara mesela dindar mukaddesatçı bir aile, genç kız diyecek savcılığa bir yazı yazacak böyle bir durum var, burada bir ensest tavır var, veyahut utandığını söyler, yani bir şekilde haysiyetine namusuna yönelik bir durum olduğunu söyler. İlla kendini mahçup edecekse, duyulmasından korku duyuyorsa, küçük düşeceğini düşünüyorsa kapalı da söyleyebilir ve ben burada durmak istemiyorum der. Onu bir aile şevkatle koruyup kollaması durumu gerekir. Yani böyle bir aile, böyle bir koruma müesesesinin kurulması gerekiyor. Mesela doğuda PKK’lı gençler var, bunların aileleri bu çocukları zorla dağa çıkarttırıyorlar, ben senin annen babanım benim dediğimi yapacaksın. Öyle anne baba yerin dibine batsın, öyle anne baba olmaz. Öyle anne babayı toprak alsın götürsün, Allah’ın takdiriyle tabi veyahut Allah hidayet versin de akıllansınlar öyle deyim. Böyle anne babaya itaat olmaz. PKK’ya Mehmetçiğe kurşun sıkmak için, yüzlerce binlerce genci teşvik edip, zorla gönderen aileler var, bu gençlere aileler sahip çıkması lazım. Bu gençler diyecekler, savcılığa yazı yazacak, benim ailem bir terörist örgüte, PKK diyip ailesini ezdirmekten çekiniyorsa, veyahut benim ailem gayrimeşru illegal yollara beni teşvik ediyor, ben bu aile içide durmak istemiyorum, memuriyetinize bildiriyorum, falanca ailenin yanına sığındım, onların yanındayım, devletim beni korusun, size sığınıyorum diyecek o kadar ve hiçbirşekilde PKK safına katılmayacak. Aynı şekilde mason aileler de öyle çocuklarını zorla mason yapmaya kalkarsa veyahut müptezel aileler oluyor, mesela gayri meşru alimde kendini satan bir kadın oluyor, kızını da kendisi gibi fahişe ve gayri meşru hayat içerisine sokmaya çalışıyor. Bu kızın evden gitmesi lazım ve dindar bir aileye sığınması lazım. Onun da aynı şekilde devlete bilgi verip, ilgili yere mesela bakanlıklara da bilgi versin, savcılığa da bilgi versin. Ben falanca yerdeyim. burada güvenlik altındayım. Ben bu insanın ahlakını, kişiliğini size zaten ispat da edebilirim, gösterdirim de, isterseniz siz de izleyin der, değil mi? Yani çünkü devletin tesbit imkanı var. Siz de tesbit edin ama beni kurtarın buradan, ben bu pis hayatın içine girmek istemiyorum diyecektir. Özetle bunları anlattım. Bir de çocuk dedikleri kişiler 40 45 yaşında kişiler, 30 – 35 yaşında insanlar, koskoca insanlar.

TEMPO TV: Sayın Oktar, burada hemen araya girmek istiyorum. Tabi kamuoyunda medyanın tanıttığı şekliyle söylemek icab ederse, sizin genç insanları ailesinden ayıran bir kişi olduğunuz izlenimi var. Hülya Avşar’ın sorusunda da aslında bu bilinçaltındaki bu gerçek var. Tabi biz Kuran’ı hasbel kader okumaya çalışan insanlar şöyle de birşey görüyoruz, anne ve babaya her ne suretle olsun öf bile dememek gerekir şeklinde bir kıstas var. Ama sizin bu akşamki açıklamalarınızda farklı gelen bana şöyle de bir durum var, siz diyorsunuz ki, genç arkadaş veya anne babasının o yolda olduğunu görmeyen bir arkadaş bağımsız hareket edebilir, yani manevi inançları kuvvetli bir arkadaş dinini daha iyi yaşamak için, o aile ortamından kendini soyutlayabilir şeklinde birşey anladım, bu böyle mi anlamalıyım? Bu soruyu cevaplarken bir de sizden ricam şudur, anne baba hakkına Kuran-ı Kerim’de birçok yerde çok önemle vurgu yapılmıştır. Anne baba hakkı üzerinde de biraz örnekler verebilirsek çok memnun olurum.

ADNAN OKTAR: Annenin verdiği emeği anlatıyor Allah Kuran’da. Anne ve baba her ikisi içinde yani öf ne demektir? En kısa sıkıldığına dair herhangi bir ifadedir, yani rahatsız olduğuna dair bir ifade. Bu sureti katiyetle yapılmaz anne babaya. Anne baba mesela Hıristiyan da olabilir, gider meyhanede içer, sarhoş olur alır, onu sırtına alır getirirsin. Ateist de olabilir, elini öpersin saygı duyarsın. Çünkü annendir o senin, babandır. Sana zulmetmiyor çünkü. Demokrattır, saygılıdır, fikirlerine hürmet ediyordur, nezaketlidir, tamam. Ama zulmediyorsa, dinini yaşatmaya engel oluyorsa Kuran’ın açık hükmü var, Allah itaat etmeyeceksiniz diyor. İtaat etmemesi ne demek? Hz. Meryem gibi onlardan uzaklaşması demektir. Hz. Meryem ailesiyle arasına perde çekti diyor. Ashab-ı Kehf gibi. Nasıl o devrin azılı deccalları vardı, dinsizleri vardı. O devirde de aileler gençlere muazzam zulmedip baskı yapıyorladı, ya bizim dinimize döneceksiniz ya sizi taşlayarak öldüreceğiz diyorlardı ayet var.

TEMPO TV: Yani geçmiş dönemde de ailelerinden ayrılan müminler var.

ADNAN OKTAR: Tabi ki Ashab-ı Kehf bu şiddetin, bu baskının gücünü görünce Allah’a sığınıp hep beraber ayrılıyorlar oradan, hicret ediyorlar, ailelerinden ayrılıyorlar bunlar. Ailelerinin bu dayatmasını kabul etmiyorlar. Çünkü aileler ya bizim dinimiz gibi olacaksınız yani bizim inancımız gibi olacaksınız ya öldüreceğiz, hem de taşlayarak en feci şekilde öldürmeyi söylüyorlar. Onlar da bir araya geliyorlar ve Allah bunu makbul görüyor Cenab-ı Allah bu güzeliği makbul görüyor ve Kefh Suresinde onlara özel bir mertebe vermiş Allah. Mesela "Hz. Meryem’i alemlerin kadınlarına üstün kıldık" diyor Allah bu güzel ahlakından dolayı. Ashab-ı Kehf de Kuran’da övülen, beğenilen, sevilen bir gençliktir. Mesela aynı şekilde Hz. İbrahim de babası Azer vardı, putperestti adam, babasından ayrıldı. Yani baktı ki adam baskı yapıyor, şiddeti uygulayacak, baskı yapıyor, ayrıldı. Kuran’da onun baskı yaptığından da bahsediyor. Hz. Nuh da mesela karısı kafirdi ayrıldı, Hz. Lut da karısı kafirdi ayrıldı. Kuran’da böyle her ne pahasına olursa olsun, dininize imanınıza saldırsalar da, ibadetinize engel olsalar da, sizi dinin hükümlerini yapmaktan ne kadar baskıyla ayırmaya çalışırlarsa çalışsınlar ayrılmayın demiyor Kuran, ayrılacaksınız diyor. Hz. İsa da diyor ki ben diyor anayla kızın arasını ayırmaya geldim, babayla oğulun arasını ayırmaya geldim diyor yani mealen yaklaşık İncil’de geçiyor. Yani ben hak dine uyacağım için, hak dine uyduğum için ,bana gelen insanlar da hak dine uyacaklardır, dolayısıyla ailesiyle de arası açılacaktır o kişinin diyor. Ama ailesi de onu destekliyorsa veyahut inancına saygı duyuyorsa, bu güzel. Ama böyle bir dönemde, tabi bize yapılan, ailelerle ilgili yapılan çalışmanın arkasında iddia edilen Ergenekon örgütü var. İddia edilen Ergenekon örgütünün böyle bir çalışma yaptığını biz iki klasör kadar belgeyle Ergenekon savcılığına sunduk. Yani böyle bir çalışma var dedik. Çünkü Ergenekon tutukluları ve Ergenekon sanığı olarak ifadesi alınan kişilerin bir çoğu bu ailelerden bir çoğuyla adeta kucak kucağa iç içeler. Buna ait bizim elimizde mevzul belge var. Ondan sonra bu olaylar böyle tırmanmaya başladı.

TEMPO TV: Bu aileler dediğiniz sizin arkadaşlarınızın aileleri?

ADNAN OKTAR: Çok az bir azınlık. Beni seven, bana muhabbet duyan yüzlerce binlerce aile var. Bir kısmın biz internete koyduk: harunyahya.com ve harunyahya.org’da ailelerle ilgili kısım hemen ilk kapakta görülüyor zaten, oradan girerlerse görürler. Ailelerin güzelliğini, sevecenliğini ve tatlılığını ben çok iyi bilirim ve anneleri babaları ben çok severim, dedeler, amacalar bunlar hep çok hoş insanlardır, aile yapısı çok güzeldir. Benim bildiğim anne baba dinine mukaddesatına saygılıdır, sevecendir, çocuğuna karşı da saygılıdır, onun dindar olmasından, miliyetçi olmasından Türk-İslam birliğini savunmasından iftihar eder. Müslümanlarla görüşmesine sevinç duyar, Müslümanlara baskı yapıldığında, Müslümanlara iftira atıldığında yardımcı olur, destekçi olur, benim bildiğim aile böyle olur, yani benim kafamdaki izdifam böyle. Ama velev ki dinsiz bile olsa bir aile, eğer saygılıysa, nezaketliyse, yine bunlara da biz saygı duyarız. Bu insanlara da biz hürmet duyarız. Çünkü bunlar da insandır, bunlar da bizim kardeşlerimizdir.

Ama saldırganlık, olay çıkartmak, çocuklarını mafyaya dövdürtmeye kalkmak, ağzını, yüzünü koli bantlarıyla bağlayıp sokaklarda minibüslerde gezdirmek, kitap, Kuran’ı yırtmak, kitaplarını yakmak, çocuklar namaz kılarken devirmeye kalkmak, işte falancalarla görüşmeyeceksin ve bizim dediklerimizle görüşeceksin deyip müptezel ve ahlaksız insanlarla görüşmeye mecbur ederlerse çocukları, bu çocuklar buna tahammül edemeyip ayrılabilirler. Ben ayrılın demem. Ama dinine imanına müsade etmiyorsa, yaşamasına. Ayrılan çocuğa da ben ayrılma demem. Ben karışmam. O kendi imanıyla, kendi aklıyla gerekiyorsa ayrılır.

……………………………………………………………..

ADNAN OKTAR: Hiç gerek yok bir sürü dindar var bir sürü güzel insan var. Türkiyemizin her yeri dindar, mukaddesatçı tertemiz insanlarla dolu. Gidip bir ailenin yanında kalabilirler. İki, üç arkadaş birleşip bir yerde kalabilirler. Yahut kendisi de müstakil bir yer, bir ev kiralayıp, bir yerde çalışıp, kendine bakabilir. Kendini ezdirtmenin alemi yok. Genç kız için de bu böyledir. Mesela gayri meşru aleme itilmeye kalkılan genç kızlar, ensest ilişkiye zorlanan genç kızlar, ahlaksızlığa itilmeye çalışılan genç kızlar da kopup ayrılsınlar, devlete bir dilekçe versinler, ya dindar ailelerin, güzel ahlaklı ailelerin yanına sığınsınlar yahut devletin imkanı olan yerleri varsa, mesela kadın korunma evleri var diyelim, evet ona benzer yerler var. Şiddete karşı kurulmuş yerler var. Aile içi şiddete karşı, o yerlere sığınabilirler, ki aile içi şiddet Türkiye’de çok büyük bir sorundur. Ama ailedir. Aile içi şiddete de ses çıkartmayın. Ensest ilişki oluyor, ses çıkartmayın. Böyle şey olmaz. Bunların hepsine ses çıkaracaklar. Hepsine uzak duracak şekilde, kendilerini kurtaracak şekilde tavır alacaklar.

……………………………………………………………..

TEMPO TV: "Hocam ben doğu illerimizde dört yıl öğretmenlik yaptım. Şu anda İstanbul’da oturuyorum. Ancak doğudaki illerimizde bir çok kız çocuğunu okutmuyorlar. On iki, on üç yaşında kız çocuklarını evlendiriyorlar. Kızlar mutsuz oluyor, töre cinayetleri de durdurulamıyor. Oradaki kız çocuklarımız için nasıl bir çözüm olabilir? Aileleri nasıl eğitmek gerekir" demiş izleyicimiz.

ADNAN OKTAR: Bu da çok ciddi bir sorun. Yani genç kızları istemedikleri kişilerle, sığır gibi adamlarla evlendiriyorlar. O da anne baba dayamasıyla oluyor. "Yavrum" diyor, "Sen annene babana karşı mı çıkıyorsun? Annen, baban senin için en iyisini düşünür" diyor. On üç yaşında kızı, kız çocuğunu, bilmem ne köyüne gönderiyorlar. Al, senin olsun gibisinden. Adam onu dövüyor, sövüyor, aşağılıyor. Bir kısmında da, işte kız çıkmadı diye geri gönderiyorlar. Ailesine teslim ediyorlar. Ailesi de götürüyor, törenle tarlada, orda burda çocuğu öldürüyor. Bazen biliyorsunuz kadınlarda doğuştan kızlık zarı olmaz. Böyle vakalarda oluyor. Bunda da bu çocuklar, çok muazzam ya şiddete maruz kalıyorlar, yahut öldürülüyorlar. Mesela bunlarla ilgili bir gazetenin 19.6.2008 tarihli baskısında yayınlanan "Töre cinayetlerinde Batı illeri sorunu" başlıklı yazıda "Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı tarafından hazırlanan rapora göre en çok töre cinayetinin İstanbul, Ankara ve İzmir’de işlendiği bildirilmektedir. Yazıda detayları verilen başbakanlık raporuna göre İstanbul’da haftada en az bir kişi töre ve namus cinayetiyle hayatını kaybetmektedir. 2007 yılında 220 kişi son beş yılda toplam bini aşkın kişi töre cinayetiyle hayatını kaybetmiştir. Mesela 2006 yılında diyor Türkiye’de her 26 dakikada bir aile içi şiddet olayı yaşandı. Çocuk istismarı, kadın istismarı, taciz, aile içi tecavüz, yani ensest ilişki, şiddet gibi olaylar yasal mercilere en az taşınanlar arasında olmasına rağmen bu rakamlarla karşılaşıyoruz." Bakın, en az adli olaylarda bunlar ilgili mercilere gönderiliyormuş. Mesela bak, ensest gibi olaylar yasal mercilere en az taşınanlar arasında olmasına rağmen bu rakamla karşılaşıyoruz. Utandığı için bu kızlar, çocuklar, çekindikleri için şikayette bulunamıyorlar. Çünkü garip bir aile geleneği oluşturulmuş. Aileye ses çıkartılmaz. Aile ne derse doğrudur. Aile ne derse doğrudur diye birşey yok. Cezaevleri ailelerle dolu. On binlerce aile var şu an cezaevlerinde. Anne baba var. Cinayet işlemiş, hırsızlık yapmış, gasp yapmış, PKK’lı. Anne olmak onu suçsuz hale getirmiyor. Baba olmak onu suçsuz hale getirmiyor. Böyle olaylarda çocuklar, kız çocukları ilgili mercilere, devletin ilgili mercilerine iki satır yazı yazsınlar. Hemen böyle güçlü gördükleri, saygın gördükleri bir ailenin yanına devletin de bilgisi dahilinde sığınsınlar. Böylece bu rezaletler önlenebilir. Yoksa bu hem ensest ilişki de devam eder, töre cinayetleri de devam edebilir, aile içi şiddet de devam edebilir. Bu tip olayların biliyorsunuz önü sonu gelmiyor. Buna sıhhatli çözüm budur. Bu konuda tereddüt edilmemesi gerekir. O kız çocukları yazık değil mi, el kadar küçük kız çocuğu bu yani gücü de yetmiyor onlara. Hatta şüphe üzerine bazen de ahlaksız köpeğin teki bu çocuklara mesela kız çocuğuna tecavüz ediyor. Kız çocuğu ağlayarak geliyor evine, dönüyor, tecavüz ettiğini söylüyor birisinin. Tamam diyor çocuğum sen kirledin zaten diyor rezalet diyor. Senin mutlaka öldürülmen lazım diyor. Yani akla bakın. Bunu isteyen bu değil, bu mağdur, mağdure. Buna rağmen öldürüyorlar kız çocuklarını. Halbuki çocuk da biliyordur öldüreceklerini, buna rağmen bile bile aile baskısı olacağı için, toplum baskısı olacağı için, bile bile ailesinin yanına gidiyor. Halbuki böyle bir olayda direkt devlete sığınıp, mesela karakola, karakoldan savcıya, savcının da onu güvenilir bir aile yanına yahut devletin güvenilir bir kurumuna yerleştirmesi gerekir ve bu konunun da hiç uzamaması lazım. Yani bazen da karakoldan direkt babasına veriyorlar. Alıp götürüyor adam evde öldürüyor bu sefer. Yani hiçbir şekilde verilmemesi lazım.

TEMPO TV: Peki hocam aileleri nasıl bilinçlendirmek lazım bu konuda?

ADNAN OKTAR: Allah korkusu, Allah sevgisi, genel kültür, şefkat, merhamet, sevgi bu unsurların çok iyi onlara verilmesi gerekiyor. Bu çocuklara karşı yapılan bu şeyin de zulüm olduğu. Töre diye birşey yok. Böyle töre olmaz. Bu töre değil ahlaksızlık. Yani çocuk öldürmek töre olur mu? Bu ahlaksızlıktır. Bu zulümdür. Ve harama da giriyorlar. Hem ne harama girmek. Çünkü o zavallı bir insan. Dilsiz bir insan. Birşey de diyemiyor bu çocuklar. Ebedi cehennemdir, tevbe etmeden ölürse karşılığı ebedi cehennemdir, cinayetin. Ama, bu tarzda, akılcı yaklaşılırsa, bütün toplum bunu desteklerse, bu garip, inanç, aklı başında insanlar tarafından desteklenmezse, bu sistemin kısa bir sürede düzeleceğini umuyorum.

……………………………………………………………..

TEMPO TV: Yine ilginç bir soru var, Halit Gürpınar bize bu soruyu göndermiş hocam. Bir kısım insanlar cinsi sapıklarla, ahlaksızlarla, kadın kılığında şarkı söyleyenlerle, mafya mensupları ve uyuşturucu satıcıları ile çok samimi olabiliyor. Fakat Müslümanlara karşı muazzam bir kin duyuyorlar. Bunun için ne diyorsunuz? Bir de hocam, bu bahsi geçen güruh toplumda genelde saygı gören insanlar. Bunların yanında olmak da insanlara böyle bir mutluluk dürtüsü de aşıladığı söylenir. Hem bu konuyu cevaplayalım, hem de izleyicimizin "bu insanlara sıcak davranır, neden müslümanlara karşı kin duyarlar" sorusunu cevaplayalım.

ADNAN OKTAR: Hülya Avşar'la röportajda o da söyledi. İşte "seni sevmeyenler var" dedi. Beni sevmeyenler masonlar, müptezeller ateistler, komünistler, PKK, iddia edilen Ergenekon örgütü, bir de beni tanımayan, bilmeyen yanlış propagandanın etkisinde kalmış insanlar. Zaten herkes beni sevmiş olsa, ben kendimden şüphe ederim. Ben iftihar ederim, yani bana karşı insanlar olmasından. Peygamberimizi de tamamen herkes sevmiyordu, belirli bir kesim seviyordu. Hatta şimdi bile peygamberimizden nefret eden de var (haşa), ona deli gibi aşık olanlar da var. Ben de onlardan bir tanesiyim, bütün müminler gibi, bütün müminler Peygamberimizi Allah için aşkla sever, aşkla bağlıdır, ben de onlardan bir tanesiyim. Onun için herkesin beni sevmesi diye bir konu yoktur, yani benim de herkesi sevmem diye bir konu yoktur. Ben de müptezellerden, dinsizlerden, ateistlerden, Allah’ın tecellisi anlamında tabi ki bir sevgim olmaz, ama acırım. Yani insan olarak saygı duyarım. Ama müminleredir bizim sevgimiz. Yani inananlaradır. Dolayısıyla bunda şaşacak, garipsenecek birşey yok. Fakat hakikaten ben görüyorum, yani benim arkadaşlarıma da karşı olanlara bakıyorum, ahlaksızlarla içiçeler, mafya mensupları ile içiçeler, müptezel kişiler ile içiçeler, onlara karşı derin bir sevgileri var, en rezil ortamlardalar, en rezil sözlerle beraberler. Fakat müminlere karşı tam anlamıyla gard almış vaziyetteler. Zaten bu gerekir de, zaten böyle olması lazım. O müminlere karşı dost olsa, öyle bir adam, o mümin kendinden şüphe etmesi lazım. Çok acayip birşey olur o, yakışanı yapmış oluyorlar. Allah orada bir güzellik yaratıyor, mümini onurlandırıyor. Öyle tiplerin, yani pislik ve ahlaksız insanların müminlere yakın olması, onları çok sevmesi, müminler için zaten bir aşağılanma olur, onlar için bir hakaret olmuş olur, zaten onların onlardan uzak durması lazım, müminler de onlardan uzak duruyorlar, zaten onlara karşı bir saygısı olmaz Müslümanların yani o anlamda. Yani onların ahlaksızlığına saygı duymazlar.

TEMPO TV: Hocam Ayten, Gelibolu, Konya’dan, "Sayın Adnan Oktar’a bir hadis sormak istiyorum" demiş. "İnsanlar yalnızlıktaki mahsuru benim kadar bilselerdi hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol almazdı" diye bir hadis var mıdır hocam, var ise ne anlamalıyız?

ADNAN OKTAR: Doğru o hadis, zaman çok kötü, sokakta her türlü olay olabiliyor, her şey olabiliyor, birçok faili meçhulün sebebi de yalnızlıktır. Yalnız evde kalan birçok insan mesela kadın oluyor, yahut insan oluyor, geliyorlar, ölü halde buluyorlar. Yani Hasancıkta Necmicik gibi birşey, yani bulunacak gibi olmuyor. Ama yanında bir insan olmuş olsa, yanında bir arkadaşı olmuş olsa, birkaç arkadaşı olmuş olsa, ona onlar şahit olacağı için hiçbir şey olmaz. Onun için uzun yola giderken veya dışarıya çıkıldığında mutlaka insanların yanında bir arkadaşı ile çıkmasında çok büyük fayda var. Hem Allah’tan dinden bahsederler. Mesela Allah esirgesin bazen bir tehlike oluyor, göremiyor, ama dört tane altı tane gözün görmesi ayrıdır, iki tane gözün görmesi ayrıdır. Mesela bir çukur oluyor, "aman, dikkat et diyor, çarpacaksın" diyor değil mi, mesela birşey oluyor "aman, kenara çekil" diyor, veyahut bir araba geliyor üstüne, "aman, kenara çekil" diyor, bunlar bir güzelliktir kolaylıktır. İbnu Ömer Resulullah (SAV) buyurdular ki, "İnsanlar yalnızlıktaki mahsuru benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gecelik olsun yol almazdı." Kütübi Sitte’de hadis numarası 2182. Cabir Resullullah (SAV) ile gazveye çıkmak arzu etti ve "Ey muhacir ve ensar topluluğu! Kardeşlerinizden öyleleri var ki, ne malları var ne de aşiretleri, her biriniz iki veya üç kişiyi yanına alsın" dedi, Hz. Cabir devam edip dedi ki "Bu tamim üzerine ben de iki veya üç kişi yanıma aldım, yol boyu devemde diğerlerinin binme sırası gibi benim de binme sıram vardı" diyor. Bu da Peygamber Efendimizin, Kütüb-i Sitte'den, hadis 2192. Peygamberimiz "dışarı çıkarken mutlaka yanınızda arkadaşlarınız olsun" diyor. Tek çıkılmaz, buna çok dikkat etmek lazım. Çok çok zaruri ise çıkılabilir. Ama özellikle çağımızda asrımızda, psikopatı oluyor, tehlikeli insanı oluyor, özellikle bir genç kız, laf atan olabilir, hakaret eden olabilir, yahut sarkıntılık eden olabilir, ne kendini koruma imkanı oluyor o zaman şahit de bulamıyor. Şikayet de etse, diyecekler ona polise de şikayet etse, şahidin var mı yok. Bu karşı taraf için bir avantaj oluyor, onun da yanında eğer tecavüzcü tiplerin yanında arkadaşı varsa, o da "öyle birşey olmadı" diyor. Onun için bu büyük bir tehlikedir, genç kızlar dışarı çıkarken benim tavsiyem tabi, özellile riskli semtlerde özellikle tehlikeli semtlerde, böyle garip yerlerde, mutlaka yanlarında arkadaşları olsun. Ama çok kalabalık, medeni modern yerlerde olabilir. Yani tek, korunabileceğine güvendiği yerlerde olabilir tabi inşaAllah.

……………………………………………………………..

TEMPO TV: Hocam bir izleyicimizin de kadına şiddetle ilgili bir sorusu var. 3000 yıldır kadınların şiddet gördüğünü söylemiş ve nasıl bir sistem varsa demiş ülkemizde, şiddete rağmen tekrar eşinin yanına gönderilmesi gibi bir durum var kanunlarımızda demiş. Bununla alakalı, şiddetin önüne geçmek için ne tavsiye edersiniz diye bir soru göndermiş bize.

ADNAN OKTAR: İşte aileye garip bir kutsallık, dokunulmazlık verilmiş ve tabu haline getirilmiş. Halbuki güzel ve temiz efendi aileye aile denir. Sevecen aileye, dürüst aileye aile denir. Piskopat aileye aile denmez. O ailede durulmaz zaten. Genç kız da olsa, genç delikanlı da olsa, yahut genç anne de olsa oradaki anne, ayrılması gerekiyor. Adam dövüyorsa ayrılsın. Yok kızım diyorlar, bu ailendir, bu senin kocandır diyorlar. Seni döver de söver de, sever de, ne yaparsa yapar, karışamazsın. Bu nasıl bir zulümdür böyle. Kadının ağzını burnunu patlatıyor. Kadını bıçaklıyor, yahut kurşunla yaralıyor. Buna rağmen yine sen evine döneceksin diyor. Geçenlerde de ben gördüm. Kadın hamileyken feci şekilde dövmüş kadını. Kadın neredeyse komalık olmuş, sedyeyle götürüyorlar. Şikayetçi misin demişler, değilim diyor kadın. Çünkü yine kocasının kendisine bakacağını veya gidecek yeri olmadığını bakın gidecek yeri olmadığını söylüyor. Bakın ne faciadır bu. Halbuki iki satır bir şey yazar, devletin ilgili birimine. Gider bir ailenin yanında, muttaki, Müslüman, güvenilir insanların yanında hayatını geçirir. Ne mecburiyeti var.

……………………………………………………………..

TEMPO TV: Hocam, tekrar aile kavramıyla ilgili konuya dönmek istiyorum. Gerçekten, özellikle kadınların toplumda böyle bir sahipsiz kalma durumları var. Siz bir dayak örneğini verdiniz. Kanunlar da aslında yeteri kadar kadınları korumuyor. Eninde sonunda kadın, her ne kadar mağdur da olsa, işte, en azından eşim geçimimi temin ediyor diyerek evine dönmek zorunda kalıyor. Sizce bu sistem nasıl düzelebilir? Kanunlara mı takviye yapmak lazım? Yoksa İslam bilincini daha da aile içine yayacak bir formül mü geliştirmek gerekir?

ADNAN OKTAR: Tabi ki hem İslam bilincini toplum içinde geliştirmek, hem de örf ve ananelerimizi düzgün hale getirmek bu konuda. Yani eski haline, güzel haline getirmek gerekiyor bu konuda. Gereksiz ve yanlış bir örf ve ananeye dönüşmüş durumda. Bozulmuş anane, örf bozulmuş, gelenek bozulmuş. Yani kadın dövdürülür mü? Kadın sövdürülür mü? Kadın ezdirilir mi? Ona toplumun sahip çıkması lazım. Ailelerin sahip çıkması lazım. Yani dindar, efendi, böyle güçlü bir aile, o bayanı, o çocuğu, yahut genç kızsa da alıp kendi kızlarıyla beraber koruyup kollaması lazım. Sen de bizim kızımızsın, sen de bizim annemizsin diyerek alıp koruyup kollamaları lazım. Devletin ilgili kurumlarına da bunu bildirmek lazım. Devletten de destek alıp, bu mazlumları korumak gerekiyor. Yani Hindistan gibi bir kısım olaylar. Hindistan'da da adam ölüyor, karısını da yakıyorlar, adam ölünce. Kaç yaşında olursa olsun, karısını da yakıyorlar. Bunlar müthiş bir zulüm sistemi…



Sn. Adnan Oktar'ın 10 Mart 2009 tarihli Mavi Karadeniz TV röportajından


(Sitenize eklemek için kodları HarunYahya.TV sitesinden alabilirsiniz)


Deşifre:

ADNAN OKTAR: Benim dediğim, bildiğim dede vardır, anne baba vardır, anneanne vardır. Bunlar çok halim selim insanlardır, saygındır, eli öpülür, nezihtir, fikir ve düşünceye açıktır, oğlunun çoluğunun çocuğunun dindarlığından iftihar eder, namaz kılmasından iftihar eder, Müslümanlarla görüşmesinden iftihar eder. Türk milliyetçisidir, Türk-İslam birliğini savunur. Ben benim bildiğim aile budur, bu şekildedir. Hürmet, nezaket, sevgi ve saygı hakimdir. Ama öyle aile modelleri var ki, rezalet. Mesela PKK'lı aile, çocuğun da PKK'lı olması için uğraşıyor. Güneydoğu'da yüzlerce binlerce gencin ailesi gençleri dağa teşvik ediyor ve bu çocuklar zoraki dağa çıkarılıyor, teşvik eden kim, annesi babası Seni evlatlıktan reddederim, eve sokmam, mahvederim, şöyle yaparım, böyle yaparım işte nüfusumdan silerim, buna benzer iddialar veyahut işte öldürürüm, asarım keserim, nitekim de öldürüyorlar da. Veyahut mesela gayrimeşru alemde oluyor. Birçok insan gayrimeşru alemde olan birçok insan çocuğunu da gayrimeşru aleme sokuyor. Bunu herkes bilir. Yani mesela kadın kötü yolda oluyor, çocuğunu da kötü yola sürüklüyor zorla. Yine aynı tehditle, yine aynı yolla, baskıyla. Çünkü aile dedin mi bir dokunulmazlık geleneği oluşturulmuş. Yani anneye babaya kesinlikle ses çıkarılmaz, söze dinlenir, ne derse doğrudur, dediği aynen yapılır. Peki cezaevlerindeki dolu onbinlerce anneye babaya ne demek gerekiyor! İddia edilen Ergenekon'un bir sürü anne babası var. İddia edilen Ergenekon mensubu bir sürü anne baba var. Hırsız, soyguncu, müptezel bir sürü anne baba var. PKK'lı bir sürü anne baba var. Ensest ilişkiye kızını zorlayan bir sürü baba var ve bunlar hep gizli kalıyorlar. Niye? Babandır ses çıkartma. Mesela adam alkollü içkili geliyor, kızının odasına giriyor, sarkıntılık yapıyor, kızcağız korkuyor bağırıyor, annesini çağırıyor, annesi de babasından yana oluyor. "Niye ahlaksızlık yapıyorsun?" diyor. "O senin diyor babandır", diyor "Ne yaparsa yapar" diyor. Yani çocuk ispat edemiyor yaptığı ahlaksızlığı. İspat etse de, "niye babana böyle dedin" diye bu sefer çocuğu vuruyorlar. Yani gidip vuruyor. Ben kaç defa gazetede gördüm. Bir kere böyle bir vakada genç kızın sığınabileceği aileler olması lazım dindar, böyle güzel ahlaklı insanlar olması lazım yani. Bu özellikle PKK olaylarında, ensest ilişkide, yani ensest tekliflerde, ahlaksızlık yapan ailelerde, komünist ailelerde, PKK'lı ailelerde çocuğun sığınabileceği, kız olsun erkek olsun, sığınabileceği aile sisteminin kurulması lazım. Ve bunlar savcılığa bir yazı verecekler, bir kağıt verecekler, ben tehdit altındayım, işte şöyledir böyledir ne ise artık PKK ya komünist tehlikeye. Mesela bir genç kıza diyecek, babasının onu zorla ensest ilişkiye zorladığını. Böyle ahlaksızlık yaptığını, ama şahit bulamadığını, tamamen işini gücünü kendi yapıncaya kadar, babası o tavrından vazgeçinceye kadar, ben eve gitmek istemiyorum diyecek çocuk. Yani gitmek istemediğini söyleyecek ve böylece bu rezaletin önüne geçilebilir. Onun dışında bu töre cinayetleri, bu rezaletler, önü arkası kesilmeden devam eder. Çünkü bu anlamda bir kutsal aile yoktur. Kurani anlamda İslam ahlakı anlamında kutsal aile vardır. Yani böyle kutsal aile olmaz. Hatta geçenlerde bir istatistiğe baktım, o kadar fazla ki ensest ilişkiden içeri giren hapse giren babalar. Mesela çocuğunu hırsızlığa sürükleyen anne ve babalar. Özellikle Güneydoğulu çocuklarda. Bir ara biliyorsunuz, bu kapkaç olayları falan. Birçoğunu ailesi, annesi babası teşvik ediyor. Bu yüzden bu anlamda aile kusursuzdur inancının kalkması, bu konuda yeni örf, yeni bir gelenek geliştirmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü Osmanlı dönemini düşünelim. Osmanlı döneminde böyle zaten ahlaki dejenerasyon zaten yoktu. E yani herkes herkesin gözü önündeydi ve bir şey olduğunda da bütün mahalle toplanıp o çocuğu kurtarabiliyordu. Ama insanlar şu an birbirlerine yabancılar. Yani çocuğun sığınacağı bir yer olmuyor genelinde. Bu gizli acılara, gizli ızdıraplara bir son vermek için böyle bir geleneğin, yani sığınma geleneğinin, bir ailenin yanına, güvenilir insanların yanına sığınma geleneğinin gelişmesi gerekiyor.

MAVİ KARADENİZ TV: Koruyu aile mi?

ADNAN OKTAR: Koruyucu aile, evet. Tabi tabi devlet güvencesinde olması lazım. Yani çocuk böyle bir durum var diyecek, aileyi yani sığındığı aileyi de devlet koruyacak. Yani o konuda da güçlü aileler olması lazım.Yani devletin koruması çok hayati bu konuda. Bu şekilde çok güzel olur.

……………………………………………………………..

ADNAN OKTAR: Yok daha yayınlanmadı. Minik burunlu, boncuk gözlü, bayağı sevimli birşey. Konuştum. Bu aileleri sordu daha çok, onlarla ilgili. İşte beyin yıkıyor musun dedi. Ben de dedim, evet beyin yıkıyorum, ben beyinleri temizliyorum, beyinlerdeki kiri pisliği, kötü düşünceleri, yanlış düşünceleri, Darwinizm'i materyalizmi, yani tabi vakit dar olduğu için çok çok kapsamlı anlatmadım, ama özetle bunu anlattım. Bir de bu aileleri sordu, yani çocuklar aileleriyle. Çocuk denilen şey, zaten 40-45 yaşında adamlar benim arkadaşlarım, kardeşlerim. Bir de her gün görüştüğüm insanlar değil, bir kısmıyla çok çok nadir görüşüyorum. Ve hiçbirine ben gidip ailenle görüşme ben demem. Yani teşvik ediyorum, görüşmelerini de çok istiyorum. E ama çocuk gittiğinde ağzını burnunu kırıyorsa, dövüyorsa sövüyorsa, aşağılıyorsa, namaz kılarken tutup itiyorsa, abdest almasını engelliyorsa, Müslümanlarla görüşmesini engelliyorsa, e o çocuk o eve gitmez tabi. Yani ben gitme demem, ama gitmez. Yani nasıl git diyeyim ayrıca. Tabi yani alıp kitaplarını yırtıyor, dini kitapları, İslami kitapları yırtıyor. Kuran’ı kaldırıyorlar evden, hiçbirşey okumayacaksın, Müslümanlarla görüşmeyeceksin. Kiminle görüşeceksin? İşte it kopuk arkadaşları oluyor, işte onlarla görüşeceksin. Yani böyle gayrimeşru alemden, yani her yola açık tipler var ya böyle, her türlü ahlaksızlığı yapan tipler, yani dinle alakası olmayan tipler. Bununla görüşeceksin diyor. İnsanlar inancına uygun tipte insanla görüşmek ister. Yani baskı ve dayatma olur mu? Yani mesela Hülya hanımın babası olsa, dese ki falancayla görüşmeyeceksin diye dayatsa, Hülya hanım "tamam, doğru, görüşmeyeceğim" demez. Yani eğer aklına yatıyorsa, düşüncesine yatıyorsa, kendi kararını kendi verir ve görüşür. Mesela dese ki "sen şu kanalda çalışma yapmayacaksın" dese babası veyahut annesi. Yani eğer makul birşeyse kabul eder, ama makul mantıklı birşey değilse kabul etmez. Yani her insan için bu geçerlidir. Yani değil mi? Bir çocuğa annesi askere gitmeyeceksin dese, şunu yapmayacaksın dese, veyahut insanlara iyilik yapmayacaksın fakirlere yardım etmeyeceksin dese, insan onu dinlemez. Kuran’ın hükmü var burada. Mesela bir Marksist genç için de bu geçerli. Çocuk Marksistse zorla ona namaz kıldırılmaz. Dindar aile de baskı yapamaz buna. Mesela niye komünist kitapları okuyorsun diye cart diye kitaplarını yırtamaz. Okur çocuk. O fikirdeyse çocuk okur, karışamazsınız. Sadece biz ona doğruyu ve güzeli anlatmakla mükellefiz. Niye komünist oldun diyemeyiz. Ama suç işlerse, can yakarsa engel olabiliriz. Kanun ölçüleri içinde. Yoksa hiçbir fikre, hiçbir düşünceye baskı yapılmaz. Onun için ben baskıyı tabi ki kabul etmiyorum. Ama anneler, babalar benim için kutsaldır. Baştacıdır. Çok severim ben anneleri, babaları. www.HarunYahya.net, www.HarunYahya.org’da ailelerle ilgili bölüm var. Hemen girdim mi kapakta görülüyor. Yüzlerce aile, binlerce aile beni çok seviyor. Ama bir avuç aile iddia edilen Ergenekon örgütünün yönlerdirmesiyle, aniden bana karşı bir tavır içine girdiler. Çocukların dini kitapları okumasını istememek, çocuklara saldırmak. Mafyadan insanlar göndermek, can yakmak gibi olaylar oluyor. Çocuk can güvenliği açısından en azından gitmek istemez, ama mesela der ki "yavrum ben sana saygı duyuyorum, arkadaşlarına da saygı duyuyorum. İstediğin insanla görüş, kitaplarını da oku, ibadetlerini de yap, ama eve gel, görüşelim" dese bir insana. Bayramdır bu, sevinçtir. Ne güzel insan bağrına basar, küskünse de barışır, konu biter. Ama işte bak sana bir güç gösterisi yapacağım. Ben seni zorla adam edeceğim, zorla hizaya getireceğim, zorla şunu yaptıracağım. Bu terbiyeye de yakışmıyor, saygıya da yakışmaz. Bir insanın onuru, haysiyeti vardır. Zorla hiza etme iddiası çok çok çirkin ve anormal bir harekettir. Her insana saygı duyulması lazım. Her düşünceye saygı duyulur. Mesela çocuk mason da olabilir. Yaka paça onun gidip masonlukla ilgili kitaplarını yırtmak, dövmek, onun görüşmesini engellemek. Böyle bir konu olmaz. İnanıyorsa görüşsün. Kimseye bir zararı yok çünkü. Bir zarar vermedikten sonra, fikri düzeyde kaldıktan sonra güzel. Aynı şekilde bir dindar gence de işte falancayla görüşmeyeceksin, şunu okumayacaksın, şunu yapmayacaksın gibi dayatmalar olursa, bu da yakışık alacak birşey değildir. Herkese saygı duymak lazım. Ayrıca 40 yaşında, 45 yaşında, 35 yaşında insana baskı yapmak hiç yakışacak bir şey değildir. Yaklaşık bu mealde Hülya hanıma birşeyler anlattım.

MAVİ KARADENİZ TV: Özellikle aileleri mi sordu, farklı soruları oldu mu?

ADNAN OKTAR: Buna benzer. Daha ziyade, daha çok bu konularda o konuştu ben dinledim genelinde. Ama kısaca ve özetle ben anlattım tabi, anlaşılacak şekilde, net karşılığı olacak şekilde anlattım. Yani şunu söyledim. Baskı ve şiddet olmadıktan sonra herkes ailesiyle görüşmek ister. Ama baskı ve şiddet varsa, hiç kimse buna tahammül edemez. Çünkü acıya, sopaya, saldırmaya değil mi, bir insan tahammül etmez. Aklı başında bir insan bunu yapar mı dövüleceğini, sövüleceğini bile bile gider mi? Ama bunlar yoksa, anne baba sevgi dolu, saygı dolu varlıklardır. Çok çok güzeldir. Her zaman koruyup, kollarız. Hatta bana karşı olan ailelerden birisi, bir baba kalp rahatsızlığı geçirdi. Kalp ritmi bozuldu. Kalbi durmak üzereydi. Hastaneye gitmek istemiyordu. Zoraki, benim de zorumla, arkadaşların da zoruyla, zorla hastaneye götürdük. Eğer getirmeseydiniz ölecekti dediler bize. Bakın bize düşman adam, buna rağmen yaptık. Mesela bir tanesi kan kaybından ölmek üzereydi. Gece yarısı gece 3 gibi bizi aradılar. Kaldırdım arkadaşlarımı, çevremden falan, gece yarısı eşofmanlarla şunla bunla hastaneye gittik kan verdik. Bu tip olaylar oluyor. Her halükarda tabi acıyoruz, acıyorum. Herkes acır, ama bu derece kararlı olan bir tavırda insanlar kendini korur. Ama bizim için asıl riskli olan iddia edilen Ergenekon örgütünün bu iş içerisinde olmasıdır. Ve şu an yargılanan kişilerle bu ailelerin bir kısmı bağlantı içindeler. Biz bunun delillerini Ergenekon savcılığına suç duyurusu olarak verdik. Yani elde çok kapsamlı deliller var. Bu delillerimizi sunduk. Yani ailelerle iç içeler bir kısım tutuklular. İçerideki kişiler. Ve tutuklanıp bırakılanların da bir kısmı yine ailelerle iç içeler. Yemeli-içmeliler. Yani tam bir organize hareket var. Biz bu nedenle bu kişilere dava açtık ve bu kişilerle ilgili şu an bir çete soruşturması var zaten, bu ailelerle ilgili. Bu ailelerden bir tanesinin bir ferdi dün hakaret ve iftiradan hüküm giydi. Diyorlar ki tertemiz… Peki mahkemede mi yalan söylüyor? Hakaret ve iftiradan hüküm giydi. Yani daha önce başkasıyla da yine bu tip bir olay oldu. Çocuklar ne yapacaklarını şaşırıyor. Gidiyorlar ya hakaret, ya küfür, ya saldırı. Artık hukuki yollardan haklarını koruyabiliyorlar. Bunlar olmasa. Niye diğer sevecen, sevgi dolu ailelerle çocuklar rahat rahat görüşüyorlar, dostluk içindeler. Yani özetle baskının olduğu yerde insanlar kendilerini korurlar. Ama özellikle iddia edilen Ergenekon örgütü toplumu motive etmek için, toplumu olumsuz yönlendirmek için bir kısım aileleri ortaya çıkarttı. Bunların bir kısmı parayla yönlendirildi. Bundan da haberimiz var. Bunu da Ergenekon savcılığına bildirdik. Bir kısmını toplantılarda, şunda, bunda, yani bunu bir görevmiş gibi gösterdi iddia edilen Ergenekon örgütü. Bunu da yine belgelendirdik, bunu da gönderdik. Nitekim bununla ilgili soruşturma şu an devam ediyor. Başka bir dava ile ilgili soruşturma da devam ediyor. Tabi gönlümüz istiyor ki, bunların hiçbiri olmasaydı, bu rezaletlerin hiçbiri olmasaydı. Ama iddia edilen Ergenekon örgütü toplumun sinir uçlarını çok iyi biliyor. Mesela cinsellikle ilgili iftira attılar Ebru Şimşek'te. Onu ispat ettim. Evlerin farklılığını ispat ettim. Filmleri seyrettirdim, ispat ettim, ondan da öyle kurtuldum. Kokainle iftira atmak istediler, onun yiyeceğime içeceğime karıştırıldığını tespit ettirdim. Adli tıpta bu tespit edildi. Yani gözaltındayken yiyeceğime, içeceğime karıştırıldığını biliyorsunuz. Adli Tıpta tespit ettirip o şekilde kendimi kurtardım. Şimdi de bunlar ortaya çıktılar. Bunlar da ailelerle. Çünkü anne-baba kutsal biliniyor ya halk arasında. Mesela bir babayı çıkarıp ağlatıyor televizyonda. Mesele iddia edilen Ergenekon örgütünün bir çalışması oluyor bu. Halkta bir galeyan meydana geliyor insanlarda, bir kısmında, bilmeyenlerde. Adam eve gittiğinde keyfi yerinde, neşeli. Ama orada kameralar karşısında ağlıyor. Yani ne yaptığını, kızına nasıl bir dehşet saçtığını, kızını nasıl dövüp-sövüp yaraladığını, nasıl kitaplarını yırttığını, nasıl inançlarına engel olduğunu, nasıl onun kendi gibi sevdiği insanlarla görüşmesini engellemek için nasıl bir dehşet uyguladığını bunu anlatmıyor tabi bunlar gizli kalıyor, bunu halk bilmiyor. Bir toplum mühendisliği uygulanıyor. Yani buna psikolojik savaşın bir yöntemi denir. Mesela Ebru Şimşek'te de çok başarılıydılar kendilerince. Eğer ben tavanların, yani biri asmolendi biliyorsunuz, benim bulunduğum evin tavanı asmolen, düz tavan, o bayanın bulunduğu evinkiler kiriş, aşağı doğru sarkıyor, kirişli tavan. Sırf buradan bile olay anlaşılmış oldu, pencerelerin yapısından, büyük pencere benim bulunduğum ev. O bayanın bulunduğu evinkiler küçük. Ayrıca alenen görüldü, bir kadın bir erkek var, bomboş bir oda. İkisi beraberler. Orada benim silahlı adamlarla olduğum iddia ediliyordu. Uzun namlulu silahlar varmış hatta ellerimde. Nerede filmde öyle bir şey görünmüyor. Benim bulunduğu ev İtalyan modeli, koskoca bir villa. Öbür ev 60 m2'lik falan, küçük, alelade bir apartman dairesi. Bunu mahkemenin huzurunda ispat edince, 2. Ağır Ceza'da ben beraat ettim. Ama basın nasıl kök söktürdü biliyorsunuz. Hergün haber, hergün haber. İşte silahlarla gelmiş, tecavüze kalkmış, şunu yapmış, bunu yapmış. Yani psikolojik savaşın her türlüsünü yaptılar. Adnan Hoca işte kokainman, kokain içti falan. Yıllarca da bununkini yaptılar. Bunu da mahkemede ispatını yaptım, Adli tıpta. Adlı tıpta da konu uzadı. En sonunda Adli Tıp açıkça raporunu verdi, dedi ki "Bu gözaltındayken yiyeceğine, içeceğine karıştırılarak verilmiştir" ve bu şekilde bundan kurtuldum. Yıllarca Adnan Hoca akıl hastası dediler, kitaplarını okumayın dediler. Yani bakın, psikolojik savaşın yöntemlerini görüyormusunuz? Sonra Askeri Hastaneden tam sağlam, ruhen ve bedenen tam sağlam, sağlıklı raporu alınca o propagandayı da kestiler. Yani önü, sonu yok. Şimdi de en akılcı şey olarak aileler devreye sokuldu... Halbuki bizim yıllardan beri. 40 yaşına gelmiş bir insan. 20 yaşındayken ben tanıştım o arkadaşımla, 40 yaşına gelmiş. Yani 20 seneden beri ailesi ses çıkartmamışta. 20 yıl sonra iddia edilen Ergenekon’un tam atağı vaktinde mi ses çıkartıyor? Yani eğer bir anormallik varsa ta başında söylemesi gerekirdi. 20 yıl sonra niye söylemiş. Ayrıca velev ki ona anormal bile gelse, o insana eğer o normal geliyorsa, bu ayrı bir konudur. İzafidir. Bize göre de Ergenekoncu olmak anormal. Komünist olmak. PKK’lı olmak, müptezel olmak anormal. Yani bize göre de bu bir zıtlık. Burada yapılacak şey değil mi biz onların nasıl dinine karışmıyorsak, inancına karışmıyorsak veya düşüncelerine karışmıyorsak. Onların da benim veya arkadaşlarımın dinine inancına ve düşüncelerine müdahale etmemesi gerekir. Saygılı olması lazım.

MAVİ KARADENİZ TV: Evet bu noktada ebeveyn refleksiyle yaklaşmaktan ziyade, yönlendirmelerle maalesef ailelerin bu tutumu sergilediğini söylüyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Tabi ki. Bakın anlattığımda bu mesela Doğuda da o aileler baskı yapıyorlar PKK’lı aileler, zorla çocuğu dağa çıkartıyorlar. E çocuk mecbur mu PKK’lı olmaya. "İstemiyorum" diyor. Yok "annendir, babandır dinleyeceksin." Babası ensest ilişkiye sürüklüyor. "Babandır, elleme, karışma, baban seninle şakalaşıyor." Nerenin şakalaşması. Yahut babadır diyor, yapar, ne var diyor. İçkili, alkollü. Veyahut alenen bilse bile anlamazlıktan geliyorlar. Örtbas ediyorlar mesela. Yani çoğu örtbas ediyor. Mesela istatistiklerde bu görülüyor. Gizli olanlar diyor kat kat fazlası diyor. %70 daha fazla gizli kalanlar. Şikayet edenler çok az bir kısmı. Ensest ilişkinin şikayeti çok düşük oluyor. Rezil olma endişesiyle, toplumdan tepki görmek endişesiyle, genç kızların çoğu bunu söyleyemiyorlar... Ve zorlan o pisliğin içinde, rezilliğin içinde kalıyorlar. Çözüm, sığınabilecekleri arkadaşları olması ve güvenilir aileler olmasıdır. Bu da devletin desteğiyle olabilir ancak inşaAllah.

……………………………………………………………..

ADNAN OKTAR: … Baron bununla direk görüşmeye de gerek duymuyor. Çok uyanık. Baron da şeytandır, yani tam şeytan. Bu asrın deccali, yani Türk milletinin deccali, onun böyle bir yalakası var. Kalemşörlerinden, yancılarından. Onunla, o şahısla, her devrin adamı yıllar önce bunlar aynı yerde birlikte çalışmışlar. Meslektaş bunlar, aynı adamlar. O da sağcı gösteriyor kendi. Bunlar kirli sağcılar, yani sağın adını kullanıp ne sağa ne sola benzeyen, sadece karaktersiz, Sabataycılara hizmet eden kişiler. Hir ikisi de Sabatayisttir. Mesela her devrin adamı da Sabataycıdır. O da Sabataycıdır. Yine bunların bir ekibi var. Daha önce bunlar masonluk gibi bir yapılanmaya gitmişlerdi. Geçenlerde böyle bir, bununla ilgili yazı yazan bir yazar var, isim vermeyeyim de. O bunları deşifre etmişti. Bunların geniş bir yapılanması vardı. Bunlar hep kendilerini sağcı göstermişlerdi. Halbuki hem mason bunlar, hem de Sabataycı. Bunlar hep Rumeli tarafından gelmişlerdir, Sabataycılardır. Aileler işte bunlarla birlikte, bize karşı olan aileler bunlarla birlikte hareket ettiler. Ailelerin içinde de Sabataycılar vardı. O yüzden basın da aileleri bu kadar çok destekledi. Bir avuç insan Türkiye'yi ayağa kaldırdılar o yüzden. Normal olarak yani Sabataycı desteği olmasa bu kadar şamata da yapamazlar. Dışarıdan destek de bulamazlar. Çünkü oyun oynuyorlar alenen, belli. Yani 40 yaşında adamın çocuk denecek hali var mı. Üniversite mezunu, birkaç yabancı dil biliyor, kolej mezunu, gayet aklı başında, meslek sahibi bir insan. Eğer bu insan düşünemiyorsa, ben çok iyi düşünüyorum diyorsa bu insanlar, bunu bir düşünmek lazım. Yani bir insanın fikrine saygı duymuyorsa, düşüncesine saygı duymuyorsa, bu öyle kendiliğinden ortaya çıkan bir şey olmaz. Yani bu saldırılar, rezalet çıkartmalar, olaylar falan hepsi planlı yapıldı. Yani bunların inancı da aslında bunların sorunu değil, Müslüman olmaları da bunları o kadar rahatsız ediyor değil de. Fakat bu fikir sistemine karşı, Darwinizme, materyalizme, masonluğa ve Sabataycılığa karşı mücadelemizden dolayı bize vurmak için o çocukları bahane ettiler. Yani amaç o. Yoksa onların dindarlığına da yine o kadar karışmazlar. Yani karışırlar da bir süre sonra belki etkili oluruz, düzeltiriz, bir şeyler yaparız, yönlendiririz diye düşünmüş olabilirler. Çünkü her halükarda yine onların kafasına geleceklerini düşünüyorlar, yine eninde sonunda onların da Sabataycı olacağını, masonik düşünceye geleceğini düşünüyorlar kendi kafalarına göre. Ama asıl amaçları onlar da değil. Çünkü 20 yıldan beri ilgilenmeyen bir insan, 20 yıl sonra birden düğmeye basmış gibi ilgileniyorsa, asıl hedefinin o olmadığı anlaşılıyor. Asıl hedef bu fikir sistemidir. Yani masonluğa, komünizme karşı, PKK'ya karşı yapılan mücadele, iddia edilen Ergenekon örgütüne karşı yapılan mücadele, Darwinizme karşı yapılan mücadeledir, bunu durdurmak içindir. Şimdi deli dediler tutmadı, kokain dediler tutmadı. Kadına tecavüz etmeye kalktı dediler, tutmadı. Mali yönden iftira atmaya kalktılar. MASAK raporlarını onu ispat ettik. O da tutmadı. Bu sefer anne-babalar görünümünde ortaya çıktılar, o da tutmadı. Suikast yaptılar, o da tutmadı. Zehirlemeye kalktılar, o da tutmadı. Basınla saldırdılar. Var güçleriyle bütün imkanlarıyla, ki baron orkestrayı yönetti böyle. Ağza alınmayan hakaretlerle saldırdı, yine tutmadı. Bakın gacır gacır Darwinizm çöktü, şu an enkazı ayaklarının diplerinde. Diyorlar bunu Adnan isimli bir gencin yaptığını duyduk. Şimdi gelsin önümüze o diyorlar. Ondan hesap soracağız diyorlar. Her zaman diyorum onar onar, biner biner gelsinler, hatta biraz da argo tabir oluyor, ama alayı gelsin. Yerle bir edinceye kadar mücadele edeceğim. Ne iddia edilen Ergenekon kalacak Allah’ın izniyle, ne PKK kalacak, ne Darwinizm, ne materyalizm kalacak. Hodri meydan diyorum. Onlar ellerinden geleni yapsınlar. Ben de gereğini yapacağım. Bizim milletimiz imanlı, aslan millet. Hepsi imanlı, hepsi iddia edilen Ergenekona karşı, hepsi PKK’ya karşı ve bu aslan milletimle inşaAllah kahraman ordumuzun, kahraman polisimizin imkanlarıyla, onların da gayretleriyle, milletimizin gayretiyle, benim de gayretlerimle bu pisliği bu rezilliği durduracağız inşaAllah.

……………………………………………………………..

MAVİ KARADENİZ TV: Hocam dönüp dolaşıp aynı soruya gelmiyor mu? Aslında ilk programımızda size sormuştum. Bir Cevat Babuna sizinle yıllarca, izlediğimiz kadarıyla yıllarca beraberdiniz. Daha sonradan bir ters düşme söz konusu oldu. Nihayetinde sizin soy isminizden kendi oğluna isim vermişti. Bir insanın bu kadar çabuk değişmesini neye bağlıyorsunuz. Ya da sizin ilk dönemdeki fikirlerinizle, son dönemdeki fikirleriniz mi değişti?.

ADNAN OKTAR: Cevat Babuna, hanımıyla kendisi bizim evimize geldiler. Çayımızı içtiler, sohbet ettik, kaç defa görüştüm. Canı gönülden destekliyordu. Hatta yazılı belge de gönderdi. Bu gençler diyor anlatıyor. İnternette de var. İnternete girenler görürler. Ben diyor bunların içinde yaşadım. Bunların temizliğine, efendiliğine, güzel ahlakına, herşeylerine ben şahidim diyor ve kefilim diyor anlatıyor. Ben diyor, kulaktan duyma değil, ben gözümle gördüm diyor ve biliyorum diyor. Bunları uzun uzun anlatıyor. Eşinin de öyle o tarzda mektupları var, yazıları var, ilgili makamlara gönderilmiş. Ben de bize geldiğinde, ben hazır Darwinizm’le ilgili hazır bütün belgeleri, evrakları ona veriyordum. Fotokopileri veriyordum. Nasıl yapacağı, hatta hazırladığı şeyleri de öyle. Direk benden alıntıdır hazırladığı bir kitap var. Büyük bölümü benden alıntıdır, yani birebir kopyadır. Ben helali hoş olsun, birşey demiyorum. Benim hazırlattığım konferanslara gitti. Orada insanlara dini, İslamı anlattı ve hepsinde ben ona yardımcı oldum. Tanıtımında yardımcı oldum. Ama sonra böyle uzaklardan kulağına herhalde bir fısıltı geldi. Bir anda olay bambaşka bir şekil aldı. Akıl almayacak olaylar gelişmeye başladı. O insan gitti, onun yerine bambaşka bir insan geldi. Ne yaparsan yap duracak gibi değil, ne anlatırsan, ne konuşursan konuş duracak gibi değil. O fısıltının nereden geldiğini insanlar tahmin eder. Nereden geldiğini de tahmin eder. Onun için o konuda ben bir açıklama yapmak istemiyorum. İnşaAllah.


PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo