Sayın Adnan Oktar'ın Yeni Açıklamaları (2 Mayıs 2017; 10:00)
ucgen

Sayın Adnan Oktar'ın Yeni Açıklamaları (2 Mayıs 2017; 10:00)

6234

ALLAH TÜM DİKKATİN KENDİSİ'NDE OLMASINI İSTİYOR. EVLERİ, TELEVİZYONLARI, BİLGİSAYARLARI, TÜM DOSTLARIMIZI YARATAN ALLAH. ASIL SEVGİ ALLAH'A DIR

Allah Kendi üstünden dikkatin ayrılmasını istemiyor. Haklı Cenab-ı Allah. Çünkü çok kızdırıcı bir şey bu. Evleri Allah yaratıyor. Evlerdeki televizyonları, bilgisayarları Allah yaratıyor. Ayakkabı, ceket, sevdiklerimiz, dostlarımız. Bütün sevdiklerimizi Allah yaratıyor. Nefes almamızı, görmemizi sağlıyor. Bütün renkleri yaratıyor. Gölgeyi ve derinliği yaratıyor. Bütün sesleri yaratıyor. Tat duyusunu yaratıyor ve bütün yiyeceklerin lezzetini tattırıyor. Böyle uydurma bir mercekle, böyle net bir görüntü olmaz. Göz görmüyor, bir kere onu kesin söyleyeyim. Gözle uzaktan yakından alakası yok, metafizik bir olay. Dille de tat alınıyor değil, kulakla da duyuluyor değil. Sadece mantıklı gelsin diye, Allah usulen bir şey koymuş. Yani hükmen usulen. Uzaktan yakından alakası yok. Tamamı metafiziktir. Bunlar olduğunu göre göre, Allah’la bağlantı olmazsa, haklı olarak Allah’ın ağırına gider. Bundan kaçınmak lazım. Bütün dikkatin Allah’ta olması Allah’ın hakkı. Çünkü “sevdiğim” dediğin kişi, Allah’ın tecellisi. Allah yaratıyor. Sevdirme denilen olayı da Allah yaratıyor. Sevdirmediğinde sevemezsin de. O çok vahim bir şey. Adam bunu düşünmüyor. “Ne kadar çok seviyorum” diyor. Aldı sevgiyi, ne yapacaksın? Hiçbir şey ifade etmez senin için. Yemeği seviyorsun. Bitkiyi seviyorsun. Hayvanları seviyorsun. Hayvanı gördün mü ödün kopar, istese Allah. “Sevdiklerim” dediğin kişilerdeki o nuraniyet ve tatlılığın hazzını Allah veriyor. Vermediğinde ödün kopar. Bütün bunları verdiği için Allah, Allah diyor ki; “Zalim ve cahiller insanlar” diyor. Bu duruma gelmemek lazım. Şiddetle kaçınıp, tövbe edip, kendine de öfkelenerek bu beladan şiddetle kaçmak lazım.

Allah’a karşı insanlar, büyük bir bölümü, büyük bir kalleşlik yapıyorlar. Çok dev bir kalleşlik. Büyük bir olay var. Bundan şiddetle kaçınmak lazım. Olay çok büyük, dünyadaki şu anki olay. Bin kere kıyameti hak etmiş vaziyette dünya. Bin kere. Onun için bütün dikkati Allah’a samimi olarak vermek, her türlü sevginin kaynağının O olduğunu bilerek, sevgiyi sadece O’na yöneltmek lazım. Tecellisini seversin ama O’nu severek seveceksin. Mesela biblo alıyoruz. Hoşumuza gidiyor. Bibloyu O yaratıyor. Biblodaki renkleri de Allah yaratıyor. Mesela vazo alıyoruz. Vazoyu da yaratan Allah. Yol boyunca o kadar çok ev var ki. Her evde televizyon var. Her evde, oturduğu yerde televizyon kumandası var. Kulları rahat etsin diye, onlara televizyon kumandasına kadar yaratmış Allah. Gazozlarını açmak için, gazoz kapağı açacağından tut, ayakkabı çekeceğine kadar. Mesela bir rahatsızlıkları olduğunda, ilaç almaları için eczaneleri doldurmuş Allah. Ne kadar ilaç varsa, o kadar rahatsızlık var demektir. Yani o ilaçların sayısı kadar rahatsızlık var, en az yani. Niye? Kendine yaklaşsınlar diye. Ama yine merhametinden o ilaçları da hazır tutuyor Allah. Yani öyle çok zorlu bir durum olmasın diye “gidip o ilacı alın ama Beni unutmayın” diyor Allah. Bakkallara bakıyorum. Peynir, zeytin şu bu dolu. Tamamı Allah’a ait nimetlerin. Hepsi lezzetli. Hiçbirine lezzet vermese ne yapacaktın? Zehir gibi acı olurdu ve yemeye de mecbur olurdun, ne yapacaksın? Bak hepsini sevdiriyor. Mesela, Allahsız dinsiz adamlar var. Kudurmuş gibi yiyor. Bazı tipler için söylüyorum. Nasıl oldu? “Tesadüfen oldu” diyor. Sakın bunlara etkilenerek bakmasınlar. Çünkü bunlar ayrı bir boyuttalar. Yani küfrünün etkisine girmek çok tehlikeli olur. Onlar ayrı boyutta, ayrı frekansta yaratılan varlıklar. Müminler ayrı boyutta frekansta yaratılıyor. Sakın onların frekansındaki görüntülere aldanıp “ya ben de onlar gibi bir parça olsam ne olur, o kadar kalabalık var” demeye kalkmasınlar. Çok şiddetli karşılık görürler. Çünkü onlar o frekansta özel olarak öyle yaratılıyor. Mümin o boyuttan çıkması süper tehlikeli olur. Çok çok tehlikeli olur. Kendi boyutunu asla terk etmemesi lazım. Allah’a hiç kuşkuyla bakmaması gerekiyor, bir an bile. Bu Allah’ın zoruna gider. Ağırına gider. Bundan kaçınmak gerekiyor.

Mesela yol boyunca otlara bakıyorum, çiçeklere. Hepsi özenli. Şeker. Mesela bir papatya, ne var bir papatyada? Milyonlarca yıldan beri papatya, papatya. Ondan ona, ondan ona nesilden nesle hiçbir değişiklik olmamış. Sayılara bakıyoruz. Beyaz elleri var ya papatyanın, sayıları belli. Boyu da belli. Eni de belli. Üç milim daha ileri git. Gitmiyor. O kadarda kalıyor. Dünyanın her tarafında aynı kalıyor. O ortasındaki sarı göbekteki, o minik köfteler de öyle. Gayet düzgün. Jilet gibi görünüşü. Bayağı kibar. Ama ölümlü olduğu belli. Bir süre sonra hepsi ölüyor. Cennette ölümlü değil. Ölümlü olduğunu bilmek çok rahatsız edici. Ama dünya yönünden tabii tefekküre sebep oluyor. Allah onu özellikle öyle yaratıyor. Normalde o hiçbir şey olmazdı. Kalırdı. Atom nasıl ölmüyor? O da ölmezdi. Atom ölmüyor. Elektron ölmüyor. Proton ölmüyor. Duruyor. O da ölmezdi. Ama ölümü hatırlatıp Cenab-ı Allah, ahirete ve Kendisi’ne dikkat çekmiş oluyor. Mesela bir papatyanın aklı, bütün dünyanın aklından daha çok. Mesela o renk boyama tekniğiyle mineral alıyor o çamurun içerisinden. O minerallerle o rengi veriyor. Mesela ortası sapsarı, gövdesi yeşil. Yani oradaki sistemin tamamı, yaprağının ucundaki küçücük bir hücrenin içerisinde tamamı kodlu. Oradaki bir koful veya mitokondrinin yapılması mümkün değil bilimsel olarak. Hiçbir bilim adamı yapamıyor onu. Yani bütün dünya bir araya gelse yine yapamazlar. “Ne var papatya” diyorsun ama senden daha akıllı işte.

 

KÜFÜR ANLATILAN DOĞRU BİR KONUYA ZAHİREN TEPKİ GÖSTERSE BİLE BİLİNÇ ALTINDA MUTLAKA ANLATILANDAN ETKİLENİR VE SÖYLENİN DOĞRU OLDUĞUNU BİLİR

Sevgiyi öğreten Allah’tır. Merhameti öğreten de Allah’tır. Şefkati öğreten de Allah’tır. Sevgisiz tiplere herkes hayvan muamelesi yapıyor. Her yerde aşağılanıyorlar. Onun için bu kadar azgın ve deli oluyorlar. Mutlaka ayetle, Kuran’la, sabırla anlatmak lazım. Anlatım “anlamıyor” diyor. Kardeşim, anlamaz olur mu? Anlamayan onun zahiri. Beynine anlatıyorsun, beyninin kabul etmemesi mümkün değil. Kuran’a göre imkansız. Teknik olarak da imkansızdır. Kuran’a göre imkansız zaten. Cenab-ı Allah diyor ki ayette. Kuran’a göre diyelim. Ama onların ateist olduğunu düşünerek de, teknik olarak imkansız diyelim. “Bildikleri ve anladıkları halde” diyor Allah. “Zulüm ve büyüklenme dolayısıyla reddederler” diyor. Sen anlattığında, aklı mecburen kabul eder beyni. Yani doğruyu kabul eder. Kurtulamaz ondan. Direnir direnir ama beyni kabul etmesi çok önemli. Beyni kabul ettikten sonra bitti. O küfür eder. Bağırır çağırır. Sen ondan etkilenme. Mesela “hiçbir şekilde inanmıyorum, etkilenmedim” şu bu falan der. O mümkün değil. O çelik kıskacın içindedir artık. İmkansızdır ondan çıkamaz. Sorduğunda alay eder, güler, bağırır. Kendince alay eder. Bağırır çağırır, küfreder, abuk sabuk konuşur. Hiç etkilenmeyin. Beyni kesin kabul etmiştir. Yani teknik olarak ikinci bir ihtimali yoktur. Şöyle düşünün. Şimdi adam odanın içinde oturuyor. Çok aksi, inatçı bir adam. Karanlık oda. Perdeyi açtın. Güneşi gördü. Kapattın. Adama dersin ki “güneş var dışarda.” “Hadi oradan” diyecektir. Bağırıp çağıracaktır. Bitti. Beyni inandı artık ona. Çaresi yok yani. İman da öyledir. Sen onu anlattıktan sonra, o artık istediği kadar çırpınsın, o tamamdır. Çırpınmayı esas alıyor. Çırpınmayı esas almayacaksınız. Sadece anlatın. Beyninin onu mutlaka alacağını bileceksiniz. Beyni aldıktan sonra o ilacı, vücudu aldıktan sonra bitti. Ondan sonra gidin siz, işinize bakın. O sonra ilaç onun etkisini gösterir. Sonra ayağı yere basar onun. Üç yıl sonra, beş yıl sonra da etkisini gösterir.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo