Arap dünyasında yıllarca süren baskıcı rejimlere karşı halkların özgürlük, demokrasi ve insan hakları talepleriyle başgösteren ayaklanmalar Tunus'ta Zeynel Abidin Bin Ali'nin 23 yıllık, Mısır'da Hüsnü Mübarek'in 32 yıllık, Libya'da ise Muammer Kaddafi'nin 42 yıllık iktidarını sona erdirdi. Domino etkisiyle yayılan protesto gösterilerinin ardında Arap dünyasındaki siyasi yozlaşma ve usulsüzlükler, ifade özgürlüğünün kısıtlılığı, işsizlik, gıda enflasyonu, beslenme yetersiziği, kötü yaşam koşulları gibi sorunlar vardı. Tüm coğrafyayı etkisi altına alan demokratikleşme dalgasının en kanlı sonucu ise Libya’da oldu.
İktidarı boyunca Libya'yı kendisinin oluşturduğu sosyalizm temelli bir yönetimle idare eden ve ülkede “tek adamlık” felsefesini hakim kılan Kaddafi, halka baskı ve şiddet uyguladığı gerekçesiyle, ABD'nin Fransa ve İngiltere'nin desteğini alarak başlattığı askeri operasyonu neticesinde devrildi. Ardından NATO destekli bir saldırı esnasında Kaddafi yara almadan kurtulduysa da saklandığı geçitte muhalifler tarafından yakalanıp linç edilerek öldürüldü. Peki Kaddafi'nin hurharca öldürümesinin ardından Libya'da neler yaşandı?
Kaddafi rejimi ABD öncülüğündeki koalisyonun müdahalesiyle sona erdirildi ama Libya hala özgürlüğüne kavuşabilmiş değil. Kaddafi devrildikten sonra ülkede tesis edilen geçiş hükümetine karşı geçtiğimiz yılın başlarında darbe girişimlerinde bulunuldu ve ülke iç savaşa sürüklendi. Şu an ise Libya bölünmeye doğru ilerliyor.
25 Haziran 2014'te gerçekleştirilen seçimlerden sonra siyaset sahnesinde büyük değişiklikler meydana gelen Libya'da bugün biri Tobruk, diğeri Trablus'ta olmak üzere üzere iki ayrı iktidar, iki ayrı hükümet, iki ayrı parlamento var. IŞİD ise ülkenin kuzeydoğusundaki Derne'yi kontrol altında tutuyor. Ülkenin eski geçici meclisi Milli Genel Kongre'den ayrılan bazı milletvekillerinin Tobruk şehrinde kurduğu Temsilciler Meclisi Hükümeti'nin Başbakanı Abdullah es-Sini. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan tarafından destek gören Tobruk hükümeti emekli general Halife Hafter'i destekliyor. Bir zamanlar Kaddafi'ye yakın olan Hafter, Libya ordusunun 1986'da Çad'da yenilmesi üzerine Kaddafi tarafından gözden çıkarılmış, bu olayın üzerine Hafter ABD'ye yerleşmiş ve 20 yıl boyunca orada yaşamıştı. 2011'de Kaddafi'nin devrilmesinin ardından tekrar Libya'ya dönen eski general radikal örgütlere karşı mücadele ettiği söylemiyle uluslararası toplumun desteğini kazandı.
Trablus'ta ise Müslüman Kardeşler'e yakın olan Milli Genel Kongre faaliyet yürütüyor. Emekli general Hafter 'Onur Savaşı' anlamına gelen 'Kerame' adlı bir operasyonla İslami gruplara karşı atakta bulunmuş, aralarında Müslüman Kardeşler taraftarlarının da bulunduğu İslami gruplar ise birleşerek 'Libya'nın Şafağı' anlamındaki 'Fecr-i Libya' operasyonunu başlatmış ve başkent Trablus’u ele geçirmişlerdi.
Onur Savaşı Operasyonu destekçileri Bingazi, Ecdebiye, Tobruk, Beyda, Brega ve Ras Lanuf kentlerini de içeren tüm Doğu Libya'yı elinde bulunduruyor. Bu güçler aynı zamanda Batı'daki Zaviye ve Zintan'ı yönetmekte. Trablus hükümetine karşı en önemli avantajları ise ülkedeki petrol yataklarını ve rafinerileri kontrol altında tutuyor olmaları.
Ayrıca unutmamak gerekiyor ki Libya nüfusunun %85’i kabile ve aşiretlerden oluşuyor. Kabileler, aşiretler ve bölgeler arası rekabet ve anlaşmazlıklar Kaddafi’nin ülkeyi demir yumrukla yönettiği 42 yıl süresince şiddet uygulanarak durdurulmuştu. Bugün ise iç savaş nedeniyle ülkenin güneyinde meydana gelen otorite boşluğu kabilelerin özerk yönetimler oluşturmasına yol açmış durumda. Berberiler'i temsil eden Amazig kabilesi kuzeybatıdaki Nefusa Dağları bölgesini ve Vazen şehrini elinde bulundururken, güneybatıdaki Fizan bölgesini, Gadamis, Ubari ve Gat kentlerini Tuareg kabilesi yönetiyor. Tebu kabilesi Murzuk ve Kufra şehirleriyle birlikte ülkenin kuzeydoğusunu hakimiyet altına almış durumda. Ubari şehri kırsalında ise Tuaregler ve Tebular arasında şiddetli çatışmalar yaşanıyor.
Peki tüm bu karışık durum bir tarafa, bundan sonra Libya'yı nasıl bir gelecek bekliyor?
Libya bugün "failed state" yani kendi kendini yönetmeyi başaramayan ve somut bir hükümet otoritesinin bulunmadığı "başarısız devlet" konumunda sayılıyor. "Başarısız devlet" uluslararası hukuk doktrininin yeni kavramlarından biri. Özellikle Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde meydana gelen şiddet olaylarıyla kullanılmaya başlayan Batı menşeli bu kavramın askeri müdahaleyi meşru kılmak için icat edildiği eleştirileri, Arap baharı ülkelerinde yaşanan karmaşanın ardında kimi Batılı ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda bir coğrafya dizayn etme çabalarının olduğu gerçeğiyle birebir örtüşmekte.
Günümüzde Libya’nın içinde bulunduğu durum tam bir kördüğüm olarak nitelendiriliyor. Dünya petrol üretiminde 9. sırada olan ve sahip olduğu petrol ve doğalgaz rezervleri ile önceden Afrika'nın en zengin ülkesi sayılan Libya'nın içine düştüğü durum oldukça düşündürücü. Savaştan, kavgalardan, çatışmalardan, adaletsizliklerden, yoksulluktan kurtulmuş bağımsız, özgür, müreffeh bir Libya şu an belki çok uzak görünüyor. Oysa barışla, kardeşlikle Libya'nın sorunlarını çözmek mümkün.
İç savaşın ve zulmün yıprattığı ülkede birbirini kutup olarak gören tüm unsurlar ayrılıkları bir kenara bırakıp birlik ve beraberlik içinde kardeşçe kucaklaşır ve aralarındaki bölünmüşlüğü sevgiyle aşarlarsa Libya özlediği refaha, barış ve istikrara kavuşabilir. Libya halkına düşen farklılıkları bir kenara koymak ve kardeş olduklarını hatırlayarak kendi aralarında barışmaktır. O zaman ülke manevi olarak huzura erecek, bu huzur siyasi istikrarı da beraberinde getirecektir. Umuyoruz ki Libya halkı en kısa zamanda birlik ve beraberlik ruhuyla ülkesini ayağa kaldıracak; sevgiyle, barışla, kardeşlikle tüm sorunlarının üstesinden gelecek ve çağdaş Libya'nın temellerinin atılmasına vesile olacaktır.
Adnan Oktar'ın Urdu Times'da yayınlanan makalesi