İman eden bir kimsenin en dikkat çeken özelliklerinden biri, nasıl bir ortam içinde yetişirse yetişsin ya da nasıl şartlar altında olursa olsun, eğer Kuran ahlakının yaşanmadığı bir ortamsa vicdanı ile bu yapının bir parçası olmayı asla kabul etmemesi, Allah (cc)'ın beğeneceği ahlaktan asla taviz vermemesidir. Aksi bir davranış şeklini kendine yakıştırmaması, insanların gaflet içerisinde olmasından olumsuz bir şekilde etkilenmemesidir. Mümin kişi bu ahlakından dolayı, çevresindeki tüm insanların tepkilerini alacağını, dostluklarını ve sevgilerini kaybedeceğini bilse bile, bu inancına ters düşecek tek bir düşünce ya da harekete tenezzül etmez.
Cahiliye ahlakını yaşayan insanlar ise çoğu zaman bunun tam tersi bir tavır sergilerler. Bulundukları toplum içinde kendilerine çevre edinebilmek, maddi imkanlar elde edebilmek, çıkara dayalı dostluklar kurabilmek için kişiliklerinden kolaylıkla ödün verebilirler. Bu anlayışı yaşayan insanların sayıca çok olmasına aldanabilir, kendilerince kuvvet ve onurun çoğunluğa uymakla elde edilebileceğini zannedebilirler. Oysa bu düşünce Kuran'a göre tamamen yanlıştır. Yüce Allah (cc) aşağıdaki ayetlerinde asıl izzet ve şerefin iman edip Müslüman ahlakını yaşamakla, Allah (cc)'ın rızasına uymakla ve bu inancı yaşayan insanlarla birlikte olmakla kazanılacağını bildirmiştir:
"Onlar, mü'minleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır." (Nisa Suresi, 139)
Bu nedenle samimi bir Müslüman, tüm çıkarlarını ve elindeki imkanlarını kaybetmek uğruna da olsa, bu ahlaki sistemin işlemesine destek veren bir insan olmayı kabul etmez. Kendisini, şartlara ve çevresine uyum sağlama gibi bir mecburiyet içinde hissetmez. Aksine Allah (cc)'ı razı edecek şartlar ne ise bunları oluşturma çabasında olur. Bu onurlu ve ihlaslı karakterin karşılığı olarak Yüce Rabbimiz salih Müslümanları hem dünyada hem de ahirette mükafatlandıracağını ayetlerde şöyle bildirmiştir:
"İman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd edenlerin (çaba harcayanların) Allah Katında büyük dereceleri vardır. İşte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır. Rableri onlara Katından bir rahmeti, bir hoşnutluğu ve onlar için, kendisinde sürekli bir nimet bulunan cennetleri müjdeler. Onda ebedi kalıcıdırlar. Şüphesiz Allah, büyük mükafat Katında olandır." (Tevbe Suresi, 20-22)
Büyük İslam alimi İmam Gazali, Allah (cc)'ın rızasının dünyevi hiçbir şeye değişilmeyeceğini müminlere şöyle hatırlatmıştır:
... İşte bir kulun alemlerin Rabbinden alacağı rıza, mükafat, övgü ve sevap ile yetinmeyerek bunun yanında insanlardan elde edeceği övgü ve dünyalıklar, milyonlara hatta dünya ve içindekilerden daha fazlasına nisbetle bir kuruş kadar bile değer ifade etmez. O halde, şu değersiz dünyalıklar karşılığında Allah Teala'nın Yüce ve değerli ikramlarını kaybetmek apaçık bir aldanış değil midir?... (İmam Gazali, Cennete Doğru (Yedi Geçit) Minhacü`l-Abidin s. 264-265)