Çoğu insanda rastlanabilen önemli bir özellik vardır: Konuşmak söz konusu olduğunda, pek çok insan bir konu hakkında olabilecek en güzel sözleri söyler; en doğru, en akılcı tavırlarda bulunmak gerektiğini anlatırlar. Olması gereken en iyi ahlakın ne olduğu hakkında hiçbir detay atlamadan en mükemmel tarifleri yaparlar. Kendilerinin de, bu en iyi, en doğru, en güzel ve en mükemmel olanı yapmayı hedeflediklerini ve bunda da çok kararlı ve istekli olduklarını anlatırlar.
Ancak çoğu zaman, bu anlatılanları uygulamak söz konusu olduğunda, aynı insanlar sözlerindeki istek ve kararlılığı nedense tavırlarına yansıtamazlar. Bir anda en doğru, en iyi ve en mükemmelden kolaylıkla tavizler verirler. Kısacası sözleriyle tavırları birbirini tutmaz. Kimi zaman tavırlarında, sözlerinde anlattıklarından hiç eser dahi yoktur.
www.Kurandasamimiyet.imanisiteler.com
Her insan, bir konuda yapılması gereken en doğru ve en isabetli tavrın ne olduğunu bilecek şekilde yaratılmıştır. Allah her insanın vicdanına en iyiyi ve en doğruyu ilham eder. Dolayısıyla her insan, her şartta yapılması gereken en güzel tavrın ne olduğunu bilmektedir. Ve istediği takdirde, vicdanının kendisine gösterdiği bu doğruluğu, sözlerine de en mükemmel şekilde yansıtabilir. Ancak işte insanın içten içe bildiği bu doğruları bir de uygulama safhası vardır. Bu noktada insan yine vicdanıyla baş başa kalır. Çok iyi bildiği doğrular ile, nefsine ve çıkarlarına daha uygun olan tavırlar arasında bir tercih yapmak durumundadır. Ve çoğu insan bu noktada, doğrulardan yana değil, kendi isteklerinden, rahatından ve menfaatlerinden yana tavır koyar. Öncesinde iyilikten yana ne kadar istekli, kararlı ve şevkli olursa olsun, uygulama anı geldiğinde, bu yüksek ahlakı hayata geçirmede irade gösteremez. İnsanlarda görülen bu ahlak eksikliklerine dair günlük hayatın içinden pek çok örnek vermek mümkündür. Bu örneklerden bazıları şöyledir:
www.Kurandaihlas.imanisiteler.com
Bazı İnsanların Kendi Eksikleri Konusunda Gösterdikleri Samimiyetsiz Tavırlar
İnsanların çoğu zaman büyük bir kararlılıkla konuşup, sonrasında kararlılık gösteremedikleri konuların bir kısmı da genellikle kendileriyle ilgilidir. Bazı insanlar kişiliklerindeki, ahlaklarındaki ve tavırlarındaki yanlışlıklar hakkında çok net konuşmalar yaparlar. Bunların yanlışlığını ne kadar iyi gördüklerini belirtir, kendilerini değiştirmeleri gerektiğini anlatırlar. Eksik yönlerinin yerine uygulayacakları güzel davranışları bütün detaylarıyla açıklarlar. İlk fırsatta, bambaşka bir insan olarak, en güzel ahlakı ve en mükemmel kişiliği göstereceklerini anlatırlar. Hatta yakınlarına bu konuda çok samimi ve yürekten sözler verirler. Ancak bu noktada da, çoğu insan anlattığı doğruları hayata geçirme konusunda kararlılık gösteremez. Bu konudaki hatalı davranışlara şöyle örnekler verilebilir:
Tüm bu örneklerdeki insanlar, yanlış olan bu tavırlarından sıyrılıp güzel ahlak gösterme konusunda ne kadar şevkli olduklarını samimiyetle dile getirirler. Ancak ne var ki, yine uygulama anı geldiğinde, insanlar sanki bu samimi analizleri hiç yapmamışlar gibi kendi kişiliklerini tüm eksiklikleriyle tekrar ortaya koyarlar. İşte tüm bu örneklerde anlatılan insanların, uygulamada başarısız olmalarının önemli bir sebebi vardır: ‘Allah korkusunun eksikliği’...
Samimi insan, Allah korkusu ve Allah’a olan derin sevgisi nedeniyle doğruyu yanlıştan rahatlıkla ayırt eden, Kuran’a göre doğru olanı mutlaka uygulayan, Allah’a yakınlık ve sevgi konusunda sınır tanımadan dinin tüm gereklerini en doğru ve en kesin biçimde uygulayan insandır. Dolayısıyla samimiyet, Allah korkusuyla, Allah’a yakınlık ve sevgiyle ortaya çıkan, Kuran’da tarif edilen şekliyle yaşanan bir ahlaktır.
Allah Korkusu, Kararlı ve Samimi Olmayı Sağlar
Bir insanın, kötü olanı terk edip, bunun yerine iyi olan tavrı istikrarlı ve kararlı bir şekilde uygulamasını sağlayabilecek unsur, yalnızca insanın ‘Allah’tan içi titreyerek saygıyla korkup sakınması’dır. Aksi takdirde insanları kendi çıkarlarını tercih etmelerinden alıkoyabilecek, kendi nefislerinin istekleri doğrultusunda hareket etmelerini engelleyebilecek itici bir güç yoktur. Konuşmak her insan için çok kolaydır. Hatta çoğu zaman o kişiyi insanlar arasında yüceltecek bir fırsattır. Bu nedenle her insan ‘iyiliğin ne olduğu’ konusunda çok çarpıcı konuşmalar yapabilir. Ama mühim olan ‘sadece konuşan değil, aynı zamanda da uygulayan insan olabilmek’tir. Allah Kuran’da ‘uygulamada kararlılık gösterebilme’nin daha hayırlı olduğunu şöyle bildirmiştir:
“İtaat ve maruf (güzel) sözdü. Fakat iş, kesinlik ve kararlılık gerektirdiği zaman, şayet Allah’a sadakat gösterselerdi, şüphesiz onlar için daha hayırlı olurdu.” (Fussilet Suresi, 21)
“Ey iman edenler, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah Katında bir gazab (konusu olması) bakımından büyüdü (büyük bir suç teşkil etti).” (Saf Suresi, 2-3)
Allah her insana doğruyu ilham etmektedir. Ancak nefis ve şeytan, doğruyu uygulamaktan alıkoymak için insanı türlü bahanelerle kandırmaya çalışır. İnsanın iyiyle kötü arasında karar vermesini gerektiren kısa bir an vardır. İşte o anda, içinde bir yerlerde bir ses kendisine, “Şöyle yap” diye iyi olanın ne olduğunu mutlaka hatırlatır. Nefsi de diğer yandan ona, “Ama bu daha önemli” diyerek insanı kötü olana çağırır. İnsan o anda hızla bir karar verip bu seslerden birini seçer. İşte Allah’tan çok korkan insan, vicdanından gelen sesi duymazdan gelemez. Nefsi ne kadar zorlarsa zorlasın, o anda kendi menfaatlerini ezmekten dolayı canı ne kadar yanarsa yansın, mutlaka vicdanının gösterdiği doğruyu uygular. Kuran’da müminlerin bu derin Allah korkuları ve bunun sonucunda ulaştıkları güzel ahlak şöyle haber verilmiştir:
“Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29)
“Sen ancak, zikre (Kur’an’a) uyan ve gayb ile Rahman olan (Allah’)a (karşı) içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele.” (Yasin Suresi, 11)
“Mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. O’nun ayetleri okunduğunda imanlarını arttırır ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.” (Enfal Suresi, 2)
“(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten ‘tutkuya kaptırıp alıkoymaz’; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar.” (Nur Suresi, 37)
www.dunyaahiret.imanisiteler.com
Gerçek iman ve Allah korkusunun en önemli göstergelerinden biri kişinin samimiyetidir. Bir insan Allah’a olan inancındaki, Kuran’a uymadaki ve güzel ahlakı yaşamadaki samimi azmi ve çabası ölçüsünde takva özelliği kazanır.
Eğer insan vicdanını şeytani düşüncelerle kirletmiyorsa, vicdanından gelen her uyarı ve tavsiyeye tereddütsüz uyuyorsa, Allah’tan korkup sakınarak nefsinin olumsuz telkinlerine karşı koyuyorsa, bu insan samimiyeti en güzel şekilde yaşıyor demektir.