Her gün gözlerimizin önünde müthiş bir güzellik sergileniyor. Masmavi uçsuz bucaksız bir deniz, bu denizi çevreleyen görkemli dağlar, müthiş bir itaatle yüzyıllardır sakince bulundukları yerde dallarını gökyüzüne uzatan ağaçlar, pırıl pırıl parlayan bir güneş, bembeyaz bulutlarla bezenmiş masmavi bir gökyüzü ve her biri bir kar tanesi gibi olan bembeyaz martılar...
Bu görüntüleri her gün yüzlerce insan görüyor, hepsi aynı sahillerde yürüyor, hepsi o tertemiz deniz havasını içine çekiyor. Gösterişli denizin üzerinde tonlarca yük taşıyan gemileri, tekneleri seyrediyor. Denize bakıldığında apayrı birçok nimet göze çarparken karaya bakıldığında da rengarenk çiçekler, birbirinden güzel çocuklar, hayvanlar göze çarpıyor. Sonuç olarak insan yüzlerce nimetin bir arada sergilendiği bir yolun içinden geçiyor. Ve her baktığı yerde Allah’ın sonsuz ilmini ve sanatını seyrediyor. Allah ayetlerinde kainattaki kusursuz yaratılışı şu şekilde haber vermiştir:
O, biri diğeriyle 'tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? (Mülk Suresi, 3)
Görmedin mi ki, gerçekten, göklerde ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah'a secde etmektedirler. Birçoğu üzerine azap hak olmuştur. Allah kimi aşağılık kılarsa, artık onun için bir yüceltici yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini yapar. (Hac Suresi, 18)
Şu bir gerçek ki sokağa adımını atan herkes Allah’ın yüzlerce ayeti ile, yüzlerce nimeti ile bir anda karşılaşır. Nereye baksa Allah’ın güzelliği ve eşsiz sanatı karşısındadır. Fakat buradaki önemli sır herkesin gördüğü görüntüden imanı ölçüsünde lezzet almasıdır. İmanlı bir çift göz Allah’ın sonsuz sanatı ile işlenmiş olduğu doğaya baktığında tarifsiz bir zevk alır. Son derece masum ve güzel bir çocuğun yüzünü gördüğünde heyecana kapılır. Rengarenk süslenmiş küçücük bir kuşla karşılaştığında ve onun tatlı sesini duyduğunda kalbinde çok büyük bir sevgi oluşur. Aslında burada duyulan coşkulu sevgi ve hayranlık Allah’a duyulan sevgi ve hayranlıktır. Mümin Allah’ın tecellilerini gördüğünde sürekli O’na yönelip döner ve bütün bu görüntülerin sadece kendisi için yaratıldığını bilir. Artık kendisine düşen Rabbimizin sayısız nimeti karşısında şükretmek ve secde etmektir.
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Ali İmran Suresi, 191)
İnsanın imanının derecesi ne kadar çoksa gördüğü görüntülerin kalpte oluşturduğu etki de o kadar çok olur. Samimiyet, teslimiyet ve derin iman görüntünün kalpteki etkisini kat kat arttırır. Mümin bu güzel görüntüleri gördükçe sürekli şükreder. Görüntüleri görmek, tefekkür etmek ve sürekli şükretmek müminin hayatında birbirine sıkı sıkıya bağlı zincirler gibidir. Mümin gördüğü tüm görüntülerde hemen Allah’ı zikreder, kalbinden de sürekli bağışlanma dileyip şükreder. Hiç bitmeyen şükrü sayesinde kalbinde sürekli bir ferahlık ve güzellik oluşur.
İnsan ancak gördüğü görüntüleri Allah’a bağlarsa kalbinde bu güzel etkiyi yakalayabilir. Yoksa yeryüzünde birçok insan Allah’ın ayetlerini görüp, sakince yolarına devam eder. Kalplerinde herhangi bir etki, sevgi, heyecan ve güzellik oluşmaz. Onlarda çok güzel sofralara oturup nimetleri yiyip içerler, onlarda harika manzaralı evlerde otururlar, birbirinden güzel çiçeklerle bezenmiş bahçelerde gezerler. Fakat Allah sevgisi olmadığında kalp bomboş olur. Böyle bir hayatta tevekkül olmadığı için, sabır olmadığı için ruh sürekli huzursuz, gergin ve mutsuzdur. Dolayısıyla o insanın gördüğü güzel görüntüler kalbinde müminde oluşturduğu etkiyi ve heyecanı oluşturmaz. O insan Allah’ın ayetlerini görüp geçip giderken ve yoluna devam ederken, aslında ne kadar büyük bir kayıp içinde olduğunun farkında bile değildir. Allah Yusuf Suresi’nde bu insanların varlığını haber verir:
Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler. (Yusuf Suresi, 105)
Derin imanlı bir mümin gördüğü güzel görüntülerden olduğu kadar zorlu imtihanlardan da lezzet alır. Çünkü bu imtihanların arkasında Allah için gösterilen güzel bir sabır ve derin bir tefekkür saklıdır. Mümin zorlukta büyük bir sevap olduğunu bilir, Allah’ın rızası olduğunu bilir. Olaylara yüzeysel bir şekilde bakıldığında nefsin hoşuna gitmeyen bir görüntü müminin ruhunda sabır ve dirayet gösterildiği için müthiş bir güzelliğe dönüşebilir. Genç yaşında zindana atılan Hz. Yusuf zindan hayatını güzel bir tevekkülle karşılayıp hemen tebliğ yapmaya başlamıştır. Hz. Nuh tek başına gemiyi yaparken, Hz. Musa tek başına kavminin yanından ayrılırken, Hz. Lut bir sabah vakti kavmini bırakıp yola çıkarken içinde bulundukları zor şartları hep güzellikle karşılamışlardır.
Onlar gördükleri görüntülerin Allah tarafından özel olarak yaratıldığını bilen, sürekli imtihan olduklarını bilen, derin imanlı insanlardı. Attıkları her adımda Allah’ın yakın takibini kalplerinde büyük bir coşkuyla hissediyorlardı. Bu yüzden de Allah için yaşadıkları o güzel hayattan tarifsiz bir lezzet alıyor, ruhlarındaki sevgi ve çosku katlanarak artıyordu. Onlar için daha dünyadayken cennet hayatı başlamıştı, nimet akışı başlamıştı. Ölümle birlikte zahir görüntü kalkacak ve nimetlerle donanmış cennet kapıları salih müminler için açılcaktı. Onlar bu güzellikleri ruhlarında hissederek yaşadılar, Allah sevgisiyle uyanıp, Allah sevgisiyle gözlerini kapadılar. Böylece samimiyetlerinin karşılığını hem dünyada hem de ahirette tutkunun, aşkın, sevginin, güzelliğin tadını ruhlarında en derinden hissederek aldılar. Ve böylece hem kendi dönemlerinde yaşayanlara hem de kendilerinden sonra gelenlere çok güzel örnek oldular...
İman edip salih amellerde bulunanlar ve 'Rablerine kalpleri tatmin bulmuş olarak bağlananlar', işte bunlar da cennetin halkıdırlar. Onda süresiz kalacaklardır. (Hud Suresi, 23)
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: