Kuran, insan yaşamına en ideal ve kusursuz yaşam biçimini sunar. Özgürlük, demokrasi, huzur, mutluluk, kalite, bolluk, bereket, zenginlik ve ferahlık gibi tüm evrensel değerler, Kuran’ın rehberliğinde insanlara en mükemmel şekilde aktarılır.

 

Sevginin ve özgürlüğün kaynağı olan Kuran, insanı kısıtlayan tüm zincirlerı kırar. Allah, kullarının özgür, mutlu ve onurlu bir hayat sürmelerini ve Kuran’la bu hedefe ulaşmalarını ister. Kuran’ın sunduğu özgürlük anlayışı, insanlık tarihinde karşılaşılabilecek en yüksek seviyeyi temsil eder. Kuran, insanların üzerindeki tüm baskıları kaldırarak gerçek anlamda özgür bir yaşam yolu açar ve insanlara hak ettikleri huzuru sunar.

 

Gerçek bir demokrasi arayışında varılacak nihai nokta İslam’dır. Çünkü Kuran'da yer alan özgürlük, sevgi, barış, kardeşlik, adalet, yardımlaşma, hoşgörü, sanat, bilim ve estetik gibi değerler demokrasinin temel taşlarıdır. Bu değerler birleştiğinde ortaya çıkan sistem, insanın hayatını yücelten İslam dinidir.

 

Müslümanlar Her Zaman Demokrasiye, Huzura ve Sükunete Önem Verirler

Baskı ve huzursuzluk ortamı imanın rahatça gelişmesini engeller. Sakinlik ve güven dolu bir çevre, aklın ve imanın derinleşmesine vesile olur. Kuran insanlara zorluk değil, kolaylık ve berraklık sunar. Ancak bağnazlık dini zorlaştırır, neşeyi ve insani duyguları bastırır. Oysa Allah, "Biz, Kuran’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik." (Taha Suresi, 2-3) buyurarak bu anlayışı reddeder.

 

İslam ahlakının dünyada hakim olması, barışın, sevginin, özgürlüğün, demokrasinin ve yüksek yaşam kalitesinin yaygınlaşması anlamına gelir. Böyle bir yaşam standardına herkes özlem duyar. Gerçek özgürlük ancak Kuran’ın ruhuyla mümkündür. Günümüzde özgürlüğün tam olarak yaşandığı bir yer yoktur. İnsanlar genellikle şiddete dayalı güç gösterisi, kibir veya başkalarına acı çektirme eğilimindedirler. Buna karşılık tevazu, sevecenlik, insanlık ve merhamet gibi temel değerler insanlara zor gelebilir. Ancak bu değerler, bireysel ve toplumsal huzurun temel taşlarıdır. İslam’ın özünü oluşturan bu değerler, insanlığı daha mutlu ve huzurlu bir geleceğe taşır.
 

Laiklik Kuran’ın Hükmüdür

İslam dini, insanlara adalet ve özgürlük temelinde bir yaşam rehberi sunar. Bu rehber, bireylerin inançlarına ya da inançsızlıklarına saygı duyulmasını içeren bir yaklaşımı benimser. Kuran’da insan hakları ve özgürlükler, laiklik kavramıyla güçlü bir şekilde ilişkilendirilir. Laiklik, bireylerin inanç ayrımı gözetilmeksizin eşit şekilde korunmasını, huzurlu ve özgür bir yaşam sürmelerini güvence altına alır. Kuran’daki hükümler, herkesin inanç veya inançsızlık temelinde, baskı görmeden yaşamasını öngörür. Bu bağlamda, bir ateiste "Neden ateist oldun?" şeklinde sorgulama yapılmaması gerektiği gibi, kimsenin giyim tarzına, yaşam biçimine veya inanç tercihlerine müdahale edilmemesi temel konudur. Yaşam tarzı ve inanç tercihi tamamen bireysel seçimlerdir ve bu tür tercihlere saygı göstermek toplumsal bir sorumluluktur. Yüce Rabbimiz "Sizin dininiz size, benim dinim de banadır." (Kafirun Suresi, 6) ayeti ile laikliğin özünü ve bireysel özgürlüklerin önemini açık bir şekilde ortaya koyar. Bu anlayış, toplumda barış ve hoşgörünün sağlanması için temel bir ilkedir.
 

Gerçek Adalet, Kuran Ahlakının Yaşanmasıyla Mümkündür

Bir konuda karar verirken adil olmak, hiçbir dış etkiden etkilenmemeyi gerektirir. Adalet, aklın rehberliğinde en doğru, en samimi ve en mantıklı olanı bulmayı amaçlar. Ancak bazı kişiler, öfke ve kinlerini tatmin etmek için adaleti bir araç olarak kullanabilir. Oysa Kuran’da gerçek adalet, bu tür çirkin yollara sapmaz; dürüstlük, akıl ve erdem temellerine dayanır. Ayette şöyle buyurulur:

Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Maide Suresi, 8)

Adaletin dayanağı vicdandır. İnsan, vicdanına kulak verdiğinde adaletin en saf ve kusursuz haline ulaşabilir. Bu nedenle, vicdanın sesini bastırmamak ve önüne engel koymamak son derece önemlidir. Vicdan, adaletin en güçlü rehberidir. Rabbimiz bu gerçeği şöyle bildirir:

Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.(Nisa Suresi, 135) 

Allah mutlak adalet sahibidir. İlahi adalet tüm insanlara eşit bir şekilde uygulanır. Allah’ın her bir insan için adaleti mükemmel bir şekilde gerçekleştirmesi ilahi sanatının bir tecellisidir. Adalet, Allah’ın yüce hikmetiyle şekillenir ve insanlığa örnek bir denge sunar.

 

Kuran’ın Özü Sosyal Adalettir

Kuran yoksulların ve ihtiyaç sahiplerinin desteklenmesini temel bir değer olarak vurgular. Fakirlerin gözetilmesini teşvik eder, maddi varlıkların paylaşılmasını destekler ve toplumsal adaletin tesis edilmesini emreder. Kuran'ın bu yaklaşımı adalet ve eşitlik temelinde bir toplum düzeni oluşturmayı hedefler. Eğer İslam'ın ilkeleri ve değerleri sosyal düzende hakim kılınmış olsaydı, toplumda yaygın bir şekilde bolluk ve bereket görülürdü. Ancak birçok kişi İslam’ın sosyal adalet anlayışının ne denli mükemmel, köklü ve kapsamlı çözümler sunduğunun farkında değildir.

 

Gerçek anlamda bir toplumsal adaletin sağlanması ve sosyal güvence mekanizmasının kurulabilmesi için Kuran’da belirtilen velayet sisteminin tam anlamıyla hayata geçirilmesi gerekmektedir. Kuran’da bireylerin birbirlerinin sorumluluğunu üstlendiği, herkesin eşit şekilde velayet ilkesi çerçevesinde yer aldığı bir toplumsal model sunulur. Ayette şöyle buyrulur:

İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı taraflarına çevirmeniz(den ibaret) değildir. Asıl iyilik, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitap ve peygamberlere iman edenlerin; mala olan sevgilerine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, (ihtiyacından dolayı) isteyene ve (özgürlükleri için) kölelere verenlerin; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, antlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirenlerin ve zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenlerin tutum ve davranışlarıdır. İşte bunlar, doğru olanlardır. İşte bunlar, Allah’a karşı gelmekten sakınanların ta kendileridir. (Bakara Suresi, 177)

SONUÇ: Kuran Özgürlüğü Savunur, Zincirleri Kaldırır
 

Kuran, alabildiğine özgür bir dünya sunar. Demokrasi kavramını tam anlamıyla yaşamamıza olanak tanır. Hürriyet, demokrasi, sanat ve kalite, insanın temel ihtiyaçları arasında yer alır; tıpkı yemek ve su gibi vazgeçilmezdir. Ancak günümüzde bazı çevreler, Kuran ahlakının toplumda hakim olması durumunda bu değerlerin zayıflayacağı veya yok olacağı yönünde iddialar ortaya atmaktadır. Bu tür söylemler çoğu zaman yanlış algılar ve önyargılar üzerine kuruludur. Oysa ki Kuran ahlakının güçlü bir şekilde korunduğu toplumlarda özgürlük, sanat ve demokrasinin en üst seviyeye ulaşacağı açıktır. Ancak bağnaz tutumların yanı sıra ve din karşıtı anlayışın etkisiyle şekillenen İslam anlayışı, içten içe bir çöküş sürecine girerken, ateizm ve deizm giderek daha fazla ivme kazanmaktadır. Bu durumu düzeltmek için baskıcı geleneklerin terk edilip insana huzur veren bir sistem benimsenmelidir. Bu amaçla daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha yüksek bir sanat anlayışı ve daha çok kalite için çaba sarf etmek, kurulan tuzakları boşa çıkaracaktır. İnsanların neşesini ellerinden alan tutucu yaklaşımlar yerine, Kuran'da vurgulanan Müslümanlık anlayışını ön plana çıkarmak gerekir. Sanat, zarafet, kaliteli yaşam, demokrasi ve özgürlük gibi değerlerin Kuran’a uygun bir biçimde yaşanması, İslam'ın dünya çapında doğru bir biçimde tanıtılmasında büyük bir önem taşır:

Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Bakara Suresi, 256)