Dünya siyasetinde liderler birbirleriyle dostane görüşmeler yaparken, bazen arka planda gelişen olaylar gerginlikleri tırmandırmaya devam eder. Buna belki de en tipik örnek, 17 Mayıs'ta gerçekleşen Erdoğan-Trump görüşmesiydi.
Görüşmeden sadece günler önce Trump, Suriye'de PKK'nın doğrudan kolu olan YPG'yi silahlandırmaya yönelik imzalar atmış ve bu strateji ABD tarafından hemen hayata geçirilmişti. Görüşme öncesi nefesler tutulmuştu; Türkiye'yi oldukça rahatsız edecek bir hamle yapıldığını bütün dünya görmüştü. Fakat bunun, kişisel olarak ilk defa görüşen iki lidere nasıl yansıyacağı merak konusuydu.
İki lider arasındaki görüşme, olması gerektiği gibi, oldukça sıcak ve samimiydi. Öyle ki CNN International söz konusu buluşma hakkında, "önceki ABD yönetimiyle gergin ilişkiler içinde olan Erdoğan'a, Trump tarafından en sıcak karşılamanın yapıldığını" söylüyordu.
İçeride ortam sıcakken, dışarıda farklı gelişmeler yaşandı. Büyükelçilik Kançılaryası önünde gösteri yapan PKK yandaşlarına karşı ABD polisi herhangi bir tedbir almamış ve PKK'lılar tarafından başlatılan saldırgan tavırlar, Türk Dışişleri Bakanlığı'nın korumalarına yöneltilmişti. Çıkan arbedeye ABD'li güvenlik personeli ve ABD polisi de dahil olmuş ve medeni sokaklarda hiçbir zaman istemeyeceğimiz görüntüler sergilenmişti. Sonrasında Türk Konsolos ABD Dışişlerine çağırılarak uyarıldı; Türkiye'de ise, ABD konsolosu Türk Dışişlerine çağırılarak kendisine bir protesto notası verildi.
Bütün bu olayları değerlendirirken birkaç noktayı özellikle ele almak gerekir:
Şartlar ve ortam her ne olursa olsun kavga, olayların gidişatını değiştirecek veya olayları çözüme götürecek bir unsur değildir. PKK'nın ve onun yandaşlarının amacı daima kavga, saldırı, terör ve savaş ile yakıp-yıkma üzerine kuruludur. Onların bu kirli yöntemlerine her zaman hukuk ile karşılık vermek en doğru çözüm olacaktır. Hukuku ön plana alan bir stratejinin, özellikle ABD'de Türkiye'nin elini güçlendireceğini de unutmamak gerekmektedir.
ABD, kuşkusuz YPG tehlikesinin gayet iyi farkındadır. Türkiye tarafından, YPG'nin komünist bir terör örgütü olduğu ve amaçları hakkında oldukça geniş raporlar, ABD tarafına defalarca sunulmuştur. ABD'nin son Suriye Büyükelçisi Robert Ford, The Atlantic'te 11 Mayıs 2017'de yayınlanan makalesinde, "PYD'nin bizzat Kandil'deki PKK yönetimi tarafından kurulduğunu, PYD militanlarının PKK kökenli olduklarını, Türkiye'de terör eylemleri gerçekleştiren PKK'lı teröristlerin Kuzey Suriye'de eğitildiklerini" yazmıştır. 2005'te, ABD Ankara Büyükelçiliği yapan Ross Wilson, "YPG kesinlikle PKK’nın bir uzantısı. 'İkisi başka şey' diyenler kendini kandırıyor," demiştir. Görülebildiği gibi ABD'nin konu hakkında bilgisizlik sorunu yoktur. Dolayısıyla sorunu "bilgilendirme eksikliğine" dayandırmak çok gerçekçi değildir.
ABD politikası sadece Başkan'ın belirlediği bir politika değildir. Başkan, çeşitli vaatler ve değişikliklerle ön plana çıkabilir; ama ABD'nin köklü politikaları, ABD'nin çıkarları başka yöne kaymadığı sürece hep aynı kalacaktır. Dolayısıyla Obama zamanında süregelen anlaşmazlık konusu olan YPG, çok büyük ölçüde Başkan Trump zamanında da bir anlaşmazlık konusu olarak varlığını sürdürecektir. Temennimiz elbette Trump'ın bu köklü politikaları aşıp doğru olanı uygulamada ısrarcı olmasıdır. Fakat bunun için biraz zamana ve bu konuda elinin güçlenmesine ihtiyaç var gibi gözükmektedir.
Her şeyden önemlisi, YPG sorunu ideolojik bir sorundur. Bu sorun, ülkelerin ikna edilmesiyle, diplomasiyle veya savaş gücü ile aşılabilecek bir sorun değildir. Elbette ABD'nin, Avrupa'nın ve tüm diğer ülkelerinin bu tehdit konusunda ikna edilmeleri önemlidir. Fakat asıl yapılması gereken YPG'nin ideolojisini hedef almak ve bu terör örgütünü fikri olarak yok etmektir. Komünist ideoloji, fikri temeli oldukça çürük bir ideolojidir. Diyalektik zihniyet, bilimsel delillerle çok kısa sürede bozguna uğrayabilecektir. Bunun için, diyalektik materyalizmin hedef alındığı bir bilimsel çalışma yapılması gerekmektedir.
Fikri olarak yenildiğinde artık geride ne komünist terör ne de cephede kullanılacak paralı askerler kalacaktır. Onları savaşmaya azmettiren ideoloji yok olup gidecektir; uğruna savaşacakları sahte inançları kalmayacaktır. Türkiye, eğer gerçekten komünist terörü tam anlamıyla ortadan kaldırmak istiyorsa, dost ülkelerle gerginlikler yaşamak yerine, komünist terör ile mücadelesini farklı şekilde yapmalıdır. Komünist terör, sadece bilimsel delillerin akılcı sergilenmesi yoluyla ortadan kaldırılır. Bu, bir ideoloji uğruna ortaya çıkmış olan her terör grubu için geçerlidir. Hepsinde asıl yok edilmesi gereken unsur, ideolojileridir.
ABD bizim müttefikimiz ve dostumuzdur. YPG konusunun bizim için büyük bir sorun olduğu doğrudur; ama bu konu, dostumuz ABD ile kuşkusuz aramızı açmayacaktır. Dileğimiz ise, ABD'nin yakın bir zamanda strateji değiştirebilecek bir atılım yapması ve YPG'ye karşı gerçekleşecek bir ilmi mücadelede yerini almasıdır.
Adnan Oktar'ın Eurasia Review & Vestnik Kavkaza'da yayınlanan makalesi:
http://www.eurasiareview.com/04072017-turkey-us-relationship-and-the-problem-of-ypg-oped/
http://vestnikkavkaza.net/analysis/Turkey-US-Relationship-And-The-Problem-Of-YPG.html