Para hükümetler tarafından tanımlanan ve dolaşımda olan bir değiş tokuş aracıdır. Günümüzün medeni toplumlarında kullanılan para, borsada nakit veya madeni para şeklinde olabilir. Fakat eğer antik çağda yaşıyor olsaydık ticaret için diğer bazı ilginç malzemeler kullanıyor olurduk. Örneğin dünyanın birçok yerinde süs eşyaları para yerine geçer. Amerikalı yerliler boncukları para birimi olarak kullanırlar, Doğu Hint Adalarında deniz kabukları ve Fiji Adalarında balina dişleri yine para olarak kabul edilir.[1] Batı Afrikalılar ise 16. yüzyılda “manila” adı verilen dekoratif metal objeleri para birimi olarak kullandılar. Kağıt para sisteminin doğum yeri olan orta çağ Avrupası’nda ise altın, tüccarlar tarafından en yaygın şekilde kullanılan para birimiydi. Ancak altını taşımak ve muhafaza etmek pratik olmadığı için, bazı sarraflar vatandaşın altınını kendi kasalarında muhafaza etmek karşılığında makbuz vererek yeni bir hizmet başlattılar. İşte “dövizci” terimi buradan gelmektedir. Bu hizmet yaygınlaştıkça insanlar altın yerine direkt bu makbuzları kullanarak alım satım yapmaya başladılar. Dövizciler birçok kişinin altınını geri talep etmediklerini gördüklerinde, karşılıksız banknotlar basmaya başladılar ve bu onları daha da zenginleştirerek borç verme kapasitelerini arttırdı.
İhtilal ve İngiltere Merkez Bankasının Doğuşu
12. yüzyılda İngiltere Kralı I. Henry, tally çubuklarının –çentikli cilalı tahta çubuklar- para olarak kullanılmaya başlanması ile dönemin aldatıcı para sisteminin sona ermesini sağladı. İkiye bölünen ve her iki kısmında da kayıtların çentikleri bulunan tally çubukları vergi ödemelerinde de geçerli kabul ediliyordu. Kral, kalpazanlığın önüne geçmek için çubukların bir yarısını Hazinede tutuyordu. Bu benzersiz para sistemi 19. yüzyıla kadar İngiltere’de başarılı oldu. I. Henry dövizcilerin aldatıcı para sistemlerine karşı mücadele eden tek kişi değildi; Kraliçe I. Elizabeth 16. yüzyılda kendi adının basılı olduğu altın ve gümüş sikkelerin hükümranlığı boyunca kullanılmasını sağlayarak dövizcilerin para sürümü üzerindeki kontrolünü azalttı. Ancak 1642 yılındaki ihtilalden sonra dövizciler finansal güçlerini geri kazanıp, siyasi arenada yerlerini alarak 50 yıl boyunca İngiltere’yi pahalı savaşların içine sürüklediler. 1600lerin sonuna doğru İngiltere finansal bir çöküş yaşadı; bunun sonucunda hükümet görevlileri dövizcilerden borç alarak siyasi durumu düzelmeye çalıştılar ve bu da İngiltere Merkez Bankası’nın -özel mülkiyete ait bir merkez bankasının- kurulmasına neden oldu.[2] Bu tarihteki ilk kısmi rezerv bankasıydı ve rezervlerinde işlem gören altının birkaç katı kadar parayı basmaya başladı.
Merkez Bankası Kanununun Resmi İlanı
ABD’nin finansal tarihi de güllük gülistanlık değil. Dünyanın geri kalanı gibi ciddi gerilemeler yaşadı. ABD için 1907 yılı, New York Menkul Kıymetler Borsası’nın bir önceki yıla kıyasla %50 düşüş yaşamasıyla “Banka Paniği” olarak bilinen bir ekonomik panik ile tarihe damgasını vurdu. İlk Amerikan Merkez Bankası bu krizin sonunda kuruldu. Bu ekonomik gerileme sürecinde birçok banka iflas bayrağını çekti ve ortada piyasaya likidite sağlayacak bir merkez bankası kalmadı. İşte bu nedenle Senatör Aldrich 1908 yılında bir kanun ile merkez bankasının öncüsü olan Ulusal Para Komisyonu’nu kurdu. Bu gelişmelerin ışığında, Aldrich Federal Rezerv Yasasını hazırladı ve söz konusu yasa 1913 yılında Başkan Wilson’un görev süresinde yürürlüğe girdi.
Düşünülenin aksine Merkez Bankası (FED) bir devlet kurumu değil, devletin ekonomik sisteminde istikrar sağlamak için kurulmuş özel bir ortak girişimdir. FED kurulduktan sonra ekonomi bir süre boyunca dengede kalmıştı. 1929 yılında ise menkul kıymetler borsasının çökmesi ile binlerce banka zarara uğramıştır. Başkan Roosevelt krizin kötü etkilerini en aza indirgemek için yasal önlemler aldıysa da binlerce yatırımcı kriz nedeniyle yok olmuştur.
Merkez Bankası yoktan para basma hakkına sahiptir, yani tedavüldeki para birkaç uydurma rakamdan başka bir şey değildir. Bu para hükümete ve bankalara faiz karşılığında borç olarak verilir. Bunun sonucunda da, Merkez Bankası bu para yaratma sürecinden akıl almaz şekilde kar elde ederken, durmaksızın borçları artan Amerikan halkı için bu durum korkunç bir kabusa dönüşmektedir. 1913 yılında ilgili yasa geçtikten sonra ABD borç batağına balıklamasına dalmıştır. 1910 yılında 10 milyon doları bulan federal borç bugün 18 trilyon dolar düzeyine yükselmiş durumda.
2008 ABD ekonomik krizi: Büyük Bunalımdan sonraki en büyük durgunluk
1998 yılında Başkan Clinton’un görev sürecinde Citicorp ve Travelers Group şirketleri birleşerek Citigroup adında bir finansal hizmet şirketi kurdular. Bu birleşme Büyük Bunalımdan sonra bankaları riskli yatırımlar yapmaktan korumak için yürürlüğe konan Glass-Steagall Yasasının bir ihlali niteliğindeydi. Citicorp’un Travelers şirketini satın alması kanunlara uygun değildi, bu nedenle FED 1998 yılında Citigroup’a 1 yıllık bir feragatname gönderdi ve bir sonraki yıl Gramm-Leach-Bliley yasasını geçirerek ticari bankaların, yatırım bankalarının, hisse senedi komisyoncularının ve sigorta şirketlerinin birleşmelerine izin verdi.
Bu durum finans sektörünü, her biri çok büyük olan, birkaç dev anonim şirketine dönüştürdü ki, bu şirketlerin herhangi birinin iflası tüm sistemin çökmesine neden olabilirdi. Ne yazık ki 2008 yılında Lehman Bros yatırım bankasının çöküşü Büyük Bunalımdan sonraki en büyük resesyon (durağanlık) olarak kabul edilen yeni bir finansal krizin gelişini hızlandırdı. Paul Hickey’e göre, “Lehman şirketinin iflası sonsuza kadar zenginliğin sonu olan bir finansal kriz ile eş anlamlı olacaktı.”[3]
2008 krizinin diğer bir yönü ise krizden sonra tüketici harcamalarının ciddi şekilde düşmesiydi. Tüketici harcaması ekonominin temel etmenidir. Tüketici güveni açısından iyimserlik, tüketicinin daha fazla harcama isteği ve bu anlamda daha fazla borçlanma eğilimi ile doğru orantılıdır. Mevcut finansal sistem dikkat çekici şekilde bozulmuş ve aşırı borçlar nedeniyle yük altına girmiştir. Buna ilaveten Oxfam’ın son raporuna göre: “Dünyanın en zengin %1’lik kısmı çok yakında gezegende yaşayan tüm insanların sahip olduğu zenginlikten çok daha fazla bir zenginliğe sahip olacak.”[4] Bu tür eşitsizliklerin neden olduğu toplumsal memnuniyetsizlik ve aşırı borçlanma tüm sosyal sistemle ilgili bir hoşnutsuzluğa neden olacaktır.
Psikolojik bozukluklar, obezite, ölü doğumlar ve uyuşturucu bağımlılığı gibi birçok konunun temelinde gelir eşitsizlikleri yatmaktadır.[5],[6] Daha yüksek yaşam standartları olan daha iyi bir toplum için yapılması gereken şey daha iyi bir ekonomik sistem kurmaktır. Aynı zamanda önde gelen işletme okulları geleceğin potansiyel yöneticilerini yetiştirirken, para politikaları ile ilgili akılcı ve adil kararlar veren, daha vicdanlı insanlar olmaları için öğretimlerinde etik ve ahlak kurallarına daha çok önem vermeliler. Buna ilaveten sağlıklı iş uygulamalarını destekleyecek düzenlemeler, işbirliği ve karşılıklı saygı daha sağlıklı bir toplumun oluşmasını sağlayacaktır. Yasa dışı para ve mali politikalar ile ilgili suç işleyenlerin cezalandırılması daha adil, ideal ve demokratik bir ekonomik sistemin gelişmesini destekleyecektir. Ya da belki, eğer bugün sadece çetele çubuklarımız olsaydı, bunların hiçbirini konuşuyor olmazdık.
[1] http://www.econlib.org/library/YPDBooks/Jevons/jvnMME4.html
[2] http://addingupthefacts.com/history/
[3] http://abcnews.go.com/Business/lehman-bros-collapse-triggered-economic-turmoil/story?id=8543352&singlePage=true
[4] http://www.usatoday.com/story/money/business/2015/01/19/richest-global-wealth/21983443/
[5] http://www.sciencedaily.com/releases/2011/04/110404161716.htm
[6] http://www.theguardian.com/society/2014/sep/15/how-super-rich-got-richer-10-shocking-facts-inequality