Madde olarak gördüğümüz şey aslında bizim için yalnızca fotonlardan ibarettir. Fotonlar, belirli dalga boylarındaki hafif parçacıklardır. Bu dalgalar bize ulaşırlar ve gözümüzün retina tabakasına çarptıklarında elektrik sinyaline dönüşürler. Elektrik sinyalleri, beyinde belirli bir güzergah dahilinde ilerleyerek beynin görme bölümüne ulaşırlar. Ve orada şaşırtıcı şekilde bir anlam kazanırlar: Gördüğümüz şeyin karşımızda olduğundan ve bir televizyon veya dev bir gökdelen olduğundan emin oluruz.
Her ne kadar bir gökdelen görüntüsü size son derece inandırıcı gelse de, sizin madde olarak algıladığınız şey yalnızca bir elektrik sinyalidir. Ve görüntü karşınızda değil, beyninizde oluşur. Bir gökdelenin dışarıdaki gerçek görüntüsü size hiçbir zaman ulaşmayacaktır. Siz yalnızca ondan size gelen ışık dalgalarını elektrik sinyali olarak algılamışsınızdır. Bir başka deyişle sizin gördüğünüz şey, ışık dalgaları ve elektrik sinyallerinden başka bir şey değildir. Dolayısıyla hayatınız boyunca gökdelenin aslı ile değil hayali bir görüntüsü ile muhatap olursunuz. Fakat bir hayal olmasına rağmen karşısınızdaki şey muazzam netlikte, kusursuz görünümdedir. Onun yalnızca elektrik sinyalinden ibaret olduğunu idrak edebilmeniz son derece zordur. Görüntü beyinde o kadar mükemmel şekilde yaratılır ki, bunu aslından ayrıt etmek neredeyse imkansızdır. İşte bu Yüce Rabbimiz’in kusursuz sanatıdır:
İnsanın beyninde, her gün, her an bir mucize yaratılmaktadır. İnsanın beynine yalnızca elektrik sinyali ulaşmasına, beynin içi tamamen zifiri karanlık olmasına ve bu bölge yalnızca birkaç santimetrekare büyüklüğünde olmasına rağmen, bütün dağlar, denizler, ovalar, gökyüzü, uçsuz bucaksız manzaralar, evler, televizyonlar, insanlar, ağaçlar, kısacası bize görünen her şey onun içindedir. Oradaki her şey renklidir. Ama beynin içinde renk yoktur. Oradaki her şey aydınlıktır, ışıklıdır. Ama beynin içinde, hatta dışında bile ışık yoktur. Oradaki her şey gürültülü, seslidir. Ama beynin içi sessizdir. Oradaki her şeyin bir derinliği vardır; yıldızlar bizden uzak görünürken, elimizde tuttuğumuz kalem yakın görünür. Ama aslında her biri beynimizde aynı düzlem üzerinde, aynı satıhtadır. Güneş bizden kilometrelerce uzakta görünür. Ama aslında yanımızda, beynimizin içindedir. Güneş’in bizim beynimizde var olmasına sebep olan şey, yalnızca ve yalnızca elektrik sinyalleridir. Binlerce kilometre çapında olarak bildiğimiz dev gök cismi, aslında bir kaç santimetrekare içinde yaratılmaktadır. Ve tekrar hatırlatmak gerekirse, elimizle tutamadığımız, varlığından haberimizin dahi olmadığı yalnızca bir elektrik sinyali olarak.
Dolayısıyla bizim gördüğümüz dünya, maddenin aslı değildir. Bizler, dışarıda var olan maddenin aslına kesin olarak ulaşamayız. Beynimizde bize ait olan ekrandan bize izlettirilenlerle sınırlıdır dünyamız. Bunun dışında varlıkların bulunup bulunmadığına dair hiçbir güvencemiz yoktur. Bize yaratılan dünyanın dışarıdaki gerçek dünya ile aynı olduğuna dair hiçbir garantimizin olmaması gibi.
Bizim gördüğümüz dünya, Allah’ın bahşettiği ruhumuza izlettirilen dünyadır. Bu dünyanın içinde madde yoktur, sertlik, yumuşaklık, renk, koku yoktur. Yalnızca elektrik sinyalleri vardır. Allah, elektrik sinyallerini sebep kılarak, ruhumuza birbirinden renkli ve güzel bir dünya izlettirir. Bu dünyanın içinde bu görüntüleri algılayarak yorumlayan, sevinen, üzülen, endişelenen, neşelenen, özleyen, hatırlayan, şefkat duyan, seven, heyecan duyan Allah’ın insan için yaratmış olduğu ruhtur.