İdam cezası, tarihin karanlık dönemlerinden sürüklenip gelen bir insanlık ayıbı olarak günümüzde hala boy göstermektedir. Geçmişteki karanlık dönemlerden kalan, haksız, adaletsiz ve sevgisiz bir uygulamadır. Dünya halkları, yüzlerce yıl boyunca devletlerin, prenslerin, kralların, firavunların, engizisyon rahiplerinin elleriyle uygulanan cinayetlere tanık olmuşlardır. 21. yüzyılda ise, modern hukuk kurumları artık bu geri dönüşü olmayan cezayı uygulamaktan vaz geçmelidirler.
İdam cezası günümüzde, Birleşmiş Milletler’e üye 102 ülkede kanunlardan çıkarılmıştır. 7 ülke idam cezasını sadece savaş dönemi suçları için uygularken, 50 ülke ise kanunlarda yer almasına rağmen, fiili olarak bu uygulamaya 10 yıl önce son vermişlerdir. 37 ülke ise idam cezasını hem kanunlarında hem de uygulamada korumaktadır. Bu 37 ülke arasında sadece ABD, Japonya, Tayvan ve Singapur endüstrileşmiş dünyadandır. Belarusya haricinde hiçbir Avrupa ülkesi ise idam cezasını uygulamamaktadır.
2014 yılında, dünya genelinde 1652 idam cezası infaz edilirken, bunların 1000’den fazlası komünist Çin tarafından gerçekleştirildi. 500 mahkum ise İran, Irak, Suudi Arabistan, Mısır, Sudan, Yemen ve Kuzey Kore topraklarında infaz edildi.
Bu kara tabloya yakışmayan önemli bir ülke ise ABD. ABD’de, başta Texas, Oklahoma ve Georgia olmak üzere 31 eyalet idam cezası uygulamakta. ABD genelinde son 40 yılda 1422 kişi idam edildi. 3000 kişi ise idam edilmek üzere bekliyor. Kuşkusuz ki, birçok konuda modern Batı dünyasının lideri olan ABD’nin, kendi halkına karşı da şefkatle yaklaşması gerekmektedir.
Amerikan tarihi de bu konuda utançla anılacak birçok insanlık ayıbıyla doludur. Ülkenin kuruluşundan bu yana 20.000 kişi idam edildi. Özellikle ABD’nin batıya doğru genişlemesinin ardından, yeni kurulan eyaletler idam cezasını geniş çapta uyguladılar. Vahşi Batı’daki kanunsuzluğun da etkisi ile, hırsızlık, tecavüz, cinayet, yağma gibi birçok suça idam cezası verildi. Kanunsuzluk artıkça, hakimler daha da merhametsizleşti. İdam cezası, adaleti sağlamak için değil, şehirlere düzen getirmek için uygulanan bir hüküm haline geldi. Aynı dönemde ülkenin güney eyaletlerinde de halk mahkemeleri ve toplu linçler günlük hayatın bir parçası oldu. 1882 -1920 yılları arasında 4742 kişi mahkeme yapılmaksızın asıldı ya da linç edildi. Bu insanların 3345’i ise iç savaş sonrası şiddet hareketlerinde asılan, yakılan, çarmıha gerilen ya da dövülerek öldürülen siyahi Amerikalılardı.
Kuşkusuz ki 21. yüzyıl artık bu linç anlayışının çoktan sona ermiş olması gereken bir dönemdir. Cezalar, halkı hizaya getirmeyi amaçlayan intikam araçları olmaktan çıkmalı; adaleti sağlayan, suçluyu öldürmeyi değil, eğiterek topluma kazandırmayı hedefleyen uygulamalar olmalıdır.
Bunun yanı sıra, idam cezası tarih boyunca zamana, toplumlara, kültürlere, sosyoekonomik duruma göre değişim göstermiş bir uygulamadır. Tarihte ölüm ile cezalandırılan birçok suç, modern toplumla birlikte ortadan kalkmıştır. Bu nedenle herhangi bir suçun ölüm cezasını hak ettiğini iddia etmek yanlıştır. Ortaçağ’da engizisyon mahkemeleri, işkence ile alınan itiraflara dayanarak on binlerce masum insanı yakarak idam etmiştir. Hatta çok yakın bir zamanda, günümüzden sadece 300 yıl önce bile, ABD’nin Massachusetts eyaletinde 24 kişi büyücü oldukları için idam edilmiştir. Oysa bugün ceza hukukunda bu suçların adı bile geçmemektedir.
Mahkeme süreçleri de çoğu zaman kafa karıştırıcı ve yönlendiricidir. Birçok mahkumiyet ortalı ve zor kabul edilebilir delillere dayanmaktadır. Adli inceleme teknolojileri zamanla değişmektedir. FBI 2000 öncesine ait 3.000 davayı yeniden incelemesinde, vakaların %90’ında kendi araştırmacılarının sonuçlarının hatalı olduğunu saptamıştır. Jüri sistemi de benzer şekilde hataya çok açık bir yargılama yöntemidir. Verilen ölüm cezası kararları, jüri üyelerinin kişisel önyargıları, yetişme ortamları, etnik kimlikleri, cinsiyet ve yaşlarına bağlı olarak değişebilen göreceli kararlar olabilmektedir.
Ayrıca idam kararları ABD’de giderek ırkçı bir hal almıştır. Siyahi Amerikalılar nüfusun sadece %12’sini oluştururken, idam sırasında olanlar arasında %41’dirler. İstatistikler hüküm giymiş kişinin beyaz olması durumunda, cezanın daha kolay uygulandığını ortaya koymaktadır. İdam cezası uygulanırken de, fakirlere azınlıklara, etnik ve dini topluluk üyelerine karşı adaletsiz bir tutum gösterilmektedir.
Bir insana ‘pişman olma’ ve ‘kendisini eğitme’ imkanı tanımayan bu haksız ölüm cezası “Büyük bir hata yaptık” demekle telafi edilebilecek bir karar değildir. 1973 yılından bu yana, toplam 156 idam mahkumu suçsuz ilan edilip salıverilmiştir. Bu insanların birçoğu on yıllarca haksız yere hapiste yatmıştır. Suçsuz bir insanı devlet eliyle öldürmek barbarca bir uygulamadır. Devleti katillerle aynı ahlaki konuma getirmektedir.
İdam cezasının, suç oranlarını azaltacağı inancı da son derece yanlıştır. İdam cezasının kaldırıldığı eyaletlerde cinayetlerde bir artış olmamıştır. 2009 yılında Krimonoloji uzmanları arasında yapılan bir araştırmaya katılanların %88’i idam cezasının cinayetleri engellemediğini düşündüklerini söylemişlerdir.
ABD’deki mahkumların %5’inin masum olduğu tahmin edilmektedir. Bu her sene 10.000 kişinin haksız yere mahkum edilmesi demektedir. Bir başka araştırma ise idam mahkumlarının %4,1’inin masum olduğunu göstermektedir. Aynı araştırmaya ayrıca 1973 yılından bu yana 340 masum kişinin idam edildiğini göstermektedir.
1992 yılında kurulan “Innocence Project” hareketi bugüne kadar suçsuz yere mahkum edilen 329 kişinin serbest kalmasını sağlamıştır. Bunların 18’i idam edilmeyi bekleyen mahkumlardır. Serbest kalanların 28’i, daha ağır bir ceza almalarını engellemek için suçlu olduklarını kabul etmişlerdir. Şüphesiz ki adli veya teknik hatalarla, masum kişileri ölüm sırasına koymak geri dönüşü imkansız hatalara ve adaletsizliğe sebep olacaktır. Çok açıktır ki ölüm cezasının telafisi yoktur.
ABD’de idam cezalarının daha az uygulanması bazı kesimlerde rahatsızlık uyandırmaktadır. 1999 yılında ABD’de de 98 kişi idam edilirken 2014’te bu sayı 19’a düşmüştür. Buna rağmen idamı gündemlerine almayan valiler eleştirilmekte, hapishanelerdeki idam odalarından sorumlu memurlar, odaların giderek daha az kullanılmasından şikayet etmektedirler. İdam cezası halk arasında hala %70 oranında onay görmektedir.
Oysa ABD idam cezasını kaldırma konusundaki çabalarıyla tüm dünyaya örnek olmalıdır. Politikacılar ve adli makamlar sorumlu davranmalı, ölüm cezası kurumsal olarak kabul gören bir yapıdan çıkmalıdır. İdam cezası bir intikam metodu değildir. İnsanlar hata yapabilecekleri için, masumların haksız yere idam edilme olasılığı hiçbir zaman kesin olarak engellenemeyecektir. Oysa tek bir kişinin bile haksız yere idam edilmesi devlet eliyle cinayet demektir.
Acil olarak yapılması gereken, BM çatısı altında idam cezası karşıtı bir program başlatılmasıdır. ABD başkanlarına yakışan da, bu kampanyanın öncüsü olmalarıdır. Unutulmamalıdır ki suçu azaltacak olan ölüm cezası değil, eğitimdir. Hiçbir ölüm cezası vicdanın etkisinin yerini tutamaz.
Adnan Oktar'ın Pravda.ru'da yayınlanan makalesi:
http://www.pravdareport.com/society/stories/01-02-2016/133218-death_penalty-0/