Günümüzde uluslararası bir birlik içinde yer almak, ülkelerin ulusal güvenliği ve ekonomik çıkarları için zorunlu hale gelmiştir. İslam ülkelerinde yaşanan her türlü soruna çözüm üretilmesi de ancak oluşturulacak İslam Birliği ile mümkün olabilir. NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı), AGİT (Avrupa Güvenlik ve İş birliği Teşkilatı), AB (Avrupa Birliği) gibi devletlerarası iş birliği teşkilatlarına benzer bir şekilde oluşturulabilecek böyle bir birlik, her geçen gün Müslüman ülkeler için daha da gerekli hale gelmektedir.
Müslüman Ülkelerin Sahip Olduğu Avantajlar
Müslüman ülkelerin büyük çoğunluğu hem jeo-stratejik olarak avantajlıdır, hem de doğal gaz ve petrol başta olmak üzere değerli enerji kaynaklarına ve doğal zenginliklere sahiptir.
Batı tarafından tüketilen petrolün yaklaşık yarısı bu coğrafyadan ihraç edilmekte, dünya tarım ürünlerinin %40`ı da yine bu bölgede üretilmektedir. (Islamic Countries Have the Resources to Match the West) Başta Basra Körfezi bölgesi olmak üzere, dünya ekonomisinin İslam coğrafyasından ihraç edilen petrol ve gaza bağımlı olduğu, pek çok ekonomist ve stratejist tarafından açıkça ifade edilmektedir. (Anthony H. Cordesman, US Policy Ten Years After Gulf War - Executive Summary and Major Policy Recommendations, CSIS, 30 Ekim 2000)
Sadece Basra Körfezi bölgesi, bugüne kadar keşfedilmiş dünya petrol rezervlerinin üçte ikisini barındırmaktadır. Üstelik ABD Enerji Bakanlığı tarafından yapılan araştırmalar, Körfez bölgesinin petrol ihracatının 2000 ile 2020 yılları arasında %125 artacağını göstermektedir. (Anthony H. Cordesman, Arleigh A. Burke, The US Military and the Evolving Challenges in the Middle East, 9 Mart 2002, s. 3) Bu, tıpkı bugün olduğu gibi gelecekte de, dünya enerji ihtiyacının büyük ölçüde Körfez`den sağlanacağı anlamına gelmektedir. Petrolün yanı sıra, Ortadoğu`nun dünya gaz rezervinin yaklaşık %40`ına sahip olduğu gerçeğinin de göz ardı edilmemesi gerekir. Bunun %35`e yakını Körfez bölgesindedir. (a.g.e. s.4)
Öte yandan Cezayir, Libya ve diğer bazı Kuzey Afrika ülkerinin toplam rezervleri ise dünya rezervlerinin %3.7`sidir. Ayrıca Kafkasya ve Orta Asya ülkeleri doğal gaz ve petrol, İslam ülkelerinin bazıları da maden yatakları açısından zengin kaynaklara sahiptir. Ne var ki İslam coğrafyasında, sahip olunan bu avantajdan gereği gibi faydalanılamamaktadır. Çoğu ülkede -kaynaklar zengin olmasına rağmen- yer altı kaynakları konusunda gerekli araştırmayı yapacak, üretimi artıracak ya da çıkarılan kaynağın ülke sanayisinde kullanılmasını sağlayacak gerekli alt yapı ve teknolojik imkanların yetersiz olması, bu zenginliklerin ülke ekonomisine katkısını sadece ihracatla sınırlamaktadır.
Müslüman Ülkeler Arasındaki Farklılıklar En Güzel Şekilde
Değerlendirilmelidir
Müslüman ülkelerin ekonomileri arasında işleyiş ve yapı farklılıkları bulunmaktadır. Yapılacak ortak yatırımlar ve ortak girişimler, yeraltı ve diğer bütün ülke kaynaklarının en verimli şekilde değerlendirilmesinde önemli bir adım olacaktır. Ortak girişimler sayesinde, hem ülkeler karşılıklı olarak birbirlerinin tecrübelerinden istifade edecekler, hem de oluşturulan yatırım sahaları her iki tarafın ekonomisi için de önemli gelir kaynağı olacaktır.
Böylece iş imkanları artacak, ihracat gelişecek ve her iki toplumda da gelir seviyesi yükselmeye başlayacaktır. Bir ülkede petrol üretilirken, belki bir diğerinde bu petrol işlenecek; tarım imkanları sınırlı olan bir İslam ülkesinin ihtiyaçları tarım üretimi yüksek ülkeler tarafından giderilecektir. İş gücü sınırlı olan bir ülkenin bu eksikliği bir başka İslam ülkesi tarafından karşılanacak, iş gücü olan ancak sanayisi gelişmemiş ülkelerde de, gelişmiş olanlar çeşitli yatırımlar yapabileceklerdir. Bilgi birikimi ve tecrübe paylaşımı bereketi artıracak, teknolojik gelişmelerden tüm Müslümanlar gereği gibi yararlanacaklardır.
Bu doğrultuda Müslüman ülkeler diğer yatırım gruplarına karşı ortak bir güç olarak hareket edebilecek ve küresel ekonominin önemli bir parçası haline geleceklerdir. Bu sayede Müslüman halkların refah seviyesi ve yaşam standartı yükselecek, İslam dünyasındaki eşitsizlikler ortadan kalkacaktır.
Sonuç
Üzerinde durulan bu konular ancak merkezi bir kurumun önderliği ve koordinasyonuyla gerçekleştirilebilir. Bunun sağlanması ise, öncelikle İslam ülkelerinin gerçek Kuran ahlakının ve Peygamberimiz (sav)`in sünnetlerinin gerektirdiği ahlak yapısını tam olarak uygulamaya çalışmaları, kısacası İslami bir kültürel uyanışla mümkündür. Bu kültürel uyanış, beraberinde Müslümanlar arasında dayanışmayı, siyasi ve ekonomik iş birliğini de getirecektir.
Yüce Rabbimiz`in "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın…` (Al-i İmran Suresi, 103) emri gereği Müslümanların bir an önce gerçekleştirmesi gereken dostluk ve iş birliği, büyük bir güç dengesi olacak ve aynı zamanda dünya barışına da büyük katkıda bulunacaktır. Bu vesileyle hüküm sürmekte olan istikrarsız yapı sona erecek; İslam Birliği önderliğinde, Allah`ın izni ile, başta Müslüman ülkeler olmak üzere tüm dünyaya barış adalet ve refah gelecektir.