“Bundan dolayı, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan bir bolluk (fazl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar, Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir.” (Al-i İmran Suresi, 174)
Allah Makir (Tuzak kuran)’dır, İnkar Edenlerin Tuzaklarını Bozulmuş Yaratır
Tarih boyunca hak din ahlakına karşı hileli düzenler kuran inkarcılar, -iktidar hırsları, kişisel çıkarları gibi- kendi bencil tutkuları için insanları din ahlakından uzaklaştırmaya çalışmışlardır. Ancak burada göz önünde bulundurulması gereken son derece önemli bir nokta vardır; Allah bir ayetinde şöyle bildirir:
“Onlardan öncekiler de hileli düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun tümü Allah'a aittir...” (Rad Suresi, 42)
Yukarıdaki ayette bildirildiği gibi, düzen kuruculuğun tümü Allah'a aittir; bu nedenle inkarcıların kurdukları düzene karşılık olarak en büyük düzeni kuran yine Allah'tır. Allah, İbrahim Suresi’nin 46. ayetinde inkarcıların müminlere karşı tuzak kurma konusunda, içinde bulundukları çıkmaz durumu şöyle haber vermiştir:
“”Gerçek şu ki, onlar hileli düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen vardır.” (İbrahim Suresi, 46)
Müminlere karşı kurulan hileli düzenlere karşılık olarak, Allah Katında mutlaka rahmani, yani müminleri korumaya yönelik bir karşı düzen vardır. Ve bu, Allah'a göre çok kolaydır. Allah elçilerini ve müminleri hedef alan tuzakların tamamını boşa çıkarır ve tuzaklarını, daha kurma aşamasındalarken inkarcıların kendilerine döndürür. Bir ayette Rabbimiz’in düzen kurmada daha hızlı olduğu şöyle bildirilmiştir:
"... düzen kurmada (karşılık vermede) Allah daha hızlıdır. Şüphesiz, bizim elçilerimiz, sizin ‘geliştirmekte olduğunuz düzenleri’ yazmaktadırlar." (Yunus Suresi, 21)
Baskı, Zulüm ve İftiralar Karşısanda İman Edenlerin Tavrı
Kuran ahlakına göre yaşayan müminler, herşeyden önce tüm olayların Allah'ın bilgisi ve kontrolü altında gerçekleştiğine ve her olayı Allah'ın kendileri için en güzel ve en hayırlı şekilde yarattığına kesin bir bilgiyle iman ederler. Dolayısıyla, en kötü görünen iftira sözü ile de karşılaşsalar, şiddetli bir baskı da görseler bunun ardından mutlaka kendileri için bir hayır geleceğini bilirler. Elbette ki, müminler kendileri hakkında söylenen asılsız sözlerden uzak olduklarını göstermek için her türlü meşru yola başvururlar. Ancak, sonuçta Allah'ın kendileri için hayır ve güzellik dilediğini bilerek bunu yaparlar.
Hatta kimi zaman dünya hayatındaki imtihanın bir parçası olarak, bir mümin için iftira ile birlikte birçok başka zorluk da peşi sıra gelebilir. İşte gerçek bir Müslüman tüm bunların Allah Katından bir deneme olduğunu, her zorlukla beraber bir kolaylık yaratıldığını ve sabredenlerin cennet ile müjdelendiklerini bilerek çok kararlı, itidalli, cesur ve şevk dolu bir tavır gösterir. Asla sıkıntı duymaz, ümitsizliğe kapılmaz, üzülmez; başına gelen tüm zorlukları Kuran'da emredilen akılcı tavır ve güzel üslupla karşılar. Nitekim bir ayette müminlere atılan iftiranın, kendileri için aslında bir hayır olduğu şöyle bildirilir:
Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azap vardır. (Nur Suresi, 11)
Bediüzzaman Said Nursi de Baskı ve Zulümle Engellenmek İstenmişti
Bediüzzaman Said Nursi, 20. yüzyılda yetişmiş en büyük İslam alimlerinden biridir. 87 yıl süren hayatı boyunca İslam ahlakını savunmuş, materyalist felsefeye, din ve mukaddesat düşmanlarına karşı büyük bir mücadele vermiştir. 6000 sayfalık dev eseri Risale-i Nur, hem çok derin bir Kuran tefsiri, hem de materyalist felsefeyi çürüten ve iman hakikatlerini en iyi şekilde ortaya koyan bir eserdir.
İnsanları Kuran ahlakına, hak dine davet etmek için verdiği bu fikri mücadelede Bediüzzaman Said Nursi'nin karşısına çıkan en büyük engel, materyalist felsefeyi ve din düşmanlığını kendilerine temel prensip olarak kabul eden bazı çevreler olmuştur.
Bediüzzaman’a Hazırlanan Komplolardan Bazıları
* Bediüzzaman ve talebeleri hakkında düzenlenen en büyük komplolardan biri Eskişehir'de yaşanmıştır. Bediüzzaman'ın hayatını anlatan Son Şahitler isimli kitapta 1935 yılında Eskişehir'de gelişen olaylar şöyle anlatılır:
"Süleyman Rüştü Çakın'ın ifadesine göre Said Nursi Cuma namazını kılmak için dışarıya çıkınca binlerce insan sokaklara dökülmüş, vali ve idareciler telaş etmiş, bu sırada 10. söz olan Haşir Risalesi de valinin masasına bırakılmıştı. Bunun üzerine "Bediüzzaman ve talebeleri harekete geçtiler, vilayeti bastılar." diye Ankara'ya bildirilmiş ve Eskişehir hapsine netice veren tevkifler başlamıştı." (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, c.4, sf.141)
Bediüzzaman'ın böyle suni bir sebepten tutuklanmasının ardından ise, Eskişehir'e getirilir ve 11 ay boyunca Eskişehir Cezaevi'nde hapsedilirler. Necmettin Şahiner Son Şahitler adlı kitabında, Bediüzzaman Said Nursi'nin Eskişehir Cezaevi'nde geçen günlerini şu şekilde anlatır:
"...Zaten bize idam mahkumu gözüyle bakıyorlardı. Hiçbir ziyaretçi bırakmıyorlardı. 'Siz de idam olacaksınız bunlarla konuşursanız.' diyorlardı. Geceleri pislikten, tahta kurularından, hamam böceklerinden uyumak kabil (mümkün) değildi."
* Bediüzzaman'a karşı uygulanan zulüm, Eskişehir'den sonra da devam etmiştir. Eskişehir hapishanesinden tahliye olan Bediüzzaman, Kastamonu'da karakol karşısında bir evde oda hapsine alınmıştır. 8 sene sonra Denizli Mahkemesi 20 ay ceza vermiş, daha sonra Bediüzzaman Emirdağ'a mecburi ikamete yollanmıştır. Bediüzzaman burada hükümet binasının karşısında bir odaya yerleştirilerek gözetim altına alınmıştır. Camiye gitmesine bile müsaade edilmediği, devamlı takip ve gözleme tabi tutulduğu Emirdağ sürgünü, Denizli hapishanesindekinden bile çok daha ağır ve zor şartlar altında geçmiştir. Bu dönemde, hukuki yollarla Bediüzzaman'ı etkisiz hale getiremeyen muhalifleri onu zehirleyerek öldürme yoluna gitmişlerdir. Hayatı boyunca yirmi üç defa denenecek bu teşebbüslerin üçü Emirdağ sürgününde gerçekleşmiştir.
Bediüzzaman’ın Yapılan Baskı ve Zulüm Karşısındaki Örnek Tavrı
Bediüzzaman'ın kendisine atılan iftiralara ve aleyhinde kurulan düzenlere karşı tutumu da, Kuran'da bildirilen peygamberlerin ve salih müminlerin ahlakı ile benzer olmuştur. Bu iftiralara karşı son derece sabırlı ve mütevekkil bir tavır göstermiş, çevresindekilere ise şevki, neşesi, kararlılığı ve imanı ile her zaman güzel bir örnek teşkil etmiştir.
Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur'da, kendisine yöneltilen iftiralar sonucunda aldığı hapis cezasını, kendisine yapılan zulmü ve kendisine çektirilen sıkıntıların güzel ve hayırlı yönlerini şöyle anlatmıştır:
"Benim şahsımı çürütmek fikriyle, hiç kimsenin inanmayacağı isnadlarda (iftiralarda) bulundular. Pek acib (çok hayret verici) iftiraları işaaya (duyurmaya, yaymaya) çalıştılar. Fakat kimseyi inandıramadılar. Sonra pek basit bahanelerle kışın en şiddetli soğuk günlerinde beni tutuklayarak büyük, gayet soğuk ve sobasız bir koğuşta 2 gün tecrid için hapsettiler. Halbuki ben küçük odamda günde birkaç defa soba yakarken ve daima mangalımda ateş tutarken, zafiyet ve hastalığımdan zor dayanabilirdim. Şimdi, bu vaziyette hem soğuktan bir sıtma, hem dehşetli bir sıkıntı ve hiddet içinde çırpınırken, bir inayet-i İlahiye (Allah’ın yardımı) ile bir hakikat kalbimde inkişaf etti (açığa çıktı). Manen: "Sen hapse Medrese-i Yûsufiye namı vermişsin; hem Denizli'de sıkıntınızdan bin derece ziyade (sıkıntı duymaktan çok) hem ferah, hem mânevî kâr, hem oradaki mahpusların Nurlardan istifadeleri, hem büyük dairelerde Nurların fütuhatı (zaferleri) gibi neticeler (ferahlık kazanılması, maneviyatın artması, hapishanedeki mahkumların Nur ilminden yararlanmaları ve Nur külliyatının geniş alanlara yayılarak kazandığı zaferler), size şekva (şikayet) yerinde binler şükrettirdi, her bir saat hapsinizi ve sıkıntınızı, on saat ibadet hükmüne getirdi; o fâni saatleri bâkileştirdi.(gelip geçici saatleri kalıcı kıldı)" (Lemalar, s. 244)
Bediüzzaman bir sözünde ise, çevresinde kendisiyle birlikte aynı iftira ve zulümlere maruz kalan müminlerin de, bu olaylardan dolayı ümitsizliğe kapılıp üzülmediklerini şöyle anlatmıştır:
"On aydan beri, münafıkların bir resmî memuru elde edip bütün desiseleriyle (hileleriyle) yaptıkları hücum en küçük bir şakirdi (Nur öğrencisini) sarsmadı. O iftiraları hiç hükmündedir. Böylelerden böyle iftiralar, binden bir tesiri bize olmadığı gibi, inşâAllah daire-i Nur'a da zararı olmayacak." (Şualar s. 410)
Bediüzzaman'ın ve çevresinde bulunan iman ehlinin zorluklara, iftiralara ve hileli düzenlere karşı gösterdikleri tavır, tüm Müslümanların kendilerine örnek alması gereken salih ve mütevekkil mümin tavrıdır. Allah Kuran'da Peygamberimiz (sav)'in şahsında tüm Müslümanlara, inkarcıların düzenleri karşısında nasıl davranmaları gerektiğini şöyle hatırlatmıştır:
“Sabret; senin sabrın ancak Allah(ın yardımı) iledir. Onlar için hüzne kapılma ve kurmakta oldukları hileli-düzenlerden dolayı sıkıntıya düşme. Şüphesiz Allah korkup-sakınanlarla ve iyilik edenlerle beraberdir.” (Nahl Suresi, 127-128)
Bediüzzaman’ın yanı sıra İmam-ı azam, İmam-ı Ahmed, İbn-i Hanbel gibi İslam büyükleri de başta hapsedilmek olmak üzere birçok sıkıntı, işkence ve zulme maruz kalmışlar, “tutuklanarak”, “sürülerek”, “baskı altına alınarak” engellenmye çalışılmışlardır. |
Allah Herşeyden Haberdar Olandır
İman etmeyenler, geçmişte olduğu gibi, bugün ve gelecekte de iman edenlere iftira atmaya, onlara karşı baskı ve hatta zulüm uygulamaya devam edeceklerdir. Ancak onların iftira ve eziyet verici sözleri, baskı ve zulümleri geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de iman edenleri üzmeyecek ve onlara bir zarar veremeyecektir. Çünkü, müminler çok önemli bir gerçeği bilen ve bütün hayatlarını bu gerçeği bilerek yaşayan insanlardır. Bu gerçek şudur: Allah herşeyi gören, bilen ve işitendir. Allah'ın dilemesi dışında hiçbir insan başka bir insana en küçük bir zarar vermeye dahi asla muktedir değildir.
İman etmeyenler, aralarında düzenler kurarlarken de, eziyet ve baskı planları yaparlarken de, Allah onları görmekte ve işitmektedir. En acımasız iftira sözlerini söylerken de, müminlerin tabi oldukları din ahlakından artık geri döneceklerini zannederlerken de, Allah onların akıllarından geçenleri bilmektedir. Sonsuz kudret sahibi Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirir:
“Yoksa onlar; gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (herşeyi) yazıyorlar.” (Zuhruf Suresi, 80)
İman etmeyenler söyledikleri tüm isyankar sözlerin, asılsız iftiraların, sahip oldukları tüm kötü düşüncelerin, yaptıkları tüm zulümlerin karşılığı hesap günü kendilerine geri dönecektir.
Herşeyin hakimi ve tek sahibi olan Allah ise, müminlerin dostu ve vekilidir. Müminler, sonsuz merhamet ve şefkat sahibi olan Rabbimiz’in, her zaman herşeyi en güzel, en hayırlı, en adil, en hikmetli şekliyle yarattığını bilir ve sadece O'na dayanıp güvenirler. Allah'ın dışında hiçbir varlıktan korkmazlar. Hiçbir iftira, saldırı, tehdit, alay, canlarına ve mallarına kastedilmesi onları imanın güzelliğini ve Kuran ahlakını yaşamaktan vazgeçirmeye güç yetiremez. Rabbimiz Kuran'da Müslümanların bu kararlılığını ve Allah Katında alacakları karşılığı şöyle müjdelemiştir:
“Mü'minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. Çünkü Allah, (sözüne bağlı kalıp doğru olan) sadıkları sadakatlerinden dolayı mükafaatlandıracak, münafıkları da dilerse azablandıracak veya tevbe (nasib edip tevbe)lerini kabul edecektir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Allah, inkar edenleri kin ve öfkeleriyle geri çevirdi, onlar hiçbir hayra varamadılar.” (Ahzab Suresi, 23-25)