Bir avuç toprak...
ucgen

Bir avuç toprak...

28589

Çok büyük bir tren garının ortasında durduğunuzu düşünün. Etrafınızdan gençler, yaşlılar ve çocuklar hızla geçip gidiyor. Hepsi apayrı bir telaş içinde. Aynı trene binmeye çalışıyorlar, çünkü hepsi aynı yolculuğa çıkacaklar. Kimisi eşyalarını özenle toplamış, ağır bagajlarını sürüklüyor. Bilmiyor ki yolun sonunda onlara hiç ihtiyacı olmayacak. Kimi de yakınlarına veda ediyor. Bilmiyor ki yolun sonunda bir daha geri dönüş olmayacak. İşte böyle zamanı geldiğinde aynı trene binen milyonlarca yolcudan biriyiz biz. Orada duruyoruz ve bizi ahiretteki sonsuz hayatımıza götürecek olan o treni bekliyoruz ve o trene mutlaka biniyoruz.

Yolun sonunda ölüm var ve bizi karşılayacak melekler. Hepimiz yanımızda gözlerimizle görmediğimiz defterler taşıyoruz. Tren yolculuğumuzu dünyada geçirdiğimiz kısacık hayatımız olarak düşünürsek o yolculuk boyunca yaptığımız her şey, sevaplarımız, günahlarımız defterlerimize ince ince işleniyor. Biz farkında bile değilken melekler ağzımızdan çıkan her sözü, attığımız her adımı, sevaplarımızı ve günahlarımızı bizim defterlerimize özenle yazıyorlar. Kuşkusuz müminler için bu defterlerin açılması çok büyük müjdedir. Çünkü mümin kısacık hayatı boyunca her gününü salih amellerle, ibadetlerle, dualarla doldurmuştur. Çünkü bu kısacık yolculuğun bitiminde ölüm olduğunun ve ardından da hiç bitmeyecek bir sonsuz hayatın başlayacağının farkındadır. Bu yüzden de Rabbinin karşısında güvenle ve teslimiyetle durur:

Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun." (Hakka Suresi, 19)

"Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım." (Hakka Suresi, 20)

İnkar edenler ise şeytanın oyununa kapılıp dünyaya daldıklarından o tren yolculuğuna büyük bir neşeyle ve keyifle çıkarlar. Yaptıkları yolculukta nefis eğitimi yoktur, ibadetler yoktur, Allah’a dayanıp güvenmek yoktur, yalnızca dünya için yaşamak vardır. Fakat yanlarında özenle taşıdıkları fakat farkında olmadıkları defterler yolculuğun sonunda açılacaktır ve o yolculukta yaşanan her gün, her saniye satır satır içinde yazılıdır:

(Önlerine) Kitap konulmuştur; artık suçlu-günahkarların, onda olanlardan dolayı dehşetle-korkuya kapıldıklarını görürsün. Derler ki: "Eyvahlar bize, bu kitaba ne oluyor ki, küçük büyük bırakmayıp herşeyi sayıp-döküyor?" Yapıp-ettiklerini (önlerinde) hazır bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)

Aslına bakarsanız o çok kalabalık milyonlarca insanın gelip geçtiği tren garında, etrafta çok sahte bir kalabalık var. O kadar büyük bir kalabalık ki, bu kalabalığın içinde kaybolup gidiyor insanlar. Birbirlerinin yüzünü görüp, Allah’ın yüzünü görmeyi unutabiliyorlar. Birbirlerine çok değer veriyorlar. Eşlerinin, dostlarının, arkadaşlarının sözleri onlar için çok büyük önem taşıyor. Gün içinde yaşadıkları olayların içine o kadar çok dalıyorlar ki bütün konuşmaları dünyaya yönelik oluyor. Nasıl para kazandıklarını anlatıyorlar, nasıl çocuklarını en güzel yerlerde okuttuklarını anlatıyorlar, nasıl mallar ve mülkler biriktirdiklerini anlatıyorlar. Ama bilmiyorlar ki geçtikleri tüm duraklarda bunları birer birer bırakacaklar. Bilmiyorlar ki yolun sonunda yalnızca Allah’ı bulacaklar.

Artık sen onları, belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.

Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla

Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller. (Mü'minun Suresi, 54- 56)

Müminler ise o trene derin bir imanla, teslimiyetle ve samimi bir kalple biniyorlar. Biliyorlar ki bu yolculuk gerçekten de çok kısa sürecek. Allah bu kısacık dünya hayatında onları çeşitli imtihanlarla, zorluklarla, hastalıklarla deneyecek ve onlar da sabırla ve güzellikle bu imtihanlardan geçecek. Bu yolculukları hep salih amellerle, duayla, ibaetlerle dolu olacak. Onlar da her durakta mallarını, mülklerini, eşlerini, dostalarını çocuklarını, kısaca herşeylerini bırakacaklar. Çünkü bu yolculuğun sonunda sadece beyaz bir kefenle onları bekleyen toprak var. Bu yüzden de bunun şuurundalar, dünya hayatının hiç hırs yapılmayacak bir yer olduğunun farkındalar. Samimi bir kalple ve derin bir imanla geçirdikleri bu yolculuğun sonunda onları karşılayacak olan Adn cennetleri var.

İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. (Böyle) Yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık (ecir var). (Ali İmran Suresi, 136)

Bu dünya hayatı, yalnızca bir oyun ve '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalanmadır'. Gerçekten ahiret yurdu ise, asıl hayat odur. Bir bilselerdi. (Ankebut Suresi, 64)

Şu bir gerçek ki, aynı tren garında durup da bu trene binmekten kaçabilen tek bir insan olmayacak. Dünya hayatında o çok değer verdiğimiz insanların hepsi bu trene mutlaka binecek ve yolculuğun sonunda o çok değer verilen milyonlarca beden yalnızca bir avuç toprağa dönüşecek. Yolculuğun sonunda bedenler birer birer toprağa girerken, kemikler dağılacak, dünyada yaşayan o milyonlarca insandan nerdeyse hiçbir iz kalmayacak. Geride yalnızca Rablerinin karşısında saygıyla eğilen ve bağışlanmayı bekleyen ruhlar kalacak...

Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Furkan Suresi, 70)

Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası pek şiddetli olan ve lütuf sahibi (Allah'tan). O'ndan başka İlah yoktur. Dönüş O'nadır. (Mü'min Suresi, 3)

Adnan Oktar'ın Arab News & News Rescue ve Hiba Magazine'de yayınlanan makalesi:

http://www.arabnews.com/islam-perspective/news/669721

http://www.hibamagazine.com/a-handful-of-earth/

http://newsrescue.com/a-handful-of-earth/

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER