Sabah Gazetesi"nin ""Meğer Mars"tan Gelmişiz"" Yanılgısı
ucgen

Sabah Gazetesi"nin ""Meğer Mars"tan Gelmişiz"" Yanılgısı

57612
Sabah gazetesinin 3 Şubat 2003 tarihli sayısında "Meğer Mars’tan Gelmişiz" başlıklı bir haber yayımlandı. Yazıda, Paul Davies isimli fizikçinin yaşamın kökenine dair teorisi ele alınıyordu. Davies, milyarlarca yıl önce Mars’tan kopup gelen meteorların bazı bakteriler taşıdığını, yeryüzünde hayatın tohumlarını bu bakterilerin attığını ileri sürüyordu. Sabah gazetesi bu senaryoları sansasyonel bir şekilde duyuruyor ve "Paul Davies’in kitabı bilim dünyasında fırtınalar kopardı" diyordu. Oysa bilimsel kanıtlar değerlendirildiğinde bu iddiaların tutarsız, Sabah gazetesinin yorumlarının da abartılı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Sabah gazetesinin 3 Şubat 2003 tarihli sayısında "Meğer Mars’tan Gelmişiz" başlıklı bir haber yayımlandı. Yazıda, Paul Davies isimli fizikçinin yaşamın kökenine dair teorisi ele alınıyordu. Davies, milyarlarca yıl önce Mars’tan kopup gelen meteorların bazı bakteriler taşıdığını, yeryüzünde hayatın tohumlarını bu bakterilerin attığını ileri sürüyordu. Sabah gazetesi bu senaryoları sansasyonel bir şekilde duyuruyor ve "Paul Davies’in kitabı bilim dünyasında fırtınalar kopardı" diyordu. Oysa bilimsel kanıtlar değerlendirildiğinde bu iddiaların tutarsız, Sabah gazetesinin yorumlarının da abartılı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Hayatın uzaydan geldiği fikri hayatı tesadüflerle açıklamaya çalışan evrimcilerin ortaya attığı bir iddiadır. Bu iddia aslında evrimcilerin hayatın kökenini açıklamada karşılaştıkları açmazlardan kaynaklanmaktadır. Hayatın uzaydan geldiği teorisinin nereden çıktığını anlamak için öncelikle hayatın kökeniyle ilgili evrimcilerin karşılaştığı çıkmazları ele almak faydalı olacaktır.

Hayatın Kökeni Sorunu

Charles Darwin, "Türlerin Kökeni" isimli kitabında canlıların tesadüflerle ortaya çıktığını ileri sürmesine karşın hayatın ilk olarak nasıl başlamış olabileceğine dair hiçbir açıklama ortaya koymamıştı. Bu konuyu, hayatın küçük ılık bir gölette başlamış olabileceği şeklinde bir tahminle geçiştirmişti. Yaşadığı dönemde hücrenin iç yapısı hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmiyor, hücre, ıslak bir jöle parçası olarak tanımlanıyordu. Darwin, ilerleyen yıllarda hücrenin sözde evrim sürecinde nasıl var olduğu konusunun açıklığa kavuşacağı beklentisi içindeydi.

Ancak beklenen olmadı. Gelişen bilim, hücrenin çok üstün bir tasarıma sahip olduğunu, birbirine dayanan çok sayıda karmaşık sistemden meydana geldiğini ortaya koydu. Evrimciler önce uzun yıllar ilkel dünyada proteinlerin tesadüfen oluştuğunu iddia ettiler. Ancak yapılan matematiksel hesaplamalar, değil bir hücrenin, hücrede sentezlenen tek bir proteinin bile tesadüfen ortaya çıkma ihtimalininin "0" olduğunu kanıtladı. Ayrıca kimya kanunları, hayat için gerekli proteinlerin suda birleşmesinin mümkün olmadığını gösterdi. Proteinleri oluşturmak üzere birleşen aminoasitler peptid bağ ismi verilen bir bağla birleşiyordu ve her peptid bağ için bir su molekülü açığa çıkıyordu. Yani peptid bağın suyun içinde gerçekleşmesi olasılığı yoktu. Öte yandan 1980"lerde ortaya atılan "RNA Dünyası" tezi de boş çıktı: Laboratuvar ortamında yapay yollarla sentezlenen katrilyonlarca RNA molekülünden hiçbiri kendini kopyalayan özellikte değildi.

Bugün hayatın kökeni konusunda evrim teorisi tam bir çıkmaz içindedir. Hücrenin kompleks yapısı, hayatın kökeninin bilinçli yaratılış olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Çıkmazdan Kurtulma Çabası: Panspermia

Evrim teorisinin hayatın kökeni alanında girdiği bu çıkmazın teori üzerinde oluşturduğu olumsuz etkileri dağıtmak isteyen evrimciler, hayatın bu kez uzaydan gelmiş olabileceği iddiasını ortaya attılar. Bu iddianın iki farklı versiyonu vardır.

Birincisi hayatın bilinçli olarak tasarlandığını kabul eder, ancak yeryüzünde hayatı başlatanın milyarlarca yıl önce dünyayı ziyaret etmiş olan "uzaylılar" olduğunu ileri sürer. Bu iddiayı ortaya atan kişi Nobel Ödüllü moleküler biyolog Francis Crick"tir. 1953 yılında DNA’nın yapısını keşfeden iki bilim adamından biri olan Francis Crick DNA kadar karmaşık bir molekülün tesadüflerle ortaya çıkmış olmasının mümkün olmadığını, bunun bilinçli olarak tasarlandığını kabul etmesine karşın, materyalist önyargıları gereğince tüm evrene egemen bir Yaratıcı"nın varlığını kabul etmeyerek, hayatın uzaylılar tarafından başlatıldığını ileri sürmüştür. Crick’in bu iddiası gerçekçi değildir ve hayatın kökenini gerçek anlamda açıklamaktan uzaktır. Çünkü bu durumda, uzaylıların nasıl var olduğu şeklinde bir kısır döngü ortaya çıkmaktadır. Üstelik içinde bulunduğumuz, kusursuz sistemlerle donatılmış evrenin nasıl ortaya çıktığı sorusu tamamen cevapsız kalmaktadır.

Hayatın uzaydan geldiğini varsayan teorinin ikinci versiyonu ise yıldızlar arası bulutlarda oluştuğu varsayılan bakterilerin meteorlar yoluyla dünyaya geldiğini ve hayatın bu bakterilerden evrimleştiğini ileri sürer. Panspermia adı verilen bu teori 1950"li yıllarda Fred Hoyle tarafından ortaya atılmış ancak daha sonra geçersizliği anlaşılmıştır. Çünkü uzaydaki dondurucu ısının ve kozmik radyoaktif ışınların herhangi bir canlıyı canlı bırakması mümkün değildir.

İngiltere’deki Kent Üniversitesi’nden Dr. Mark Burchell hayatın meteorlarla seyahat eden bakterilerle başladığı teorisini ele alanlardan biridir. Burchell, bu teoriyi ispatlamak için çalışmalar yürütüyor olmasına karşın daha ilk başta bir bakterinin meteor üzerine nasıl geçmiş olabileceği sorusunun bile cevapsız olduğunu itiraf etmektedir. Kendisiyle yapılan bir ropörtajda uzayda hayat konusunun içinde bulunduğu bilinmezlik şu şekilde ifade edilmektedir:

"Uzayda yaşamı çalışmak daima zor olmuştur. Uzayda yaşamın var olduğuna dair elimizde herhangi bir kanıt yoktur ve biz henüz kendi gezegenimizdeki yaşamın kökeni hakkında bile emin değiliz." ("Bacterial Blasting Across Space", Morris Jones, 4 Kasım2002 : http://www.spacedaily.com/news/life-02zx.html)

Burchell, güneş radyasyonları, kozmik ışınlar ve başka faktörlerin uzayda bakteri için son derece zorlu bir ortam oluşturduğunu ifade etmektedir. Bunların yanısıra meteorun atmosfere girdikten sonra yanmaya başlaması, tamamen yanmadan yere ulaşsa bile saniyede 16 kilometreye varan hızlarla yeryüzüne çarpıyor olması, bakterilerin hayatta kalmasını imkansız kılmaktadır.

Tüm bunların ötesinde, hayatın meteorlarla yeryüzünde başladığı iddiasını temelden çürüten faktör, böyle bir bakteri uzaydan gelmiş olsa bile başka türlere dönüşmesinin mümkün olmadığıdır. Genetik ve moleküler biyoloji bilimleri, bir bakterinin DNA"sına mutasyon yoluyla bilgi eklenerek daha karmaşık yapıda organizmaların oluşmasının mümkün olmadığını ortaya koymuştur. Bu durumda Sabah gazetesinde yer verilen iddiaların tamamen gerçek dışı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Davies’in, Tezine Destek Gösterdiği Kanıtlar Tutarsızdır

Sabah gazetesinde Paul Davies’in iddialarına kanıt gösterilen iki bulgu da sağlam bir zemine dayanmamaktadır. Bu teoriye sunulan hiçbir sözde kanıt direk değildir. Örneğin Grönland’da bulunan ve yaşları 3.8 milyar yıllık olarak hesaplanan fosillerin Mars’tan gelmiş olabileceği ileri sürülmektedir. Oysa bu fosillerin gerçek bakterilere ait olduğu kesin olarak doğrulanmış bir bulgu değildir ve bilim dünyasında bu iddianın geçerli olup olmadığı hala tartışma konusudur.

Hayatın meteorlar yoluyla uzaydan gelmiş olduğunu savunanlar, meteor üzerinde rastladıkları mikroskobik parçacıklarla dünyada rastladıkları organizmaların kalıntıları arasında benzerlikler kurmaktadırlar. Örneğin Mars’tan geldiği tahmin edilen bazı meteorlarda karbon kürecikler ya da magnetit kristaller bulunduğu ileri sürülmüş ve bunların meteor üzerinde yaşamış organizmalara ait kalıntılar olduğu ileri sürülmüştür. Ancak bu benzerlikler kanıtlanmış değildir. NASA’nın Johnson Uzay Merkezi’nden Everett Gibbson bu konuda şunları söylemektedir:

"Yeryüzü mikrofosilleri, biyofilmleri ve üç Mars meteorunda rastlanan özellikler arasındaki benzerlikler ilgi çekicidir ancak kesin şekilde ispatlanmamıştır." (Gibson, E.K. Jr., D.S. McKay, K.L. Thomas-Keprta, et al. (2001), "Life on Mars: Evaluation of the Evidence Within Martian Meteorites ALH84001, Nakhla, and Shergotty," Precambrian Research, 106:15-24)

Ayrıca çarpışma sırasında yaklaşık 6500C gibi yüksek bir ısı ortaya çıkması bu karbon küreciklerin canlı organizmalara ait olma ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. 1996 yılında jeolojik mikro yapıların analizinde uzman bir ekip tarafından yapılan araştırmada, Mars’tan geldiği ileri sürülen bir meteor üzerindeki minerallerin oluşabilmesi için 6500C sıcaklık ortaya çıkması gerektiği ve bu kadar yüksek ısılara hiçbir organizmanın dayanamayacağı hesaplanmıştır. (Bradley, J.P., R.P. Harvey, and H.Y. McSween Jr. (1996), "Magnetite Whiskers and Platelets in ALH84001 Martian Meteorite: Evidence of Vapor Phase Growth," Geochimica et Cosmochimica Acta, 60:5149-5155)

Sabah gazetesinde Paul Davies’in, iddialarına kanıt olarak 1911 yılında Mısır’ın Nakhla köyüne düşen bir meteor üzerindeki yaşam kalıntıları gösterilmektedir. Bu kalıntıları inceleyen bilim adamları, 2001 yılında PNAS (Proceedings of the National Academy of Sciences) dergisinde yayımlanan bir makalelerinde bu meteora bakarak Mars’ta yaşam olduğu sonucuna varmayı doğru bulmadıklarını belirtmişlerdir:

"Önceki açıklamaların aksine mevcut kristalografik ve morfolojik kanıtlar Mars’ta geçmişte yaşam bulunduğu tezini desteklemeye yeterli olmadığı görüşündeyiz." (Buseck, P.R., R.E. Dunin-Borkowski, et al. (2001), "Magnetite Morphology and Life on Mars," Proceedings of the National Academy of Sciences, 98:13490-13495, 20 Kasım)

Sonuç: Sabah Gazetesi Sansasyonel Gazeteciliği Terk Etmeli, Bilimsel Gerçekleri Doğru Bir Şekilde Aktarmalıdır

Sabah gazetesinde yer alan "Mars’tan gelen hayat senaryoları" bilimsel açıdan geçersizdir. Bunlar sadece evrim teorisini içinde bulunduğu çıkmazdan çıkarmak için desteklenen iddialardır. Bilimsel olmayan iddiaları sansasyonel bir şekilde yayınlayan Sabah gazetesi objektif yayın izlememekte ve hayatın gerçek kökenini gözardı etmektedir. Bu gerçek köken ise açıktır: Yaratılış.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER