Birgün gazetesinin 13 Eylül 2004 tarihli sayısında "Dinozorları Öldüren Asteroidler Yaşamı Doğurdu" başlıklı bir haber yayınlandı. Haberde, yaşamın kökenine dair yeni bir materyalist masala yer veriliyordu. Bu masala göre hayatın, dünyaya çarpan büyük bir göktaşının etkisiyle evrimleştiği iddia ediliyordu. Masalın dayandırıldığı bulgu, Kanada’nın kutup bölgesindekiHoughton kraterinde, muhtemelen büyük bir göktaşının etkisiyle kayaların saydamlaşmış olduğu idi.
Yazıda, Kanada topraklarında bulunan ve 23 milyon yıl önce göktaşı çarpması sonucu oluştuğu tahmin edilen Haugton kraterindeki saydam kayalarla ilgili şu iddiaya yer veriliyordu:
"Araştırmacılar çarpışma sonrası krater yüzeyindeki kayaların saydamlaştığını saptamışlar. Bu saydamlaşma güneş ışınlarının geçmesini ve saydam kaya içindeki tek hücrelilerin fotosentez yapabilmesini sağlamış olabilir. Bu yapı, içerdiği suyla birlikte yaşamın yeniden oluşabilmesini ve evrimin başlamasını sağlamış olabilir".
Görüldüğü gibi anlatılan senaryoda, saydam kayaların içinde tek hücreliler zaten var sayılmaktadır. Bunların nasıl ortaya çıkmış olabileceğine dair hiçbir açıklama getirilmeksizin "nasıl olduysa olmuş, göktaşının etkisiyle bu saydam kayalarda hücreler oluşmuş" ön kabulüyle, açıkça masal anlatılmaktadır.
Asıl önemlisi, meteor çarpmasıyla yaşamın ortaya çıkmış olabileceği tezi, akla ve sağduyuya tamamen aykırıdır. Yaşamın temel birimi olan hücrede kompleks bir organizasyon gözlemlenir: Bir hücre zarıyla korunan organeller, büyük bir iş birliği ve uyum içinde görevlerini yerine getirerek hücrenin yaşamının devamını mümkün kılmaktadırlar. Bu organize işleyişte organeller rastlantısal bir şekilde davranmamakta, yapmakta oldukları işin sonraki aşamalarını hesaba katarcasına planlı bir çalışma ortaya koymaktadırlar. Hücre içinde nakliye sistemleri; yollar, araçlar vardır. Hücrenin bu işleyişi hakkında biraz bilgi sahibi olan bir kimse, hücredeki bilinçli tasarımı kolayca fark edebilir. Parçalar belli bir amacı yerine getirmek üzere yerli yerine yerleştirilmiş ve hiçbir şuuru olmayan atomlardan meydana gelen organeller mucizevi bir planlama dahilinde, tek bir merkezden emir alırcasına bir uyumla hareket etmektedirler.
Ünlü moleküler biyolog Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis adlı kitabında hücrenin bu kompleks yapısından şöyle söz eder:
"Hayatın moleküler biyoloji tarafından ortaya çıkarılan gerçekliğini kavrayabilmek için, bir hücreyi yaklaşık bir milyon kez büyütmemiz gerekir, ta ki çapı 20 km.ye varsın. Bu durumda hücre, New York ya da Londra gibi büyük bir şehri kaplayacak boyutta dev bir uzay gemisine benzeyecektir. Bu durumda karşımızda benzersiz derecede kompleks bir sistem ve kusursuz bir tasarım olduğunu görürüz. Hücrenin yakınına gelir de onu incelersek, üzerindeki milyonlarca küçük kapıyla karşılaşırız. Aynen bir uzay gemisinde olabilecek otomatik kapılar gibi, bu kapılar sürekli olarak açılıp-kapanarak hücrenin içine ya da dışına yapılan madde akışını kontrol ederler. Eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek, olağanüstü bir teknoloji ve şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle karşılaşırız. Her türlü insan yapımı ürünün çok üstünde olan bu teknoloji, bizim yaratıcı zekamızı fazlasıyla aşar. Bu sistem, "tesadüf" kavramının her anlamda tam bir antitezini oluşturmaktadır". 1
Denton’ın hücre için yaptığı benzetmede bir şehri kullanması dikkat çekicidir. Şehir, toplumsal yaşantının düzenli şekilde devamını sağlamak üzere kurulmuş, planlı bir yapıdır. Bir şehirdekinden çok daha kompleks bir planlama, tasarım ortaya koyan hücrenin kökeninin bilinçli tasarım olduğu apaçık bir gerçektir. Sağduyu sahibi her insan bunu kolaylıkla görebilir.
Ancak ne var ki, bazı insanlar sağduyularıyla gördükleri bu gerçeği reddeden iddiaları savunabilmektedirler. Allah’ın varlığını inkar eden materyalist felsefeyi benimsemiş kimseler, bu tasarımı kör tesadüflere atfetmeyi, destekleyici en küçük bir bilimsel bulgu dahi bulunmamasına karşın bu saçma iddialarını savunmayı tercih etmektedirler. Bu iddia kesinlikle bilimdışı ve saçmadır. Bunun saçmalığını materyalistlerin kendileri de zaman zaman itiraf etmektedirler.
Ünlü astronom Sir Fred Hoyle, kendisi de bir materyalist olmasına rağmen, tesadüfler sonucu canlı bir hücrenin meydana gelmesiyle, bir hurda yığınına isabet eden kasırganın savurduğu parçalarla tesadüfen bir Boeing 747 uçağının oluşması arasında bir fark olmadığını belirtmiştir . 2
Küçük-büyük her çarpışma, varolan düzeni bozar, ortaya daha düzenli bir sistem çıkarmaz. Örneğin bir kavşakta çarpışan otomobiller hasara uğrar, deforme olur. Daha üstün model otomobillere dönüşmezler. Bir çimento fabrikasında meydana gelen patlama, fabrikanın tahrip olmasına yol açar; ortaya kusursuz bir bina çıkarmaz.
Birgün gazetesi ise bu gerçeği göz ardı ederek, körükörüne bir inancın savunuculuğunu yapmaktadır. Göktaşının çarpmasıyla yaşamın ortaya çıktığını öne sürmek ve bunu bilim adı altında yapmak, materyalizm uğruna sürdürülen bir aldatmacadan ibarettir.
Birgün gazetesi yetkililerini, kendi dünya görüşleri sebebiyle sürdürdükleri bu aldatmacaya son vermeye davet ediyoruz.
1.Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis, London: Burnett Books, 1985, s. 242
2. "Hoyle on Evolution", Nature, cilt 294, 12 Kasım 1981, s. 105