Dünyanın dört bir yanında İslam karşıtı sesler gün geçtikçe giderek yükseliyor. Pek çok ülkede, Müslüman nüfusun varlığına karşı duyulan tepkiler nedeniyle, her geçen gün yeni tedbirler alınıyor. ABD’nin yanı sıra Avrupa’da da İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, İsviçre, Danimarka, İspanya ve Almanya İslamofobi konusunda ciddi endişe duyan ülkelerin başında geliyor. Bu ülkelerde Müslümanlara yönelik uygulamalar ve yasaklarla ilgili tartışmalar neredeyse gündemden hiç düşmüyor. İslam’a yönelik bu tepkilerin giderek yasalaştırılması ise, bu toplumlarda ciddi bir ayrımcılığın hakim olmasına da yol açıyor.
İslam’a yönelik bu bakış açısının olumsuz etkilerini, dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan örneklerde görmek mümkün. İslamofobi düşüncesindeki artış ile birlikte kimi yerlerde, kamusal alanlarda Müslümanlara yönelik bazı kıyafet yasakları getirildi. Kimi yerlerde ise, makul gibi görünen bahanelerle veya halk oylamalarıyla cami ya da minare inşaatları durduruldu. Kimi yerlerde, açık alanlarda namaz kılınması yasaklandı, kimi yerlerde ise kitap, film ya da karikatür gibi çeşitli sanatsal araçlarla İslam’a ve Müslümanlara karşı duyulan bu tepki ve korkunun propagandası yapıldı. Hatta bazı toplumlarda İslam’a karşı duyulan tepki öyle boyutlara geldi ki, örneğin İspanya’da, İçişleri Bakanlığı tarafından, ‘polisin sürekli olarak yanında taşıması ve o tarife uyan kimseleri tespit edip takibe alması’ talimatıyla, emniyet teşkilatlarına “Aşırı dinci Müslüman nasıl belli olur” başlıklı bir el kitapçığı dahi dağıtıldı.
Ve işte, pek çok yerde bu tarz yasalarla da desteklenen İslam karşıtlığı, İslam düşmanlığının ve dolayısıyla Müslümanlara yönelik baskıların, provokasyonların ve saldırıların da önünü açtı. İslamofobi adıyla meşrulaştırılmaya çalışılan bu bakış açısı güçlendikçe, Müslümanlar da yaşadıkları bölgelerde giderek daha da fazla ezilmeye, ve bazı meşru haklarını kaybetmeye başladılar.
Artık Batılı ülkelerde bir çok yerde, suç oranlarında bir artış kaydedildiğinde, bu genellikle göçmenlerle, çoğunlukla da ülkede yaşayan Müslümanlarla ilişkilendiriliyor. İslam ülkelerinde yaşanan şiddet olayları ve radikal İslami örgütlerin terör eylemleri ise, Batı’daki bu önyargılı bakış açısını daha da güçlendiriyor. Ve onları daha da haklı olduklarına inandırıyor. Dünya genelinde Müslüman nüfusun, diğer inançlara dair nüfusun iki katı hızla artması ise, Batı’nın bu kaygılarını daha da arttırıyor. Yapılan araştırmaların, 2010 yılında 1.6 milyar olan Müslüman nüfusun, % 35 civarında artarak 2030 yılında 2.2 milyara çıkacağı yönündeki verileri de bu sebeple büyük bir endişeyle değerlendiriliyor. (Küresel Müslüman Nüfusun Geleceği Raporu - Pew Araştırma Merkezi). [i]
İslamofobi terimiyle ise, tüm dünyada İslam’a karşı duyulan korku sanki makul bir düşünceymiş gibi yansıtılarak, Müslümanlara duyulan nefret ve düşmanlık normalleştirilip sıradanlaştırılıyor. Araştırmalara göre, ABD’de ve Avrupa'da son yıllarda Müslümanları ve camileri hedef alan saldırılarda büyük bir artış var. Fransa Müslüman derneklerinin verileri göre, Fransa'da son bir yılda, % 85’i kadın olmak üzere, 450'den fazla Müslüman saldırıya uğradı. İslamofobi ile mücadele eden ‘Tell Mama’ adlı yardım kuruluşunun verilerine gore, son 1,5 yılda İngiltere ve Galler'de 1200 İslam karşıtı saldırı gerçekleşti, ABD'de 10 yılda 500'den, Türkiye’nin Lahey Büyükelçiliği Din Hizmetleri Ataşeliği verilerine göre, Hollanda'da beş yılda 100'den fazla cami saldırıya uğradı, Avrupa Türk İslam Birliği verilerine göre ise Almanya'da ise yılda 120 saldırı düzenleniyor. [ii]
Tüm dünyada hızla güçlenen bu İslam karşıtı bakış açısı, kimi Müslüman toplumlarında da, benzer bir ‘Batı Düşmanlığı’ şeklinde bir tepkiyle karşılık buluyor. Bu da Müslümanları, İslam karşıtları için daha da şiddetli bir hedef haline getiriyor.
İslam dünyası ise, ortaya çıkan bu mühim tablo karşısında nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda hala etkili bir adım atmış değil. Bunun en önemli sebebi de, Müslüman toplumların henüz sorunun gerçek kaynağını ve dolayısıyla da çözümünü tespit edememiş olması.
Hatta kimi Müslümanlar sorunun gerçek kaynağından o kadar habersizler ki, ‘İslamofobi’yi, ‘ciddi bir sebebe dayanmayan korkunun yol açtığı, dışlayıcı uygulamaları kapsayan bir bakış açısı ve davranış biçimi’ olarak nitelendiriyorlar. İslamofobi'yi gerçek bir tehditten çok, ‘sanal bir algı’ ya da ‘siyasetçilerin kitleleri istedikleri tarzda yönlendirebilmeleri için ortaya attıkları bir vehim’ olarak değerlendiriyorlar.
Konuyu böyle yanlış bir açıdan ele aldıkları için de, tüm çabalarına rağmen bir türlü etkili bir çözüm yolu bulamıyorlar. Çeşitli sempozyumlar düzenleyip, İslam’a karşı duyulan bu korkunun yersizliğini anlatıyorlar. İslamofobi ile ortak mücadele çağrıları yapıyor ve dinler arası diyalog çalışmalarıyla bu konuda olumlu bir aşama kaydetmeye çalışıyorlar. Bu ülkelerdeki İslami kuruluşlar, 'İslamofobi nefret suçu olsun' diyerek BM'ye başvurular yapıyorlar. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin hükümetlerine, Musevi karşıtı eylemlerde olduğu gibi, Müslümanlara yönelik saldırılarla ilgili verileri tutması ve bunları kamuoyuna açıklaması yönünde çağrılarda bulunuyorlar.
Ancak asıl sorunun ne olduğunu göremiyor ve dolayısıyla bunu dünyaya anlatamıyorlar. Oysa ki tüm dünyayı etkisi altına alan ve giderek güçlenen İslamofobi düşüncesini durdurmanın; ve insanlara, ne İslam’ın ne de gerçek Müslümanların endişe duyulacak bir yönü olmadığını anlatabilmelerinin asıl yolu, hiç şüphesiz ki onlara öncelikle ‘bağnazlık ile gerçek İslam’ın farkını anlatmaktır.
Çünkü Batılı ülkelerin içerisine düştüğü bu yersiz korkunun sebebi, ‘bağnazlığı gerçek İslam sanmalarından başka bir şey değildir. Ama ‘İslam ve bağnazlık’ arasındaki ayrımı yapabilecek bir bilgiye sahip olmadıkları için de, doğrudan İslam’ı ve Müslümanları hedef alıyorlar. Dolayısıyla İslam’a ve Müslümanlara yönelttikleri baskı ve kısıtlamaların tamamı, aslında sadece bağnazlığa karşı duydukları tepkiden ibaret. Yasaklamaya çalıştıkları İslam değil, sadece bağnazlık.
Ancak işte Müslüman ülkelerin bir çoğu, ‘Müslüman karşıtlığının ve İslamofobi’nin tek sebebinin bağnazlık olduğunu’ hala anlamış değil. Ve bu sapkın din anlayışının nasıl bir tehlikeye yol açtığının’ da farkında değiller.
Bağnazlığı yaşayan ve tüm dünyada da yaşatmaya çalışan kitleler de, bu şekilde hem kendilerine hem de Müslümanlara nasıl bir zarar verdiklerinin bilincinde değiller. Gerçek İslam dini barış, sevgi, şefkat ve hoşgörüye dayalıyken, onlar yaptıkları uygulamalarla tüm dünyada nefreti, kin ve düşmanlığı körüklüyorlar. Gerçek Müslümanlar, iyiliği, güzelliği ve her görüşten insanlarla hoşgörü temelinde dostluğu teşvik ederken, onlar Müslümanları tüm dünyaya katı, sevgisiz ve uzlaşmacı olmayan insanlar olarak tanıtıyorlar. Müslümanlar huzurlu, barış ve sevgi dolu bir dünya oluşturmaya çalışırken, onlar çatışmayı teşvik ediyorlar. Müslümanlar yaşadıkları yerlere sanatı, bilimi, estetiği, kaliteyi hakim kılmaya çalışırken, onlar kalitesizliği esas alarak İslam’ı dünyaya yanlış tanıtıyorlar.
Bu Kuran dışı inanç ve yaşam tarzları sonucunda da, İslam’a duyulan korku ve nefreti sürekli güçlendiriyor, dünyanın dört bir yanında hem kendilerini öldürtüyorlar hem diğer masum Müslümanların zarar görmelerine, baskı altına alınmalarına ve öldürülmelerine neden oluyorlar.
Böyle bir korkunun tüm dünyada çok daha şiddetlenmesi durumunda, İslam dünyasının ve Müslümanların nasıl zorlu bir ortam içerisine gireceğini ise hiç düşünmüyorlar. Oysa ki ABD, Avrupa’nın yanı sıra, tüm Afrika ve Asya’da İslam karşıtlığı şu ankiyle kıyaslanmayacak şekilde gelişecek olursa, o zaman Müslümanların bu toplumlara gerçeği gösterip ikna edebilme imkanları çok daha zor bir hal alacaktır.
Bu nedenle İslam dünyası bir an önce bu şuurla hareket etmeli, bağnazlık ile gerçek İslam’ın ayrımını yapmalı ve İslamofobi’nin tek sebebinin ‘bağnazlık’ olduğunu açıkça ortaya koymalıdır. Müslüman toplumlar dünyayı bu konuda bilgilendirdikçe, asıl tepkinin İslam’a değil, bağnazlığa olduğu anlaşılacak ve İslamofobi düşüncesi de tümüyle ortadan kalkacaktır. Böylece tüm dünya İslam’ın gerçek güzelliğini görecek ve hangi inançtan olurlarsa olsunlar, toplumlar kardeşçe ve barış içerisinde yaşayabilecek bir dostluk ortamı elde edeceklerdir.
Bu makale 11 Şubat 2014 tarihinde New Straits Times Gazetesi’nde yayınlanmıştır:
http://www.nst.com.my/opinion/columnist/the-root-cause-of-islamophobia-1.481261