İnsan vücudu sahip olduğu komplekslik ile, içinde yaratılış harikaları barındıran dev bir havuzdur ve bu nedenle de biyolojik sistemler içerisinde üzerinde en çok inceleme ve çalışma yapılandır.
Her geçen gün, yeni bir çalışma Allah’ın yaratmasındaki üstün sanatın ve aklın yeni bir tecellisini bizlere göstermektedir.
Son olarak Science dergisinde MIT (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) tarafından yayınlanan bir çalışma da, bize Rabbimiz’in nimetlerini saymakla bitiremeyeceğimizi ispatlayan yeni deliller sunmuştur.
Kan, vücuttaki yaşam sıvısıdır. Vücudumuzdaki organları her an, her saniye tek tek besleyebilmek için, damarlarımızın içerisinde tam olması gerektiği miktarda ve tam olması gerektiği süratte sürekli yol alır. Her yönüyle, mükemmel bir maddedir.
Her ne kadar kırmızı bir renge sahip olsa da, kana kırmızı rengini veren alyuvarlar dışında, kanın içerisinde görevli mikroaskerlerden oluşan dev bir savunma ordusu da vardır. İşte bu ordu, beyaz kan hücreleri (akyuvarlar)dir.
Akyuvarlar, nötrofiller, özonofiller, bazofiller, monositler, lenfositler gibi gruplara ayrılır. Bu türler, kan hücrelerinin yüzeylerindeki belirli proteinlere göre belirlenmektedir. MIT’li araştırmacılar, tek hücre genomiği adı verilen bir yöntem ile bu hücreleri yakından incelediklerinde beyaz kan hücrelerinde sanılandan daha fazla grup olduğunu tespit etmişlerdir. Tek hücre genomiği yöntemi ile farklı hücrelerin gen ifadesindeki detayları incelemiş ve böylece 2 yeni dendritik ve 2 yeni monosit hücresi olmak üzere toplamda 4 beyaz kan hücresi sınıfı keşfetmişlerdir.
Bu keşif, bize bağışıklık sisteminde en aktif rolü üstlenen beyaz kan hücrelerinin sandığımızdan çok daha kompleks bir yapıya sahip olduğunu göstermektedir.
Dendritik hücreler T hücrelerini eğitiyor
Beyaz kan hücreleri, vücuttaki enfeksiyona karşı mücadelede farklı rollere sahip çeşitli türlerden oluşur. Bu türlerden biri de, dendritik hücrelerdir. Dendritik hücreler, şekil olarak bir ağacın dallarına benzerler ve enfeksiyon ile mücadelede cilt ve membran gibi savunma sistemlerini içeren iç bağışıklık sisteminde çok mühim görevleri vardır. Bu hücreler, hastalığa neden olan patojenleri ortadan kaldırdığı gibi, aynı zamanda enfeksiyonla tekrar karşılaşma ihtimaline karşın patojeni hatırlamak üzere hafızasına ekler. Burada, dendritik hücrelerin bilgiyi hafızalarına alma şekli de gerçekten hayranlık uyandıracak derecede komplekstir. Bir istilacı ile karşılaştıklarında, o istilacıdan vücudu enfekte eden antijen kesitlerini alıp kendi hücre yüzeylerinde bu istilacıya ait parçayı gösterirler. Bu şekilde, diğer beyaz kan hücrelerine vücudun saldırıya uğradığı mesajını veren dendritik hücreler, adeta özel eğitim çavuşu gibi T hücrelerini istilacılara karşı eğitmiş olur. T hücreleri, eğitime tabi tutulduktan sonra, patojeni yakalayıp öldürmekle görevli özel kuvvet birimi olarak yola çıkar ve vazifelerini yerine getirirler.
Keşfedilen 2 yeni dendritik hücre türünün de görevi, işte bu süreci başlatmak için gerekli hücum borusunu çalmaktadır. Başka bir deyişle, savunma ordusunu ilgili bölgeye sevk etmekle görevlidirler. Enfeksiyon anında alarm vererek bu sürecin bir an evvel harekete geçmesini ve ilgili bölgeye askeri operasyonun başlatılmasını sağlarlar.
Keşfedilen diğer 2 yeni hücre türü ise, beyaz kan hücreleri içerisindeki en büyük hücreler olan monositlerdir. Bu hücreler de, makrofaja dönüşebilme özellikleriyle yine bağışıklık sistemimizde çok önemli vazifelere sahiptir. Makrofajlar, istilacı parçacıkları kuşatıp etraflarını saran hücrelerdir. Bu şekilde istilacıyı yiyip sindirerek çoğalmalarını ve vücuda zarar vermelerini engellerler ve istilacının vücuttan atılmasını sağlarlar.
Bu kısa anlatımda bile görüldüğü üzere, kan çok özel bir karışımdır. Karışımdaki maddelerden herhangi birinin eksik ya da hatalı olması durumunda, vücut için çok ciddi sıkıntılar doğmaktadır. İçindeki her madde, vücudun en ihtiyaç duyduğu miktarda, başka bir deyişle tam olması gereken orandadır.
Yapay Kan Üretmek Mümkün mü?
Uzun uğraşılara ve yıllar süren tüm çalışmalara rağmen, bilim adamları kanın tam manasıyla yerini alabilecek bir maddeyi henüz keşfedememiştir.
Bugüne kadar geliştirilen yapay kanlar, sadece bir özelliğini taklit edebilmeye çalışmakla sınırlı kalmış, fakat o da tam manasıyla başarılı olamamış ve beraberinde birçok sorun getirmiştir.
Hemoglobin bazlı oksijen taşıyıcılar adı verilen yapay kan olarak bilinen HBOC, gerçek manasıyla kana çok az benzer. Rengi kana göre çok daha koyudur ve hemoglobin taklit edilemediği için de; gerçek hemoglobinden yapılmıştır. Fakat, hemoglobin direk insanın kan akışı sistemine enjekte edilememektedir. Kan hücrelerinin içerisinde, hemoglobin oksijeni taşır ve salar. Ama vücutta hemoglobini koruyan hücre zarı vardır. Yapay kanda bu zar olmadığı için, hemoglobin çok kolay parçalanır ve bozulur. Bozuk hemoglobin ise böbreklerde ağır hasara neden olmaktadır.
Bütün bunların yanısıra HBOC kullanımının insan vücudu üzerinde çok ciddi yan etkileri bulunur. Hastanın tansiyonu çok tehlikeli boyutlara kadar yükselebilir. Zararlı moleküllerin, serbest radikallerin hücrelere salınması nedeniyle karın bölgesinde rahatsızlık ve krampa neden olabilir.
Kırmızı kan hücrelerini taklit etmek üzerine yapılan onlarca yıllık çalışmaya ve deneylere rağmen, henüz başarılı bir yapay kırmızı kan hücresi üretilemediği gibi; bağışıklık sisteminde aktif rol üstlenen ve son derece kompleks yapıya sahip beyaz kan hücrelerini taklit etmek de mümkün olmamıştır. Hematologların en büyük hayali, beyaz kan hücrelerinin görevini üstlenebilecek yapay bir maddeyi geliştirebilmektedir. Ne var ki beyaz kan hücreleri o kadar kompleks parçalardan oluşmaktadır ki bu şu ana kadar mümkün olmamıştır. Kana dair her geçen gün yeni bir parça keşfedilmektedir.
Bütün bu deliller, bizlere Allah’ın yaratmasındaki mükemmelliği, kusursuzluğu ve detayı göstermektedir. Allah dileseydi, beyaz kan hücrelerini tek bir parça olarak yaratabilirdi. Fakat, Rabbimiz, sanatındaki detayın bir tecellisi olarak, kudretini hakkıyla takdir edebilmemiz için, bu hücreleri çok kompleks ve birbirine entegre bir çok parçadan oluşacak şekilde yaratmıştır. Bu ise Darwinizm’in tesadüfen oluşum iddialarını temelinden yok eden bir gerçektir.
Bilimdeki her keşif, Rabbimiz’i daha iyi tanımamız, O’na olan sevgimizi artırmamız için birer vesiledir. Rabbimiz’in vücudumuzda bizi her türlü tehlikeye karşı koruyan bir savunma sistemi yaratması çok büyük bir nimet ve şükür vesilesidir.
“Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalksanız, bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nahl Suresi, 18)
Kaynaklar:
http://www.dailymail.co.uk/sciencetech/article-4442922/Four-new-types-human-blood-cell-scientists.html
http://www.iflscience.com/health-and-medicine/four-new-types-of-human-blood-cell-discovered/
http://science.howstuffworks.com/innovation/everyday-innovations/artificial-blood2.htm