Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal ettiği dönemde ABD, “Yeşil Kuşak” olarak adlandırılan bir doktrini uygulamaya soktu. Bu doktrine göre Ortadoğu’da komünizme ve SSCB’ye karşı İslam'ı kullanmak esastı. Bu doğrultuda ABD, Ortadoğu'da İslami gelişimi kontrol altına alarak veya provoke ederek SSCB'nin etkisiyle oluşan komünizm rüzgarlarının bölge ülkelerine girmesini önlemeyi amaç edinmişti. (1)
Bu doktrinin bir gereği olarak ABD, Afganistan’da işgalci Sovyet askerlerine karşı savaşan direnişçilere (mücahitlere) büyük bir destek verdi. Bu desteği alanların en çarpıcı isimlerinden biri de Usame Bin Ladin idi. Ladin, 1979 ile 1989 yılları arasında Afganistan Sovyet işgali altındayken Afganistan’a gitmiş ve Sovyetlere karşı savaşmıştı.
O dönemde ABD’nin bakış açısına göre direnişçiler, komünistlerle ABD’nin çıkarları için savaşan gerillalardı. İşgalci Sovyetlere göre ise direnişçiler teröristti. Bugün direnişçiler Afganistan’da savaşmaya devam ediyorlar, ancak şu an ABD’ye göre onlar birer terörist.
Derin ABD’nin geçmişteki en sadık savaşçısı olarak görülen Bin Ladin'i başka bir ülkenin topraklarında düzenlenen gizli bir operasyonla öldürme konusunda ise hiç tereddüt edilmedi.
ABD’nin bir zamanlar arasının çok iyi olduğu, sonra baş düşman ilan ettiği liderlere bir başka örnek Panama eski başkanı Manuel Noriega. Noriega, kariyerine ABD'de gördüğü "psikolojik savaş" eğitimi ile başlamış, bunun ardından da Panama gizli servisi G2'nin başına geçmişti. ABD’nin desteğiyle Panama’nın başına geçen Noriega, Amerika için o kadar önemliydi ki, Başkan Bush ile baş başa yemeğe bile kabul edilmişti. Ne var ki daha sonra Washington’un hoşlanmayacağı türden girişimlerde bulunan Noriega, 1989 yılında ABD’nin Panama’ya müdahalesi ile devrildi. Noriega artık ABD’nın sadık bir müttefiki değil, “bir uyuşturucu kaçakçısı ve demokrasi düşmanı bir diktatördü”. (2)
Böyle stratejik dalgalanmaları Amerikan tarihinde görmek mümkün. Bunun son örneği şimdilerde Ortadoğu’da yaşanıyor. Kore’de ve Vietnam’da komünizme karşı mücadele etmiş olan Amerikan ordusu, şu an komünist birer terör örgütü olan PKK ve onun Suriye’deki şubesi PYD ile onun silahlı kanadı YPG’yi desteklemekle meşgul. Peki kime karşı? Afganistan’da komünistlere karşı desteklediği direnişçilerle aynı çizgide olan IŞİD’e karşı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, 27 Temmuz 2015'te Washington’daki günlük basın toplantısında “(YPG) Halihazırda zaten koalisyon güçlerinin hava desteğini alıyor” diyerek Amerika ile bölgedeki komünist Kürt güçleri arasındaki işbirliğini resmi ağızdan doğrulamış oldu. (3)
ABD’nin geçmişteki uygulamalarına bakıldığında YPG’ye verilen bu desteğin belirli amaçlara ulaşılınca kesileceği düşünülebilir. Hatta YPG’nin bizzat Derin ABD tarafından ortadan kaldırılabileceğini söylemek bile mümkün.
ABD geçmişte Mesut Barzani’nin babasına Irak’a karşı ayaklanması için destek vermiş, fakat sonradan bu desteği geri çekmişti. Iraklı diktatör Saddam Hüseyin, İslam devrimi olunca İran’a karşı desteklenmiş ve İran’ın zayıflatılıp kontrol altında tutulabilmesi için kullanılmıştı. Kuveyt işgalinden sonra ABD aniden Saddam’ın da tıpkı Noriega gibi kan dökücü bir diktatör olduğunu "hatırladı" ve onu da askeri bir operasyonla indirdi.
Tüm bunları göz önüne alınca; YPG’nin de Derin ABD’nin “kullan at” stratejisinin bir ürünü olması muhtemel. Üzerinde asıl durulması gereken konu, ABD’li derin güçlerin YPG’yi kullanmaya neden ihtiyaç duyduğu ve bu durumun nelere yol açabileceği.
Amerika Ortadoğu’daki sorunları birbirinden bağımsız gelişmeler olarak ele alıyor ve sorunların çözümünün "savaş"ta olduğunu düşünüyor. Ancak ortaya çıkan manzara, Amerika’nın yaklaşımının pek de doğru olmadığını ortaya çıkarıyor. Nitekim sorunlar çözülmek yerine giderek daha da artıyor.
ABD komünizme karşı Latin Amerika diktatörlerini ve radikal İslami unsurları destekledi. Sonrasında diktatörleri hedef aldığı aşamaya geçti. Ortadoğu’da Saddam hedef alındığında Felluce’de, Ebu Garip hapishanesinde ve Guantanamo’da yaşananlar Irak’taki halkı radikal İslami unsurlara dönüştürdü, Baasçı askerleri bunların destekçişi haline getirdi. Irak İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre IŞİD’in üst düzey 6 komutanı, Amerikan askerlerince hapsedilmiş Baas askerleriydi. (4)
ABD derin güçleri şimdi komünist YPG gerillalarını, kendi politikalarının doğuşuna yol açan radikal unsurlara karşı cepheye sürüyor. Teröre karşı savaş politikası Amerika’yı süratle çıkmaza sürüklüyor. Şimdi de bu politikanın bir parçası olan YPG’yi desteklediği için müttefiki Türkiye’yi kaybetme riski ile karşı karşıya.
ABD Ortadoğu’da içinden çıkamadığı bir kısır döngüye girmiş görünüyor. Komünizmin de, İslam’ın bağnaz yorumunun da yalnız ABD için değil tüm dünya için tehlikeli olduğu bir gerçek. Ancak çok açıktır ki, bu tehlikeyi ortadan kaldırmanın yolu her yere bomba yağdırmak değil.
Komünizme karşı en iyi mücadele yolu, onun materyalist iddialarına bilimsel cevaplar vermektir. Bağnaz İslam anlayışına karşı yapılabileceklerin en önemlisi ise, bu anlayışın savunduğu değerlerin Kuran ile uyuşmadığının anlatılmasıdır. Bunu yapabilecek olan Müslüman grupların teşvik edilmesi, gerek Avrupa ve Amerika’yı, gerekse Ortadoğu’yu rahatlatan bir girişim olacaktır. Eğer ABD bunları dikkate almaz ve bildik politikalarda ısrar ederse, baş edemeyeceği kadar büyük ve yaygın yeni sorunlarla karşı karşıya kalacaktır.
Referanslar:
Adnan Oktar'ın Diplomacy Pakistan'da yayınlanan makalesi: