Herkes barış dolu bir dünyanın hayalini kuruyor ancak maalesef dünyanın hemen hemen her yerinde devam etmekte olan çatışmalar varlığını sürdürüyor. Herhangi bir savaş veya çatışmanın içinde olmayan ülke sayısı çok az. Barış ve Ekonomi Enstitüsünün 2014 yılında yürüttüğü bir çalışmaya göre, 162 ülke arasından sadece 11 ülke hiç bir çatışmanın yaşanmadığı ülkeler arasında yer alıyor. Ek olarak IEP’nin yöneticisi Camilla Schippa ile The Independent gazetesinin yaptığı son röportajda günümüzde barışın “yavaşça da olsa giderek azalmakta” olduğunu bildirdi.
İşgal Sebebi Olarak 11 Eylül Saldırıları Kullanıldı
1900’lü yıllar, savaşların, çatışmaların ve ekonomik krizlerin yüzyılı olarak biliniyor. Taraflar sorunları diplomatik yollarla çözüme ulaştırabilecek olsalar da kimileri bu yolu denemiyor. Bunlar, ulusal çıkarları gözetmek adına “hedefe giden her yol mübahtır” Makyavelist düşünce yapısını yol edinip savaşa girmekten hiç bir çekince duymuyorlar. Ülkeleri için güvenlik riski oluşturduğu gerekçesiyle savaşa girdiklerini iddia eden bu ülkeler, savaş ve çatışmalardan paralel ölçüde kendilerinin de zarar alacakları gerçeğinin de farkındadırlar. Örneğin Amerika 2001 yılında Afganistan ve 2003 yılında Irak’a yaptığı işgallerin gerekçesini 11 Eylül saldırıları olarak gösterdi.
Kimi ekonomistlerin, savaşın ülke ekonomisi için ağır olumsuz etkiler doğurduğu görüşlerine karşı bazı ekonomistlerin savaşın ülke ekonomisine katkıda bulunduğu yönündeki görüşleri ise oldukça şaşırtıcıdır. Yaygın bir görüşe göre II.Dünya savaşı Büyük Buhran’ı sonlandırmıştır ancak bu görüşler yanlış ekonomik verilere dayanmaktadır. Büyük Buhran, gerçekte 1947-48 yılları arasında son bulmamıştır. Bu görüş, esas itibariyle Fransız ekonomist Frederic Bastiat’ın 1850 yılında ortaya çıkardığı “Kırık Cam Yanılgısı” başlıklı makelesinde açıklanmıştır.
“Kırık Cam Yanılgısı” topluma ciddi zararlar getiren olayların iyi ekonomik etkiler oluşturduğu şeklindeki görüşlerin gerçekte ne kadar mantıksız olduğunu anlatan bir teoridir. “Kırık Cam Yanılgısı” hikayesi bir vandalın dükkan camına tuğla atarak camı kırması üzerine kuruludur. İnsanlar toplanır ve dükkanın önünde yorumlar yapmaya başlarlar. Bazıları, dükkan sahibinin harcama yapması gerekeceği için üzülür bazıları ise bunda belki de güzel bir yön olduğu üzerinde durur. Onlara göre iş yeri sahibi cam almak zorunda kalacak, camcıya bir para ödenecek ve o da gelirini başka bir yerde harcayacak böylelikle bu para ekonomiyi canlandıracak ve istihdam oluşturacaktır.
Ancak bu sadece görünen kısmı. Diğer bir yönüne odaklanacak olursak, dükkan sahibi bu parayla kendine yeni bir takım elbise alabilirdi ya da parasını harcamak üzere farklı bir hizmette harcayabilirdi. Üstelik, camı da kırılmamış olacaktı. Dolayısıyla, taraflardan birinin ne kadar para kazanıp kazanmadığı önemli değildir, ne olursa olsun fiziksel hasar varlığı tahrip eder ve ekonomiyi canlandırmaz. Yaşanan olaylarda her zaman gizlide kalan bir yön olabileceğini unutmamalıyız ve ekonomiyi yeniden canlandırmak için daha etik yollar bulunması gerektiğini de unutmamalıyız.
Burada unutulan konu da etik ve ahlaki değerlerdir. Şiddet her zaman daha fazla şiddet meydana getirir ve masum insanlara zarar verir. Bu, savaşlar için de geçerlidir. Bazı ekonomistler, savaşın olumlu yanını güya yeni teknolojiler ve iş olanaklarının ortaya çıkması olarak göstermeye çalışsalar da, bu iddialar sadece tek taraflı bir bakış açısıdır ve tamamen geçersizdir. Burada kaçınılmaz sayıdaki sivil kayıplar, dökülen kan ve terör göz ardı edilmektedir.
Yeni istihdamlar sadece silah endüstrisinde oluşur, ancak eğer savaşlar olmasaydı bu istihdamlar tüketim malları sektörü gibi diğer alanlarda oluşurdu. Ayrıca, ailesini ve evini savaşta kaybeden bir insanın yeni iş sahibi olması ne işine yarar ki? Savaşta çoğu ev ve bina harap oluyor. İnşaat şirketleri, yıkılan binaların yerine yeni evler inşa ederek para kazanacakları için belki bunu iyi bir fırsat olarak görebilir ancak yıkılan evlerle bu insanların sevdiklerini de kaybettikleri gözardı edilmemelidir.
Savaş süresince askeri harcamaların yapılması zorunlu olacağından, diğer ekonomik alanlara yapılacak olan yatırımlar düşer. Askeri harcamaların çoğu diğer ülkelerden alınan borçlarla yapılır dolayısıyla devlet iç borçlarının artışı kaçınılmazdır. Örneğin, Amerika 11 Eylül operasyon harcamalarının çoğunluğunu borç alarak finanse etmiştir. Bunun sonucunda ise, 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında federal borç 2011 yılı itibariyle %37’ye çıkmıştır. Amerika son on yılda, savaş harcamaları için toplam 200 milyar dolara yakın faiz borcu ödemiştir. Bu tutardaki borçlar ise 1557 ve 1596 yılları arasında İspanya tarihinde yaşandığı gibi devletin istifasına neden olabilirdi.
Savaş her zaman yıkıcıdır ve savaş bölgesinde yaşayan insanların yaşamları üzerinde büyük etkiye sahiptir. Savaş bölgesinde yaşayan insanların hayat standartları hiç bir zaman eskisi gibi olmaz. Çoğu yurtlarını terk etmek durumunda kalır ve komşu ülkelere mülteci olarak sığınmak zorunda kalır. Okulları bombalanan kimi çocuklar ise eğitimlerine devam edemez.
Suriye’deki iç savaş başlarda medyanın ilgi alanındaydı. Ancak savaş beşinci yılına ulaşmasıyla siviller hala tüm dünyanın gözleri önünde vahşice katlediliyor ve evleri yıkılıyor olsa da medya bu savaşa artık eskisi gibi ilgi göstermez oldu.
Adnan Oktar'ın Pravda.ru'da yayınlanan makalesi:
http://english.pravda.ru/world/americas/12-05-2015/130553-end_justify_means-0/