Osmanlı İmparatorluğu ve Selçuklu Sultanlığının hüküm sürdüğü uzun zaman aralığındaki başarıları dikkate alacak olursak, Türklerin Orta Doğu’daki deneyimlerinin göz ardı edilmemesi hatta tam tersine dikkatle incelenmesi gerektiğini anlarız. Bu imparatorlukların torunu sayılan Türkiye Cumhuriyeti de işte bu yüzyıllar içinde oluşan deneyimi kullanıyor. Kuşkusuz başarılı olmak için, geçmişte yapılan hataları yapmamaya özen göstermek önemli.
Türkiye’nin doğruluğu zamanla anlaşılan Irak politikaları
Türkiye Cumhuriyeti 2003 yılında ferasetli bir tercih yaptı, ABD ve İngiltere’nin yanında Irak savaşına girmedi üstelik savaşta kendi hava sahasının kullanılmasına da izin vermedi. Nitekim zamanla, Irak savaşının ne büyük bir hata olduğu, bölgeyi kana bulamaktan başka bir sonuca hizmet etmediği ve Orta Doğu’da anti Amerikan hislerin güçlenmesine neden olduğu dünya kamuoyu tarafından da kabul edildi. Türkiye doğru olan kararı vermişti ve Saddam sonrası Irak’ın en yakın dostu ve ticari ortağı Türkiye olmuştu.
Amerika’nın Irak’tan çekilme sürecinde yeni merkezi hükümet kurulurken Türkiye, Sünni, Şii, Kürt, Türkmen, Arap tüm unsurların eşit temsil etmesi gerektiği üzerinde ısrarla durdu. Halkı mezheplerine göre sınıflandırma ihtimali olan, ayrımcılığı körükleyerek, inançlarına yeteri kadar saygı göstermeyecek bir hükümetin yıllarca süren savaşla yorulmuş olan Irak halkına huzur getirmeyeceği açıktı.
Nitekim Türkiye’nin tavsiyesine uymayan ABD, Irak’ı yepyeni bir iç karışıklığa sürükleyecek ve kendisini de finansal açıdan son derece yoracak olan bir sürece, davetiye çıkardı. ABD’nin yeniden yapılandırmak için 20 milyar Dolar’dan fazla para harcadığı Irak, tam bir mezhepsel çatışma alanına dönüştü. Türkiye haklı çıkmıştı, bu gerçek ABD’li siyasetçiler tarafından da ifade edildi.
Dolayısıyla Batı basınında sıkça yer bulan Türkiye’nin sözde “Sünnileri koruyan” bir politika izlediği iddiası gerçeği yansıtmıyordu. Nasıl ki Amerika’nın, İngiltere’nin dış politikasında yanlış adımları ve tercihleri oluyor ve sonra bunlar telafi ediliyorsa, Türkiye’nin de zaman zaman yanlış dış politikaları olabilir. Özellikle Ortadoğu gibi çok sayıda hassas dengesi olan bir coğrafyada yanılma payı her zaman yüksektir. Ancak Türkiye’nin siyaseti hiçbir zaman insanları inançlarına, mezheplerine göre ayırma temelli olmamıştır.
Mısır, Suriye ve İran politikaları Türkiye’nin mezhep eksenli düşünmediğini göstermektedir
Öncelikle belirtilmelidir ki Türkiye’nin, Mısır’da Müslüman Kardeşler hükümetinin darbe ile indirilmesi sürecinde aldığı tavrın nedeni mezhep farklılığı değildir.
Müslüman Kardeşler Sünni bir organizasyondur ancak darbe ile başa geçen Sisi de Şii değil, Sünni’dir. Dolayısıyla Türk hükümetinin gösterdiği tepki mezhep farklılığından değil demokrasinin bir darbe ile ortadan kaldırılması ve aynı gün içinde yaklaşık 1000 göstericinin öldürülmesi kaynaklıdır. Darbeyle gerçekleştirilen şiddet modern Mısır tarihinin en kanlı olayları olarak tarihe geçmiştir.
Suriye iç savaşı konusunda da Türkiye’nin Esad rejimine karşı tavır alınması, rejimin Sünni olmamasından değil, bombalarla yüzbinlerce sivilin ölümüne sebep olunması nedeniyledir. Nitekim Suriye iç savaşının hemen öncesinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Beşar Esad ile çok yakın ilişkilere sahipti. Hatta İsrail ile Suriye’nin arasının düzelmesini isteyen ABD, bu konuda Türkiye’nin ara buluculuk yapmasını istemişti. Beşar Esad o zaman da Sünni değildi.
Çok yakın zamanda ABD Türkiye’yi altın ticareti konusunda İran’a karşı uygulanan yaptırımlara tam anlamıyla uymamakla suçladığında Türkiye’nin kapılarını vizesiz olarak İran’a açan tek ülke olmasını gündeme getirmişti. Suriye iç savaşındaki fikir ayrılığına rağmen, Şii İran Türkiye’nin dostudur. Ayrıca Körfez ülkeleri ile İran arasındaki diplomatik ilişkilerin iyileşmesi için yapılan girişimler “Türkiye’nin mezhep eksenli düşündüğü” fikrinin tamamen aksini kanıtlayan mahiyettedir.
Türkiye ayrışmacı ruha karşıdır, birleştiricidir
Türkiye’nin yakın geçmişinde Alevi vatandaşlara yönelik yanlış uygulamalar, zaman zaman yaşanan şiddet olayları ise Türk Devletinin veya milletinin genel bakışını yansıtan bir durum değildir. Darbelerle demokratik gelişimi sık sık baltalanan Türkiye’de, derin devlet yapısının sebep olduğu bir çok haksızlık ve acı yaşanmıştır. Ancak son 12 yıl bu acıların sarılmaya başladığı bir dönem olmuştur. Türkiye’de bulunan 931 Cemevinin 837’sinin bu son 12 yılda yapılması bunun kanıtlarından yalnızca biridir.
Türkiye birçok millet ve dinden insanı barındıran özel toplum yapısıyla her inanca saygı gösteren, anlayışlı bir İslam temelini en güzel şekilde yaşayan bir ülkedir. Tüm inanç sahiplerinin yaşam kalitesinin artması için reformlar da hızla devam etmektedir. Özetle bugün IŞİD’in ortaya çıkışıyla yoğunlaşan ve tüm dünyaya hakim olan mezhepsel ayrımcılık, Türkiye’nin dış politika tercihlerini hiçbir şekilde etkilememektedir.
Türkiye her zaman için, çıkarlara bağlı olmayan, vicdani bir politika ile dünyadaki sorunlara yaklaşmaktadır. Bugün İslam coğrafyasının içinde bulunduğu ayrışmacı ruhtan çıkmasına da Allah’ın izniyle Türkiye vesile olacaktır.
Adnan Oktar'ın Daily Mail'de yayınlanan makalesi:
http://dailymailnews.com/2014/12/26/sectarianism-has-no-place-in-turkeys-foreign-policy/