Hürriyet Bilim dergisinde 12 Nisan 2003 tarihinde yayınlanan "Kahkaha insanın sosyalleşme aracı" başlıklı bir yazıda kahkahanın evrim teorisine göre kökeni sorgulanıyordu. Bilimsellik kılıfının acemice kullanıldığı yazı, çelişkili mantıklarıyla evrimcilerin düşünce yapılarının tutarsızlığına güzel bir örnek teşkil etmektedir. Bu cevabımızda, gülmeyi evrim mantığıyla açıklamanın tutarsız yönlerini gözler önüne sermekteyiz.
Her ne kadar bir psikiyatrist tarafından yazılmış da olsa, bilimsel ya da mantıklı herhangi bir önermeye rastlanmayan yazı, dogmatik bir evrim propagandasından öte bir özellik taşımıyordu. Psikiyatrist Emin Ceylan imzasıyla yayımlanan makale evrimci önyargıyla yoğrulmuştu ve bu yüzden hep yanlış başlangıç noktalarından hareketle saçma çıkarımlara ulaşıyordu.
KAHKAHANIN EVRİMSEL YARARI YANILGISI
Örneğin yazıda "insanın bütün asal fonksiyonları hayatta kalma stratejisi ile ilişkili olduğuna göre" denildikten sonra gülmenin sebebi evrimsel açıdan açıklanmaya çalışılmıştır. Karşılıklı menfaatlere dayalı olarak "Toplumsal bağların güçlenmesi"ne faydası olan, ya da "saldırganlığı söndürmeye yarayan, bir cins boyun eğme davranışı" olduğu iddia edilmiştir. Yazarın düşüncesinin temelinde insan bir hayvandır; duyguları olması beklenmemektedir fikri yatmaktadır. Bu evrimci düşünce şekline göre her davranışı ve her yaptığı iş hayatta daha iyi yaşamasını ve rahat etmesini amaçlamaktadır. Aynı çarpık mantığa göre, insanın çevresindeki insanlarla şakalaşıp, toplum içinde iletişimde bulunması hayvansal ihtiyaçları gereğidir.
İnsanı bir hayvan türü olarak niteleyen evrim teorisi tabi ki onu yanlızca hayvansal ihtiyaçlarıyla birlikte değerlendirecek, hayvanlarla özdeşleştirecektir. Ama bu iddiayı destekleyen hiçbir kanıt yoktur.
BEYİNDEKİ ORGANİZASYON VE BİLİNÇLİ YÖNETİM TESADÜFLE AÇIKLANAMAZ
Hüriyet Bilim"deki yazının bir diğer hatalı çıkış noktası ise, herşeyin maddeye indirgenmesidir. Buna göre, insanın duyguları olamaz, çünkü duygular beyinde üretilen moleküller sayesinde ortaya çıkar. Evrimci materyalist yaşam felsefesinin temelini teşkil eden bu anlayışa göre, herşey atomlar arası etkileşimden ibarettir; madde mutlaktır, ruh yoktur.
Öncelikle, şunu açıklığa kavuşturmak gerekir ki, sahip olduğumuz her fonksiyonun sinir sistemimizde mutlaka bir karşılığı vardır. Ama objektif olarak düşünen her insan sinir sistemindeki tasarım gerçeğiyle yüzyüze kalır.
Beyin korteksi ve beyin sapındaki çekirdeklerin her biri vücudumuzun farklı hayati fonksiyonlarını yönetmektedir. Bu merkezi yönetimin kendi içindeki kusursuz ve bölümlerin de birbirleriyle uyumlu işleyişi sayesinde hayatımıza kesintisiz devam edebilmekteyiz. Beyin sapında yer alan bir grup sinir hücresi soluma merkezimiz olarak görev yapmaktadırlar. Biz farkında olmadan, koşarken ya da uyurken bile, akciğerlerimizin hangi miktarda hava ile dolup boşalması gerektiğini belirleyerek, hücrelerimizin ihtiyacı olan oksijeni sağlarlar. Bu organizasyon ve hücre görevlendirmesi büyük bir sorumluluk örneğidir. Bu sorumluluğu ve bilinci, söz konusu hücrelerin kendi başlarına üstlenmiş olmaları ise imkansızdır. Görüldüğü gibi insan beyninin varlığının devamı, insan aklının üstünde bir güç tarafından sağlanmıştır. Açıktır ki, bu güç bilinç ve şuurun yeryüzündeki kaynağı, sonsuz bilgi sahibi Yüce Allah"tır.
BEYİN SAPINI İLKEL OLARAK ADLANDIRMA CAHİLLİĞİ
Makalede bahsedilen diğer bir yanılgı ise çok çarpıcıdır. Gerçekleri yanlış yorumlamaya örnek olarak, yazar gülmenin kontrol edildiği yer olan beyin sapı için "beynin ilkel bölgesi" tanımını kullanmıştır. Oysa bu çok yanlış bir izahtır. Her saniye kalp atışlarımız, solunum ve diğer birçok istem dışı vücut fonksiyonumuz beyin sapında yer alan özelleşmiş nöronlar tarafından otomatik olarak yönetilmekte, başarılı bir şekilde kontrol altında tutulmaktadır. Bu hayati işlevler, haberimiz olmadan, doğduğumuz anda aldığımız ilk nefesimizden son nefesimize dek süren bilinçli bir yönetim sayesindedir. "İlkel" olduğu iddia edilen beyin sapının hasarı durumunda ise ölüm kesin ve kaçınılmazdır. Hatta tıpta "beyin ölümü" denildiğinde "beyin sapı" ölümü kastedilir. Beyin sapı ölümü tanımı somatik (bedeni) ölüme eşdeğerdir. Hukuken kişinin varlığının sona ermesi anlamına gelir ve ancak bu durumda, hukuken organ ve doku transplantasyonu olanağı doğar. Böylesine hayati fonksiyona sahip bir dokuyu ilkel olarak nitelemek Darwinist bir önyargıdan başka bir şey değildir.
GÜLME İNSANIN KONTROLÜNDE DEĞİLDİR
Gülmenin fizyolojisi ise bizim kontrolümüz dışında seyreder. Kahkaha atarken, kısa aralıklarla, ritmik ve kontrollü bir şekilde nefes alıp verme, bir dizi karmaşık sinirsel işlem sayesinde gerçekleşir. Gülme hiçbir şekilde insanın kontrolünde değildir. Beynindeki sinir hücreleri arasında değiştirilen kimyasal maddelerden haberimiz bile olmaz. Kimyasal formüllerini bilmediğimiz gibi, hangi reseptörlere nasıl bağlanacaklarını, daha sonra nasıl giderileceklerini de bilmeyiz, kontrol de edemeyiz. Ama güleriz, şakalaşırız ve mutlu oluruz.
Duygular moleküler etkileşimler sonucunda ortaya çıkar. Bu bilimsel bir gerçektir. Ama moleküllerin tesadüfler sonucu birbirlerini etkiledikleri, ya da molekül ve reseptör moleküllerin rastgele birbirleri için uygun hale geldikleri iddiası tümüyle yanlıştır. Beynimizde gülme ya da diğer duygularımızın ortaya çıkması üstün bir düzen ve insan aklının sınırlarının ötesinde bir tasarım sayesinde gerçekleşmektedir. Beynimizde her güldüğümüz ya da sevindiğimizde yaşadığımız bu gerçek, bize Yüce Allah"ın varlığının farkına varmamızı sağlayan bir delildir. Bize gülme veya üzülme hislerini yaşatan, Kuran"da bildirildiği gibi, Yüce Allah"tır:
"Doğrusu, güldüren ve ağlatan O"dur.
Doğrusu, öldüren ve dirilten O"dur." (Necm Suresi, 43-44)