Başta Afganistan ve Arap baharını müteakip çeşitli İslam ülkeleri hızla birer “hayalet devlet” olmaya başladı. Önce Afganistan, sonrasında Irak, Suriye ve Libya…
Bu ülkeler harita üzerinde devlet olarak görünmelerine karşın, devlet olmanın bir numaralı alameti olan egemenlik vasfını kaybettiler. Asayiş ve güvenlik bu ülkelerin egemenlikle birlikte kaybettiği diğer vasıfları oldu. İslam coğrafyasında baş gösteren bu istikrarsızlık hızla yayılma eğiliminde ve şimdilerde kendini Yemen’de de hissettirmeye başladı. Yemen’in içinde bulunduğu güvensiz durumun son belirtisi Türk Dışişleri Bakanlığı’nın vatandaşları için yaptığı “ülkeyi terk edin” açıklaması oldu.
Açıklamada, Yemen’deki iç gelişmelere bağlı olarak, kamu düzeni ve güvenlik durumundaki olumsuzlukların sürdüğü belirtilerek, ülkede hükümet boşluğunun doğduğu aktarıldı. Toplumsal Olayların ve Gösterilerin meydana geldiği kaydedilen açıklamada, asayiş ile ilgili olayların artması ihtimalinin mevcudiyeti ifade edildi.
Bu açıklamanın ardından beklenen oldu ve Husiler Yemen’de yönetime el koydu. Aslında bu darbeden önce Yemen’in başkenti başta olmak üzere birçok kentte idareyi elinde tutan Husilerin tüm siyasi gruplara yaptığı görüşme çağrısı, ülkedeki yönetim boşluğunu doldurmak için siyasi partilerin ve grupların masaya oturması bir umut doğurmuştu. Masada taraflar arasında bir uzlaşma doğarsa Yemen’in yeniden istikrara kavuşma ihtimali belirecekti. Ancak bu gerçekleşmedi.
Yemen’in barışa ve istikrara kavuşması için tarafların uzlaşması şimdi eskisinden daha mecburi bir hal aldı. Ne var ki, tarihe bakınca ya İngiltere gibi sömürgeci bir dış gücün ya da Ali Abdullah Salih gibi bir diktatörün tahakkümünde olmadığı zamanlarda Yemen’in hep iç çatışmalar yaşadığını görürsünüz. Yemen’in demokrasi tecrübesi batı ülkeleri ile kıyaslanacak olursa yok denecek kadar az. Bu ister bir aşiret, ister dini grup isterse siyasi parti olsun Yemen’deki sosyal grupların ilk fırsatta çatışmayı tercih etmelerinden kaynaklanıyor.
Oluşturulacak yeni yönetim geçmişin hesabını gütmekten özenle kaçınırken, muhalifler de salt kendi çıkarlarını değil, tüm Yemen’in ve Yemenlilerin çıkarlarını gözetmeli. Taraflar birbirine silah çevirmekten özenle kaçınmalı.
Şu an Yemen’in en çok ihtiyaç duyduğu şey “uzlaşma”. Yeni yönetim bir uzlaşma sağlayamaz ve taraflar çatışma yolunu seçerse ne olur?
Bu durumda hiçbir Müslümanın arzu etmeyeceği (Allah korusun) yeni bir Suriye manzarasını Yemen’de görmek olası. Böyle bir durumda çatışmalar en az 3 parçalı bir Yemen doğuracak: Sünni Yemen, Şii (Husi) Yemen ve Güney Yemen. Bunların bazılarının ayrıca kendi aralarında çatışıp ayrışması söz konusu. Böyle bir ayrışma Afganistan’dan Libya’ya uzanan kan denizinin daha da büyümesinden başka bir anlam taşımıyor.
Libya örneği tüm Yemenliler için bir ibret vesilesi. Kaddafi devrildiğinde herkes büyük bir sevinç yaşıyordu ancak tarafların yanlış tutumları ve silah kullanımında ısrar edilmesi bir felaketi de beraberinde getirdi. Bu örnek ortada iken gerek Husilerin gerekse Yemen’deki diğer siyasi grupların çözümü silah yerine demokraside ve işbirliğinde araması hayati bir öneme sahip.
Akan Müslüman kanının durması ancak her Yemenlinin kendi imkânları oranında ülkesinin iyiliği için çalışması durumunda mümkün. Allah yolunda yapılan her iyilik, söylenen her bir güzel söz, kardeşliği pekiştirecek çalışmalar; hem dünyada hem de ahirette Allah’ın izniyle güzel bir karşılık getirecektir. Yemenlilere İslam’ın kardeşlik, sevgi ve barış dini olduğunun hatırlatılması önemli bir ibadet olacaktır. Artık; Sünni olsun, Husi olsun ya da Güneyli olsun tüm Yemenlilerin bu ibadeti yapma zamanı gelmiştir.
Adnan Oktar'ın National Yemen'de yayınlanan makalesi