Yine de evrimciler, benzerlikler üzerine oturttukları, hayalgücü ve önyargıyla bezenmiş senaryolarında timsahların kökenine dair bazı masallarla da ortaya çıkabilmektedirler. Milyonlarca yıllık değişmezlik ortaya koyarak evrim aleyhinde en güçlü delillerden birini oluşturan bu canlının, son olarak Radikal ve Milliyet gazetelerinde bilimdışı yollardan kurgulanan "kayıp halka" masalıyla gündeme taşındığı görülmektedir.
Gazetelerin söz konusu haberlerinde, Brezilyalı paleontologlarca ele geçirilen ve yaşı 80 milyon yıl olarak tahmin edilen bir timsah fosili, eski timsah türleriyle günümüz türleri arasında bir geçiş formu, bir "kayıp halka" olarak lanse edilmektedir. Montealtosuchus arrudacamposi olarak isimlendirilen türün 2004 yılında bulunduğu ve günümüz timsahlarına göre farklı yaşam alışkanlıklarına ve daha uzun kollara sahip olduğu belirtilmektedir. 1.7 metre uzunluğunda ve yaklaşık 40 kilo ağırlığında olduğu tahmin edilen timsahın iskeletinin, %80"inin ele geçirilmiş olması itibariyle iyi korunmuş halde bulunduğu bildirilen yazılarda, "timsahların kayıp halkası" propagandasına girişilmektedir. Ancak Darwinizm"in bilimsel geçersizliğinin kamuoyunda her geçen gün daha yaygın olarak bilinir hale gelmesinden rahatsız olan çevrelerce ortaya konan bu propaganda geçersizdir. Şu an insanların büyük bir bölümü açıkça bilmektedir ki timsahlar, gerek milyonlarca yıllık durağanlık ortaya koyan fosil kayıtları, gerekse sergiledikleri biyolojik sistemlerle mükemmel bir yaratılış örneği oluşturmaktadırlar. Aşağıda Milliyet ve Radikal"in bilimdışı evrim propagandası madde madde cevaplanmaktadır.
1. Timsahlar, yaşayan fosillerdir
Timsahlar, yaşayan fosillerin en iyi bilinen örneklerinden biridir. Yaşayan fosil kavramı, en eski fosil örnekleriyle günümüzde yaşamakta olan canlı örnekleri arasında anatomik açıdan herhangi bir farklılık bulundurmayan, bir diğer deyişle hiçbir evrimsel değişim göstermeyen canlıları ifade eder. Bu canlılar, ait oldukları Archosauria grubu içinde, sekonder damak adı verilen ve ağız boşluğunu ikiye ayıran bir yapıyla diğer canlılardan ayrılırlar. Evrimci bir kaynak olan Britannica ansiklopedisinde, bu özgün yapının timsahların en eski örneklerinin görüldüğü Trias döneminde bile mevcut olduğu belirtilir. Ülkemizin evrim teorisine desteğiyle de tanınan gazetesi Hürriyet bile "timsahlar da Trias"tan bu yana neredeyse hiç değişmedikleri için canlı fosil sayılırlar" diyerek bu canlıların değişmezliğini itiraf etmek zorunda kalır. İngiliz bilim dergisi New Scientist ise 1999 yılında yayımlanan bir makalede 140 milyon yıllık timsah örnekleriyle günümüz örneklerinin temelde aynı yapıda değişmeden kaldığını yazar.
Timsahların sözde evrimsel bağlantıları da bu canlının kökeniyle ilgili yaklaşımların hayali ve zorlama olduğunu gösterir niteliktedir. Örneğin Darwinistlere göre timsahlar, kaplumbağa ve yılanlarla aynı ortak atadan türemiş olmalıdırlar. Oysa kaplumbağaların ağzında diş yoktur ve yuvalarını sırtlarında taşırlar. Kaplumbağalar otçul, timsahlar ise etçildir. Yılanların ise bacakları yoktur ve timsahlarda olmayan zehir bezlerine ve zehir akıtmalarını sağlayan özel yapıda dişlere sahiptirler. Timsahlarla ilgili evrimci senaryoların zorlama yönünü gösteren bir diğer bağlantı ise, bu canlıların en yakın atalarının kuşlar, evet "kuşlar", olduğunun kabul edilmesidir. Timsahlar dış görünüş itibariyle kertenkelelere benzer oldukları halde, Darwinistler tarafından ilginç bir şekilde, bazı iç organ yapıları nedeniyle kuşlara daha yakın kabul edilmektedirler. Darwinistlerin, timsahların iç ve dış yapıları açısından ortaya koydukları bu hayali akrabalık çelişkisi, bu canlılarla ilgili evrimci senaryoların bir açmaz olduğunu bir kez daha açıkça göstermektedir.
2. Kayıp halka kavramı bilimdışıdır
"Kayıp halka" kavramı, evrim teorisinin iddiasına göre türler arasında yaşamış olması gereken hayali ara canlıları ifade eder. Bu teorik kavram, Darwin sonrası dönemde fosil kayıtlarının evrimi desteklemediği gerçeğinin ortaya çıkmasıyla zaten hayalgücüyle beslenen bilimselliğinin tümüyle tükenmesine yol açmıştır. Öyle ki, ciddi paleontologlar canlı grupları arasındaki fosil boşlukların doldurulamayacağından, herhangi bir canlı grubunun sözde evriminin bulunan tek bir fosille (halkayla) doldurulamayacağından emin hale gelmiş, kayıp halka kavramının bilimin sınırları dışında kaldığını itiraf eder olmuşlardır. (Burada şunu hatırlatmakta fayda vardır; herhangi bir canlı grubunun hayali evrimini destekleyecek "tek bir tane bile" ara fosil yani kayıp halka bulunmamaktadır. Dolayısıyla Darwinistler bahsini ettikleri bu tek bir ara form örneğinden bile yoksundurlar.)
Dünyanın en prestijli bilim dergilerinden Nature"ın editörü ve aynı zamanda bir paleontolog olan Henry Gee, 1999 basımı In Search of Deep Time başlıklı kitabında şunları yazar:
"Gazeteciler ve manşet yazarlarının, ataları bulma arayışları ve kayıp bağların keşfiyle ilgili olarak dört bir yanda sürdürdüğü gevezelikle karşılaştırdığımızda şunu öğrenmek şaşırtıcı gelebilir: Birçok profesyonel paleontolog, canlılığın tarihini senaryo ve hikayelere dayanarak incelememektedirler ve evrimsel tarihin hikaye anlatım şeklini, bilimdışı olması yüzünden otuz seneden fazla bir süre önce terk etmişlerdir." (Henry Gee, "IN SEARCH OF DEEP TIME, Beyond the Fossil Record to a New Hıstory of Life", The Free Press, A Division fo Simon & Schuster, Inc., 1999, s. 5)
ABD"nin en tanınmış paleontologları arasında yer alan Harvard Üniversitesi"nden Niles Eldredge ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi"nden Ian Tattersall"un şu sözleri ise, Radikal ve Milliyet gazetelerindeki kayıp halka masallarının ne denli gerçekçilikten uzak olduğunu gözler önüne serer niteliktedir:
"Canlıların evrimsel tarihlerinin bir keşif meselesi olduğu düşüncesi bir efsanedir. Eğer öyle olsaydı, ne kadar çok hominid fosili bulursak, insanın evrimi hikayesinin de o kadar açık hale gelmesi gerekirdi. Oysa eğer bir şey olduysa, bunun tam tersi olmuştur." (Niles Eldredge, Ian Tattersall, The Myths of Human Evolution, s.126-127)
3. Fosil kayıtları bütünde evrimi yalanlamaktadır, birkaç fosil üzerindeki zorlama yorumlar bunu değiştiremeyecektir.
Radikal ve Milliyet gazeteleri, ortaya koydukları timsahların kayıp halkası propagandasında dikkatleri tek bir fosil üzerinde odaklaştırarak bunun evrim teorisini kanıtladığına inanmamızı beklemektedir. Oysa bu bir gözboyama ve aldatma çabasından ibarettir. Açıktır ki, evrim teorisi ve fosiller konusunda yapılacak objektif bir değerlendirme, birkaç sahte fosili değil, ele geçirilen tüm fosillerin ortaya koyduğu tabloyu dikkate almayı gerektirir. Bir diğer deyişle fosilbilimi anlamına gelen paleontolojinin yüzyılı aşkın sürdürdüğü çalışmaların genel sonucuna ve bu sonuçlardan yola çıkarak uzman paleontologların Darwinizm hakkında yaptıkları değerlendirmeye bakmak gerekir. Buna baktığımızda ise canlıların fosil kayıtlarında kademeli bir gelişim göstermediklerini, bunun yerine ani ve kusursuz beden yapılarıyla ortaya çıkarak milyonlarca yıllık varlıkları boyunca hiçbir evrimsel değişim göstermediklerini görürürüz. Stephen Jay Gould ve Niles Eldredge"in yaşayan fosil gerçeğine bir kılıf bulabilmek için Sıçramalı Evrim (kesintiye uğramış denge) teorisiyle ortaya çıkışlarından itibaren açıkça ifade edilen ve artık her paleontoloğun bildiği temel bir gerçek olan bu durum, Darwinizm aleyhindeki en somut bilimsel kanıtlardan birini oluşturmaktadır.
Tanınmış İngiliz paleontolog Derek V. Ager, Darwinizm aleyhindeki bu gerçeği şu sözlerel itiraf eder:
"Sorunumuz şudur: Fosil kayıtlarını detaylı olarak incelediğimizde, türler ya da sınıflar seviyesinde olsun, sürekli olarak aynı gerçekle karşılarız; kademeli evrimle gelişen değil, aniden yeryüzünde oluşan gruplar görürüz." (Derek V. Ager, "The Nature of the Fossil Record", Proceedings of the British Geological Association, cilt 87, 1976, s. 133)
Evrimci paleontolog Mark Czarnecki de aynı gerçeği açıklıkla ortaya koymuş bir başka isimdir:
"Teoriyi (evrimi) ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur... Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin"in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar ve yine aniden yok olurlar. Ve bu beklenmedik durum, türlerin Allah tarafından yaratıldığını savunan argümana destek sağlamıştır
4. Evrimciler, soyu tükenmiş türlerin çeşitliliğini malzeme yapmaktadırlar
Günümüzde yaşayan bütün canlı türlerin sayısı, doğa tarihi boyunca yaşamış tür sayısının sadece %1"idir. %99"u ortadan kalkmış olan canlı türleri, hem çok geniş bir çeşitlilik sergilemekte, hem de bizim etrafımızdaki canlılara göre şaşırtıcı farklılıklar ortaya koyabilmeleriyle evrimci propagandanın malzemesi olarak kullanılmaktadır. Örneğin timsahları ele alalım. Timsahların çok eski örnekleri hem çeşitlilikleri, hem yaşam alanları, hem beslenme tarzları hem de ebatları açısından şaşırtıcı özellikler ortaya koymaktaydı.
Günümüzde sadece 23 timsah "türü" yaşamaktayken, 200 milyon yıl ila 65 milyon yıl arası dönemde, 150 timsah "genusu" (genus: biyolojik sınıflandırmada türden bir üstte yer alan kategori) yaşamaktaydı. Üstelik bu timsahlardan kimisi karada, kimisi tatlı suda, kimisi okyanusta yaşamaktaydı. Eskiden yaşamış timsahların ebat olarak da bazılarıyla günümüzdekiler arasında önemli farklılıklar bulunmaktaydı. Hatta bilim adamları, otobüs büyüklüğünde ve küçük bir balina ağırlığında olan soyu tükenmiş timsahlar ele geçirmişlerdir. Bunlardan biri olan Sarcosuchus imperator"un uzunluğu 12 metreye, ağırlığı ise 8 tona ulaşmaktadır. Günümüzden 120 milyon yıl kadar önce yaşamış olan Chimaerasuchus paradoxus ise günümüz timsahları gibi etçil değil, otçuldur
Son evrim propagandasında, Montealtosuchus arrudacamposi, uzun bacaklarla rekonstrüksiyon resimlerde tasvir edilmekte, günümüz timsahlarının atası tuhaf ve başka bir canlıymış izlenimi verilmektedir. Oysa karada yaşayan timsahların tarihi günümüzden sadece 3000 yıl kadar önceye uzanmaktadır. Bu türlerin soyu tükenmiş olduğu için bizlere ilginç gelmekte, evrimciler bu durumu istismar ederek timsahların atası timsah olmayan bir canlıymış aldatmacasını zihinlere yerleştirmeye çalışmaktadılrlar. Oysa yukarıda verilen bilgilerde görüldüğü gibi, soyu tükenmiş timsahlar son derece geniş bir çeşitlilik ortaya koymuşlardır. Evrimciler ise eski canlıların çeşitliliğini bilmeyen ve doğal olarak bunları gördüğünde şaşkınlık duyan halkın ilgisini, teorileri lehinde gözboyamalarla kazanmaya çalışmaktadırlar.
Timsahlar ortaya koydukları sistemlerle evrime en güzel cevabı veren, yaratılış harikası canlılardır. Hem karada hem suda yaşamalarını ve hareket etmelerini sağlayan özgün anatomik yapılara sahiptirler. Keratin pullarının altına yerleştirilmiş olan kalın kemik levhalar, bir zırh gibi vücutlarını örter. İnce ve uzun beden yapıları suda hareket etmelerini kolaylaştırır. Bacaklarını sudayken bedenlerine yapıştırabilir, böylelikle suyun direncini azaltabilirler. Bu bacaklar aynı zamanda karada koşmalarını sağlayabilecek özelliktedir. Parmakları arasındaki ağlar, yüzerken yönlerini doğrultmalarına yardımcı olur.
Son derece özel bir çene ve diş sistemleri vardır. Çeneleri büyük bir basınçla kapanır (iki santimetrekareye 1 ton basınç uygulayabilirler). Timsahlar, bir beyaz köpek balığından altı, bir rottweiler köpekten onbeş kez daha güçlü ısırabilirler. Gözler, bu güçlü ısırışlarda zarar görmemesi için çene üstünde çok sağlam çukurlarda hareketsiz olarak yerleştirilmişlerdir. Bir Nil timsahının ağzında 64 ila 68 diş bulunur. Dişleri, yenilenebilir özelliktedir. Bir timsah yaşamı boyunca 3000 kadar diş değiştirebilir. Dişlerinin içinin oyuk olması, alttan gelen dişe yer açılmasını, eskiyen diş düştüğünde yenisinin anında devreye girmesini mümkün kılar. Avlanmak için mükemmel sistemlere sahip olan timsahlar, avlanmadan da uzun süre yaşamalarını sağlayan bir yağlama sistemine sahiptirler. Özellikle kuyruk ve arkabacaklarda biriktirilen yağlar sayesinde birkaç ay yemek yemeden yaşayabilirler.
Dalış anında timsahların burun delikleri ve kulakları özel kapakçıklarla kapanır ve iç organlara su gitmesi engellenir. Timsah avını ısırdığında da gırtlak kasılarak su yutması engellenmiş olur. Kanlarındaki özel biyokimyasal sistemler sayesinde, nefesini tutan bir timsah, karbondioksiti kanında bikarbonat iyonları şeklinde çözünerek biriktirir. Bu iyonlar, kanda oksijen taşımayla görevli olan hemoglobin molekülüne bağlanır ve böylelikle dokulara daha fazla oksijen sağlanmış olur. Timsahların kanları, güçlü antibiyotik özellikler de gösterir.
Sürüngenlerde en gelişmiş beyin timsahlarda bulunur ve serebral kortekse sahiptir. Timsahlarda evlerinin yerini kilometrelerce öteden bulma yeteneği de vardır. Kuzey Avustralya"da helikopterle yaşam alanlarından 400 kilometre uzağa taşınan ve elektronik vericilerle izlenen üç tuzlu su timsahı, üç hafta içinde yuvalarına dönmeyi başarmışlardır.
Sekonder damak adı verilen bir kemik yapısıyla ağız boşlukları ikiye bölünmüştür. Bu sayede iç burun delikleri boğaza yakın olacak şekilde çok geride bulunmaktadır. Ayrıca buraya da bir kapak konulmuştur. Bu sistem solumada çok önemlidir. Soluma sistemleri özgün ve mükemmeldir. Karaciğerlerdeki özel bir kasyapısı, solumada bir piston gibi çalışarak karın ve göğüs boşluklarını birbirinden ayırır ve bir diyafram şeklinde akciğerin fonksiyonuna yardımcı olur.
Sonuç: