Balıkların son 450 milyon yıldır denizlerde yüzdükleri bilinmektedir. En küçük balıktan en büyüğüne kadar tüm deniz canlıları, suda yaşamaya uygun olarak yaratılmışlardır. Allah bütün balık türlerini en kusursuz biçimde solunumlarını sağlayacak nitelikte yaratmıştır. Balıklar ağızlarından aldıkları suyu solungaçları arasından geçirerek sudaki oksijeni alıp, karbon dioksidi dışarı atarak solunum yaparlar. Balıklarda solunum sistemi, su ile kan damarları arasındaki dış solunum ve kan ile dokular arasındaki iç solunum olmak üzere iki kısımda tamamlanmaktadır.
Balıklarda solunum organları olarak özel şekilde gelişmiş bulunan solungaçlar vardır. Bunlar kemikli balıklarda her bir taraftaki 4 solungaç yayı üzerinde, lampiridlerde ise 7 solungaç yayı üzerinde gelişmişlerdir. Solungaç boşluğunda yerleşmiş bulunan solungaçlar genellikle operkulum denilen bir örtü ile korunmaktadır. Bir solungaç yayının konkav tarafında büyüklük ve sayıları türlere göre değişen solungaç dikenleri (branchiospin), aksi tarafta ise, kılcal kan damarları ile donatılmış olan solungaç lamelleri bulunmaktadır.
Solungaçlar Balıkların Nefes Almalarını Kolaylaştıran Özel Sistemlerdir
Balığın içinde bulunduğu suda az miktarda çözünmüş oksijen vardır. Örneğin yüzeye yakın sularda bir litre deniz suyunda yaklaşık 5 ml oksijen vardır. İnsanın soluduğu havada ise bu oran, 1 litrede 210 ml oksijendir. Karşılaştıracak olursak, eğer insan bir şekilde suyun altında nefes alabiliyor olsaydı, ciğerlerine yeterli oksijeni alabilmek için dakikada 450 kez nefes alması gerekirdi. İşte bu önemli fark nedeniyle Allah balıkların, fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayabilmek için, sudaki az miktardaki oksijeni toplayabilecek özel bir sistem yaratmıştır.
Her bir solungaç kemerinin içi oyuktur ve ince kan damarlarından oluşur. Bu damar lifleri ise, daha küçük damarlara ayrılır. Solungaçların bu katmerli yapısı, oksijen taşıyan damar ağının yüzey alanını artırır. Böylece solungaçların yüzey alanı, normal hayvanların on katı fazla olabilmektedir. Balıkların sudan çıkınca boğulmalarının asıl sebebi de, havadaki oksijeni teneffüs edememelerinden çok, solungaç kemerlerinin içe çökerek, oksijen emilimi için yeterli yüzey alanı kalmamasıdır.
Balıklar memeli akciğerlerindeki gibi oksijeni doğrudan ciğerlerine almazlar. Bunun yerine solungaçlar, oksijeni süzerek kana katarlar. Kanın balığın vücudundaki dolaşımı da memelilerdekinden çok farklıdır. Örneğin insanda dört bölmeli kalp bulunurken, balıklarda iki bölmeli kalp mevcuttur. Bunun nedeni balıkların yalnızca tek yönde kan pompalamalarıdır. Kan kalbe tek bir damar yolu ile girer ve solungaçlara doğru tek yönden dışarı çıkar. Solungaçlar damarlardaki kanın etrafındaki sudan oksijen toplar ve oksijeni buradan tüm vücuda taşır. Kullanılan oksijen de kalbe geri gider. Kan solungaç liflerinin arasından geçerken, suyun geçtiği yönün tersinde ilerler. Bu sudaki alınabilecek tüm oksijenin kana iletilmesi için çok önemlidir. Eğer kan su ile aynı yönde ilerleseydi; o zaman kan, sudan alınabilecek olan oksijenin ancak yarısını alabilirdi. Kan ve su oksijen içeriği bakımından belli bir dengeye ulaşınca, daha fazla oksijen emilimi gerçekleşmeyecekti. Ancak kan ve suyun zıt yönlerde akması sayesinde okisjen emilimi her zaman mükemmel bir düzen içinde gerçekleşir: Suda kandakinden daha fazla oksijen vardır ve sudaki oksijenin %50’sinden fazlası kana karıştıktan sonra da oksijen aktarımı devam eder. Bu sistem sayesinde balık %80-90 daha fazla verimle oksijen elde edebilir.
Dış solunum denilen suda erimiş oksijenin kan tarafından alınması ve kandaki karbondioksitin (CO2) suya verilmesi (gaz alışverişi) olayı solungaç lamellerindeki kılcal kan damarları ile (kapillerler) sağlanmaktadır. Lameller her solungaç yayı üzerinde bir çift sıralı olarak bulunurlar. Solungaçların devamlı olarak su ile temas ederek nemli kalmaları gerektiğinden balıklar ağızlarını sık sık açıp kapatırlar ve bu esnada solungaç kapakları da devamlı su sirkülasyonunu sağlamak ve bunun solungaç boşluğunda tekrarını temin edebilmesi için periyodik olarak açılır ve kapanırlar.
Balıklar Allah’ın Özel Olarak Yarattığı Canlılardır
Evrimciler Kambriyen devrinde ortaya çıkan omurgasız deniz canlılarının, on milyonlarca yıllık bir zaman dilimi içinde balıklara dönüştüğünü iddia ederler. Ancak Kambriyen devri omurgasızlarının hiçbir atası olmadığı gibi, bu omurgasızlar ile balıklar arasında bir evrim olduğunu gösterebilecek hiçbir ara geçiş formu da yoktur. Oysa iskeletleri olmayan ve sert kısımları vücutlarının dış kısmında yer alan omurgasızların, sert kısımları vücutlarının ortasında yer alan kemikli balıklara sözde evrimleşmesi çok büyük bir dönüşümdür, dolayısıyla böyle bir şey gerçekleşmiş olsa çok sayıda ara form fosili bırakmış olması gerekir. Tüm farklı balık kategorileri, fosil kayıtlarında bir anda ve hiçbir ataları olmadan ortaya çıkarlar. Evrimciler bu hayali formları bulmak için 150 yıldır fosil tabakalarını alt üst etmektedirler.
Milyonlarca omurgasız fosili, milyonlarca balık fosili bulunmasına rağmen, hiç kimse tek bir tane bile ara form fosili bulamamıştır. Evrimci paleontolog Gerald T. Todd, “Kemikli Balıkların Evrimi” başlıklı makalesinde, bu gerçek karşısında evrimcilerin çaresizliğini gösteren şu soruları sıralar:
“Kemikli balıkların her üç sınıfı da, fosil tabakalarında aynı anda ve aniden ortaya çıkarlar... Peki ama bunların kökenleri nedir? Bu denli farklı ve kompleks yaratıkların ortaya çıkmasını ne sağlamıştır? Ve neden kendilerine evrimsel bir ata oluşturabilecek canlıların izlerinden eser yoktur?” (Gerald T. Todd, “Evolution of the Lung and the Origin of Bony Fishes: A Casual Relationship”, American Zoologist, vol 26, No. 4, 1980, s.757)
Fosil kayıtları, diğer canlı sınıflamaları gibi balıkların da yeryüzünde aniden ve farklı yapılarıyla ortaya çıktığını göstermektedir. Balıklar, arkalarında hiçbir “evrim” süreci olmadan, kusursuz anatomileriyle bir anda yaratılmışlardır. Allah üstün güç sahibi bir Yaratıcı’dır. Nitekim ayetlerde Allah’ın sonsuz yaratma gücüne dikkat çekilir:
“Görmüyorlar mı, gökleri ve yeri yaratan Allah, onların benzerini yaratmaya gücü yeter ve onlar için kendisinde şüphe olmayan bir süre (ecel) kılmıştır. Zulmedenler ise ancak inkarda ayak direttiler.” (İsra Suresi, 99)
Hava Keseleri Balıkların Yaşaması İçin Gerekli Organlardır
Balığın yalnızca omurgasının özel biçimde olması, yüzebilmesi için yeterli değildir. Çünkü balığın su içindeki tek hareketi ileri geri değildir; eğer bir balık su içinde aşağı yukarı da hareket edemezse yaşayamaz. Balık suyla aynı yoğunluğa sahipse aynı derinlikte tutunmayı başarabilir. Ancak yoğunluğu daha az ise, yüzeye doğru yükselir; daha çok ise derine doğru çekilir. Pek çok balığın vücudunda bu etkiyi kontrollü olarak sağlayacak hava keseleri vardır. Balıklar vücutlarındaki bu keseleri hava ile doldurarak kısa sürede derinlere inebilir veya havayı boşaltarak su yüzeyine doğru çıkışa geçebilirler. Balık derinlere indiğinde, suyun balık üzerindeki fiziksel etkileri de değişir ve hava keselerinin ikinci bir hayati önemi daha ortaya çıkar. Değişen şartlara hava kesesindeki gazın azaltılıp, çoğaltılmasıyla uyum sağlanır. Bu balon sayesinde balık her seviyede kendini dengeleme olanağı elde eder.
Bazı balıklarda yüzme kesesinin başka görevleri de vardır. Balığın çıkardığı sesi çoğaltabilir, kulağın duyma yeteneğini geliştirebilir. Kulağa bağlanan yüzme kesesi, doktorların kullandıkları stetoskop gibi, mekanik ses yükseltici benzeri bir işlev görür.
www.imanimakaleler.imanisiteler.com
Canlılarda belli bir amaca yönelik var edilen muhteşem düzeni, tesadüf ürünü saymak akılcılıktan tamamen uzaktır. Şu an yaşayan ve yüzlerce yıl önce yaşamış olan tüm canlı türleri, Allah’ın üstün ilmini ve yarattığı çeşitliliği, büyük bir ihtişamla sergilerler. Bu ihtişamlı yaratılışı görmezden gelenler ise, Rabbimiz’in gücünü takdir edemeyenlerdir. Allah bu kimseleri Kuran’da haber vermiştir:
“Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, Azizdir.” (Hac Suresi, 74)
Rabbimiz Balıkların Vücudundaki Her Detayı Bir Hikmetle Yaratmıştır
Balıkların basınç, soğuk, karanlık gibi zor koşullarda yaşayabilecekleri; beslenme, solunum, korunma gibi ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabilecekleri sistemler, bulundukları ortamın tüm şartlarına en uygun yapılardadır. Küçük bir detay gibi görünen farkların dahi yaratılışında bir hikmet vardır ve tüm bunlar bu canlıların yaşamları açısından önem taşır. Örneğin denizin üst kısımlarında yüzen balıkların genellikle, yukarı doğru kepçe biçiminde ağız yapıları vardır; böylece yüzen böcek ve diğer ufak cisimleri rahatça yakalarlar. Suyun orta tabakasında yüzen balıkların ağız yapısı, hemen tepede, burunlarına yakın bir yerdedir; böylece yemlerini daha düşerken yakalayabilirler. Orta tabakadaki balıkların bir kısmı da, yosunluklarda otlayacak biçimde, aşağıya eğimli yapıdadır. Deniz katmanlarının alt tabakasında yaşayan balıklarda ise, yassı vücutlarının altında, zemindeki yiyeceklerle beslenebilecekleri şekildedir. Çünkü bu canlılar, Yüce Rabbimiz’in muhteşem eserleridir. Muhteşem yaratılışlarına uygun olarak mükemmellik sergilerler. Yüce Allah, bir Kuran ayetinde şöyle bildirmektedir:
“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır.” (Hud Suresi, 6)