İslam ve laikliğin nasıl uyum içinde bir araya getirilebileceğine dair tartışmalar, geçtiğimiz yaz aylarında, Fransa’da sıklıkla gündem oldu. Bu tartışmaları başlatan ise, bazı Müslüman bayanların kullandığı, tüm vücudu kaplayan ve burkini adı verilen bir tesettürlü mayo modeliydi. Ağustos ayında Fransa’nın birçok sahil kasabası belediyesi bu mayoya yasak getirdi. Silahlı polislerin bir plajda burkinisiyle oturan bir kadına müdahale etmesi sosyal medyada çok konuşuldu. Kısa bir süre sonra Fransız Danıştay’ı yasağı askıya alsa da bu gelişmeler çok farklı tepkilere yol açtı.
Fransa’nın bazı önde gelen siyasileri burkiniyi “tehlike”, “provokasyon”, “radikalizmin sembolü” gibi keskin ifadelerle suçluyorlar. Daha ılımlı muhalifler ise, “kamu düzenini bozduğunu” ve “toplumun temel değerlerine aykırı” olduğunu iddia ediyor; “laikliğe saygısızlık” ile itham ediyorlar. İfadelerin sertlik dozajının yükselmesinin bir nedeni, gelecek yıl yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi. Zira kamuoyu araştırmalarına göre, Fransızların çoğunluğu tesettürlü mayo yasağını destekliyor. Ortamı yatıştırmak isteyenlerin sesleri ise genelde cılız kalıyor.
Şüphesiz ortada laikliğe ve Fransa Cumhuriyeti’nin mili değerlerine tamamen ters düşen bir durum var. Bu durum ise, Fransız yüksek mahkemesinin de açıkladığı gibi, burkini yasağının bireysel özgürlükleri ve inanç özgürlüğünü ciddi ve açık bir biçimde ihlal etmesidir. Çünkü gerçek laiklik, devletin burkini giyene de bikini giyene de, başörtülüye de kıyafeti dekolte olana da aynı saygıyı göstermesidir.
Fransız toplumunda burkini ihtilafı yeni olsa da anlaşmazlığın gerçek kökeni 1980’li yıllara dayanıyor. Aslında sorun, o yıllarda bazı Müslüman kız öğrencilerin başörtülerini çıkarmayı reddetmeleri ve okuldan uzaklaştırılmaları ile başlıyor; 2004 yılında devlet okullarında başörtüsü ve dini sembollerin yasaklanması ile devam ediyor ve çeşitli biçimlerde günümüze kadar geliyor.
Yasakların savunucuları laiklik ilkesi ve Fransız milli değerleri doğrultusunda böyle hareket ettiklerini ileri sürüyorlar. Bununla birlikte, Fransa’da laikliğin kabul edildiği 1905 Anayasası ile Kilise ve devlet işleri birbirinden tamamen ayrılır, seküler eğitim, din, inanç ve ibadet özgürlüğü garanti altına alınır; yasanın içeriğinde ise kıyafetlere yönelik herhangi bir düzenleme yoktur. Diğer bir ifadeyle, giyim kuşama ilişkin yasaklar yasanın asıl metnine değil yorumuna dayanıyor.
Fransa Batılı ülkeler arasında laikliği en sert, en katı şekilde uygulaması ile tanınıyor. Üstelik son yıllarda bu eğilim gittikçe tırmanıyor; devlet adamları, hükümet ve muhalefetteki siyasetçiler, kanaat önderleri arasında akılcılıktan uzak ve radikal bir laiklik anlayışına destek verenler çoğalıyor. Onların arzu ettikleri Müslüman modeli ise, içine kapalı, sosyal hayattan tamamen elini çekmiş, donuk, sessiz, ilgisiz, evinden işine ve işinden evine bir hayat düzeni olan, başörtüsü, burkini veya tesettür giyim tarzını tercih etmeyen bir model.
Laiklik hayati öneme sahip, birleştirici bir temel değer. Çok farklı inançlara ve kültürlere sahip insanları toplum olarak bir araya getiren bir sistem. Özgürlük, barış, refah, huzur, istikrar ve sosyal adaletin güvencesi. Ancak laikliğin katı, sevgisiz, anlayışsız ve fanatik bir şekilde yorumlanması ve uygulanması yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Dini sosyal hayatın tamamen dışında tutmayı amaçlayan baskıcı bir laiklik modeli adil ve sürdürülebilir değildir. Böyle bir modeli zor kullanarak uygulamaya çalışmak Fransa Cumhuriyeti’nin temel değerlerine ihanet olur. Beş milyondan fazla Müslümanın yaşadığı Fransa’da nefret, kamplaşma ve düşmanlık meydana getirir. Fransız devlet adamları ve politikacıların bu gerçekleri göz önünde bulundurmaları ve laikliği günlük siyasi tartışmalardan özenle ayrı tutmaları gerekir.
Bazı hükümet yetkililerinin demeçleri de konumuzla yakından ilgili. Fransa Başbakanı Manuel Valls yasağı savunuyor ve burkiniyi “siyasal İslam’ın kamuya açık alanlarda tasdiki” olarak tanımlıyor. “Büyük bir dünya dini ve Fransa’nın ikinci dini olan İslam’ın Fransız Cumhuriyeti, demokrasi, değerlerimiz ve kadın–erkek eşitliği ile uyumlu olduğunu gösterebilmemizi isterdim” ifadelerini kullanıyor. Başbakan Valls’in açıklamasına göre Fransızların çoğunluğu İslam’ın Cumhuriyetin değerleri ile uyuşmaz olduğunu düşünüyor.
Sorunu çözmek için bazı girişimler var. Hükümet ülkedeki Müslüman toplulukların Fransız temel değerlerine uyumunu arttırmak adına “Fransız İslamı” adı verilen bir eğitim ve kültür projesi başlatıyor. Fransa İçişleri Bakanı Bernard Cazeneuve ve yetkililer Müslüman liderler ve kanaat önderleri ile bir araya gelerek toplantılar yapıyorlar.
Muhtemelen iyi niyetli ama yetersiz bir çaba. Önyargılar, tahammülsüzlük ve sevgisizlik, en önemlisi de yanlış tanımlamalar ile yola çıkmak çözümü olanaksız kılacaktır. Öncelikle, İslam’ı baskıcı ve Fransız Cumhuriyeti’nin değerlerine zıt zannedenler, “Fransız İslamı” gibi bir modele ihtiyaç olduğunu düşünenler büyük bir yanılgı içindeler.
Bu yanılgıya neden olanlar, Müslüman olduğunu iddia eden ama aslında hurafelere, uydurma hadislere, Kuran dışı inançlara göre hareket eden bağnazlardır. Kendi radikal ideolojileri ve sistemleri dışında hiçbir görüşe hayat hakkı tanımayan radikal örgütler de bu yanılgıya zemin oluşturuyorlar.
Gerçek İslam ise laikliği savunur; demokrasi, özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi değerlerle tam ve mükemmel bir uyum içindedir. İslam’da baskı ve zorlamaya asla yer yoktur. Laiklik, Kuran’da hakim düşüncedir: “Dinde zorlama (ve baskı) yoktur” (Bakara Suresi, 256); “Sizin dininiz size, benim dinim bana” (Kafirun Suresi, 6); “Ve de ki: Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin” (Kehf Suresi, 29) ayetleri laikliğin en güzel tarifidir.
Kuran ahlakının yaşandığı bir toplumda, herkes inancında alabildiğine özgürdür, hiç kimsenin inancına müdahale edilmez, herkes birinci sınıf vatandaştır, herkes samimi olarak dinini istediği gibi yaşayabilir. Kuran demokrasi, özgürlük, sevgi, saygı, barış, kardeşlik ve eşitliğin kaynağıdır ve milyonlarca Müslümanın yaşadığı Fransa’nın tüm sorunlarını çözecek bir laiklik modeli sunar. Bu nedenle, Fransız hükümetinin bir an önce Kuran ahlakını temel alan bir eğitim projesi başlatması en doğrusu olacaktır.
Adnan Oktar'ın Gulf Times & News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://www.gulf-times.com/story/514822/An-oppressive-model-of-secularism-unsustainable
http://newsrescue.com/oppressive-model-secularism-unsustainable/