1- İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin ülkenin dışişleri ile ilgili yaklaşımı hakkında ne düşünüyorsunuz? İran’ın dünya ülkeleri ile ilişkilerini iyileştirmek isteyen ve uluslararası çevrelerin İran’ın nükleer programı hakkındaki endişelerini gidermek niyetinde olan ılımlı bir politikacı olarak tanınıyor. Kendisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yeni Başbakan Ruhani’nin yemin töreninde ilk olarak her türlü aşırılığa karşı olduğunu söylemesi ve ılımlılık mesajı vermesi gerçekten önemliydi. Dikkat çeken bu açıklamaları, daha sonrasında verdiği birlik mesajları, herkese dostça yaklaşan üslubu Tevrat, İncil ve Kuran’ın ortak değerlere sahip olduğunu belirtmesi ile de ciddi şekilde desteklendi. Müslüman ülkeler için ılımlılığın benimsenmesi ve sanat, bilim, kadın gibi değerlere sahip çıkılması önemlidir. Sayın Ruhani’nin geçtiğimiz günlerde sanatçıların üzerindeki baskıları kaldırmaya yönelik açıklamaları da oldukça dikkat çekici. Dünyaya verdiği ılımlı mesajlar çok güzel. Ruhani ile İran güzel bir değişim atmosferinin içine girmiş görünüyor. Bu, İran’ın da tüm dünyanın da ihtiyacı olan bir şeydi.
Aslında tüm sorunlar, uygulanan politikalardaki “sevgi, kardeşlik ve barış” ruhunun samimiyetine diğer toplumların inandırılmasıyla son bulur. İşte bu nedenle sık sık ve doyurucu bir şekilde İran’ın nükleer, kimyasal veya konvansiyonel silahla olsun, insan öldürmenin her türlüsüne karşı olduğunu dile getirmesi çok önemli. Hatırlarsanız Hamanei bunu dile getirmişti. Bu çok güzel oldu. Nükleer silah kullanmanın İslam dinine göre haram olduğunun tekrar tekrar açıklanması çeşitli ülkeler üzerindeki İran ile ilgili kaygıların giderilmesine büyük ölçüde yardımcı olacaktır. Bunun daha da inandırıcı bir şekilde anlatılması ve Batı’nın ikna edilmesi önemli. İslam, terörü söndüren sudur. İslam sudur, terör de ateştir. Yani su ateşi yakar mı? Su ateşi söndürür. Dolayısıyla sevgi, şefkat, merhamet, saygı, derin düşünmek, samimiyet, yardımseverlik gibi değerlerin İslam’ın özünde olduğunun çok iyi anlatılması gerekir. Eğer dünya, Ruhani’nin sevecen yaklaşımının bir ülke politikası olduğuna kanaat getirirse, gereksiz husumet havası da ortadan kalkacaktır.
2- İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif kısa süre önce Türkiye’ye geldi ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da dahil üst düzey devlet görevlileri ile temaslarda bulundu. Özellikle iki ülke yetkililerinin karşılıklı ticareti 2017 yılına kadar 50 milyar dolara çıkartma sözü vermiş olmalarını dikkate alarak, İran – Türkiye ilişkilerinin geleceği hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Türkiye ve İran Ortadoğu’nun iki büyük ve çok önemli gücü. Allah’ın izniyle gerçekleşmesini beklediğimiz İslam Birliği’nin ilk iki ülkesi Türkiye ve İran olacak. İran ile aynı tarihi ve aynı coğrafyayı paylaşan iki ülkeyiz. Daima ilişkilerimiz iyi olmuştur. Ortadoğu’nun içinde bulunduğu iç karışıklıklar kimi zaman farklı görüşlerde olan bu iki ülkenin dostluğunu hiçbir zaman etkilemedi. Zaten böyle olması gerekir. Yıllardır, özellikle Ortadoğu’daki mevcut sorunların çözümü için Türkiye İran ittifakının önemini savunduğum bilinir. Böylesine iki güçlü ülkenin sevgi üzerine kurulmuş olan ittifakı Ortadoğu’da önemli bir manevi güç oluşturacak, diğer devletlerin de katılımıyla Suriye, Irak, Mısır gibi şu anda ciddi sorunlar yaşayan ülkelere de çözüm alınabilecektir. Dolayısıyla İran ve Türkiye daima çok güçlü bir ittifak içinde olmalıdır, bu ittifak da dinimizin gerektirdiği şekilde koşulsuz bir sevgi üzerine kurulu olmalıdır.
Sayın Ruhani ve Zarif, bu konuda ciddi hamleler atabilecek iki aydın ve ileri görüşlü kişi. Suriye konusunda Türkiye’ye İran’dan gelen “birlikte çözüm bulalım” teklifi ayrıca çok büyük önem taşıyor. Bir Müslüman ülkesinde gerçekleşen zulmü, mutlaka Müslümanlar bir arada çözmelidirler. Bu konuda özellikle İran-Türkiye ittifakının çok büyük katkıda bulunacağını düşünüyorum.
Biliyorsunuz ambargoya rağmen Türkiye, İran ile ticaret ayrıcalığına sahip yegane ülkedir. İnşaAllah en kısa sürede uygulanan ambargonun tamamen kalkmasını ve İran halkının refaha kavuşmasını diliyorum. Ticari anlamda İran’ın büyümesi bizim için iftihar vesilesidir. Biz Türkiye’nin ekonomik anlamda büyümesini isterken, daima diğer İslam ülkeleriyle birlikte büyümesini hedefledik. Dolayısıyla gerçekleşen ticari anlaşmaların oldukça büyük önem ve değer taşıdığına inanıyorum. Bu aynı zamanda gelişen dostluk ilişkilerimizin de bir göstergesi.
3- İran ve Amerika Birleşik Devletleri arasında bir uzlaşma ve barışma gerçekleşmesi olasılığı hakkında ne düşünüyorsunuz? İran halkı, ABD’nin 1953 darbesi ve 8 yıllık savaş döneminde Saddam Hüseyin’e verdiği destek nedeniyle kendi ülkelerinin iç işlerine doğrudan ve dolaylı olarak yaptığı müdahaleleri acı hatıralar olarak anımsıyor. Amerika Birleşik Devletleri, İran ile arasındaki gerilimi nasıl yatıştırabilir ve İran halkının güvenini kazanabilir?
Geçmişte olan olayları ve uygulamaları daima geçmişte bırakmak gerek. Geçmişte Amerikan yönetimine, Ortadoğu konusunda oldukça ürkütücü planları olan bazı anlayışlar da etki etti. Onların yanlışlarını yeni yönetimlere mal etmek ve bu bakış açısının değişmeyeceğini düşünmek yanlış olur. Nitekim genel tabloya bakıldığında Amerika’nın yönetiminin de halkının da geçmişten daha farklı bir bakış açısı içinde olduğunu görmek zor değil. Başından beri Ortadoğu’dan çekilme politikası içinde olan Obama, geçmiş bazı Amerikan liderlerine göre oldukça makul bir lider. Barışçıl bir çizgide ilerleyen, ekonomik krizin zorluklarını aşmaya çalışan ve Ortadoğu’dan askerlerini çekmek isteyen şimdiki Amerika’nın yeni İran politikasına olumlu yaklaşmak daha doğru olur. Amerika’nın içinde bazı kesimler “hizaya getirme” politikasının etkili olacağını düşünerek büyük bir yanılgıya düştüler. Oysa en etkili sonuç alabilecekleri yöntem eğitimdi. Bu sadece ABD politikası için değil tüm devletlerin karşılaştıkları sorunlarda izlemeleri gereken asıl yoldur. Anti materyalist anti Darwinist eğitimle birlikte Kuran ve iman hakikatlerine dayalı eğitim dünyanın karşılaştığı tüm sorunların temel çözümü olacaktır.
Ayrıca son gelişmeleri elbette İran’ın yeni politikası çerçevesinde de değerlendirmek lazım. Ilımlı bir yönetimin başa gelmesi bu konuda Amerika’nın da adım atabilmesi için önemli bir fırsat oldu. Ruhani yönetiminin Obama yönetimi ile iyi ilişkiler içinde olması oldukça büyük getirileri olacak olan güzel bir gelişmedir. Ortadoğu halkları olarak bizim Amerika’ya verebileceğimiz, Amerika’nın da bize vereceği çok büyük katkılar ve güzellikler vardır. Bunları değerlendirmeli, geçmişin geleneksel düşmanlık politikalarını terk etmeli ve sevgi ve dostluğa yönelik adımlar atmalıyız. Çünkü hedeflediğimiz İslam birliği, sadece İslam ülkelerine değil, tüm dünyaya refah getirecek olan bir kurtuluştur. Geçmişte imkansız gibi görünen İran-Amerika uzlaşmasının gerçekleşiyor olması, bence bütün dünya ülkelerine örnek teşkil edecektir. Dolayısıyla geçmişi bir kenara bırakıp yeni, doğru ve dostluğa dayalı ilerici adımlar atmak en doğru hareket olacaktır.
4- Türkiye, Müslüman bir ülke fakat vatandaşlarının büyük çoğunluğu Sünni. Diğer yandan İran’da Şiiler çoğunluğu oluşturuyor. Buna rağmen iki ülke uzun yıllardır birbirleriyle yakın ve dostane ilişkilerini sürdürüyorlar. Bir Müslüman alim olarak Sünnilerin ve Şiilerin barış içinde birlikte yaşamaları konusunda ne düşünüyorsunuz? Anlaşmazlıklardan nasıl uzak durabilirler ve yakınlaşmayı, dayanışmayı nasıl başarabilirler?
Bizler her şeyden evvel Müslümanız. Aynı dini paylaşıyoruz ve kardeşiz. Sunni-Şii çatışması tamamen suni olarak türetilmiş ve İslam alemini paramparça etmek için ortaya sunulmuş bir oyun. Bu oyuna hiçbir Müslüman düşmemeli. Bizim ülkemizde Şiiler ve Aleviler de bulunuyor. Onlar bu ülkenin süsüdür. Her zaman söylüyorum bu ülkenin çimentosudurlar. Onlar sevgi insanlarıdır, onların sevgisini daima herkese örnek gösteririm. Peygamberimiz (sav) ve Hz. Ali (as)’a günümüze kadar getirdikleri derin sevgi takdir edilecek, örnek alınacak müthiş bir güzelliktir. Aramızda bir ayırım yok. Bizler “Müslüman” ismi altında birleşen tek bir ümmetiz. Örneğin ben Hz. Ali (as)’ın soyundan geliyorum ve bununla gurur duyuyorum. Hz. Ali (as)’ı bu kadar çok seven insanların varlığından da gurur duyuyorum. Kendi ülkemdeki Şiiler gibi İran’daki Şii ve Sunnilerin tümü benim kardeşimdir. Birini diğerinden asla ve asla ayırt etmem.
Hiçbir Müslüman dünyada kardeşi kardeşe kırdırmayı hedefleyen bu oyuna gelmemelidir. Sunni-Şii ayırımcılığı sadece Müslümanları güçsüzleştirmek için bazı sinsi kesimlerin ortaya attığı ve güçlenerek bugüne kadar getirilen bir aldatmacadır. Şu anda bunu kendi çıkarları için destekleyenler de var. Ortadoğu’nun içinde bulunduğu şu anki kargaşa ve güçsüzlük onların bu çabası neticesinde oldu. Kimse bu oyuna gelmemeli. Allah Kuran’da “Müminler kardeştir” diyor, “dağılıp ayrılmayın” diyor. Aynı Allah’a ve aynı peygambere inandığımızı unutmadan bir arada olmamız gerekiyor. Nefret isteyenlere sevgiyi öğretmemiz gerekiyor. Çünkü dinin gereği budur.
İran ve Türkiye dostluğu bunun güzel bir örneği. Artık bundan sonra bunu daha güçlü göstermemiz, mezhep üzerinden çatışma arayanlara her şeyin sevgi ve birlik ile hallolacağını göstermeliyiz.
5- Yakın zamanda yayınladığınız makalelerinizde Amerika’nın İran veya diğer ülkelere ekonomik yaptırımlar uygulama politikasının yıkıcı etkileri olduğunu, çünkü bunların söz konusu ülkelerin kendi vatandaşlarının hayatlarına etki ettiğini ve gıda, ilaç ya da diğer emtiaya erişimlerini engellediğini belirtmiştiniz. İran halkı üzerindeki yaptırımlar hakkında düşünceleriniz nelerdir? Bunların yasal ve haklı gerekçelere dayandığını düşünüyor musunuz?
Böyle bir yöntemin hiçbir şekilde haklı olduğunu düşünmüyorum. O ülkenin insanlarına yazık değil mi? Yeni doğan çocuklarına, masumlarına, zavallı halka? Burada haksız ve son derece gereksiz bir uygulama var. Amerika, böyle bir uygulama ile büyük bir yanlış yaptı, bunun yükünü İran halkı çekiyor şu anda. Politik anlamda ülkelerin liderleri arasında bir anlaşmazlık meydana geliyor ve ülkenin halkına ambargo uygulanıyor. Halk yoksulluk içinde kalıyor, onlara ilaç, yeterli besin hiçbir şey ulaşamıyor. Bu doğru değil. Bu yanlışın hemen düzeltilmesi lazım. Karşılıklı görüşmelerin ve iyi niyet mesajlarının bu açıdan da önemli olduğunu düşünüyorum. Umarım kısa süre içinde bu haksız ambargo uygulaması ortadan kalkar.
6- Batı dünyasında İran karşıtı bir duyarlılık oluşmasına neden olan ve okuyucularına taraflı, ürkütücü ve önyargılı bir İran tablosu çizen bir kısım ABD ve Avrupa medyası hakkında görüşleriniz nelerdir? İranlıların bu ön kabulleri yıkmaları ve ülkelerinin gerçeğini tüm dünya kamuoyuna göstermeleri nasıl mümkün olabilir?
İran’daki bazı uygulamalar ve bazı idarecilerin mesajları Batı’da ister istemez İranofobik bir algı oluşturdu. Ama bu algıyı ortadan kaldırmak çok kolay. Batı medyasının bir kısmı Ruhani rejimi ile İran’da bir değişimin ve reformun gerçekleştiğine inanamıyorlar. Hala şüphe ile bakıyorlar. Bunun neticesinde öfkeli tavırlarını bırakmıyorlar.
Bunun değişmesinde İran yönetimi, İran medyası ve İran halkının girişimleri önemli. Batı’nın İran’dan sevgi mesajları duymaya ihtiyacı var. Sn. Ruhani bu mesajları sık sık veriyor ve özellikle her inançtan insanın görüşüne saygı mesajı vermesi gördüğünüz gibi bütün dünyada çok büyük bir etki yarattı. Buna İran basını destek olmalı. Batı dünyası, her dine, her inanca, her düşünceye saygı gösteren ve düşünce ve inanç özgürlüğünü savunan bir İran gördüğünde hemen rahatlayacaktır. İran’a karşı yükselen öfkeli seslere karşı ısrarla sevgi ve barış mesajları veren bir İran gördüklerinde şaşıracak ve üslup değiştireceklerdir. Bizim dinimizin esası sevgi ve herkesi kucaklamaktır. Dinin esası olan bu birlik ruhunun İran’dan geldiğini gördüklerinde onlar da değişeceklerdir.
Bu arada başta da belirttiğim gibi Sn. Ruhani’nin sanat ve sanatçılara yönelik açılımını çok olumlu buluyorum. Sanatın desteklenmesi, bağnazlık ve radikalizm korkusu içindeki topluluklara olumlu bir mesaj verir. Bağnazlar sanattan kaçarlar ama gerçek Müslümanlar sanatı Allah’ın güzel ve övülmesi gereken nimeti olarak görürler. Dolayısıyla sanat ve bilim konularında verilen bu olumlu mesajlar, Batı’nın İran’a bakış açısını en fazla değiştiren unsurlardan biri olacaktır.
7- Kitaplarınızın bir kısmı Farsça’ya tercüme edildi ve İran’da dağıtımı gerçekleşiyor. İranlı okuyuculara ulaşmanın önemli olduğunu düşünüyor musunuz? İran’da kitaplarınızın tercüme edilmesi ve yayınlanması ile ilgili görüşleriniz nelerdir?
Kitaplarımın İran’da yayınlanıyor olmasından çok büyük gurur duyuyorum. Daha önce söylediğim gibi İran, Ortadoğu’nun kalesi olan önemli bir ülke. İnsanları çok değerli, mazlum ve güzel insanlar. Hem İslam kardeşliğimiz hem de tarihi kardeşliğimiz var. Bunun çok güçlenmesi ve iki ülkenin kopmaz sevgi bağlarıyla birleşmesi gerekiyor. Benim kitaplarım günümüzde yaygın olan hurafeleri reddeden, Kuran’ın temelindeki sevgi ve barışı temel alan, Allah’ın Varlığını doğadan, evrenden, canlılardan milyonlarca delille anlatan ve Hz. Mehdi (as)’ın geliş döneminde olduğumuzu müjdeleyen kitaplardır. Kitaplarımın satışından asla kar almadığımı ve tümünün internette bedava olarak bulunduğunu belirtmek isterim. Dolayısıyla bu önemli gerçekleri anlatmamdaki tek amacım sadece Allah rızasıdır.
Bizler önemli ve değerli bir dönemin içindeyiz, Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunu bekliyoruz. Dolayısıyla dünyanın kargaşa içinde olduğu bu dönemde insanlara doğruyu gösterecek, onları Hz. Mehdi (as)’ın kutlu dönemine hazırlayacak vesileler olması gerekiyor. Ben kitaplarımın buna vesile olması için dua ediyorum. Kitapların dünya çapındaki etkisini gördüğümde bu durum beni çok sevindiriyor. İnşaAllah yakın bir zamanda daha fazla Farsça kitabımı İran’da dağıtma imkanı olur. İran’daki kardeşlerime daha fazla ulaşma imkanı bulabilirim.
27.01.2014
Röportajın orjinaline aşağıdaki linkten ulaşılabilir: