Bir müminin imanının gücü, samimiyeti ve kararlılığı Allah yolundaki ilmi mücadelesinden ve hamiyet duygusunun gücünden anlaşılır. Kişinin din ahlakı konusunda gevşek ya da şevkli olmasını, bu ilmi mücadelede gösterdiği tutum ve davranışlar belirler.
Dinde gevşeklik göstermek, müminler arasında bulunduğu halde imani olgunluğa tam erişememiş kişilere özgü bir zayıflıktır. Gevşeklik bu kişide, zorluk anlarında geri plana çekilme, riske girmeme, nefsine bir zarar gelmesinden kaçınma, nefsinin rahat ve çıkarlarını dinin çıkarlarından önde tutma şeklinde ortaya çıkar. Rahatlık anlarında ise iman etmeyenlerin ve fitnenin varlığından rahatsız olmama, onlarla ilmi mücadele etme yönünde hiçbir düşünce ya da girişimde bulunmama, sorumluluk almaktan, nefsini sıkıntıya sokmaktan kaçınma, gelişmeler karşısında pasif ve tepkisiz kalma, ağır davranma gibi biçimlerde kendini gösterir. Bu çarpık anlayışları, bu kimselerin mantık örgülerini ve olayları değerlendirmelerini de tersine döndürür. Öyle ki, Allah yolundaki bir zorluk ve tehlikeden kaçmayı kendileri için bir kazanç, hatta Allah'ın bir nimeti olarak görecek kadar şuurları kapanmıştır:
Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. Şayet, size bir musibet isabet edecek olsa: "Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım" der. (Nisa Suresi, 72)
Bu tür kişilerin vicdanlarını kendilerince rahatlatma yöntemleri de, zaten gerekeni yapanların var olduğunu öne sürmeleridir. Ancak zorluk ve sıkıntı atlatılıp kendilerinin hiçbir payı olmayan zafer gelince de pişmanlıklarını dışa dökerler. Müminlerin şerefli konumlarından ne kadar uzak olduklarını fark ederler:
Eğer size Allah'tan bir fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da, sanki onunla aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; "Keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük 'kurtuluş ve mutluluğa' erseydim." (Nisa Suresi, 73)
Bu şekilde ahiretleri için elde edebilecekleri çok büyük ecir fırsatlarını, üstün makamları da kaybetmiş olurlar.
Allah mümin topluluklarında bulunan bu zayıf ve gevşek kimselerin, müminleri olumsuz yönde etkilememesi, onların şevklerini, hırs ve azimlerini kırmaması için samimi müminleri uyarır ve benzer bir yapıdan meneder:
Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah'ın vaadi haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler. (Rum Suresi, 60)
Daimi bir gevşeklik, gerçekten iman etmiş bir kimse için elbette söz konusu değildir. Ancak mümin geçici gevşekliklerden, kayıtsızlıklardan, sorumsuzluklardan, zaman zaman nefsine uyma gibi zaaflardan şiddetle kaçınmalıdır. Müminleri çeşitli konularda gevşeklikten meneden ayetlerden bazıları şunlardır:
(Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umut etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 104)
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
Kuran'da bildirilen ideal mümin ahlakı ise, bütün hayatı boyunca, gerek sıkıntı ve zorluk zamanlarında, gerekse refah ve rahatlık ortamlarında dinin menfaatlerinden hiçbir taviz vermeyen, her durumda Allah'ın rızasını nefsinin arzularına tercih eden bir kimsedir. Hiçbir durumda, şevk ve heyecanını, kararlılığını kaybetmez, gevşeklik göstermez ve boyun eğmez.
Bu mümin ahlakı, Kuran'da geçmiş ümmetlerden örnek verilerek şöyle tarif edilir:
Nice peygamberle birlikte birçok Rabbani (bilgin)ler savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve mihnet)den dolayı ne gevşeklik gösterdiler, ne boyun eğdiler. Allah, sabredenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 146)
Bir başka ayette de, ahiret için ciddi çaba göstermenin değerinden bahsedilir:
Kim de ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır. (İsra Suresi, 19)
ADNAN OKTAR: Hay maşaAllah, Siirt’in aslanları, Güneydoğu’nun yiğit kardeşleri, bizim canımız ciğerimiz onlar inşaAllah. Gönülleri çok çok rahat olsun, çok güzel bir kurtuluşa doğru gidiyor bütün İslam ümmeti, bütün Türklük alemi, o koç yiğitler de çok rahat edecekler inşaAllah. Birbirini çok iyi sevsinler, koruyup kollasınlar, kültürlerini bilgilerini artırsınlar, her şeye çok insancıl yaklaşsınlar, gönülleri çok rahat olsun. Sonunda tam bir kurtuluşa gidecek, inşaAllah. Ama bakın ben dün mesela sabah Kuran okuyordum, baktım; hep Allah kavimlerin helaklarından bahsediliyor, işte Ad kavmi, Semud kavmi işte, Firavun kavmi Allah’ın sözünü dinlememişler, hep bir felakete uğramışlar ama Allah’ın hep aradığı bir şey var, üstünde durduğu bir şey var. Yani çile olmadan, zorluk olmadan Allah o dini kabul etmiyor. Halk arasında yanlış bir klasik geleneksel bir yapı oturdu. Zannediyorlar ki doğarlar, büyürler, okula giderler, namazlarını kılarlar, sakin halim selim bir hayatları olur. Gerekirse Avrupa’da da okurlar, bir işleri olur, evlenirler, ürerler, namazlarını kılarlar ve ölürler. Ben böyle bir hayat göremedim Kuran’da, yani gören varsa bana söylesin, böyle bir şey yok. Bilakis Allah diyor; “daha öncekilerin başına gelenler sizin başınıza gelmeden hemen cennete girebileceğinizi mi zannettiniz” diyor Cenab-ı Allah. “Onlara öyle dayanılmaz zorluklar geldi ki” (Bakara Suresi, 214) diyor değil mi, şeytandan Allah’a sığınırım. Tabii, çok şiddetli imtihanlardan geçiyor müminler. Dolayısıyla yani böyle rahat hayat herkes seçebilir, ben de yapabilirdim bunu, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri de yapabilirdi. Bediüzzaman da yapabilirdi, değil mi? Abdulhakim Arvasi Hazretleri yapabilirdi, Ali Haydar Efendi yapabilirdi; hiçbiri yapmamışlar. “Mübarekler onlar yapsın, biz seyredelim”; böyle bir şey yok, yani onlar kendi kurtuluşunu sağlamış olur, kendi kurtulur. Yani onların bizim kurtuluşumuza bir etkisi olmaz, böyle bir şey yok. Dolayısıyla herkesin ayrı ayrı Bediüzzaman ruhunda, Süleyman Hilmi Tunahan Hazretlerinin ruhunda, Abdulhakim Arvasi Hazretlerinin ruhunda olması gerekir. Tabii. Ben uyarıyorum, yani bak doğrusunu söylüyorum. Çünkü Mehdiyet çağındayız, Mehdiyet çağında çok büyük olaylar var. Çok büyük çile ortamları olacaktır. (Sayın Adnan Oktar’ın Kanal 35, TV Kayseri ve Kanal Avrupa’daki Canlı Röportajı, (7 Şubat 2010))