Darwinistler, bazı bitkilerin üremeleri için gerekli olan polenlerin, rüzgarla taşınma esnasında, yüzlerce kilometre uzaklıktaki kendi türlerine ait bitkilere nasıl ulaşabildiklerini düşünmezler.
Darwinistler, suyla temas eder etmez çimlenmeye başlayan tohumlar içinde bir istisna olan Hindistan cevizi palmiyesi tohumlarının, dayanıklı kabukları sayesinde suda yaptıkları 80 günlük uzun yolculuğa rağmen çimlenmemelerinde ve bu şekilde nesillerini devam ettirebilmelerinde bir olağanüstülük olduğunu düşünmezler. Madem muntazam bir fiil failsiz olmaz. Manidar bir kitap katipsiz olmaz. Sanatlı bir nakış nakkaşsız olmaz... Elbette şu kainatı dolduran ef'al-i hakimanenin (hükmeden işlerin) bir faili ve yeryüzünün mevsim bemevsim tazelenen hayret-feza nukuşlarının (hayret veren nakışlarının), manidar mektubatının (mektuplarının) bir katibi, bir nakkaşı vardır. (Bediüzzaman Said Nursi)
Darwinistler, ağaçların, hiçbir pompa veya hidrofor sistemi olmadan ihtiyaçları olan suyu metrelerce uzunluktaki en uç dallarda bulunan yapraklara kadar ulaştırabilmelerinin tesadüflerle açıklanamayacağını düşünmezler.
Darwinistler, ağaçların sadece sonbaharda yapraklarını dökmek için hücrelerinde gerçekleştirdikleri karmaşık biyokimyasal olayları hangi irade, akıl ve bilinçle meydana getirdiklerini düşünmezler.
Darwinistler, çınar ağaçlarının bünyelerinde barındırdıkları zehri, kendilerine zarar vermeden, bulundukları topraktaki yabani otlardan korunmak için toprağa aktarmalarındaki üstün ve akılcı sistemin tesadüfen asla oluşamayacağını düşünmezler.
Darwinistler, bir yaprağın, hasar gördüğü yerden jasmonik asit salgılayarak diğer yaprakların saldırıdan haberdar olmalarını ve savunmaya geçmelerini sağlamasını, evrim teorisiyle açıklayamayacaklarını düşünmezler. Bütün meyveler ve içindeki tohumcuklar; hikmet-i Rabbaniyetin birer mucizesi, sanat-ı İlahiyenin (İlahi sanatların) birer harikası, rahmet-i İlahiyenin (Allah'ın sonsuz rahmetinin) birer hediyesi, vahdet-i İlahiyenin (Bir olan Allah'ın) birer bürhan-ı maddisi (maddeye ait delili), ahirette eltaf-ı İlahiyenin (İlahi lütufların) birer müjdecisi, kudretinin ihatasına (tam kavranmasına) ve ilminin şümulüne (kaplamasına) birer şahid-i sadık (doğru, dürüst şahit) oldukları gibi; şunlar, alem-i kesretin (tüm varlıklar aleminin) aktarında (her tarafında) ve şu ağaç gibi tekessür etmiş (çoğalmış) bir nevi alemin etrafında, vahdet ayineleridirler (Allah'ın Birliğinin yansımalarıdır). Enzarı kesretten vahdete (bakışları çokluktan tekliğe) çeviriyorlar.(Bediüzzaman Said Nursi)