Kimi zaman nedeni bile belli olmayan, her an ortaya çıkabilen, çok yönlü, adeta taşan ve bir türlü bastırılamayan, durdurulamayan müthiş bir öfke...
Ne zaman ortaya çıkacağı ya da ne zaman patlayacağı bilinmiyor, hatta bu öfke kimi zaman öyle bir duruma geliyor ki insanları birbirlerine saldıracak hale getirebiliyor. Öfkesine yenilen kişi bir anda sonsuza kadar pişman olacağı bir suçu işleyebiliyor. Ya birini öldürüyor, ya evini yakıp malına mülküne zarar veriyor, ya da intihar edip kendisini cehennemin içine kendi eliyle atıyor. Bunun örneklerini gazetelerdeki ya da televizyonlardaki 3. sayfa haberlerinde görmek mümkün.
İnsanların bazıları, günlük olaylar karşısında hemen öfkelenmeye, gerilmeye, sesini yükseltmeye, tartışmaya ve hatta kavga etmeye eğilimlidirler. Bu insanlar, trafikte uzun süre kaldıklarında, alışverişte aldığı ürün kusurlu çıktığında, iş yerinde yemeğe planladığı saatte çıkamayıp bir de üstüne birisi kendisinden bir iş istediğinde, eleştirildiğinde, hava sıcakken yürümek zorunda kaldığında, birisi yanlışlıkla bir eşyasına zarar verdiğinde, kısacası karşılaştıkları olayların büyük bir çoğunluğunda öfkelenirler. Bu gibi konuları hep olmaması gereken, günlük yaşamlarının işleyişini bozan olaylar olarak görürler. Sokakta veya bir otobüsün içinde bu tip insanların yüzlerindeki gerilim ve her an sanki kavgaya tutuşacakmış izlenimi veren yüz ifadesi dikkat çeker. Oysa kin ve öfke insanlara pek çok zararlar veren, fıtratımıza aykırı olan özelliklerdir.
Kin ve öfke, insanın fıtratına uygun olmayan duygulardır
İnsan fıtratı, dostluklardan, sevgiden, muhabbetten, sevincini birileriyle paylaşmaktan, güveneceği insanlarla birlikte olmaktan zevk alacak şekilde yaratılmıştır. Kin ve öfke, insanın samimi bir dostluğu, sevgiyi ve karşılıklı anlayışı yaşamasını engeller. Böyle insanlar hep yalnız, dostsuz olurlar, dolayısıyla mutlu olmaları, nimetlerden zevk almaları mümkün olmaz.
Yalnızlık fıtratımıza aykırı olduğu için, insanı bunaltır, sıkıntıya düşürür. Her ne kadar bazıları “yalnızlıktan zevk aldıklarını, kimseyi sevmediklerini, sadece kendilerini sevdiklerini ve bu şekilde rahat ettiklerini” söyleseler de, bunda samimi değildirler. Her insan sevgiden zevk alır, dostluklar kurmaktan, sevilmekten hoşlanır. Öfkeleri nedeniyle yalnız kalan bazı insanların, kimi zaman sadece kedilerini, köpeklerini, kuşlarını dost edinmelerinin, onlara son derece düşkün hale gelmelerinin, hatta bir insanla konuşur gibi onlarla konuşmaya başlamalarının nedeni de bu sevgi arayışıdır aslında.
Kin ve öfke insanı yalnızlığa, mutsuzluğa ve çaresizliğe sürükler, hem öfkeye kapılan kişiyi hem de çevresindeki güzelliklerden uzaklaştırarak, dünyayı yaşanmaz bir hale getirir.
Öfkesine yenilen insan kendisine ve çevresine zarar verir
Birçok toplumda tevazulu, tartışmadan kaçınan insanların ezileceğine dair yanlış bir kanı hakimdir. Kavgacı üslubu benimseyen insanlar kendilerince, alttan almaları durumunda küçüleceklerine, akılsız konumuna düşeceklerine, yenilgiye uğrayacaklarına inanırlar. Bu olumsuz düşüncelere kulak vererek, içlerindeki kin ve öfke duygularını bastırmak yerine daha da güçlü ve katı hale getirirler. İşte bu, kişinin en çok kendisine zarar veren dünyadaki güzellikleri görmesini engelleyen tehlikeli bir ruh halidir.
İçlerinden bir türlü atamadıkları kin ve öfke duyguları yüzünden birbirlerini affedemeyen, bu yüzden en sevdikleri, en yakın olmak istedikleri insanlardan dahi ayrı kalan pek çok insan var. Bu kişiler sırf affedemedikleri için sevmekten, sevilmekten, birbirleriyle kuracakları güven dolu dostluklardan, yakınlıktan, sırdaşlıktan, sadakatten, vefadan, saygıdan mahrum kalmış bir hayat yaşıyorlar.
Kin ve öfke affetmekten, tevazudan, adaletli davranmaktan, güvenle yaklaşmaktan, hüsn-ü zan etmekten, güzel gözle bakmaktan, sevgiyle, merhametle davranmaktan insanı alıkoyar. Oysa affetmek, öfkeyi yenmek ve alttan almak kin gütmekten çok daha kolay, çok daha rahatlatıcı, çok daha bereketli ve güzel bir duygudur. Bu ahlakı her an yaşamak ise iman ile, Allah korkusuyla mümkündür.
Öfkeyi yenmenin lezzeti
Kuran’da Allah iman edenler için “Öfkelerini yenerler” (Al-i İmran Suresi, 134) buyurmaktadır yani insan içinde kızgınlık hissetse bile asıl olan öfkeyi yenmektir. İman eden bir insan şartlar ne olursa olsun, zarara da uğrasa öfkesine kapılmaktan sakınır. % 100 haklı olduğu bir durumda dahi affetme olgunluğunu gösterebilen kişi, içinde çok derin bir ferahlık, neşe, sevinç ve mutmainlik yaşar. Ona bu güzellikleri yaşatan Allah'tır. Allah, beğendiği ahlakı gösteren, nefsinin zorlamalarına rağmen iyilikten yana tavır koyan kullarına Kendi Katından bir lütuf olarak bu lezzeti, iç rahatlığını, huzuru tattırmaktadır.
Affetmeyi ve alttan almayı bilmeyen bir insan her gün, her saniye, içindeki kin ve öfkenin acısını, ızdırabını, sıkıntısını yaşarken; “Acaba affetse miydim?” diye düşünmenin verdiği manevi azap ve pişmanlıkla kavrulurken; bağışlayabilen insanlar, gösterdikleri güzel ahlak ile birlikte sevginin, saygının, dostluğun aydınlığına da kavuşurlar.
İman eden bir insanın üslubunun ve tavrının mutlaka yatıştırıcı olması gerekir. Çabuk öfkelenme ve kin besleme Müslümana yakışmaz. Müslüman olayların içinde yaşamaz, olayları dışarıdan seyreder ve kaderini izler. Tek bir yaprağın düşmesi bile kaderdedir. Dolayısıyla dünya hayatında ve imtihan ortamında üzülecek, sıkılacak, öfkelenecek durumlar değil sabredilecek, tevekkül edilecek, sürekli bağışlanma dilenecek ve daima Allah’a dönüp yönelinecek ortamlar vardır. Bu ortamlar Kuran ahlakını yaşamaktaki kararlılığımızı göstermemiz için var edilir.
Güzel ahlakın gereği, her olaya, her tavra sevecenlikle, merhametle karşılık verip mutlaka Allah'ın herşeyi hayırla yarattığını düşünmektir. Allah bir ayetinde, "… affetsinler ve hoşgörsünler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.'" (Nur Suresi, 22) şeklinde bildirmektedir. Allah'ın bizi bağışlamasını ne kadar çok istiyorsak, diğer müminlerin de bizden şefkat ve affedici bir tavır görmek istediklerini unutmamalıyız.
Adnan Oktar'ın Arab News'de yayınlanan makalesi: