Dünya hayatı insan nefsinin hoşuna gidecek nimetlerle yaratılmıştır. Allah Kuran'da bu konuya, "Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp-bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür." (İbrahim Suresi, 32-34) ayetleriyle dikkat çekmektedir. Ayrıca Allah Kuran'da, kendilerine verilen tüm bu nimetlerin Rabbimiz`den geldiğini bilen ve şükreden kullarına, bu nimetlerin daha da artacağını vadetmiştir. Her biri birbirinden güzel olan bu nimetlere karşı nankörlük edenler için ise, Allah tüm bunları birer azap vesilesine dönüştüreceğini bildirmektedir.
İnkar Edenlerin Dünya Hayatında Yitirdikleri Zevkler
Genç ya da yaşlı, zengin ya da fakir olsun, insanların bir kısmı yaşadıkları hayattan yakınmayı yaşamlarının önemli bir parçası haline getirmişlerdir. Hemen her olay hakkında şikayet edecek, hoşnutsuzluklarını dile getirecek bir şeyler bulurlar. Karşılaştıkları bir olayın yüz tane güzel, sevinç duyulacak, zevk alınacak yönü varsa, onlar bunları görüp bunlarla mutlu olmaktansa, birkaç kusurlu detaya takılıp bunların sıkıntısını yaşarlar. Bu anlayış, onlarda öylesine yerleşik bir alışkanlık haline gelmiştir ki daha bir olayı yaşamadan, karşılarına çıkabilecek muhtemel pürüzleri düşünüp bu hayali sıkıntılar nedeniyle mutsuz olabilirler.
Bu olumsuz ruh halinin nedeni söz konusu kişilerin Kuran'da Allah'ın emrettiği ahlakı yaşamamalarıdır. Bu ise onların dünyadaki birçok nimetten zevk alamamalarına neden olur. Bazı insanların farkında olduğu, bazılarının ise farkına bile varmadan hayatını devam ettirdiği, ama aslında yaşamlarını büyük bir azaba dönüştüren bu durum hem maddi hem de manevi zevklerin kaybıyla sonuçlanır.
Dünyada Tüketilip Yok Edilen En Büyük Zevklerden Biri Sevgidir
Her insan "yakın bir dost" arayışı içerisindedir. Mutluluklarını paylaşacak, zor anlarında kendisine destek olacak, çözümsüz kaldığı konularda çözüm yolları gösterecek, kendisini kayıtsız şartsız sevecek, sadakat gösterecek, koruyup kollayacak, hatalarına şefkatle yaklaşacak, sağlığında olduğu kadar hastalıklarında ya da yaşlılığında da kendisini yalnız bırakmayacak insanlar arar. Ancak bu özelliklerin tümünü gösterebilecek kişilere çok zor rastlayabileceğini bildiği için de "tek bir yakın dost"unun olmasına da razı olur.
Gerçek dost olmanın şartı o kişinin dünyada ve ahirette mutlu olmasını hedeflemektir. Gerektiğinde dürüst ve açık konuşup ona eksik olan yönlerini anlatmak, bunları telafi etmesinin yollarını göstermek de önemli bir dostluk vasfıdır. Bazı insanlar çoğu zaman bunu aleyhte bir tavır olarak algılarlar. Oysa böyle bir şeyi ancak gerçekten seven ve gerçekten dost olan insan yapar. Rekabet gözüyle bakan, haset eden insanlar mecbur kalmadıkça başkalarına hatalarını söylemezler. Çünkü başkalarının kendilerinden iyi olmasını istemezler. Bunun yerine "Çok iyisin.", "Hep böyle kal.", "Seni böyle, olduğun gibi seviyoruz." gibi sözler söyleyerek samimiyetsiz yaklaşımlarda bulunurlar. "Gerçek dost" olabilmek için bir insanı, "gerçekten sevilecek değerler için sevebilmek" gereklidir. Bunlar bir kişinin "Allah korkusu, imanı, samimiyeti ve güzel ahlakı"dır. Bu değerler üzerine kurulan dostluklar gerçek dostluktur ve kalıcıdır. (Harun Yahya, Adamlık Dini )
Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda insanların zenginlik, güzellik, itibar, makam ya da sosyal statü gibi değerlere göre kurdukları dostluklar genellikle uzun süreli olmaz. Çünkü dostluğun dayandığı bu değerlerde bir değişiklik olduğu anda, dostluk da biter.
Kuran ahlakını yaşamayan insanların, birbirlerinde olan kötü ahlak özelliklerini bilerek gerçek anlamda sevgi, saygı duyabilmeleri, güvenebilmeleri de imkansızdır. Bir kişinin yalan söylediğini, iki yüzlü ve yapmacık bir tavır içerisinde olduğunu bilip, çıkarları için başkalarını kullandığını görüp de bu kişiye karşı içten bir sevgi ve saygı duyulması mümkün değildir. İnsan, -her ne kadar dostum, yakınım dese de- bu kişinin başkalarına olduğu gibi, kendisine karşı da aynı yaklaşım içerisinde olabileceğini bilir. Birbirlerinin bu gibi özelliklerini çok iyi bilmelerinden dolayı cahiliye insanları ancak sahte dostluklar kurabilirler.
Çözüm Kuran Ahlakının Yaşanmasıdır
Ancak unutulmamalıdır ki, söz konusu kimseler bu karanlık yaşamı kendileri seçmişlerdir. Allah'a iman edip hem dünyada hem de ahirette tüm zevkleri olabilecek en güzel şekilde yaşamak varken onlar sadece dünyadaki birtakım geçici maddi zevklere razı olmuşlardır. Güzel ahlak gösterebilmek kendi ellerindeyken, vicdanları ile nefislerine uymak arasında bir seçim yapmış ve tercihlerini nefislerinin isteklerini tatmin etmekten yana koymuşlardır. Ancak din ahlakının tüm dünyaya hakim olmaya başlaması, dolayısıyla günümüzde, vicdanlı ve samimi insanların sayısının her gün artıyor olması, bu karmaşa ortamını bilerek veya bilmeyerek yaşayan insanların da doğruyu bulmalarına yardımcı olacaktır.