Güneydoğu’da benim en hoşuma giden oradaki kardeşlerimizin dindarlıkları, Allah’a karşı tevekkülleri. Orada sıcak bir iman ruhu var. Ve müthiş bir nezaket, adap, edep, hürmet var. Ama görülmemiş bir edep ve hürmet. Çok güzel bir misafirperverlik, tevazu ve yüksek bir izzeti nefs. Bak benim canlarım mesela şu an orası buz gibi -20 falan. Donuyor benim canlarım, o minik patileri falan. Lastik ayakkabıdan dolayı. Gıklarını çıkarmıyorlar canlarım, mesela “bize ayakkabı gönderin” demez, “ayağım üşüyor, donuyorum” demez. Hayvanların bile bak yiyeceği kalmamış, hayvanlara makarna pişirip veriyorlarmış. Ona bile ses çıkartmıyorlar. Çok zor durumda kalıyorlar.
Benim görüşüm, benim düşüncem, bu mütevazi, bu mazlum, güzel insanlara, canlarıma çok miktarda hem giyecek hem yiyecek yardımı yapmamız acil. İşte bu İHH olsun, Can suyu, şu bu falan dernekler var. Allah rızası için gezsinler sokak sokak. Mahalle mahalle gezsinler. Gereken yardımı yapacağız, mesela bir tır, kamyon tutsunlar gezsinler. Herkese desinler ki “gönüllü veriyorsanız verin. Buraya yardımcı olun”. Benzin parası dahil, bizim milletimiz dağıtır. Gezsinler. Değil mi? Tırla, büyük kamyonla neyse gönlünden kopan; bir kazak, gömlek, bir çorap versinler. Dağıtılsın Güneydoğu’da canlarımıza.
O kadar utangaçlar ki, mesela almazlar da. Ancak ısrar edeceksin de, gizlice vereceksin de hediyeleri, o şekilde alacaklar. Çok asil insanlar, çok nezih insanlar. Onun için bu yardım derneklerine istirham edelim, daha aktif, daha canlı olabilirler. O kadar kuralcı olmaya gerek yok ki, sokak sokak gezsinler. Değil mi? İzin; hükümet verir izni. “Yardım topluyoruz, götüreceğiz” desinler, bu kadar. (Adnan Oktar, 21 Şubat 2013, A9 TV)