İnsan bedeni kusursuz bir savunma sistemiyle yaratılmıştır. Her insanın bedeninde var olan pek çok detay, günlük hayatta bize olağan gelen vücut reaksiyonlarımızı düzenler. Allah’ın bedenimizde yarattığı koruma kalkanlarından birkaçı şöyledir:
Kasların kemiklere tutunabilmesini sağlayan yapılara tendon adı verilir. Tendonlar olmadan günlük aktiviteleri bile yerine getirmek mümkün değildir. Tendonların öncelikli görevi kasın karşı koyduğu ağırlığın yükünü eklem hareketinin gerçekleşebilmesi için sert olan kemik yapıya aktarmaktır. Bacaklarımız ve kollarımızın ani zorlanmalara verdiği tepkiler üzerine yapılan çalışmalar ve deneyler göstermiştir ki; tendonlar vücudumuzda darbe emici olarak rol alırlar ve herhangi bir darbe sırasında açığa çıkan enerjiyi bacak kasları tepki vermeden önce emerler. Amortisör gibi davranan tendonlar böylece bacak kaslarını korurlar. Tendonlar kas darbeyi almadan önce yay gibi hızlı bir şekilde gerilirler. Saniyenin onda biri kadar bir süre sonra kaslar kendilerine düşen görevi yerine getirirler ve daha sonra tendonlar daha yavaş bir gerilimle kasların başlattığı hareketi yumuşatırlar ve emdikleri enerjiyi kaslara aktarırlar. Rabbimiz’in yarattığı bu sistem sayesinde kaslar ciddi hasarlardan korunmuş olur.
Bazı mikroplar vücudumuza aldığımız besinlerin sindirimine yardımcı olurlar. Ama vücudumuzdaki bağırsaklarda hem zararsız hem de zararlı mikroplar gezinmektedir. Ancak bununla birlikte vücudumuzdaki bu koridorlarda adeta devriye gezen güvenlik görevlileri gibi çalışan ve yabancıların kimlik bilgilerini kontrol eden ajanlar da vardır. Bu ajanlar, Treg hücresi adı verilen özel beyaz kan hücreleridir ve Rabbimiz’in ilhamı ile faydalı mikropları zararlılardan ayırt edebilirler. T hücreleri olarak da bilinen Treg hücreleri bağışıklık sistemini düzenleyici bir görev de yaparlar. Eğer düzenleyici T hücreleri uygun biçimde görevlerini yapamazlarsa bu durumda bağışıklık sistemi hastalıkları oluşur. Vücudumuzun savunma sisteminde önemli bir görev üstlenen T hücreleri evrendeki herşey gibi kendi yaratılışlarına uygun hareket ederler. Yüce Allah Kuran’da bu gerçeği şu şekilde bildirmektedir:
“Ve ‘kendi yaratılışına uygun’ Rabbine boyun eğdiği zaman;” (İnşikak Suresi, 2)
Allah kulağın salyangoz bölümünde prestin adı verilen bir motor protein yaratmıştır. Bu motor protein müziklerin tüm detaylarından zevk almamızı sağlayan mükemmel bir amplifikatör sistemin parçasıdır. Ses basıncı dalgaları son derece zayıf olabilirler; kulak zarı ve kemikçikler ses dalgalarını yükseltmek için kendi üzerlerine düşeni yaparlar. Ancak yine de ses dalgası son derece kısık kalabilir ve iç kulaktaki kohlea (salyangoz) içinde, daha da güçlendirme gerekebilir.
Bilindiği gibi işitme sırasında ortamda yayılan ses dalgalarının kulak zarını hareketlendirmesiyle oluşan titreşimler, çekiç, örs ve üzengi adı verilen kemikler üzerinden iç kulaktaki salyangoz (kohlea) adlı duyma organının içini kaplayan sıvıya aktarılırlar. IHC adlı iç tüy hücreleri titreşimleri, elektrik sinyallerine dönüştürür. Özellikle kısık seslerde olduğu gibi titreşimlerin zayıf geldiği durumlarda, IHC hücrelerinin algılama kabiliyeti düşmeye başlar. İşte bu noktada devreye OHC hücreleri (dış tüy hücreleri) girer. OHC hücrelerinin zarında bulunan silyaların (uzantı) titreşimlerle birlikte ileri geri hareket etmesi, hücre ile ortam arasındaki iyon trafiğinin düzenlenmesini sağlar. OHC hücreleri içindeki iyonların yoğunluğu, hücre zarındaki voltaj farkının, bu voltaj farkı da prestin proteininin şeklinin düzenlenmesine yardım eder.
Prestin, hücre zarındaki voltaj farkının azalmasıyla kısalıp, artmasıyla uzayabilen bir motor proteindir. Prestin motorları ihtiyaç duydukları enerjiyi kulağa gelen ses titreşimlerinden elde ederler. Hücre zarlarındaki bütün prestin moleküllerinin senkronize bir şekilde uzayıp kısalmaları, hücrenin de uzayıp kısalmasına yol açar. İşte bu hareket, kohlea içindeki sıvıda ilerleyen zayıf titreşimleri tekrar kuvvetlendiren ve IHC hücreleri tarafından algılanabilmelerini sağlayan bir pompa vazifesi görür. Dolayısıyla en zayıf fısıltıları dahi duymamız için moleküler seviyede prestin molekülleri vazifelendirilmiştir. Kulağa yüksek şiddette sesler geldiğinde ise, güçlü olan titreşimlerin OHC hücreleri tarafından daha da kuvvetlendirilmesi önlenir. Kısık sesler kulaklarımıza ulaştığında hareket kabiliyeti zirveye çıkartılan prestinin bu özelliği yüksek titreşimli seslerde elinden alınır.
Rabbimiz’in kulaklarda yarattığı bu mükemmel sistem sayesinde etrafımızdaki kısık sesleri en güzel biçimde duyabilir ve dahası yüksek seslerden aşırı rahatsızlık duymayız.
Havadaki başıboş titreşimlerin yüksek ve düşük frekanslı seslere dönüşmesi ve bu seslerin bir et parçası tarafından algılanması, aklı ve şuuru olmayan hücrelerin uzayıp kısalarak sesin şiddetini ayarlaması elbette büyük bir mucizedir. Bu üstün özellik gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki herşeyi yaratan Yüce Allah’ın yaratmasıdır:
“O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri inşa edendir; ne az şükrediyorsunuz?” (Müminun Suresi, 78)
Vücudumuzda bir iç saat vardır. Vücut saatimizi, dünyanın kendi çevresindeki dönme hareketi nedeniyle ortaya çıkan aydınlık-karanlık döngüsüne göre ayarlayan bu biyolojik saate sirkadiyan saat adı verilir.
Yüce Allah’ın üstün aklının ve detay sanatının delillerinden biri olan bu saat sistemi vücudumuzun tamamına yayılmıştır. Beynin hipotalamus bölgesinde bulunan Suprakiazmatik Çekirdekler (SCN hücreleri) adı verilen yaklaşık 10 bin adet sinir hücresi bu saatin merkezidir. SCN hücreleri vücudumuzdaki birçok fizyolojik aktiviteyi kontrol etmektedir. Canlılardaki sirkadiyan saat dört temel gen tarafından kontrol edilmektedir ve bu genler sadece SCN bölgesi dışında vücudun hemen hemen tüm dokularında bulunmaktadır.
Biyolojik saat 24 saate ayarlı bir ritimdir ve Rabbimiz tarafından özel olarak programlanmıştır. Kuran’da Rabbimiz biyolojik saatin varlığına bir ayette şöyle dikkat çeker:
“O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.”(Furkan Suresi, 47)
Eğer biyolojik saatimiz olmasaydı gün içinde aniden üşümeye başlayabilir, aniden uykuya dalabilir, aniden kan basıncımız artabilir ve bunlar gibi birçok başka rahatsızlık yaşayabilirdik. Ancak Allah’ın bedenimizde var ettiği biyolojik saat sayesinde sağlıklı bir şekilde günlük işlerimizi sürdürebiliriz.
Vücudumuzda düşük seviyeli karbon monoksit zehirlenmesinden bizleri koruyan mekanizmalar vardır.Karbon monoksit normal şartlarda kanda oksijen taşıyan hemoglobin molekülüne hızla bağlanabilmektedir. Hemoglobindeki demir atomuna karbonmonoksit (CO) bağlanırsa Karbonmonooksihemoglobin (HbCO) oluşur ve dokulara oksijen (O2) taşıma yeteneği azalır. Bu durum karbon monoksit zehirlenmesi olarak bilinir. Hemoglobinin karbon monoksite olan ilgisi oksijene olan ilgisinden 220 kat fazladır. Bu nedenle ortamdaki çok küçük miktardaki CO bile kanda toksik konsantrasyonda Karbonmonooksihemoglobin (HbCO) oluşmasına neden olur. Ancak hemoglobin karbon monoksitin varlığını algıladığında bir enerji patlamasıyla yapısını değiştirir ve düşük konsantrasyonlu karbon monoksit molekülü hemoglobine hızla bağlanamaz, bağlanmak için mücadele eder. Böylece Rabbimiz’in yarattığı doğal metabolik süreçler sonucu açığa çıkan düşük seviyeli karbonmonoksitten zehirlenmeyiz.
Bebek rahim içinde gelişirken ve kök hücreler doku ve organları meydana getirirken çok fazla temizlik gerekir ve vücut bu temizleme işlemini kendi kendine gerçekleştirir. Temizleme işlemini hücrelerimizin çöp fabrikaları diyebileceğimiz proteazomlar adı verilen organcıklar yapar. Proteazomlar sadece hasarlı proteinleri tıpkı elektrik süpürgesi gibi temizler. Bu kusurlu proteinleri emerek onları bir taraftan toplarken, diğer taraftan da parçalayarak zararsız hale getirirler. Proteazomların parçalanması gereken proteinler ile gerekli proteinleri birbirinden nasıl ayırdıkları hala tam olarak anlaşılamamıştır.
Allah proteazomların yanı sıra hücreleri kalıtsal zarardan koruyan ve yenileyen başka mekanizmalar da yaratmıştır. Embriyodaki özelleşmemiş hücrelerde protein hasarları oldukça fazla iken, bu hasarın daha sonra önemli ölçüde azaldığı bilinmektedir. Hatta hücre farklılaşmasından birkaç gün sonra, protein hasarının % 80-90 oranında azaldığı görülmüştür. Burada anlatılanlar, hücrenin içinde gerçekleşen milyonlarca olaydan sadece bir tanesinin, küçük bir ara aşamasıdır. Bu şuuru, bilgiyi, aklı, beceriyi, sorumluluk hissini ve işbirliği gerektiren davranışları şuursuz atomların göstermeleri kesinlikle mümkün değildir. Tüm bu şuurlu ve planlı işlerin düzenleyicisi ve yöneticisi elbetteki alemlerin Rabbi Allah’tır.
Sebebi henüz tam olarak bilinmemekle birlikte yapılan son araştırmalar esnemenin vücudun beyni serinletmesi için bir yöntem olduğunu göstermiştir.
Esnemenin soğutucu etkisi, çenenin gerilmesi sonucu beyne doğru kan akışının artması, aynı zamanda derin nefes alımıyla çevreyle ısı alışverişi etkileşimi sonucu ortaya çıkar.
Vücudumuzu incelediğimizde istem dışı işleyen organlara ait, kendi kendini koruyan, iyileştiren ve hiç şaşmadan işleyen hayranlık uyandıran sistemlerle karşılaşırız. Çeşitli yöntemler geliştirmek, anlaşmak, plan yapmak ve bu planlar doğrultusunda mükemmel bir organizasyon ile hareket etmek gibi vasıfların bilinci olmayan hücrelerden veya organlardan beklenemeyeceği açıktır. Bir insan topluluğu dahi, böylesine kusursuz bir biçimde organize olarak hareket edip yapacaklarını aksatmadan, unutmadan, şaşırmadan, karmaşa çıkarmadan yerine getiremez. Tüm sistemleri kusursuz şekilde rahmetiyle kontrol eden Yüce Allah, vücudumuzu da mükemmel bir düzen içinde yaratmıştır. Öğrendiğimiz her bilgi, bize Allah’ın yüceliğini ve üstün kudretini kanıtlayan yaratılış delillerindendir. Bir Kuran ayetinde Rabbimiz’in yaratma sanatı şöyle bildirilmiştir:
“Allah, yeryüzünü sizin için bir karar, gökyüzünü bir bina kıldı; sizi suretlendirdi, suretinizi de en güzel (bir biçim ve incelikte) kıldı...” (Mümin Suresi, 64)