Son zamanlarda iyi haberler duymak oldukça zor. Bölgemizde ve dünyada neler olup bittiğini öğrenmek için televizyonu ya da radyoyu açtığımızda tek duyduğumuz kan dökme, kazalar, intihar saldırıları, yozlaşma, intiharlar ve Müslümanlara yapılan zulüm. Dünyayla ilgili iyi birşey duymaya hasret kalmıştık.
Nihayet 14 Temmuz günü, pek çok insanın hasretle beklediği güzel haberler geldi: İran’ın nükleer anlaşması. İran uzun zamandır görüşmeleri süren anlaşmayı P5+1 ülkeleri (BM Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi ve Almanya) ile imzaladı.
Bu olay İran başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde büyük bir sevinç ile karşılandı. İranlılar sevinçlerini göstermek için sokakları doldurdular, herkes yaptırımların yükü olmadan daha aydınlık bir geleceğin umudunu taşıyordu. Ülkelerin sorunlarını diplomasi yerine silahlarla çözdükleri bugünlerde, bu anlaşmadan diplomasinin zaferi olarak bahsediliyordu.
İran’ın nükleer programı nasıl başladı
Eminim pek çoğunuz, İran’ın nükleer programının temellerinin ilk olarak 1957 yılında Amerika Başkanı Eisenhower tarafından oluşturulan ‘Barış için Atom’ projesiyle atıldığını bilmiyorsunuzdur. İlginçtir ki, İran’ı programı başlatmak için cesaretlendiren ülke Amerika olmasına rağmen, sonrasında görüşmeler başlayana kadar programı yıllarca engellemeye çalışan da yine Amerika’ydı.
1957’de Amerikan Hükümeti ile nükleer programın imzalanmasının ardından, ilk reaktör 1967 yılında devreye girdi ve İran bir sonraki sene Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nın bir tarafı oldu. İran çalışmalarına 1979 devrimine kadar devam etti ve bu durum İran ve Amerika arasındaki işbirliğini sona erdirdi.
2003 yılında, İran Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na (IAEA) uranyum zenginleştirme tesislerini ve onaylı ek protokolleri geçici olarak durdurmaya hazır olduğunu bildirdi. Bu, İran sınırları içerisinde bulunan nükleer tesislerde IAEA’nın daha geniş kapsamlı denetleme yetkisine sahip olması anlamına geliyordu.
Ancak Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) nükleer programın sadece barış amaçlı kullanılacağını tasdik etmenin mümkün olmadığı konusunda ısrar etti. Bu da Batılı ülkelerin İran’a uranyum zenginşleştirme çalışmalarını durdurması konusunda baskı yapmalarına neden oldu.
Sonuç olarak, anlaşma İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın döneminde 2005 yılında feshedildi. Sonrasında Rusya, İran ile bu program konusunda işbirliği yapmak istedi ve hemen aynı sene içinde iki ülke arasında İran-Irak Savaşı’nda hasar gören Bushehr Nükleer Santrali’nin onarılması ve yeniden işletmeye alınması ile ilgili bir anlaşma imzalandı.
O zamandan beri Amerika ve Birleşmiş Milletler İran halkı üzerinde gittikçe artan yaptırımlar uygulamaya başladılar. Başbakanımız, dönemin Dışişleri bakanı Sayın Davutoğlu, İran ve Batı dünyasını nükleer program üzerinde karşılıklı olarak uzlaştırmak için Brezilya ile bir girişim başlatmıştı.
2010 yılında Viyena Grubu’nun reddiyle her ne kadar bu girişim bir sonuca ulaşmamış olsa da, her şeye rağmen Türkiye bir sonraki sene İran ve P5+1 ülkelerinin İstanbul’da pazarlık masasına oturmalarını sağlamayı başardı. Türkiye ve İran kültürel olarak pek çok ortak noktaya sahip olması, birbirlerine karşılıklı olarak saygı duyan iki ülke olması sebebiyle Türkiye her zaman İran’ın zor zamanlarında yanında olmuştur.
İran’ın başarısını gösteren elbetteki sadece anlaşmanın imzalanmış olması değil; Başkan Obama'nın görev süresinde başlayan görüşmelerin her aşaması, tüm taraflar için diplomasi açısından büyük bir başarı oldu.
İran’ın Dışişleri Bakanı Javad Zarif’in projenin mimarı olduğunu ve İran halkının daha iyi bir geleceği umut edebilmeleri için büyük çaba harcadığını söylemek kesinlikle yerinde olacaktır. Sabırlıydı, anlayışlıydı ve bunların hepsinin ötesinde kararlıydı; halkına inandı ve bunun olmasını sağlayanın halkının azmi olduğunu söyledi.
Bu yeni anlaşma Türkiye’ye ve bölgeye ne sağlayacak
Türkiye, İran ve Batı dünyası arasında imzalanan anlaşmadan dolayı çok memnun. İran’ın güçlü bir müttefiki ve eski bir dostu olarak Türkiye, İran devleti üzerine uygulanan katı yaptırımlar konusunda her zaman oldukça hassas davrandı ve hiçbirinde hiçbir zaman yer almadı.
Türkiye yaptırımlar dayatmanın, insanlar üzerinde psikolojik olduğu gibi, politik, sosyolojik ve ekonomik hasarlarının da olduğunun farkında: Bir devleti birşey yapmaya zorlayarak insanlarını cezalandırmak hiçbir zaman doğru değildir. Endüstriyel tesislerin, bacaları için yabancı filtreler kullanamamalarından ötürü neden olan hava kirliliği yüzünden bir ülkenin insanlarının temiz hava soluyamaması doğru değildir.
Türkiye ve İran arasında çok geniş çaplı bir ticari ilişki bulunuyor. Türkiye tükettiği yağın çoğunu ve önemli bir miktarda doğalgazı İran’dan alıyor.
Zor zamanlardaki desteği ve gösterilen dostluğu unutmamak Türkiye'nin zihniyetini temsil eder. Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek ve Enerji Bakanı Taner Yıldız anlaşmadan dolayı memnuniyetlerini dile getirdiler. Bu anlaşmanın iki ülke olarak karşılıklı ilişkilerimiz açısından faydalı olacağını ve birlikte yürüttüğümüz projelerin büyümesine yardımcı olacağını eklediler.
Orta Doğu’ya barış getirecek kardeşçe bir birliğin kurulması
İran’ın uluslararası sisteme yeniden katılması bölgede rekabeti arttıracaktır. Ancak, bu bazı gazetecilerin iddia ettikleri gibi Türkiye üzerinde olumsuz etkiye neden olacak birşey değildir. Türkiye İran’a olan bağlılığını hem bir kardeş hem de bir komşu ülke olarak kanıtlamıştır, her iki ülke de mevcut projelerini uygulamaya devam ederken, karşılıklı ilişkilerini güçlendirecek işbirlikleri için yeni yollar arayacaklardır.
Türkiye İran devletine içten bir sevgi duyar ve insanlarına güçlü bir bağ ile bağlıdır. Bu sevgi, sadece ekonomi ya da jeopolitik ile ölçülemez. Her iki ülke de Ortadoğu’yu tarihinde görülmemiş bir şekilde dünyanın en barış dolu yeri haline getirecek imana sahiptirler. Bu iki ülkenin dostluk ve sevgi ile, birlikte çalışarak çözemeyecekleri hiçbir sorun yoktur.