Askeri cunta yönetiminden sonra, Nobel Barış Ödüllü Aung San Suu Kyi’nin 21 yıl süren tutukluluk ve ev hapsinin ardından, 2012’de yeniden politikaya atılmasına izin verilmesiyle Myanmar’da esmeye başlayan demokrasi rüzgarları, Rakhine Eyaleti’nde Rohingya Müslümanlarına uygulanan kesintisiz zulüm politikasıyla gölgelenmiş durumda.
Rohingya halkı tüm dünyanın gözleri önünde büyük bir zulüm altında yaşamaya devam ediyor. 2012 yılında yüzlerce Müslüman öldürülüp 140.000’den fazlası da evlerini terk etmek durumunda bırakıldığından bu yana bölgede şiddet olayları hala dinmedi.
Geçtiğimiz ay bölgede olaylar bir kez daha alevlendi. 13 Ocak 2014 gecesi Maungdaw ilçesinin Ducharidan köyünde başlayan olaylarda, aralarında kadınların ve çocukların da olduğu çok sayıda Rohinya hayatını kaybetti. Bir polisin 8 köylüyü öldürmesiyle başlayan olayların ardından, köy halkı üzerine ateş açıldı ve 10 yaşın üzerindeki tüm erkekler için yakalama emri çıkarıldı. Olay yerine gelen Rakhine teröristleri ve polislerin köylülere saldırması sonucunda birçok masum insan hayatını kaybetti, birçoğu gözaltına alındı ve bir çoğu da hala kayıp. Yetkililer 4000 kişinin yaşadığı köyü yasak bölge ilan ederek halkın, gazetecilerin ve gözlemcilerin köye girişini yasakladı. Evlerinden çıkarılan Rohingyalar korkudan komşu köylere kaçtılar. Ancak yetkililerin Rohingyaları kimsenin evine almaması talimatı nedeniyle, bir yandan da açlıkla mücadele etmek zorunda kaldılar. Rohingyalar polis zoruyla köylerinden çıkarılırken, bölgeye gelen Rakhine teröristlerinin evlerini yağmalayıp yıkmasına, içindeki eşyaları talan edip evleri yakmalarına ise ses çıkarılmadı. Bu da uluslararası kamuoyunda oluşan, delillerin yok edilmeye çalışıldığı yönündeki kanaati güçlendirdi.
Ducharidan köyünde başlayan bu katliam dalgası, İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) tarafından ‘etnik temizlik ve insanlığa karşı işlenen suçlar’ olarak tanımlandı. Birmanya’daki sözde reform hükümetinin buna rağmen olayların önüne geçilmesi ve sorumluların cezalandırılması için hala bir adım atmamış olması ise oldukça trajik.
Olayların ardından BM, ABD ve İngiltere konuyla ilgili resmi açıklamalar yaptılar. Rohingya halkına insani yardım ulaştırılmasına izin verilmesi, kamplardaki kötü insani koşulların önlenmesi ve vatandaşlık haklarının iade edilmesiyle Rohingya halkının koruma altına alınması için Burma hükümetine çağrılar yapıldı. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay, saldırılara ve ölenlere dair ellerinde belgeler olduğunu belirterek Myanmar yetkililerinden hızlı ve tarafsız bir soruşturma yürütülmesini talep etti. BM Genel Sekreter Yardımcısı Valerie Amos da, yaşanan şiddet olaylarının alarm seviyesine çıktığını belirterek Myanmar Hükümeti’nin, sivillerin korunması ve şiddetten etkilenen bölgelere yardım ulaştırılabilmesi için insani yardım görevlilerinin girişine izin vermesini istedi. İngiltere Dışişleri Bakanı Hague, Myanmar hükümetine uluslararası düzeyde baskı yaptıklarını ifade etti. İngiltere Dışişleri Bakan Yardımcısı Hugo Swire, bir an önce şeffaf bir soruşturma başlatılması ve bölge halkının güvenliğinin sağlanması için Myanmar hükümetine taleplerini ilettiklerini belirtti. Almanya Cumhurbaşkanı Gauck ise, Myanmar hükümetinin inancı ve kökeni ne olursa olsun, insan hayatının korunmasını sağlaması ve Rohingyalara güvenilir bir hukuki statü imkanı verilmesi gerektiğini kaydetti.
Ancak tüm bu girişimlere rağmen, Myanmar hükümeti köylülere yapılan katliamı örtbas etti ve yaşananları yalanladı. Olayların incelenmesi için insan hakları gözlemcilerinin bölgeye gitmesi ve bağımsız bir uluslararası heyetin olayları yerinde incelemesi taleplerini ise, ‘içişlerine kimseyi karıştırmayacakları’ gerekçesiyle reddetti. Dünya medyasına yansıyanların bir karalama kampanyasından ibaret olduğunu belirtti ve gerektiği takdirde ulusal bir komisyonun olayları inceleyeceğini söyledi. Olayların gerçekliğini doğrulayan raporlar çeşitli aktivistlerin çabaları sonucunda dış dünyaya ulaştı, ancak bu bilgiler de Birmanya hükümetinin gerekli adımları atması için yeterli olmadı.
Myanmar hükümeti, ülkelerine yöneltilen uluslararası baskılara son vermek amacıyla, Ducharidan köyünde yaşananları araştıracak ulusal bir komisyon kurdu. Daha önce 2012’deki olayları da inceleyen bu komisyondaki 27 üyeye, Rohingyaların haklarının da savunulduğunu göstermek amacıyla, Rohingya halkından da bir temsilci eklendi. Ancak köylüler, Mawhi Hullah adındaki bu kişinin de aslında, Rohingyalar aleyhinde faaliyet yürüten, hükümet yanlısı biri olduğunu ve bunun yalnızca göstermelik bir girişim olduğunu ifade ettiler. Rohingyalar, komisyonun 2012’deki raporunun da gerçeği yansıtmadığını ve dünya medyasına olayların farklı yansıtıldığını belirttiler. Bu nedenle bağımsız uluslararası bir komisyon kurulması konusunda tüm dünya ülkelerinin, BM’in ve insan hakları kuruluşlarının Myanmar hükümetine gerek ekonomik gerekse siyasi yaptırımlarla daha fazla baskı yapması için çağrıda bulunuyorlar.
Evet Dünya dikkatini daha çok Ortadoğu’daki Şii-Sünni çatışmalarına ya da Mısır gibi ülkelerde azınlık Hıristiyan toplulukların yaşadığı zulme verirken, Burma’nın, vatandaşlığa dahi kabul edilmeyen Rohingya halkı yıllardır acımasız katliamlara maruz kalıyor. Köylerini, evlerini, camilerini ateşe veren, acımasızca kadınlarını çocuklarını öldüren, aşırı görüşlü bazı ulusalcı Budist teröristler bölgede kan dökmeye devam ediyor.
Asya’da sıkışmış ve uluslararası yaptırımlarla bu zamana kadar fakir kalmış Burma’da son dönemde iktidara gelen reform hükümeti, Rohingya halkının özgürlük ve demokrasi arayışları için de bir umut ışığı olmuştu. Ancak Myanmar’daki etnik ve dini ayrımcılıkların ve azınlıklara uygulanan şiddet politikasının hala sona ermemiş olması, bu konuda dünyayı bir kez daha şüpheye sürükledi. Dahası ülkede yaşanan bu karışıklıklar, Myanmar'ın siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmesi için de büyük tehdit oluşturuyor.
Elbette on yıllar süren, tecrit edilmiş askeri bir diktatörlükten, uluslararası diyaloglara açık bir demokrasiye geçiş yapan bir ülkenin, bu süreci pürüzsüz olarak yürütmesi beklenmiyor. Ancak ülke yetkililerinin de, demokrasi, özgürlük ve insan haklarından yana gerekli adımları atmak için, bu değerleri koruyan uluslararası kriterleri kendisine ölçü alarak ülkede yeni reformlar yapması ve Myanmar'ın tüm etnik ve dini topluluklarının, bu demokratik gelişmelerden eşit ve adil bir şekilde faydalanmasını sağlaması gerekiyor.
Sayın Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: