Tembellik, hiçbir şey yapmak istememe, bıkkınlık, üşengeçlik… Hiç kuşkusuz ki bu olumsuz ahlak özelliklerine oldukça yaygın olarak rastlamak mümkün.
Tembellik, bazı insanlar tarafından zararsız, küçük üşengeçlikler olarak değerlendirilse de, gerçekte ciddi bir davranış bozukluğudur. Aslında insanların çoğunluğu da bu gerçekten haberdardır. Ancak bunun olumsuz etkisini anlayamadıkları için, tehlikenin büyüklüğünün de farkına varamazlar.
Tembellik insanları adeta uyuşturur
İnsanların büyük bir çoğunluğu hem fiziksel hem de zihinsel tembelliğin kendilerine konforlu bir hayat kazandıracağını zanneder. Oysa bu, çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü tembellik kişiyi adeta uyuşturmakta ve dünyada bulunuş amacını bile unutturmaktadır.
Tembellik konusu, sadece fiziksel olarak algılanacak bir konu değildir. Hem fiziki hem de zihinsel olarak arınılması gereken bir hastalıktır. Örneğin herhangi bir konu üzerinde derin düşünmemek, her zaman kolay olanı seçmek, yenilikler yapmak yerine taklit etmeyi tercih etmek gibi karakter özellikleri ile ortaya çıkan düşünce tembelliği insan ruhundaki köklü bir bozukluktur.
Düşünce tembelliğinin zararları
Düşünce tembelliği hastalığına kapılmış insanlar herşeyi hep gördükleri ve alıştıkları şekilde yaparlar. Düşünerek en uygun, en güzel, en hayırlı olanı arayıp bulmazlar. Hep gördüklerini taklit ederler. Sorunlara getirilen çözümler de düşünce tembelliğini yansıtacak şekildedir. Birçok olayda düşünmemekten dolayı yeni çözümler de getiremezler. Bu gibi insanlar günlük yaşamları içinde birçok konuda zararr görürler. Ancak bunlardan çok daha önemli konular vardır ki, insanların bu konularda tembellik yaparak düşünmemeleri onları büyük ve ebedi bir hüsrana uğratır.
İnsanın, dünyada varoluş amacını düşünmemesi, ölümün kaçınılmaz bir gerçek olduğunu, ölümün ardından ise mutlaka hesap günüyle karşılaşacağını gözardı etmesi bu hüsranın kaynağıdır. Yüce Allah Kuran'da insanları bu önemli gerçekler üzerinde düşünmeye davet etmiştir:
“İşte bunlar, kendilerini hüsrana uğratanlardır ve yalan olarak uydurdukları (düzme tanrılar da) onlardan uzaklaşıp-kaybolmuşlardır. Hiç şüphesiz bunlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır. İman edip salih amellerde bulunanlar ve 'Rablerine kalbleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar', işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır. Bu iki grubun örneği; kör ve sağır ile gören ve işiten gibidir. Örnekçe bunlar eşit olur mu? Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?” (Hud Suresi, 21-24)
Tembellikle gelen sahte rahatlık vicdani rahatlığın yerini tutamaz
Allah Kuran'da müminlerin nasıl bir ahlaka sahip olmaları gerektiğini; “Şu halde boş kaldığın zaman durmaksızın (dua ve ibadetle) yorulmaya-devam et.“ (İnşirah Suresi, 7) ayetiyle haber vermektedir. Gerçek rahatlık tembellik ile değil; ancak Allah'ın rızasını kazanmak için çalışmakla elde edilir. Tembellikle gelen sahte rahatlık ise asla vicdani rahatlığın yerini tutamaz.
Dolayısıyla insanşeytandan gelecek her türlü telkine karşı son derece uyanık olmalı ve nefsine karşı koymalıdır. Gerçek bir Müslümanın vicdanı nefsine daima üstün gelir. Allah bir Kuran ayetinde Müslümanların bu ahlak özelliğini şöyle bildirmiştir:
“İnsanlardan öylesi vardır ki Allah'ın rızasını ara(yıp kazan)mak amacıyla nefsini satın alır...” (Bakara Suresi, 207)
Dolayısıyla çalışkan, düşünen ve düşündüklerini uygulayan, sürekli üreten bir insan olmak Allah'ın izniyle kişinin hem kendisi hem de çevresi açısından büyük bir kazanç olacaktır.