Geçtiğimiz günlerde basında bir haber yer aldı. Haber yine bir İslam ülkesinde, yine bir kadın ve yine bir idam cezasını içeriyordu… Batılı ülkelerin büyükelçilerinin ve insan hakları gruplarının protestolarına sebep olan bu haber, Sudan’da, sekiz aylık hamile Meryem Yahya İbrahim İshak’ın doğumdan iki yıl sonra asılarak cezalandırılması kararını içeriyordu. Aslında dünya basını İslam ülkelerinde gerçekleşen idam ve taşlayarak öldürme haberlerine artık alıştı. Çünkü, gerçekte İslam diniyle ve İslam ahlakıyla tamamen zıt olan bu uygulamaları İslamofobiyi desteklemek için kullanan büyük bir kesim söz konusu. Bu çevreler, bağnaz düşünce ve bu düşüncenin eseri olan sert, baskıcı, insanlarda sevgi değil dehşet uyandıran, kalitesiz, acımasız ahlakı sözde İslam dininin bir gereği gibi yansıtıyorlar.
Bağnaz düşünce İslam dinine bu dinde olmayan çeşitli hurafeler kattıs. İnsanların bir kısmı bunlara inandı. Çünkü dini konularda bilgisizdiler. Bağnaz düşünceler ve hurafeler öylesine hızla yayıldı ki, İslam dini bazı insanlar tarafından daha farklı algılanmaya başlandı. Öyle ki insanların bir kısmı gülmeyi haram zannettiler. Fikir özgürlüğünün, barışın, kardeşliğin, sevginin, hoşgörünün, affediciliğin İslam ahlakında yer almadığına inandılar. Dünya hayatına dair nimetlerin kendilerine ait olmayacağına şartlandırıldılar. Allah dostları, Allah’ın yarattığı nimetlere kendilerini layık görmediler. Nimetlere yüz çevirince, güzelliği, estetiği, sanatı, temizliği, kaliteyi, modernliği de ellerinin tersi ile ittiler. Geriye kalitesiz, bakımsız, pejmurde, kültürsüz ve güzellikten ve estetikten uzak bir Müslüman modeli kaldı. Hayret verici bir hızla yaygınlaşan bu yanlış model, birdenbire İslam’ın tüm dünya üzerindeki görüntüsü haline geldi. İşte bu kültürsüz, bakımsız ve pejmürde görünüme bir de sevgisizliği, intikamcılığı, kan dökmeyi, baskı kurmayı, en önemlisi kadınları yarım insan olarak görmeyi ve ezmeyi eklediler. Böylece Sudan örneğinde görüldüğü gibi, Kuran hükümlerini uyguladığını iddia eden, ama Kuran hükümleriyle ilgisi olmayan bir inancı İslam dini olarak sundular. Bir de bu Kuran dışı uygulamaya Peygamber Efendimize (sav) ait olmadığı çok belli olan hadisler eklediler. Yine Sudan örneğine dönecek olursak Meryem Yahya İbrahim İshak’ın idam edilmesine hükmedilen suçlar, din değiştirmesi (bu karara varmalarının nedeni babasının Müslüman olması, oysa İshak Hristiyan bir anne tarafından yetiştirilmiş ve kendisi de Hristiyan olduğunu dile getiriyor), Müslüman olmayı reddetmesi ve Hristiyan bir erkekle evli olması nedeniyle zina yaptığı iddiası…
İşte bu örnekte görülen güya suç olan iddialar ve bu suçun cezasının ölüm olması çeşitli kesimlerin İslam’a karşı cephe almasının da en açık nedenlerinden biridir aslında. İslam’ı böyle bir din zannettikleri için İslam’dan uzaklaştılar, hatta İslam’a cephe aldılar. İslam’a cephe alan bu topluluklara karşı bağnaz zihniyettekiler de öfkeyle karşılık verince, İslam’ın kucaklayıcı vasfı yok edilmeye çalışıldı. Böyle bir İslam modelini Batı dünyası kabul etmedi, etmez de. Oysa bu kalitesiz, şiddet ve baskıya dayalı din sahte bir dindir. İslam böyle din anlayışına karşıdır. Çünkü;
Birincisi; İslam dini, sevgi, barış, güzellik dinidir. İslam insanların fikir, düşünce, yaşam ve inanç özgürlüğünü açıkça sağlayan ve güvence altına alan bir dindir. İnsanlar arasında gerginliği, şiddeti, kini, baskıyı hatta olumsuz düşünceyi dahi engeller. Bir şefkat dini olan İslam’da, “Dinini değiştireni öldürün” biçimde bir hüküm kesinlikle bulunmamaktadır, bu bağnazların ortaya çıkarttığı dehşet dininde vardır. Kuran’da “Sizin dininiz size, benim dinim bana.”(Kafirun Suresi, 6) ayetiyle İslam dinindeki inanç özgürlüğü açıkça bildirilmiştir.
İkincisi; İnsanların İslam dinine inanmaya veya ibadetlerini uygulamaya zorlanması, İslam'ın özüne aykırıdır. Çünkü İslam'da samimi iman, “özgür irade” ve “vicdani bir kabul” ile mümkündür. İslam dininin özelliği, kişinin sadece içinden gelerek ve gönülden kabul ederek dini yaşamasıdır. Allah dinin bu özelliğini Kuran'ın birçok ayetinde açıklamıştır. Örneğin 5 vakit namaz kılan bir insan namazını Allah için isteyerek ve severek kılmalıdır. Ya da malından infak eden bir kişinin bu ibadetinin, Allah Katında geçerli olması, verdiği bu sadakayı isteyerek ve sevinerek vermiş olmasına bağlıdır. Müslümanın dine olan bağlılığı, Allah'ın varlığına olan kesin inancından kaynaklanır. Bu nedenle de, din ahlakının gereklerini isteyerek ve severek yerine getirir. Dolayısıyla İslam ancak kişinin kendi rızası olduğu takdirde gerçek anlamda yaşanabilecek bir sistemdir. Müslümanların din ahlakını anlatmaları, sadece güzel sözlü bir davet niteliğindedir. İsteyenlerin ve Allah'ı sevenlerin din ahlakını yaşamasına yönelik bir davettir. Dinde zorlama olmadığı ile ilgili olarak bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)
Ayette açıkça bildirildiği gibi Allah dini, insan zoruyla değil, şefkatle, sevgiyle yaklaşılacak kalpten gelerek yaşanabilecek şekilde var etmiştir.
Üçüncüsü; idam Kuran’da yeri olmayan bir cezalandırma şeklidir. Çünkü İslam dini, öldürmeyi büyük bir suç saymış ve bir kişiyi öldürenin bütün insanlığı öldürmüş gibi olacağını bildirmiştir. Kimileri bu açıklamalara Kuran’daki kısas ayetlerini bildirerek karşı çıkarlar. Oysa kısasta da Allah’ın beğendiği ve istediği affedici olmaktır: “Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez. (Şura Suresi, 40) Bir kişi Allah’ın haram kıldığı bir davranışı yapmış olsa bile bunun karşılığı o kişiyi öldürmek değil, önce affetmek ve ardından İslam’ın güzel ahlakını ona öğretmek olmalıdır. İdam cezası, suçlunun pişman olmasını, davranışlarını düzeltmesini, geçmişten dersler almasını sağlayan bir ceza değildir. Bir insanın canı alındığında artık geçmiş hatalarından ders çıkarma, pişman olup düzelme ihtimali yoktur.
Unutulmamalıdır ki idam, din ve ahlaki değerlerden yoksun, barbar toplumların geçmişte tek çözüm olarak bildikleri son derece çağdışı bir cezalandırma şeklidir. Çağdışı bir uygulamanın İslam toplumunda yeri yoktur ve olmamalıdır. İslam’a ve toplumsal düzene uygun olan budur.
Sudan örneğinde görüldüğü ve pek çok İslam ülkesinde de yaşandığı gibi insanların bir kısmının uzak durduğu bu sonradan ortaya çıkarılmış İslam inancını değiştirmemiz ve yerine Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve sahabeler döneminde yaşanan gerçek İslam’ı göstermemiz gerekiyor. Müslümanlar kaliteli temiz, estetik, nezaketli, neşeli, sevgi ve saygı, dolu, asil, kültürlü, açık görüşlü, demokrat, fikirlere ve her inanca saygılı, açık zihinli olmalıdır. İslam dininin özünü oluşturan bu kavramlar her Müslümanın rahatlıkla yaşayacağı ve yaşaması gereken hayat şeklidir. Allah’ın Kuran’da Müslümanlara layık kıldığı hayat şekli budur.
Adnan Oktar'ın Weekly Blitz'de yayınlanan makalesi:
http://www.weeklyblitz.net/2014/07/maryam-yahya-executed/