Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Museviler bir Arada Barış İçinde Yaşayabilirler
ucgen

Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Museviler bir Arada Barış İçinde Yaşayabilirler

2343

Peygamberimiz, kanunsuzluğun ve düzensizliğin hakim olduğu bir dönemde Arap Yarımadası'nda dünyaya geldi. Ancak kısa bir süre içinde bu bölgede parlak bir medeniyet kurulmasına vesile oldu. Kuran'da açıklanan adaleti, yönetimini aldığı ülke halklarına uyguladı ve onlarla her iki tarafı da içeren anlaşmalar yaptı. Bu nedenle inançları ve kökenleri her ne olursa olsun bu ülkelerin insanları peygamberimizin adaletinden memnun kaldılar. Orta Doğu ülkeleri Peygamberimizi örnek alarak, uzun yıllar Müslümanlarla yan yana Hıristiyanlara ve Musevilere ev sahipliği yaptılar. Ne var ki, Kitap Ehlinin bu güzel insanları son yıllarda bölgelerini terk etmek zorunda kaldı. Şimdi bu durumun nedenlerini araştıralım.

Zulüm ve savaşlar Ortadoğu'da Musevi ve Hıristiyan nüfusun dramatik bir şekilde azalmasına neden oldu. Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana, Arap ülkelerindeki Musevilerin neredeyse tümü anavatanlarını terk etmek zorunda kaldı. “Unutulmuş Mülteciler” adlı belgeselde, o dönem Mısır’dan kaçan Levana Zamir koşulları şöyle anlatıyor:

“Bugün Mısır’da belki 20 ya da 30 yaşlı Musevi bulabilirsiniz.” 1944 yılında Yemen'de 55.000, Irak'ta 150.000, Cezayir'de 140.000, Mısır'da 80.000, Libya'da 38.000, Fas'ta 265.000, Tunus’ta 105.000, İran’da 100.000, Suriye'de 27.000 ve Lübnan'da 5.666 Musevi vardı. Ancak bugün, Fas, Tunus ve İran'daki birkaç bin Musevi dışında, yukarıda adı geçen ülkelerdeki Musevi nüfusu "onları" aşmaz.

Kısıtlayıcılığı gittikçe artan yasalar, ayrımcılık ve Musevi karşıtı saldırılar nedeniyle bu topraklardan sürüldükten sonra geri kalanlar da bölgeyi zamanla terk etmek zorunda kaldılar. Eski BM büyükelçisi Ron Prosor, Huffington Post’da yayınlanan “Ortadoğu'nun Anlatılmamış En Büyük Hikayesi” makalesinde bu düşmanlıktan şöyle bahseder.

"Irak'taki 2.500 yıllık Yahudi cemaatinin neredeyse tamamı yıllar içinde ülkeyi terk ederek burayı en büyük sanatçıların, müzisyenlerin ve işadamlarının birçoğundan mahrum bıraktılar. Benzer sahneler Mısır'dan Suriye'ye, Libya'dan Yemen'e kadar bölge çapında görüldü. Yeni, Drakon kanunları Musevileri ibadetlerinden alıkoydu, onları Musevi kimlik kartları taşımaya zorladı ve mülkleri ve mal varlıklarından milyarlarca doları gasp etti."

Hıristiyanlara baktığımızda da benzer şekilde acı veren bir sahneyle karşılaşırız. Hıristiyanlık doğduğu bölge olan Ortadoğu’dan silindi. Mısırlı Hıristiyanlar 1952 Devriminden sonra büyük topluluklar halinde Mısır'dan ayrılmaya başladı. Son on yıl içinde bu bölge, kiliselere yapılan saldırılan nedeniyle yaşamanın çok zor olduğu bir yere dönüştü. Bunlarla birlikte, Mısırlı Hıristiyanlar aynı zamanda cinayet ve komplolara maruz kaldılar. Herhangi bir kanıt getirmeksizin dine hakaret veya küfre sapmakla suçlandılar ve nihayetinde genellikle hapse mahkum edildiler.

Bu olaylar, Kuran'ın öğretilerinden tamamen uzak olan aşırılıkçı bir zihniyetin yansımalarıdır; bu zihniyeti şiddetle eleştiriyorum. Bu sistemin temel nedeni, Müslümanların çoğunluğunun çeşitli tefsirleri, hadis ve fetvaları esas alarak Kuranı terk etmesidir. İslam dünyasındaki çoğu topluluk dini liderlerinin söylemlerini bir kural olarak benimser ve bu nedenle her dini cemaatin kendi uygulamaları olur. Bu topluluklar Kitap Ehline karşı nefret ifadelerinden oluşan uydurma hadisleri de benimsemişlerdir. Fakat gerçekte İslam, Müslümanların Kitap Ehlinin inançlarını anlamalarını ve saygı göstermelerini şart koşar. Allah, menfaatleri aleyhine de olsa Müslümanların adil olmalarını emreder.

Kuran'a göre bütün Müslümanlar, birbirinden ayırt etmeksizin tüm hak dinleri ve hak peygamberleri kabul etmekle yükümlüdürler (Bakara Suresi, 136). Allah Kuran’da Müslümanlara şöyle bildirir:

Musa'nın kavminden hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır. (Araf Suresi, 159)

Temelde Allah’ın vahyine dayandıkları için Kitap Ehli ahlaki kurallara sahiptir ve neyin helal neyin haram olduğunu bilirler. Bu nedenle, Müslümanların Kitap Ehli tarafından pişirilen yemekleri yemeleri helâldir. Aynı şekilde Müslüman bir erkeğin Kitap Ehlinden bir kadınla evlenmesine izin verilmiştir.

5/5- Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardandır.

Nitekim, İslam idaresinin olduğu dönemlerde, özellikle Peygamberimiz döneminde, Müslümanlar Hıristiyanları ve Musevileri büyük saygı ve merhamet ile kucakladılar. Peygamber onlara karşı adil ve merhametliydi ve bu üç dini topluluk arasında uzlaşmacı bir ortam yaratmaya çalıştı. Yapılan bazı anlaşmalar, Hıristiyanlara ve Musevilere özerk dini cemaatler olarak yaşama imkânı sağladı.

Ayrıca Hz. Osman döneminde, Ermeni Dabil kentinin fethi sırasında, Hıristiyanlara, Yahudilere ve Zerdüştlere tüm ibadet yerlerinin korunacağı söylenirken, hasarlı kiliseleri onarmaları ve yeni manastırlar inşa etmelerine izin verildi. Örneğin, Medain'in dışındaki St. Sergius manastırı Patrik Mar Amme tarafından yıkıldı ve Hz. Osman’ın hükümdarlığı döneminde yeniden inşa edildi. Mısır valisi Ukbe, bir Nesturi manastırına katkıda bulundu, Edessa Kilisesi Muaviye döneminde restore edildi ve İskenderiye'de Aziz Markos Kilisesi inşa edildi. Mısır, Filistin, Ürdün, Suriye ve Irak'taki kiliselerin ve sinagogların varlığı Müslümanların diğer inançlara olan saygısını kanıtlamaktadır. Yanında bir cami bulunan Sina Manastırı, Sina Dağı'nda önemli bir hac merkezidir.

Aynı şekilde Osmanlı İmparatorluğu, İspanyol zulmünden kaçarak Osmanlı topraklarına sığınan Musevilere karşı gösterdiği kucaklayıcı tavrıyla örnek oldu. İspanya'dan kovulan ve sığınmak istedikleri diğer ülkelerde çok daha fazla zorluklarla karşılaşan birçok Musevi, kent kapılarında açlıktan öldü. Sultan Bayezid, Musevileri Osmanlı topraklarında ağırladı ve halkın onlara saygı göstermesini istedi.

Hıristiyanların ve Musevilerin Müslüman topraklarındaki rahat yaşamlarının bir başka örneği La conviviencia olarak anılan Müslüman Endülüs’te görüldü. O dönemde Avrupa'nın en gelişmiş medeniyetini kuran bu devlet, diğer ilahi inançlara karşı sergiledikleri anlayışla tanımlandı. Convivencia - veya bir arada var olma – yaşamın her alanında hakimdi; sanatta, bilimde ve hatta ibadette. Örneğin Toledo’da 13. Yüzyılda inşa edilen Aziz Roman Kilisesi, Müslüman ustalar tarafından inşa edilen muhteşem bir Hristiyan kilisesidir ve Müslüman tarzı ve temaları içerir. Görülen o ki, iki inanç sadece birbirlerinin becerilerini kullanmamış aynı zamanda birbirlerinin kültürlerine de saygı duymuştur. Üç ilahi dinin mensupları, dünyada şimdiye dek tanık olunan en yüksek medeniyetlerden birini geliştirmek için işbirliği yapmış ve başarılı olmuşlardır.

Verilen örneklerde görüldüğü gibi, Müslümanlar tarih boyunca Museviler ve Hıristiyanlar ile iç içe oldular. Kitap Ehli yaşadıkları Müslüman topraklarda istedikleri gibi ticaretle uğraştılar ve mülk edindiler, istedikleri ticaretle ve meslekle uğraştılar ve devlet yönetiminde ve hatta kraliyet saraylarında görev yapmak üzere atandılar. İfade özgürlüğüne sahiptiler ve bugün hala bizimle olan bilimsel ve kültürel başarılar elde ettiler. Bu nedenle, Müslümanlar Kuran'ın öğretilerine bağlı kalmalı ve aşırılık yapanların yanlış dünya görüşleri tarafından yayılmış nefret ruhunu bir kenara bırakmalıdır. Safsataları doğru inançlarla değiştirmeli ve üç ilahi dinin mensuplarının bir arada bulunduğu zamanlara geri dönmelidirler.

Adnan Oktar'ın Egyptian Streets’de yayınlanan yazısı:

https://egyptianstreets.com/2017/08/20/christianity-islam-and-judaism-they-can-peacefully-co-exist/

 

 

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo