- Kristal nasıl oluşur?
- Kristal yapıyı bozmak neden zordur?
- Kristal yapı bozulursa ne olur?
Kristal kelimesi duyulduğunda ilk çağrışım yapan, çoğu zaman “kristal bir vazo” ya da “kar kristalleri” olsa da, kristaller insan yaşamının moleküler seviyede her yerinde var olan ve bilim adamlarında hayranlık uyandıran kusursuz birer sanat eseridir. Bu mükemmelliğin sırrı ise, pek çok uzmanın uzun uğraşları sonucunda çok yakın bir zamanda anlaşılmıştır. Çıplak gözle görülemeyen bu kusursuzluğun detaylarını inceleyen bilim adamları, Yüce Rabbimiz’in yaratış ilmini sergileyen benzersiz bir geometri sanatıyla karşılaşmışlardır.
3 cm’nin milyonda biri kadarlık bir kısımda oluşan, bir katı maddenin toz haline gelmiş en küçük zerreciklerinde bile varlığını sürdüren, muhteşem düzene sahip kristaller, yaşantımızın her yerinde bulunurlar. Yeryüzünün bütün katı kabuğu, kusursuz düzendeki atomların oluşturduğu bir kristal yüzeydir. Dolayısıyla bir insanın ayak bastığı hemen her yerde, düzgün geometrik şekillerle birbirine bağlanan ve kesintisiz olarak ilerleyen üstün bir simetri ve estetik hakimdir. Bazı insanları yanıltan ise, bu üstün sanatı çıplak gözle göremiyor olmalarıdır.
Kristal Nasıl Oluşur?
Atomlar, bir molekülü oluşturabilmek için çeşitli şekillerde birleşirler. Ortaya çıkardıkları şekil (kristal) üç boyutlu bir şekildir ve bu şekil, ortaya çıkan molekül için son derece önemlidir.
Molekülün işlev görebilmesi, örneğin birbirlerine bağlanmış olan sodyum ve klorür atomlarının bir tuz molekülü sayılabilmeleri, ancak bu üç boyutlu şeklin sağlanması ile mümkün olabilir. Fakat bu noktada önemli bir ayrıntı vardır: Molekül aynı atomlara sahip olsa, ama atomları farklı şekilde bağlansa, bu artık tuz değil bir başka molekül olacaktır.
Kristal Yapıyı Bozmak Neden Zordur?
Bu mükemmel düzenin madde içinde ne kadarlık bir alanda meydana geldiğini anlamak, kusursuzluğun çapını fark edebilmek açısından son derece önemlidir. Bir atomun çapı, 3 cm’nin yaklaşık yüz milyonda biri kadardır. 3 cm kristalin içinde ise 100 milyon kere 100 milyon kere 100 milyon atom vardır. (100.000.000 x 100.000.000 x 100.000.000). Eğer 3 cm’nin milyonda biri kadarlık bir alanda düzenli bir ilerleme görülüyorsa bu maddeye kristal denilebilir. Dolayısıyla her kristal, düzenli bir sıralamaya sahip olan bir milyon atoma sahiptir. (Alan Holden-Phylis Singer, Crys-tals and Crystal Growing, Anchor Books, sf. 26) Fakat sizler bu büyüklüğü hala mikroskop altında göremezsiniz. Dolayısıyla katı bir maddeyi örneğin bir metali ne kadar çok parçaya ayırırsanız ayırın, yine elinizde kristaller vardır. Çünkü geriye kalan parçalarda yine atomlar aynı düzenlerini korumaktadırlar. Eğer siz bu metal parçalarını toz haline getirirseniz, elinizde yine kristaller kalır. Ancak bu tozları veya metalin tamamını eritirseniz, kristal yapıyı büyük ölçüde kaybedersiniz.
Kristal Yapı Bozulursa Ne Olur?
Kristalin yapısının bozulması, maddenin tümüyle farklı bir şekil alması veya dağılıp gitmesi anlamına gelir. Bu da doğadaki tüm düzeni bozacak, tanıyıp bildiğimiz pek çok maddeyi ortadan kaldıracaktır. Kısacası, bu düzende kusursuzluğun hakim olması zorunludur ve bu kusursuzluğun ve düzenin her an koruma ve gözetim altında olması gerekmektedir. Elbette bu da, yaratılan herşeyin her an Yüce Allah’ın koruması altında olduğunu gözler önüne seren bir başka önemli gerçek ve mucizedir. Kristal yapılarda bulunan düzene, “Kristaller ve Kristal Büyüme” adlı kitapta şöyle dikkat çekilmiştir:
“Birbirlerinden farklı moleküller aynı ortamda olsalar da, sahip oldukları özel kristal yapıları nedeni ile birbirlerine karışmaz ve özelliklerini yitirmezler.
Örneğin aynı sıcak suyun içine attığınız tuz ve şeker kristalleri kısa bir süre içinde erir ve sıvı hale geçerler. Ama siz bu suyu buharlaştırdığınızda suyun içinde erimiş olan tuz ve şeker ayrı ayrı kristalleşecek ve aynı eski yapılarına kavuşacaklardır. “ (Alan Holden-Phylis Singer, Crystals and Crystal Growing, Anchor Books, sf. 31)
Verilen örnekte de vurgulandığı gibi hiçbir zaman tuzda bulunan atomlar, farklı açılarla birbirlerine bağlanmaz, moleküllerin sıralamaları değişmez. Zaten bu sıralamada bir değişimin olması durumunda, tuz başka bir molekül haline gelecektir.
Kristalleri Oluşturan Atomlar, Her Defasında Aynı Açıyla Birleşirler
Bir maddeyi oluşturan moleküller ve atomlar, en düzenli şekillerini katı hallerindeyken elde ederler. Meydana getirdikleri şekiller üç boyutlu geometrik şekillerdir ve oluşan prizmalarda açıların belirli oranları vardır. Bu oranlar, molekülü oluşturan parçaların hiçbirinde hiçbir zaman bir değişikliğe uğramaz.
Bu düzen öyle mükemmeldir ki;
- Tek bir atom bile sıralamayı bozmaz.
- Atomların birbiriyle birleştikleri açılar arasında 1 derecelik bile bir sapma olmaz. 60 derecelik açılarla birleşmiş olan atomlar, hiçbir zaman 61 derece ile birleşmezler.
Siz bu katıyı ısıtsanız, sıvı haline getirseniz, sonra buharlaştırsanız ardından tekrar onu soğutsanız, söz konusu madde yine “aynı” mükemmel şeklini alacak, atomlar adeta nerelere yerleşmeleri gerektiğini bilircesine birbirlerine aynı şekilde bağlanacak ve aralarında yine aynı hassas açılar meydana gelecektir. Yeniden bir araya geldiklerinde yine 1 derecelik bir hata bile meydana gelmeyecek, atomlar bir araya gelerek, eğer daha önce altıgen prizma meydana getirmişlerse, mutlaka yine altıgen prizma oluşturacaklardır.
Virüsler Kristal Yapıları Nedeniyle Yok Olup Parçalanmazlar
Kristal harikasının bir başka örneği de, yeryüzünün herhangi bir yerinde bir canlı bedenine ulaşıp canlanabilmek için yüzlerce yıl bekleyen virüslerdir. Bu varlıklar, bir canlı hücresinin sıcaklığını ve nemini hissetmeden en ufak bir canlılık belirtisi göstermezler. Onların tek hücreli canlılar gibi organelleri yoktur. Sahip oldukları tek şey korunmalarına yardımcı olacak bir hücre zarı ve bir DNA’dır (bazı zamanlarda da bir RNA). Canlanıp faaliyet gösterebilmek için, bir canlı hücresini kullanır ve onun imkanlarından faydalanırlar.
Virüsler, bir hücre bulup içine yerleşene kadar ise, yeryüzünün herhangi bir yerinde, soğukta veya sıcakta, gökyüzünde veya toprak altında varlıklarını sürdürürler. Yok olup parçalanmamalarının, hayatta kalabilmelerinin tek nedeni ise sahip oldukları kristal yapıdır. Bu kristal yapı, bu canlıyı korur ve canlı tutarken, aynı zamanda mükemmel bir geometrik şekil ile onu sarar.
Virüsler dışında diğer mikroorganizmalar da kristalleşirler. Kristalleşme yöntemi, mikro canlıların kendilerini korumak için kullandıkları mükemmel bir yöntemdir. Bakteri, alg gibi bazı mikroorganizmalar, şartların kendileri için zorlaştığı zamanlarda, nesillerini devam ettirebilmek için kristalleşerek bir çeşit kış uykusuna yatarlar ve kendileri için daha uygun şartlara sahip başka bölgelere gidene kadar bu şekilde kalırlar. Kristal yapı onların, bulundukları ortamda ve daha sonra yükselerek kış uykusuna yattıkları bulutların arasında karşılaşacakları zor koşullara karşı önemli bir korumadır.
Anlattığımız tüm mükemmellikler moleküler seviyede meydana gelmiştir ve milyonlarca kilometrelik dünya yüzeyi boyunca var olan her noktada, hatta tek bir noktanın binde birinde bile müthiş bir özen ve benzeri var olmayan bir akıl vardır. Bu, iman edenlerin imanlarını güçlendiren büyük bir gerçektir. En ince detaylarda bile muhteşem bir sanatın sergilenmesinin nedeni işte budur.
“Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü Kendisi’ne ait olan Allah’ındır; ahirette de hamd O’nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır. Yerin içine gireni, ondan çıkanı; gökten ineni ve oraya çıkanı bilir. O, esirgeyendir, bağışlayandır.” (Sebe Suresi, 1–2)
Kar Kristalleri Parmak İzi Gibidir
Kar kristalleri, çok yakından tanıdığımız bir kristal örneğidir. Birbirleriyle gevşek bir şekilde bağlanarak kar tanesini meydana getiren kristaller, birbirlerinden o kadar farklı şekillerde oluşurlar ki, hiçbir kar tanesi bir diğerine benzemez. Karlı bir günde sadece bir büyüteçle bile kar tanelerinin birbirlerinden tamamen farklı şekillere sahip olduğunu açıkça görebilirsiniz. Yeryüzüne birbirinin aynısı olan bir çift kar tanesinin düşme ihtimali oldukça zordur.
Şimdi sadece bulunduğumuz yere yılda ne kadar kar tanesinin düştüğünü bir düşünelim. Sonra bol kar yağan dağları ve her zaman sıfırın altındaki sıcaklığı ile kutupları bir düşünelim. Bütün bunları bir kenara bırakıp bir genelleme yaptığımızda ve her yıl dünyaya düşen kar miktarını düşündüğümüzde ise hayranlık uyandıran şudur: Elinizde bir imkanımız olsa ve bütün bu yağan kar tanelerini bir araya getirip inceleyebilsek hepsinin birbirlerinden tamamen farklı olduklarını görürüz. Bunun nedeni, kar tanelerini meydana getiren su moleküllerinin moleküler özelliği ve kar kristallerinin buna bağlı olarak farklı geometrik yapılarda oluşmalarıdır. Asıl dikkat çekici olan ise meydana gelen bu sonsuz çeşitlilikteki kar tanelerinin mükemmel ve kusursuz bir simetriye sahip oluşlarıdır.
Simetrik Kristal Prizmalar
Kristallerin düz yüzeyine “yüz” adı verilir. İki yüzün birleştiği yer ise “kenar” olarak adlandırılır. İki kenarın birleştiği yer ise “köşe”dir. Bir yüzü çevreleyen kenarlar genellikle üçgen, kare gibi basit düzlemsel şekiller oluştururlar. Bütün kristali meydana getiren yüzler birleştiğinde ise küp, dörtgen ya da altıgen prizmalar meydana gelir. Bazen bu yapı, çok daha kompleks olur. Ancak yapının kompleksliği arttıkça, ortaya çıkardığı simetri çok daha mükemmelleşir. Yüzler, her köşede mükemmel bir açı ile birbirlerine bağlanmıştır ve bu açılar hiçbir aşamada bir değişiklik veya bir bozukluk göstermemektedir. Prizmalar birbirini takip eder ve bu düzgün geometrik şekiller arasında, milimetrenin binde biri kadarlık bile bir şaşma meydana gelmez.
Bütün bu uyum ve düzen, neden bu kadar önemlidir?
Bizim görmediğimiz, çoğumuzun farkında bile olmadığı bu alemde moleküller en hatasız açı değerlerini koruyarak mükemmel bir geometrik düzen ile birleşmişlerdir.
Moleküller kendilerine has özel şekillere sahiptirler ve bu şekillerini asla kaybetmezler.
Bu özelliklere sahip olmasalardı gerçekten yeryüzünde başıboş atomlara ve şekilsiz moleküllere sahip olurduk.