Sayın Adnan Oktar'ın 27 Ağustos 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar
ucgen

Sayın Adnan Oktar'ın 27 Ağustos 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

7094

A9 TV, 27 Ağustos 2017

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan hem İngiliz derin devletine hem de Mehdiyet’e işaret eden bir konuşma yaptı. “Tıpkı 2023 gibi, tıpkı 2053 gibi 2071’i de kendimize bir ufuk çizgisi, bir kızıl elma olarak belirledik. Sultan Alpaslan Malazgirt’te kimlerle mücadele etmişse, Gazi Mustafa Kemal kimlerle mücadele ettiyse biz de bugün onlarla mücadele ediyoruz. Oyun aynı sadece figüranlar farklı.”)

Tayyip Hocam güzel konuşuyor. Milletin tam ihtiyacı olan şeyleri söylüyor. Milletin böyle bir ufka, böyle bir güzel ideale çok büyük ihtiyacı vardı. Hiçbir siyasetçi bunu kullanmadı. Sırf şu sözünden dolayı bile o insan desteklenir. Ve züppeliğe kapıyı kapattı. Züppe İngiliz derin devleti kafasına, mantığına devletin kapısını tamamen kapattı. Bundan sonra devletin içine çakal sızamayacak.

 

(“Kadın-erkek ilişkileri neden çıkar üstüne kurulmuştur?” izleyici sorusu)

Ama normal, kadın çünkü zaten işyerine almıyorlar, aldığında ezmeye kalkıyorlar, bazı yerlerde sarkıntılık yapıyorlar. Kadın ekonomik yönden kendini güvende hissetmemesi zaten bir dayatma şeklinde ortaya çıkıyor. Onun için işte zengin birisi olsun diye düşünüyor. Onun güvencesinde yaşamak istiyor. Bazen de kahrını çekiyor. Sistemin değişmesi gerekiyor yani kadınların ekonomik yönden çok rahat edecekleri, güvence altına alınacakları bir sistem. Yoksa bu belaların içine girmez bu kadınlar. Bu kadar da kendilerini ezdirmezler. Saf sevgiye dayalı huzur içinde yaşarlar. Yazık benim canlarıma, olmadık eziyet. Daha 17 yaşına geliyor “git kendine koca bul” diye annesi babası dayatıyor bazı vakalarda. İşyerine gidiyor adam sarkıntılık ediyor yani her yerde bir bela. Sokağa çıkıyor sokakta sarkıntılık ediyorlar ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Dolmuşa biniyor, adam bacaklarını ayırıyor yani huzur vermiyorlar benim canlarıma. Bu belayı ortadan kaldıracağız. Bu fitneyi, bu pisliği ortadan kaldıracağız. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı zaten insan yerine koymuyor. Darwinizm de insan yerine koymuyor, her ikisi de “insan değil” diyorlar “hayvanla insan karışımı” diyor. Benim gariplerim, benim canlarım ne yapsın? Tabii ki hayatını garanti altına almak istiyor, bir şeyler yapmak istiyor. O sistemin, toplumun genel bir hatası, bunun düzeltilmesi için çok acele hareket etmemiz gerekiyor ve ediyoruz ve edeceğiz. 

 

(Afganistan’ın başkenti Kabil’de dün Şii camisinde iki terörist kendini patlattı Adnan Bey. Hayatını kaybedenlerin sayısı 38 kişiye ulaştı.)

Ne kadar akılsızca ve aptalca bir şey. Şii’yi şehit ediyor ahmağa bak, kendi de cehenneme gidiyor. Yani tam bir ahmaklık. Şii camiye gelmiş daha ne istiyorsun? Ehli Beyt’i seven, Hz. Ali (kv)’yi seven, Hz. Mehdi (as)’ı seven canlar camiye gelmiş namaz kılıyor. Be ahlaksız onu sen şehit edince ne olacağını zannediyorsun? Cehennemin dibine gideceksin. Güya iş yapıyor. Allah gani gani rahmet etsin şehitlere. Allah bunlara hidayet versin, hidayet vermiyorsa Allah helak etsin.

 

Kadınlara Tepeden Bakan, Sürekli Akıl Veren, Baskı Altına Alan Bu Zihniyete Kanunla İzin Vermeyiz

İnadına inadına istediğiniz gibi yaşayın, dekolteyle de gezin, mini şortla da gezin. Dünya bizim, dünya sizin. Böyle bir oyuna asla gelmeyin. Bunlar 5-10 bin kişilik bir it-kopuk ordusu. Bunların hepsini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirin. Nasıl yaparsınız bilmiyorum, resmini çekip gönderin istiyorsanız. Mesela sana çirkin laf söyleyenin bir şekilde ismini öğrenmeye çalış. Ama öğrenemiyorsan resmini çek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönder. Bunlar bir çete, her yerde var bunlar. Erzurum’da da var, Konya’da da var, Kayseri’de de var, Ankara ve İstanbul’da da var. İt-kopuk takımı bunlar kendi aralarında organize. Bunlara gereğini kanunla hukukla yapacağız. Bu iğdiş olmuş, içi kararmış ahlaksız adamlara, size haset eden bu homoseksüel takımına gereken karşılığı kanunla hukukla vereceğiz. Sizi aslında çok beğeniyor ama ele geçiremeyeceğini biliyor, o zaman kinleniyor, olay bu.

 

(“Bazı hayvan severler Kurban bayramına sıcak bakmıyor, ne düşünüyorsunuz?” izleyici sorusu)

O canlarım tabii merhametli şefkatli oldukları için onu çok korkunç görüyorlar, hayvanın kesilmesini falan. Hiçbir hayvanın ruhu yoktur, şuuru tamamen kapalıdır, kendine ne yapıldığını hiçbir şekilde bilmez. Yani plastikten olduğunu düşünsün onun, onun gibidir hiçbir şekilde bilmez. Acı çekiyor görünümünü yanlış anlamasınlar, sadece vücudunun o fizik tepkisidir. Yani bilinci olmaz, bilinci tamamen kapalıdır hayvanların. Dolayısıyla Allah onları nimet olarak vermiştir. Öyle üzülecekleri bir şey yok, gönülleri çok rahat olsun. Bilimsel olarak kendileri de bakıp araştırabilirler, şuuru tamamen kapalıdır. Acı hissini hisseden bir ruhları yoktur. Bedenleri teknik karşılık verir, yani tekniktir onların gösterdikleri reaksiyon. Yoksa bizim bildiğimiz anlamda acı çekmezler. Şuur olması lazım acı çekmeleri için. Ama nimet olarak da çok güzel tabii. Şimdi iri bir koç aldırıyorum Allah’ın izniyle, yaklaşık yapabilirsek 150 kiloluk falan hatta 200 kiloluk varsa dev bir koç Allah’ın izniyle keseceğiz. Yağlı falan, onun yağı zehrini alır. Kesildikten bir saat sonra kebap Allah’ın izniyle.

 

Hristiyan Kardeşlerimizin Hz. İsa'yı Allah'ın Tecellisi Olarak Sevmeleri Doğru, Ama İsa'ya Haşa İlah Demek Olmaz

Hristiyan bir ülkede de olsa insan Kuran’a ulaşması çok kolaydır. Bakar mesela, Hz. İsa (as) dua ettiği halde, yemek yediği halde, uyuduğu halde adam ona “Allah” diyor. Şimdi Allah uyumaz, Allah yemek yemez, bu olmuyor, bunu zorlama bu hale getirmenin bir alemi yok. Ama “Allah’ın tecellisi” de “Allah onda tecelli ediyor” de, ama “Allah” dediğinde insaf et yani yemek yiyor, uyuyor ve Allah’a dua ediyor sen de ona “Allah” diyorsun. Şimdi bu oluyor mu? Çok zorlama bu, çok acı bir durum. İnsanlar bunalır böyle bir şeyden. Yazık bak, büyük bir Hristiyan gençliği gereksiz yere imanını kaybediyor sırf bu yüzden. Ne olur “Allah onda tecelli ediyor” desen, ne fark eder? Neden ona “Allah” diyorsun? Allah deyince adam mantıksız görüyor ve iman etmiyor. İmanını kaybettiriyorsun yazık-günah. Yoksa Hristiyanlık dini güzel bir dindir. Yani yanlış eksik yönleri tabii ki var ama bunları düzeltmek çok kolay. La İlahe İllaAllah İsa Resulullah bu kadar. Ama Peygamber Hz. Muhammed (sav)’e de yalancı dersen durduk yere tanımadığın görmediğin halde bu dünyanın en güzel insanına bu da büyük bir zulüm bu olmaz. Eğer yalancıdır demiyorsan Peygamber (sav)’e bitti, zaten Müslümansın.

 

Okullardaki Din Kültürü Derslerinin Mutlaka Akılcı ve Bilimsel Olması Gerekir Hurafeye Dayalı Anlatımlar Gençleri Dinden Uzaklaştırır

Din kültürü eğitimi tabii ki hurafe tarzında bir üslupla anlatılırsa gençler dinden kitlevi olarak dinden uzaklaşıyorlar. İmam Hatip öğrencilerinin çoğu dinsiz oluyor Allah esirgesin. Ben burada konuştum, diyor “İmam Hatip’e gittim ondan sonra dinimi imanımı kaybettim” diyor. Bilimsel, akılcı ve mantıklı olarak anlatılması lazım. Kuran’a dayalı anlatılması lazım, hurafe tarzında olmaz. Her yer için değil, her İmam Hatip için değil ama bazı okullarda öğrenciler dinini imanını kaybediyor hakikaten.

 

Müslümana Eleştiri Kuran'la Olur. Beni Kuran'la Uyaran Olduğunda Söylediğine Hemen Uyarım. Ama Hurafeye Dayalı Eleştiri Mantıklı Olmaz

Kuran’ı anlattığıma göre, Kuran da doğru olduğuna göre tabii ki doğruyu anlattığıma inanıyorum. Kuran’ın dışında bir şey anlatmadığıma göre, her şeyi Kuran’a göre yorumladığıma göre, ek, ilave ve çıkartmaya da müsaade etmediğime göre dediklerime inanmam Kuran’a göre zaten gerekiyor. Ve dolayısıyla doğru yolda olduğum kanaatindeyim. Ama yanlış yolda olduğum kanaatinde olan bana Kuran’la uyarı yapması lazım. Şu ana kadar bana Kuran’la uyarı yapan kimseyi görmedim. Sadece mantıkla, yani yeni bir din çıkartmış o dinle anlatıyor. Beni Kuran’la uyaran ibadet yapmış olur. Ama Kuran’la uyarmıyor, çünkü Kuran’la uyaracak bir konu bulamıyor, Kuran’a göre doğru yolda olduğumdan emin. O yüzden bir delil bulamıyor, o yüzden de eleştiri getiremiyor. Nasıl yapıyor? Hurafeyle eleştiri yapıyor. Ben hurafeyi kabul edersem o başka din olur, ben onu kabul etmem.

 

(“Televizyon kanalınızda neden Komünizm aleyhine propaganda yapıyorsunuz?” izleyici sorusu)

Demokratik komünistleri destekliyorum tabii ki. Benim başımın üstünde yeri var, hepsini çok seviyorum, hepsine çok saygı duyuyorum. Demokratik komünist yani şiddet kullanmayan, ayaklanmayı, dehşeti ve terörü savunmayan komünistler benim baş tacım ve dostumdur. Ama şiddeti, Stalinist şiddeti, terörist komünizmi savunanlar benim hasmımdır söyleyeyim. Ve Türk devletinin hasmı olan herkes benim hasmımdır. O anlamda söylüyorum. Tabii ki barışçıl komünistlere benim ne sözüm olur? Mesela arkadaşımız benim gördüğüm barışçıl bir komünist. Mesele Türkiye İşçi Partisi barışçıl komünisttir yani demokratik yoldan iktidara gelmeye çalışır; saygım çok büyük, hürmetim çok büyük. Onlara benim hiçbir sözüm yok. Ama PKK, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi Cephesi bunlar şiddet kullanarak iktidara gelmeyi düşünüyorlar. Tabii ki karşıyım bunlara.

 

Sinirlenen İnsanın Öfkesini Kontrol Etmesi İçin Önce O Ortamı Değiştirmesi, Elini Yüzünü Yıkaması ve Bambaşka Konuya Geçmesi Gerekir

Sinirlenen insan o sinirlendiği yerden hemen çıkması lazım. Yani mesela bir odadaysa odadan mutlaka dışarı çıkmak. Hatta açık havaya caddeye falan da çıkabilir. Bir yerde hemen elini yüzünü yıkaması çok iyi olur. Mesela ensesine su sürüp yüzünü yıkaması ve bambaşka bir konuya geçmesi lazım. O konuyu düşünmemesi lazım. Yani düşünmesi çok tehlikeli olur başka konuya verecek. O konuyu ne zaman? 10 gün sonra falan düşünsün. 10 gün sonra hiç önem vermez zaten. Konu tamamen biter. Sakın o anda düşünmeye kalkmasın. Çünkü düşündüğünde aynı etki yeniden gelişir. Kendine hakim olup aklına getirmeyip ilgilenmemesi lazım ve kızmasına kızması lazım. Kendi kızmasına kendisine kızacak. Böyle ilkel bir hale düştüğü için, böyle zavallı bir hale düştüğü için ve acze düştüğü için kendini kınaması gerekir. Çünkü her şey Allah’tan olduğu belli kaderinde olan bir şeyi yaşıyor. Ama o kızıp köpürüyor. Bir görüntüye aldanıyor. Allah onu görüntüyle imtihan ediyor. Görüntünün içinde o çöküyor. Bu olmaz. Bu onu küçük düşürür ve hakikaten komik hale gelmesine sebep olur. Kendine yakışmayan bu durumu şiddetle ortadan kaldırması için bu hususlara dikkat etmesi lazım.

 

Fakirlik ve Açlığa Çözüm Kuran'da Gösterilen Velayet Sistemidir. Velayet, Tüm İnsanların Birbirini Kendi Ailesi Gibi Koruyup Kollamasıdır

Afrika’da, Asya’da, Avrupa’da, Amerika’da her yerde açlığa çözüm bulmamız gerekiyor. Nasıl olur? Mehdiyet ile olur. Nasıl olur? Velayet sistemiyle olur. Bütün millet, insanlar birbirini kardeşi olarak, annesi olarak, babası olarak koruyup kollaması lazım. O zaman velayet sistemiyle tam bir eşitlik ve koruma oluşmuş olur ve dünyanın en mükemmel sistemidir Kuran’ın anlattığı velayet sistemidir. Velayet sisteminde sokaktaki herhangi bir insan senin annen, baban hükmünde oluyor ve çocuğun hükmünde oluyor. Ona bakmakla mükellefsin. Yedirmek, içirmek, giydirmek, hastaysa tedavi ettirmek mecburiyetindesin. İslam uygulandığında sistem bu.

 

Toplu Taşıma Araçlarında Kadınlara Saygı Göstermeyenlere Tüm Halkımız Uyarıcı Olsun. Nasıl Davranılması Gerektiğinin Talimatnameleri Olsun

Otobüslerde bütün halk tavır alsın bacağını ayıranlara. Yani mesela otobüslerde “Bacağınızı Ayırarak Oturmayın” diye levha olması lazım. O levhaya bir bakarlar bir de adamın yüzüne bakarlar eğer hayvan değilse anlar. Yani mutlaka onun adabının ve edebinin otobüslerde okunaklı şekilde konulması gerekiyor. “Mümkün mertebe hanımlara yer verin ve hanımlar oturduğunda bacaklarınızı ayırarak oturmayın. Bu Türk örfüne, Müslüman ahlakına yakışmaz” diye bir yazı, bu şart. Bir de oradaki erkeklerin ve hanımların hanımları desteklemesi lazım. “Arkadaş oturuşunu biraz düzelt” dese birisi adam düzeltir. Öbürleri de “evet haklısın, doğru söylüyorsun” dese düzeltir. Çirkefleşemez o kadar insana karşı. Ama tek bir hanım söyledi mi çirkefleşebiliyor. Herkes desteklerse söyleyemez. Bir de böyle şeylerde eğer çirkeflik yaparsa otobüsü doğrudan karakolun önüne çekip yaptığına yapacağına bin kere pişman etmek lazım, kanunla hukukla.

 

(Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Ergün Yıldırım, engelli vatandaşlarımızın vergi ödemeden lüks araç sahibi olmalarının adalete uygun olmadığını, onların da vergi ödemelerini istediğini açıkladı.)

Orada olan şey yani engelli olmasından dolayı devletin ona desteği ve sevgisi o. Yani biz engelliyi her yerde korumakla kollamakla mükellefiz. Zaten zengin olan engelliler için herhalde bunu söylüyor. Çok nadirdir zengin olan engelli. Zaten devlete vergisini de ödüyor onlar ayrıca. Kazanç vergisi ödüyor. Orada devletin ona bir jesti. Gereksiz bu sözü. Yani bunun anlamı yakışık almayacak boyutlara varabilir. Devlet orada bir nezaket, bir şefkat göstermiş onu çok görmesi yakışık almaz. Onun bereketi olur. Almamanın bereketi olur.

 

(“Kadınların argo konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz?” izleyici sorusu)

Yani “Ağabeyli” falan konuşması çok kötü görünüyor. Yani ne bileyim başka “sıkıntı yok.” Mesela bir kadının “sıkıntı yok” demesi çok ürkütücü. “Ağabey şu söyle mi? Ağabey bu böyle mi?” yani bayağı kötü. Zaten öyle tiplerin felsefesi kökten çok kötü oluyor. Hiç yakışmaz kibar bir kadına, güzel bir kadına. Derhal terk etmeleri gerekir, derhal. En kısa zamanda kadına yakışacak kibarlığa, nezakete dönmeleri gerekir.

 

Şefkatli Bir İnsan Bir İnsanı Önyargıyla Peşin Olarak Değerlendirmez. Önyargılı Olmak Çok Büyük Görgüsüzlük ve Cahilliktir

Önyargılı olmak da yine Allah korkusunun olmamasından, Allah sevgisinin olmamasından oluyor. Şefkatli bir insan, bir insanı peşin olarak önyargıyla değerlendiremez. Bu çok ilkel, vahşice bir hareket. Önyargıyı bildikleri için bunu geniş çapta basın kullanıyor, kanallar kullanıyor, insanlar kullanıyor ve önyargı oluşturmaya çalışıyorlar insanlarla ilgili. Ve bazı aptallar da bu oyuna geliyorlar. Mesela genç kızlarla ilgili önyargı lisede meydana getiriyor, adam önyargılı oluyor. Veyahut okulda bir adamla ilgili, bir kişiyle ilgili önyargı meydana getiriyorlar, hemen oturuyor o. Ve bazı ahmaklar adeta sürükleniyorlar bu konuda. Bu onun basitliğini ve sıradanlığını gösterir. Kaliteli bir insan önyargıyla hareket etmez.

 

(“Hz. Mehdi (as)'nin ikinci gaybet dönemi Melhame-i Kübra olayından sonra mı olacaktır?” izleyici sorusu)

Melhame-i Kübra şu an yavaşlatılmış ve geniş zeminde devam ediyor. İngiliz derin devletinin öncülüğünde, deccaliyetin öncülüğünde devam ediyor. Belki oluyor, biz farkında değiliz. Onu Melhame-i Kübra olarak almıyor da olabiliriz. Bir de belki hakikaten şiddetlenecek olabilir. Biraz beklemek lazım. 2021'lerde buradayız zaten. 2023'lerde de buradayız.

 

(“Hz. Mehdi (as)'ı bir gecede ıslah eden şey nedir? “ izleyici sorusu)

Yakışıklım, o hadislere ben baktım. Hakikaten çok hadis var öyle. “Allah bir gecede” diyor, “durumunu ıslah eder” diyor. Yani “zemini ıslah eder” diyor. Mehdi'nin bulunduğu zemini ıslah eder. Yani “bütün insanlığı, çevreyi ıslah eder bir gecede” diyor. Bilmiyorum ki, herhalde 15 Temmuz tarzı bir şey olabilir. Öyle gibi görünüyor. Çünkü bir gecede ıslah meydana geldi hakikaten. Diğer hadisler de bunu teyit ediyor.

 

(“Manna suyu zeka artırır mı?” izleyici sorusu)

Manna duruyor bende şişeyle ama hiç içmeye niyetim yok. Çünkü bilmediğim bir şey. Fakat altından yapılan manna insanda tabii metafizik güçlerini geliştirdiği söyleniyor. Ben Hazreti Musa (as)'nın sandığa koyduğu mannayı eğer içebilirsem onu içmek istiyorum. Çünkü "Ahir zaman için Moşiyah için saklayın." diyor, sandıkta altın içerisinde. İleride o ileriki nesil geldiğinde, sandık bulunduğunda onun, o mannanın kullanılacağını söylüyor Hazreti Musa (as). Mehdi (as)'den rica ederim, bana da bir parça o mannadan verir. Asıl Moşiyah için ayrılmıştır o manna. Onun içmesi, kullanması içindir. Altın kutu içerisinde manna, dört bin yıllık manna, bozulmadan kalmış.

 

(“Adil yargılanma hakkını nasıl sağlayabiliriz?” izleyici sorusu)

Canımın içi o çok yaygın kullanılıyor ama yani böyle somut deliller, mesela dediler ki “çocuklar hapishanede” tamam bu somut bir delil. Bu olur. Ama onun dışında somut delil göremiyorum. Somut delil söyleyin, o delilleri savunalım. Mesela annesi suç işlemiş, çocuk da hapse girmiş. Tamam, çocuğa çok mükemmel hapishanede özel imkan sağlayalım. Çok güzel kreşler yapalım, güzel oyuncaklar alalım. Dışarı da çıksın çocuklar yani en güzel şekilde bakarız, çünkü çocuğun hiçbir suçu yok. Bu adil devlet anlayışının bir gereğidir. Ama diğerleri nedir onları anlayamadım.

 

(“Neden LGBT’li bireylere diğerleriymiş gibi davranılıyor?” izleyici sorusu)

Kardeşim şimdi adam LGBT mi GBT mi nedir, ne olursa olsun yani homoseksüel de olsa başka sapıklar da olsa adamları tabii dövmek, sövmek, öldürmeye kalkmak, yaralamaya kalkmak bunlar ahlaksızlık. Bu olmaz. Ama homoseksüelliğin Kuran’a göre hükmünü açıklamamız şart. Allah Kuran’da homoseksüelliğin ahlaksızlık olduğunu söylüyor. Yani bir ahlak çöküntüsü olduğunu söylüyor ve iğrenç bir davranış olduğunu söylüyor. Bunu söylemekle mükellefiz ama adamlara biz küfredemeyiz. Öldüremeyiz, dövemeyiz, yaralayamayız, bunlar çok çirkin. Kimse bunu yapmayacak, bu doğru ama iğrenç bir fiil olduğunu, tiksindirici bir fiil olduğunu, tehlikeli bir fiil olduğunu, toplum için çok tehlikeli olduğunu söylemekle mükellefiz.

 

Asıl Namus Dinin Korunmasıdır. Kadının Namusu Kıyafetiyle Ölçülen Bir Şey Değildir. Kıyafet Ne Namus Ne De Namussuzluk Alametidir

Din namustur, din, dinin kendisi tamamı namustur. Kadının kıyafeti de onun namusu hakkında bilgi vermez. Çok mantıksız, münasebetsiz bir şey bu. Kadın istediği gibi dekolte giyinir ama çok haysiyetli ve namuslu, şerefli yaşar. Kadın kapalıdır ama fahişelik de yapıyor olabilir. Her iki taraf da iyi de olabilir, kötü de olabilir. Kıyafetle uzaktan yakından alakası yok. Dekoltenin de, kapalı olmanın da namus garantisi yoktur veyahut namussuzluk alameti de değildir. Yani kıyafetin bu işle, bu eylemlerle uzaktan, yakından alakası yoktur. İstediği gibi kadınlar dekolte de giyinebilir, çarşafla veyahut başörtüsüyle istediği gibi gezebilir. Hepsi onlara yakışıyor. Namus vicdanlarda olan bir şeydir. Allah ile kendi arasında olan bir şeydir.

 

(“Genelde gençler WhatsApp veya herhangi bir konuşma yerinden çok fazla argo kullanıyorlar.” İzleyici yorumu)

İnsanların bir kısmı küçük insanlardır, bir kısmı da büyük insanlardır. Kaliteli bir insan öyle bir şeye asla tenezzül etmez, kendini aşağılamaz. Onu yapan adam kendini aşağılamış oluyor, küçük düşürüyor ve küçük olduğunu söylüyor zaten. “Ben sıradan bir insanım” yani basitliğinin derecesine göre oradaki üslubundan çıkarabilirsin onu. Yani ne kadar basitse o kadar basit kelimeler kullanır, o kadar basit bir üslup kullanır. Basitliğini anlamamız açısından da iyi bir nimet o. Bilmesek ona saygı duyacağız. Bakarız, “demek ki basit bir insan” deriz, ona göre tedbirli oluruz ve uzak dururuz. Öyle insanlar zaten küçük olduğunu kabul etmiş oluyor ve biz de onları zaten kaale almıyoruz. Sen de kaale almazsın. Sen iyi insanlara layıksın, iyi insanlar senin kıymetini bilir ve seninle de nasıl konuşacaklarını takdir edecekleri için gönlün çok rahat olsun.

 

(“Neden çoğu erkeğin aklı cinsellikte?” izleyici sorusu)

Canımın içi bu normal, Allah öyle yaratmış zaten yani onu neden garipsiyorsun. Yani insanların üremesinde Allah onu vesile ediyor ve özel olarak cinsel organ yaratılıyor. Cinsel organlara Allah fonksiyon veriyor ve kadın ve erkeğin arasında özel bir çekim meydana getiriyor. Böceklerde, hayvanlarda, bitkilerde hepsinde olan bir şey bu yani bunun gayrimeşru olması çirkin. Bunun olmasını neden mantıksız gördü, anlamadım. Ben yanlış mı anlıyorum? Ama şöyle diyor olabilirsin. Yani hani tanıştığında sevgiye, saygıya, hürmete önem vermeden, herhalde onu demek istiyor. Dostluğa, onun korunup kollanmasına, onun dinine, imanına, sağlığına, sıhhatine, neşesine mutluluğuna önem vermeden bir an önce onun ırzına geçmek istiyor, onu kirletmek istiyor. Neden bu diyorsun? Bu doğru. Ona da yanaşmayacaksın yani adama bakarsın. Allah’a inanıyor mu, Allah’tan korkuyor mu, Allah’ı seviyor mu, sana saygı gösteriyor mu, değer veriyor mu, kendini Allah’a adamış mı, egoistlikten, bencillikten kurtulmuş mu? Nezaketi var mı? Senin sağlığını, sıhhatini, mutluluğunu, sevincini, dinini, imanını, namusunu, haysiyetini, şerefini, onurunu korumaya azimli mi? Değilse zaten muhatap olmazsın.

 

(“İnsanlar sadece hocalardan, alimlerden değil, sadece kendi iç seslerini dinlesinler ve Kuran’a yönelsinler.” İzleyici yorumu)

Ama dünyalar tatlılarım bakın, şimdi siz konuştuğunuzda siz de hoca olmuş oluyorsunuz. Bizim de size ihtiyacımız olmuş oluyor. Yani şimdi sen bunu söylemekle zaten hocalık yapmış oluyorsun. Yani her konuştuğunuzda hocalık yapmış olursunuz ve sizin hocalığınızdan insanlar istifade ediyor. Yani emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkere mecburuz, bu Allah’ın emri. Sizin şu an yaptığınız da emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker, doğru bir ibadet. Aksi haramdır zaten, yapmamanız yanlış olur. Adama biz Kuran’ı vereceğiz ama susacağız yani işaret edeceğiz sadece kitabı. Adam anlamaz ki. Hadi Kuran’ı götürdük verdik adamın eline, bakıyoruz yüzüne. Adam “ne demek istiyorsun?” diyor, bende cevap yok. Adam “benden ne istiyorsun?” diyor. O da cevap yok. “Niye bunu getirdin?” diyor. Ona da cevap yok. Biz sadece ona elimizle işaret ediyoruz, adam korkar kaçar bizden. Öyle olmaz. Diyeceğiz yani hocalık yapacaksın. Diyeceksin, “bu Kuran’ı oku bu kitap, bunu okuyup anladığında hidayet bulursun. İçin ferahlar, rahatlarsın, kurtuluşa erersin” diyeceksin.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo