Allah Kuran'ın, "İnkar edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) 'Siz dünya hayatınızda bütün güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz..." (Ahkaf Suresi, 20) ayetiyle, yaşadıkları Kuran dışı ahlak nedeniyle, inkar edenlerin dünyada iken, sahip oldukları tüm nimetleri ve güzellikleri tüketip yok ettiklerini bildirmektedir. İnkar edenlerin bu şekilde büyük bir kayıp içerisinde oldukları konulardan biri de "sevgiyi yaşayamamaları"dır.
Sevgi, Allah'ın dünya hayatında insanlar için yarattığı en güzel, en büyük nimetlerdendir. Elbette ki insan, Allah'ın yarattığı maddi manevi tüm nimetlerden çok büyük zevk alır; güzel bir manzara, güzel bir ev, etkileyici bir müzik, estetik hazırlanmış bir sofra, bunların hepsi insan ruhunda büyük bir coşkuya neden olur. Ancak hiçbiri sevgiden alınan zevkin yerini tutmaz. Sevgiyi bu denli üstün kılan sebep ise, "gerçek sevginin, Allah sevgisinden kaynaklanıyor olması"dır.
Müminlerin insanlara karşı kalplerinde hissettikleri sevginin asıl kaynağı, yalnızca Allah'a karşı duydukları sevgidir. Çünkü bir insandaki tüm sevilecek özellikleri yaratan Allah`tır. Sevgiyi derinleştiren asıl sebep de yine, bir kişiye karşı kalpte duyulan coşkuyu Allah'ın yarattığını, herşeyde Allah'ın tecelli ettiğini bilmektir.
Bir insanın bu şekilde gerçek sevgiyi yaşayabilmesi için ise, diğer kişilerdeki güzel özellikleri, incelikleri görüp fark edebilecek bir akla sahip olması gerekir. Kişinin aklı ve vicdanı ne kadar açıksa, sevebilme gücü de o derece yüksektir. İnsana bu üstün özellikleri kazandıran ise ancak iman ve Allah korkusudur. Dolayısıyla insan, imanı ve Allah korkusu ölçüsünde sevgi duyabilir, sevgiden de bu oranda zevk alabilir.
Aynı şekilde bir insana gerçek anlamda sevgi duyulabilmesi için de, yine bu kişinin sevilebilecek özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bunlar Allah korkusuna ve imana dayalı özelliklerdir. Bir insan Allah'a ne kadar derin iman ediyor, Allah'tan ne kadar korkuyorsa, bu insanda o kadar çok sevilecek özellik oluşur. Çünkü Allah'tan korkan bir insan güzel ahlaklı olur; merhamet, hoşgörü, güvenilirlik, cesaret, fedakarlık, akıl, vicdan duyarlılığı gibi özellikleri Allah korkusu ile gelişir. Tüm bunlar da iman gözüyle bakan insanların kalbinde doğal olarak sağlam ve derin bir sevgi oluşmasını sağlar. Bu şartlar biraraya gelmediğinde; yani sevginin temelleri Allah korkusu ve imana dayalı olmadığında ise, kişilerin gerçek sevgiyi yaşayabilmeleri mümkün olmaz.
Sevginin en önemli göstergelerinden biri ise, insanın sevdiği kişiyi, dünyada ve ahirette zarar verecek şeylerden sakındırmasıdır. Onun dünyada ve ahiretteki iyiliği, rahatı, güvenliği için samimi bir gayret sarf etmesidir.
Böyle samimi bir sevgide, müminin sevgisi belirli şartlara bağlı değildir. Çünkü yalnızca sevgisine karşılık gördüğü ya da karşısındaki insan belirli şartlara sahip olduğu takdirde seven bir insan, gerçek anlamda sevgiyi bilmiyor demektir. Gerçek sevgide karşılık ancak Allah'tan beklenir. Asıl amaç Allah'ın rızasını kazanabilmektir.
Gerçek sevgi anlayışında insanlar birbirlerinin güzel ahlaklarına; şefkat, merhamet, cömertlik, ince düşünce, fedakarlık gibi özelliklerine her şahit olduklarında sevgileri katlanarak artar. Zaman içerisinde insanların kişiliklerinin gelişmesi, ahlaklarının güzelleşmesi, tavırlarının mükemmelleşmesi ile birlikte, birbirlerine karşı duydukları sevgi daha da derinleşir.
Ayrıca gerçek sevgide bir kişinin güzelliğini, maddi birikimini, itibarını yitirmesi gibi dünyevi konular da kesinlikle önem taşımaz ve sevgiyi hiçbir şekilde olumsuz yönde etkilemez. Önemli olan kişinin imanı, Allah korkusu ve güzel ahlakıdır.
Kuran ahlakını yaşamayan insanlar için ise asıl ölçü maddi değerler olduğu için, böyle bir durum karşısında bu çürük temeller üzerine kurulu sevgi anlayışı, maddi kayıplarla birlikte hemen yok olur. Kalplerindeki inanç bozuklukları nedeniyle sevgisiz bir dünyada yaşamaktadırlar. İnsan ruhunun en çok zevk aldığı nimetlerden biri olan sevgiden, kendi bakış açılarındaki çarpıklık nedeniyle gereği gibi zevk alamamaktadırlar. Daha da önemlisi, dünya hayatında iken sevgiyi gerçek anlamda yaşamayan, sevmeyi, sevilmeyi bilmeyen bu insanlar ahirette de sonsuza kadar bu nimetin zevkinden mahrum kalacaklardır. Çünkü cennet, Allah sevgisiyle dolu olan, sevmeyi çok iyi bilen, sevilmekten çok zevk alan insanların sonsuza dek yaşayacağı yerdir. Allah mümin kullarını, dünya hayatındaki güzel ahlaklarına karşılık, sonsuz güzellik yurdu olan cennette bu büyük nimetle ödüllendireceğini müjdelemiştir.