Moleküler biyoloji ve biyokimya alanında yapılan yeni keşifler, hücrenin ve canlılığın yapıtaşları olan proteinlerin ne kadar mükemmel ve kusursuz bir yapıya sahip olduklarını kesin bir şekilde ortaya koymaktadır. Canlılığın, evrimcilerin iddia ettikleri gibi tesadüfler sonucunda kendiliğinden oluşamayacak kadar kusursuz ve kompleks bir yapıya sahip olduğunu gösteren bu delillerden biri de hücre içindeki biyomoleküler makinelerdir.
İnsan vücudunda bulunan biyomoleküler makineler, ancak bir makine mühendisi tarafından tasarlanarak, bilgili ve deneyimli bir uzman ekip ile inşa edilebilecek komplekslikteki teknik makinelerle son derece benzer yapılara sahiptir. Bu biyomoleküler makineler, yüzlerce küçük parçadan ve birbirine geçmiş sistemlerden oluşmakta ve hücre içinde son derece önemli görevleri yerine getirmektedirler. Bu iç içe geçmiş parçalardan birinin eksik olması veya yanlış bir yerde bulunması, bir proteinin oluşmasını engelleyebilmekte veya oluşan proteinin görevini yerine getirmesini imkansız hale getirebilmektedir.
www.biyomimetik.imanisiteler.com
Bu muazzam komplekslikteki mikro makinelerden biri, siyanobakteri olarak bilinen mavi-yeşil alglerin içinde bulunan mekanik moleküler saatlerdir. Yale biyokimyacılarından Jimin Wang, Kai proteinlerinin yapısal analizi üzerinde çalışırken siyanobakterilerin içindeki bu moleküler saatleri keşfetti.
KaiA, KaiB ve KaiC olarak isimlendirilen üç protein, siyanobakterilerin metabolik süreçlerini düzenlemede önemli bir rol oynarlar. Aşağıda anlatılanlar bir fabrikadaki üretim süreci veya bir makinenin nasıl çalıştığıyla ilgili değildir. Mümkün olduğunca sadeleştirilerek anlatılmaya çalışıldığı halde son derece kompleks ve anlaşılması zor olan bu işlemler, hücrenin içinde gerçekleşmektedir. Gözle görülemeyecek kadar küçük olan bakterinin içinde yer alan daha da küçük bir mikro dünyada, mikro makineler, somun, zemberek gibi parçalar son derece kompleks bir sistem oluşturmaktadırlar. Birazdan anlatılacak olanlar hücrede yer alan yüz binlerce parçanın ve yüz binlerce işlemin sadece küçük bir bölümüdür.
Siyanobakterilerin biyokimyasal aktiviteleri, gündüzleri ve geceleri, ışığa göre farklılıklar gösterir. Gece bazı metabolik aktiviteler bastırılır veya durdurulur. KaiC proteini bu süreçte önemli bir göreve sahiptir.
KaiC proteininin hücre içindeki miktarı yüksek olduğunda, gen ifadesi (genlerin proteine dönüşme süreci) baskılanmış demektir. Miktarı düştüğünde ise gen ifadesi uyarılır, yani genler proteine dönüşmek üzere aktif hale gelir.
Geceleri, KaiC proteini KaiA ve KaiB proteinleri ile birleşir. Gün içinde, KaiABC kompleksi ayrılır. Peki bu proteinler geceleri nasıl birleşirler? Altı KaiC proteini zincir benzeri bir şekil meydana getirerek bir araya gelir. İki KaiA proteini de bir araya gelerek, KaiC zinciri içinde pervane görevi gören bir yapı oluşturur. Zemberekli bir mekanizma KaiA proteininin iki ayrı şekle girmesini sağlar (bir makasın açılıp kapanması gibi). Bunlardan biri KaiC ile etkileşime girerken, diğeri girmez. Diğer yandan KaiB proteini, KaiA proteinini KaiC kompleksinin altına bağlamak için kelebek somunu işlevi görür.
KaiA çifti KaiC kanalının içinde dönmeye başlar; KaiB kelebek somunu görevi görerek KaiA pervanesinin dönme hızını kontrol eder. KaiA pervanesi KaiC kanalının içinden geçerken, bir mil dirseği sırayla her KaiC proteininde değişikliğe neden olur.
Bu mekanik hareketler fosfat moleküllerinin KaiC proteinlerine bağlanmasına neden olur. Tamamen fosforlandığında KaiC kompleksi çözülür. KaiABC kompleksinin yukarıda anlatıldığı şekilde oluşumu ve çözülmesi hücre içindeki KaiC seviyesini düzenler, bu da siyanobakterilerin 24 saatlik salınımını kontrol eder.
En kolaylaştırılmış haliyle bile konunun uzmanı olmayan bir kişi için zor anlaşılır olan bu süreç, siyanobakteride milyarlarca yıldır bulunmaktadır. En önemlisi ise siyanobakteriler yeryüzünde bulunan ilk bakterilerdir. 3.5 milyar yıl öncesine ait siyanobakteri fosilleri bulunmuştur.
Evrimciler bir buçuk asır boyunca insanlara ilk bakterilerin kendilerince son derece basit canlılar olduklarına ve tesadüfler sonucunda cansız maddelerden kendiliklerinden oluşmalarının son derece kolay olduğuna dair telkinde bulunmuşlardır. Ancak bilim evrimcilerin bu yalanlarını bir kez daha ortaya çıkarmaktadır. Evrimcilerin en basit, en ilkel canlılar dedikleri bakterilerde dahi olağanüstü kompleks yapılar, hayranlık verici özellikler, mühendislik harikası makineler bulunmaktadır. Evrim teorisi bu kadar kompleks, üstün bir teknoloji ile üretilmiş makinelere benzeyen yapıların, 3 milyar yıl önce oluştuğunu, bu proteinlerin nasıl olup da bir pervane, kelebek somunu veya zemberek görevi görerek fosforlaşma denen bir sürece destek verdiklerini açıklayamaz. Evrim teorisi daha bu denli üstün yetenek ve ilim sergileyen proteinlerin nasıl oluştuklarını açıklamaktan acizdir.
Her nereye baksak, hangi canlıyı incelesek, Allah’ın varlığı ve kusursuz yaratma gücü son derece açık olarak görülmektedir. Allah sonsuz ilim ve akıl sahibidir. Bu moleküler makineler, Rabbimiz’in bu sonsuz ilmi ile yoktan var edilmişlerdir. Cenab-ı Allah “Ol” emriyle bu kusursuz sistemleri yaratarak, insanların iman etmeleri için deliller var etmiştir.
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164)
www.imanhakikatlerinedenonemlidir.beyazsiteler.com
Özel ve bilinçli olarak yaratılmış olan hücrelerdeki tüm detaylar, her noktada açıkça Allah’ın varlığını göstermektedir ve bizlere Rabbimiz’in sonsuz ilmini tanıtmaktadır.
Evrimcilerin Tutarsızlıklarını Ortaya Koyan İddiaları
1- Canlıların moleküler makineler, yapılar inşa ettiklerini iddia ederler: Bir canlının kendi içinde makine üretmesi için ürettiği makineden çok daha kompleks ve gelişmiş bir üretim sistemine ihtiyacı vardır. Peki, bu sistemi meydana getiren kimdir? Eğer canlının kendisi dersek zaten bu sistemler yokken canlı diye bir şeyden bahsetmek mümkün değildir. Evrimcilerin bu tür iddiaları, “zaman içinde arabalar kendi içlerinde motorları ve transmisyon sistemlerini yaratarak hareket etmeye başladılar” şeklinde bir iddia öne sürmekten daha farklı değildir. Herkes bilir ki bir otomobilin ortaya çıkması için, gerek o otomobilin kaportasından gerekse içindeki motordan ve diğer aksamlardan çok daha gelişmiş ve kompleks tasarıma sahip fabrikalar gereklidir. Ve yine herkes bilir ki bu fabrikalar da akıl, zeka, bilinç ve irade sahibi kimseler tarafından dizayn edilir ve inşa edilirler. Bir otomobilin doğa şartlarıyla kasasının oluştuğu, sonra da zaman içinde bu kasanın kendi içinde motorlar, aküler, radyatörler ve diğer sistemleri yarattığını iddia etmenin ne anlama geleceği bellidir.
2- Canlılığın trilyonlarca sene söz konusu moleküler makineler ve yapılar olmadan varlığını sürdürdüğünü iddia ederler: Zaten bu makineler ve yapılar canlı hücresinde bulunmadan hücrenin yaşamsal fonksiyonlarını, görevlerini yerine getirmesi, neslini sürdürmesi mümkün değildir. Bu durumda, nasıl olsun da bir canlı türü trilyonlarca kuşak süresince kendi içindeki hayati makineleri ve yapıları yaratmakla uğraşsın? Canlı hücresi, daha kendi varlığını sürdürecek sistemleri, yapıları yokken, bu makineleri “yaratacak” mekanizmaları nereden bulsun, hangi akıl, şuur ve iradeyle bu makineleri tasarlayarak üretsin, bunların yapım planlarını da genetik şifreye kodlayıp eklesin?
3- Hücrenin her parçasının ayrı ayrı deneme-yanılma yoluyla oluştuğunu iddia ederler: İçiçe geçmiş, her parçası birbiriyle bağlantılı parça ve sistemlerden oluşan canlı hücresinin tek bir organelinin bile eksikliği o hücrenin ölerek yok olması anlamına gelir. Hücrenin bu eksikliği zaman içinde telafi edecek, “evrim”le tamamlayacak bir bekleme süresi yoktur. Yani milyonlarca sene rastlantıların küçük küçük parçaları bir araya getirmesiyle bir canlı hücre oluşması mümkün değildir. Hücre her parçasının ayrı ayrı deneme-yanılma süreçleriyle oluşmasını bekleyemez. Hücrenin varlığını ve neslini sürdürmesi için daha en başında bütün parçalarıyla eksiksiz ve kusursuz bir bütün halinde olması zorunludur. Hücrelerin sahip olduğu bu özellikler, Rahman ve Rahim olan Allah’ın yaratış delillerindendir. Allah, insanı ve tüm diğer canlıları kusursuzca işleyen sistemlerle yaratmıştır. İnsan vücudunda herşey en mükemmel şekilde yaratılmıştır. Kuran’da da bildirdiği gibi en güzel isimlerin sahibi olan Allah “...herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiş”tir. (Furkan Suresi, 2)
Bilim dünyasının hızla gelişme gösterdiği günümüz dünyasında yakın bir zamanda kullanılmaya başlanan biyomoleküler makineler, minik enerji dönüşüm cihazlarıdır. Doğadan veya sentetik olarak elde edilebilen bu makineler, günlük hayatta kullandığımız makinelerle kıyaslandığında çok daha verimli çalışmaktadırlar. Biyomoleküler makinelerin kendilerine özgü kimyasal ve dinamik mekanizmaları vardır. Yapıtaşları ise Yüce Rabbimiz’in kusursuz olarak yarattığı protein, DNA vb. moleküler yapılardır. Doğada çok miktarda bulunan bu makinelerin detaylı yapısının incelenmesi ve bu yapıların taklit edilmesi günümüz insanına çok büyük yararlar sağlayacaktır.