Scientific American internet sitesinde 14 Haziran 2007 tarihinde "What is the Latest Theory of Why Humans Lost Their Body Hair? Why Are We The Only Hairless Primate?" (İnsanın Vücut Tüylerini Neden Kaybettiği Konusunda En Son Hikaye Nedir? Neden Bizler Tek Tüysüz Primatlarız?) başlıklı bir haber yayınlandı.
Scientific American internet sitesinde 14 Haziran 2007 tarihinde "What is the Latest Theory of Why Humans Lost Their Body Hair? Why Are We The Only Hairless Primate?" (İnsanın Vücut Tüylerini Neden Kaybettiği Konusunda En Son Hikaye Nedir? Neden Bizler Tek Tüysüz Primatlarız?) başlıklı bir haber yayınlandı. Evrimcilerin bu konudaki ilk teorilerine göre bundan 8 milyon yıl kadar önce sığ sularda avlanarak yarı suda-yarı karada bir hayat yaşayan insanın hayali ataları, tüylerin suyun içinde etkili bir iletken olmaması nedeniyle tüylerini kaybetmişler, bunun yerine derilerinin altı kalın bir yağ tabakası ile kaplanmıştır. Bu görüş, söz konusu haberde görüşleri alınan evrim biyoloğu Mark Pagel tarafından fosillerle kanıtlanamayacak hayali bir teori olarak tanımlanmaktadır. İkinci teorilerine göre ise insanın hayali ataları, sıcak savanalara adapte olabilmek için tüylerini kaybetmişler ve böylelikle vücutlarını serinleten bir sistem geliştirmek yerine tüylerinden kurtulmanın daha mantıklı olacağına karar vermişlerdir. Evrimcilerin bu konudaki son teorilerine göre de bu varlıklar, tüylerde yaşayabilen çeşitli parazitlerden kurtulmak için tüysüz kalmışlardır. Söz konusu yazıda savunulmakta olan iddia da budur.
Her biri birbirinden hayali, tutarsız ve hatta komik olan bu iddiaları kuşkusuz ki bir bilim adamının savunması inanılır gözükmemektedir. Ancak konu Darwinizm ideolojisini savunmak olunca, söz konusu bilim adamları için ne acıdır ki, akıl, mantık ve bilim bir kenara bırakılmakta, çocukların bile inanmayacakları hikayeler, bilim sayfalarında rahatça savunulmaktadır.
Öncelikle burada önemle belirtilmesi gereken bir gerçek vardır. iddia edilen tüylerin kaybedilmesi, herhangi bir bilimsel bulgu ile kanıtlanmamıştır, bunu doğrulayan tek bir fosil delili bile bulunmamaktadır. Bu iddia, yalnızca Darwinistlerin primatlardan insana hayali geçiş senaryosunu muhafaza etmek için ortaya attıkları bir iddiadır ve primatlarla insan arasındaki aşılamaz farklardan bir tanesini oluşturur. Söz konusu senaryonun kamuoyuna geçerliymiş gibi gösterilmesi için, Darwinistler tarafından bu imkansız tüylerini kaybetme hikayesine de bir kılıf bulmak gerekmektedir. Durum yalnızca bundan ibarettir.
Söz konusu iddiaların geçersizliğine ve tutarsızlığına dair evrimcilerin de açıklamaları bulunmaktadır. Örneğin Amerikan Doğa Tarihi Müzesi Antropoloji bölümü başkanı Ian Tattersall"ın bu konudaki açıklaması son derece nettir:
"Tüy kaybının avantajlarına dair her türden fikir mevcut, ama bunların tümü "işte-öylesine hikayeler (just-so stories)."[1]
“İşte-öylesine hikayeler” ifadesi evrimcilerin sıklıkla başvurduğu ancak hiçbir bilimsel yönü olmayan hayali senaryoları tanımlamak için kullanır. Bu hikayelerin oluşturulması da son derece kolaydır. Önce bir canlıya ait bir özelliğin avantajlı yönü veya yönleri tarif edilir. Sonra bu avantajın nasıl evrimleşmiş olabileceğine dair bir senaryo uydurulur. Elbette bu şekilde üretilecek evrimci tezlerin pratikte bir sınırı yoktur. Söz konusu iddiaların da çıkış noktası budur.
Bu hikayelerde savunulan iddialar tekrarlanabilirlik ve test edilebilirlik gibi bilimsel niteliklerden yoksundur. Ünlü Nature dergisinin bilim editörü ve evrim konusundaki pek çok makale ve kitabın yazarı Henry Gee, bir evrimci olmasına rağmen, bir organın kökenini onun yararını söyleyerek açıklamaya çalışmanın ne kadar yanlış olduğunu şöyle belirtir:
"...Burunlarımız gözlük taşımak için yapılmıştır, dolayısıyla gözlüklerimiz vardır. Evet, evrimci biyologlar herhangi bir yapıyı onun mevcut yararından söz ederek açıklamaya çalıştıklarında bu mantığı kullanmış oluyorlar. Oysa söz konusu mevcut yarar, bize o yapının nasıl evrildiği hatta o yapının evrimsel tarihinin onun şeklini ve özelliklerini etkileyip etkilemediği konusunda hiçbir şey söylemez."[2]
New Scientist dergisinde Londra Doğa Tarihi Müzesi"nden bir antropolog Christophe Soligo"nun yaptığı açıklama ise şöyledir:
"İnsanın kendine has özelliklerini açıklama konusunda her zaman karşılaştığımız soru şudur: Eğer bu kadar avantajlıysa neden diğer hayvanlarda bu evrimleşme gerçekleşmedi?"[3]Darwinistler tarafından bu soru hala cevapsızdır. Darwinistlerin senaryosunu geliştirdikleri bu sahte tüy dökümünün hangi aşamalarla ve nasıl gerçekleştiği sorusu da cevapsızdır. Dahası, Darwinistlerin konuyla ilgili hiçbir iddiası bilimsel olarak kanıtlanmış değildir. Fosil kayıtları, bu sahte evrimleşme hikayelerini destekleyecek tek bir örnek bile vermemiştir. Evrim teorisi, her konuda olduğu gibi insanın evrimi konusunda da derin çıkmazlar içindedir ve bunu telafi edebilmek için çeşitli propaganda yöntemlerini sürdürmekten çekinmemektedir. Ancak bu çaba, eldeki bilimsel deliller dikkate alındığında, tümüyle geçersiz, boş bir çabadır.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekmektedir ki, insan derisi tek başına mükemmel bir yapıdır. Isıyı düzenler, vücut sıvılarını bedenin içinde tutar ama aynı zamanda seçici geçirgen özelliği nedeniyle gereksiz maddeleri dışarı atar. Bedeni enfeksiyonlardan korur, kendi kendine iyileşebilir ve yenilenebilir. Üzerinde dokunuşu, sıcağı, acıyı ve soğuğu hissedecek sayısız algılayıcı nokta bulunmaktadır. İnsanın sahip olduğu en büyük organdır ve dokunma hissini sağlar. Canlıdır, dinamiktir ve mükemmel bir yapıdır. Tek başına mükemmel bir yaratılış harikasıdır ve böyle üstün bir yapının şartlara uyum sağlamak uğruna tesadüfen, kendi kendine oluşması mümkün değildir. Darwinistlerin, söz konusu hayali değişim senaryolarını oluştururken, maymunun sahip olduğu tüylü deriden böylesine mükemmel bir harikanın nasıl meydana gelmiş olabileceğini tüm detaylarıyla açıklamaları gerekmektedir. Ancak bu şimdiye dek mümkün olmamıştır. Bundan sonra da olmayacaktır. Çünkü insan, sahip olduğu tüm üstün özelliklerle Allah tarafından yaratılmış özel bir varlıktır.
Dahası, insan bedeni tümüyle tüysüz bir yapı değildir. İnsanın avuç içlerinde bile küçük şeffaf tüyler bulunmaktadır. Tüylerin belli oranda uzamaları da, Allah"ın dilemesiyle onların gelişimlerini yönlendiren genler tarafından kontrol edilmektedir. Bu da insan derisine ait söz konusu mucizelerden bir diğerini temsil etmektedir.
Sonuç:
İnsan bedeninin mükemmel anatomisinin farkında olan bir kişinin, böyle bir yapının tesadüfen oluştuğunu iddia etmesi mümkün değildir. Kaldı ki, bilimsel kanıtlar evrimci iddiaları hiçbir şekilde desteklememektedir. Durum böyleyken çeşitli yayınların çocukça iddialarda ısrarcı davranmaları, gerçek anlamda hayrete düşürücüdür. Scientific American dergisine, bu konuda daha sağduyulu davranmasını ve evrim teorisinin geçersizliği ispatlanmış iddialarını yenilemekten vazgeçmesini tavsiye ediyoruz.
[2] Henry Gee, In Search Of Deep Time: Beyond The Fossil Record To A New History Of Life, The Free Press, A Division of Simon & Schuster, Inc., 1999, p. 103