Dünya atmosferini oluşturan gazlardan canlılık için kuşkusuz en önemli olanı oksijendir. Oksijen, insan gibi kompleks bedenlere sahip canlıların enerji elde etmek için kullandıkları pek çok kimyasal reaksiyonun gerçekleşme sebebidir. Varlığımızın temelini oluşturan karbon bileşikleri, oksijenle reaksiyona girerler. Bu reaksiyon sonucunda su, karbondioksit ve enerji açığa çıkar. Hücrelerimizde kullandığımız ve ATP (adenosin trifosfat) adı verilen enerji paketçikleri, bu reaksiyonla ortaya çıkarlar. İşte biz bu nedenle sürekli olarak oksijene ihitiyaç duyarız ve bu ihtiyacı karşılamak için yaşamımızın her dakikasında nefes alırız. Bunu o kadar çok yaparız ki, nefes almanın son derece normal bir işlem olduğunu zannederiz. Oysa gerçekte solunum, son derece karmaşık bir iştir.
Nefes almak, bizim için bir reflekstir. Nefes almak için herhangi bir planlamaya ihtiyaç duymayız. Vücudumuzdaki üstün mekanizma, bulunduğumuz ortamlara ve durumlara göre ihtiyacımız olan oksijenin bir ayarlamasını yapar. Yürürken, koşarken, kitap okurken ve uyurken ihtiyacımız olan oksijen miktarı kusursuz bir şekilde hesaplanır ve vücut kendisini buna göre ayarlar. Nefes almaya bu kadar çok ihtiyaç duymamızın sebebi, vücudumuzda her saniye gerçekleşen milyarlarca ayrı işlemin, daima oksijen sayesinde gerçekleşen reaksiyonlardan enerji sağlamasıdır.
Örneğin bir insan gözünün retina tabakası, milyonlarca hücrenin sürekli olarak oksijenle beslenmesi sayesinde görüntü sağlar. Eğer kanımızdaki oksijen seviyesi düşerse, ``gözümüz kararır``. Aynı şekilde vücuttaki bütün kaslar, bu kasları oluşturan hücrelerin tümü, karbon bileşiklerini yakarak, yani oksijenle reaksiyona girerek enerji elde ederler. Dolayısıyla oksijen, bizi oluşturan hücrelerin ``yaşayabilmeleri`` için en temel şarttır.
Söz konusu enerji elde edildiğinde ise ortaya, vücuttan atılması gereken karbondioksit çıkar. Karbondioksit de, yine son derece doğal bir şekilde gerçekleştirdiğimiz solunum yoluyla vücuttan atılır. Dışarıdan havayı içimize çektiğimiz anda, akciğerimizde bulunan yaklaşık 300 milyon küçük odacığa oksijen dolar. Bu kadar fazla miktarda odacığın bulunmasının sebebi, ciğerin hava ile temas eden alanını maksimuma çıkarmaktır. Bu sıkıştırılmış alan gerçekte o kadar büyüktür ki, eğer bu alanı çıkarıp düz bir yüzeye yaysak, bir tenis kortu kadarlık yer kaplayacaktır. Bu odacıkların duvarlarını kaplayan kılcal damarlar, hemen bu oksijeni kendi içlerine çekerler ve önce kalbe oradan da vücudun her noktasına taşırlar. Kılcal damarlar oksijeni içeri alırken, aynı anda da atık madde olan karbondioksiti bırakırlar. Yarım saniyeden de kısa süren bu işlem sayesinde, ``solunum`` gerçekleşir, yani hayatta kalırız.
Bizi hayatta tutan sebepler oldukça fazladır. Ancak bu sebepleri yerine getirebilmek için çoğu zaman çaba göstermemiz gerekmez. Onlar bize en kolay ve en kusursuz şekilleriyle sunulmuşlardır. Oksijen bir nimettir ve bize her saniye sürekli olarak ikram edilmektedir. Bir canlı bedenini oksijene ihtiyaç duyacak şekilde yaratan, onun için en uygun şekilde oksijen yaratan ve bunu hiç hissettirmeden durmaksızın bedenimize veren Yüce Allah (c.c)`tır. Bizi yaratan Allah (c.c), bizi yaşatan tüm sebepleri aralıksız olarak ikram etmekte, rahmeti ile bizleri kuşatmaktadır. Düşünüp iman edenler için bu delil, Allah (c.c)`ın büyüklüğünü ve kudretini tekrar düşünmek için tek başına yeterlidir.
De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" De ki: "Allah'ındır." O, rahmeti Kendi üzerine yazdı. Sizi kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde elbette toplayacaktır. Nefislerini hüsrana uğratanlar, işte onlar inanmayanlardır. (Enam Suresi, 12)