Sosyetede gelişen kadın karakterinin temelde "ev kadını karakteri"nden pek bir farkı yoktur. Kişilik özellikleri ve alışkanlıkları birbirine çok benzerdir. Ancak sosyete ortamındaki şartların ve imkanların orta halli bir ev kadınınkinden daha farklı olması, farklı alışkanlıkları da beraberinde getirir.
Bu kimseler yaşadıkları çevreye ayak uydurma endişesine kapılmışlardır. Bu nedenle de kendi istekleri, zevkleri ya da alışkanlıkları doğrultusunda değil de, daha çok sosyetenin beklentileri yönünde hareket ederler. Sosyetenin beklentileri ise para ve hava atma üzerine kurulmuştur. Bu nedenle bu hayat tarzını benimseyen kadınlar günlerini öncelikle sosyetede, o günlerde moda olan faaliyetleri takip etmek ve mümkün olduğunca bu hayata ayak uydurmaya çalışmakla geçirirler. Söz gelimi herkesin gittiği tatil merkezlerine gitmek, lüks terzilere kıyafet diktirmek, sosyete kuaförlerinde ya da solaryum merkezlerinde dedikodu yapmak, lüks restoranlarda buluşup öğlen yemekleri yemek, pahalı mağazalardan ya da yurt dışından alışveriş yapmak, en önemlisi de tüm bunlarla birbirlerine 'hava atabilmek' sosyete kadınlarının dünyasını özetlemek için yeterlidir.
Dıştan bakıldığında çok renkli bir hayatları varmış gibi görünse de aslında onların hayatı da en az ev kadınlarınınki kadar monotondur. Her gün öğlenlere kadar uyuduktan sonra günlük gazetelere ve sosyete haberlerinin yer aldığı magazin dergilerine bir göz atar ve ardından da günlük programlarını yapmaya başlarlar. Gün boyunca akşam katılacakları davette ne giyeceklerinin hazırlığını yapar, kuaföre gider sonra da gece geç saatlere kadar bu davetlerde vakit geçirirler. Gece hayatının verdiği yorgunluk ve fiziksel yıpranma nedeniyle genellikle kötü bir uykunun ardından baş ağrısıyla uyanırlar.
Onların günlük hayatlarında, ev kadınlarının karşı karşıya olduğu ev temizliği, çocuk bakımı gibi konular daha az yer kaplar. Genellikle bu tip sorumlulukları yanlarında çalışan yardımcılarına bırakmış olmanın umursuzluğu içerisindedirler. Ancak hiçbir sorumluluk yüklenmemiş olmaları yaşadıkları umursuz karakterin daha da gelişmesine neden olur. Hayatlarında elde etmek istedikleri herşeyin önlerine hazır olarak gelmesi, çocuklarının, evlerinin başkaları tarafından yönlendirilmesi ve kendilerinden "sosyetik" olmaları dışında bir şey beklenmiyor olması onları çok kısa bir süre içerisinde tatminsizliğe ve büyük bir boşluğa sürükler. Elde etmek istedikleri bir şeye sahip olur olmaz, bu konudaki isteklerini ve şevklerinin yitirirler. Bunun ardından hemen yeni bir şeye kendini kaptırır, onun peşinden koşmaya başlarlar. Maddi anlamda istedikleri pek çok şeye sahip olurlar, ancak hiçbir zaman manen huzurlu olamazlar. Ne evliliklerinde ne de arkadaşlıklarında sadakat, güvenilirlik, sevgi, saygı gibi özellikleri bulamazlar.
Görüldüğü gibi çözümü bu karakterde arayan kimseler de aslında yine tatminsizlik ve huzursuzluk içerisindedirler. Dünya hayatının tüm imkanlarını devreye soktukları halde mutlu olamazlar. Sosyetede yaşanan dejenerasyonun etkisi tüm hayatlarına yansır. Böyle bir yaşantıda, yalancılık, sahtekarlık, basitlik gibi her türlü ahlaksızlık son derece normal karşılanır. Kendi ahlak bozuklukları dönüp dolaşıp kendilerine zarar verecek hale gelir. Kendileri dedikodu yaparlar ama başkaları da onları çekiştirip durur. Özel yaşamları hakkındaki her türlü ayrıntı hatta bazen de asılsız iftiralar kolaylıkla etrafa yayılır. En yakın arkadaşlarına verdikleri bir sır ertesi gün magazin dergilerinde manşet olur. Onlar başkalarına karşı yapmacık bir sevgi ve sahte bir dostluk anlayışıyla yaklaşırlar. Ama kendileri de aynı şekilde karşılık görürler. Hiçbir zaman gerçek, candan bir dostları olmaz. Kimseden samimi düşüncelerini yansıtan samimi konuşmalar duyamazlar. Edilen her iltifat, söylenen her söz yapmacıklığa dayalıdır. Ne arkadaşlıklarında ne de evliliklerinde asla sadakati yaşayamazlar. Eşleri de dahil olmak üzere kimseye güvenemezler. Seçtikleri bu hayat tarzı da diğer cahiliye karakterleri gibi din ahlakından uzak sistemin bir ürünüdür. Bu nedenle de mutlaka açmazdadırlar. Ancak tüm yaşamları boyunca yaşadıkları sıkıntılı ortama rağmen mutluluğu yine de dinde, güzel ahlakı yaşamakta aramazlar. Aynı bozuk sistem içinde çözümler bulmaya çalışırlar ama bunda başarılı olamazlar; gitgide daha da açmaza girerler.
İşte tüm bunlar, onların Kuran'dan yüz çevirmeleri nedeniyledir. Kendilerini yaratan Allah'ın emrettiği şekilde yaşamadıkları için asla huzur bulacak bir ortam elde edemezler. Allah'ı anmadıkları için, "... Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur" (Rad Suresi, 28) ayetinin işaretiyle kalpleri hiçbir zaman huzur bulamaz, içlerindeki sıkıntı ve huzursuzluktan kurtulamazlar. Yaratılış amaçlarına uygun bir hayat seçmedikleri için bu duruma düşmüşlerdir. Eğer onlar Allah'ın beğendiği hayatı ve yine O'nun emrettiği ahlakı yaşamış olsalar, muhakkak ki güzel bir hayatla karşılık göreceklerdir. Ayetlerde Allah'ın bu vaadi şöyle bildirilmiştir:
(Allah'tan) Sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Hayır" dediler. Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir. (Nahl Suresi, 30)
Bu insanlar eğer dostlarını ve eşlerini müminlerden seçmiş olsalar, böylesine güvensiz bir ortamda yaşamak zorunda kalmazlar. Mutlaka güvenilir, sadık, dürüst ve samimi insanlardan oluşan birliktelikler yaşar ve cahiliye sisteminde duydukları güvensizliklerin ve korkuların hiçbirini tatmazlar. Çünkü Kuran ahlakının hakim olduğu bir ortamda her mümin mutlaka güzel ahlak göstermeye gayret eder ve yine güzel bir karşılık görür:
Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (Nahl Suresi, 97)