Kapadokya’da 5000 Yıllık Dev Bir Yeraltı Şehri Keşfedildi
TOKİ'nin, Nevşehir’de kentsel dönüşüm için yıktığı gecekonduların altından 7 kilometre uzunluğunda tarihi bir kent çıktı. 7 kilometre uzunluğundaki yeraltı şehri bölgesi, 3. derece arkeolojik SİT alanı ilan edildi. Görüntüleri yayınlanan yeraltındaki antik şehirde, 7 kilometrelik yürüyüş yolu var. Kiliseler, su yolları, su küpleri, galeriler ve çeşmelerin bulunduğu bölgenin, 5 bin yıllık olduğu tahmin ediliyor.
“2014 yılının en büyük arkeolojik keşfi” olarak adlandırılan bu yeraltı şehrinin 460 bin metrekarelik alanında temizlik çalışmalarına başlandı. Nevşehir Belediye Başkanı Hasan Ünver: "Buradaki çalışmalarda ilk mekanlara ulaşmaya başladık. Temizlik çalışmaları bittikçe bu eski alanı, tüm orijinalliği ile yeni bir mekan olarak tüm dünyaya armağan edeceğiz"
Bu yeraltı şehrinin yalnızca Nevşehir’in değil muhtemelen tüm dünyanın en büyük yeraltı şehri olduğu tahmin ediliyor. Arkeologların yaptıkları açıklamalara göre şehir yeraltına doğru 11 kata, 600 adet girişe ve diğer yeraltı şehirlerine bağlayan birçok tünele sahip.
Tahmini olarak 20000 kişinin yaşadığı düşünülen 5000 yıllık bu büyük yeraltı şehri aynı zamanda çok önemli bir gerçeği de gözler önüne seriyor. Evrimci bilim adamlarının iddialarının aksine geçmişten günümüze kalan izler, insanların, tarihin her döneminde kültürleriyle ve sosyal yaşamlarıyla medeni bir hayat sürdüklerini göstermektedir. Bu örnekte de görüldüğü gibi arkeolojik kazılarda bulunan aletler, dikiş iğneleri, flüt kalıntıları, süs eşyaları, dekorasyon malzemeleri, geçmiş insanların kültürel olarak gelişmiş bir yaşam sürdüklerinin göstergelerindendir.
Kuran-ı Kerim'de de geçmişte yaşamış toplumlardan örnekler verilirken, bunların bazılarının ileri bir medeniyet inşa etmiş oldukları haber verilir:
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler; üstelik onlar kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Göklerde ve yerde Allah'ı aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Şüphesiz O, bilendir, güç yetirendir. (Fatır Suresi, 44)
“The Matrix” Filmi Gerçek mi Oluyor?
Günümüzden yaklaşık 15 yıl önce; 2000 yılında gösterime giren ve tüm dünyada gişe rekortmeni olan, ayrıca bilim kurgu türünde yeni bir çağ açmayı başaran Matrix filmi bilim kurgu olmaktan çıkıyor. ABD’li bilim adamları gerçekleştirdikleri çalışmalar ile filme hayat vermeye hazırlanıyor.
Wachowski kardeşlerin, 2000 yılında beyaz perdeye aktardığı ve sektörde yeni bir çağ açan film Matrix, gelişen teknoloji sayesinde gerçek oluyor. İnsan beynine girerek kişilerin sanal bir dünyaya adım atmalarını ve bu dünyadaki deneyimleriyle çeşitli alanlarda bilgi edinmelerini konu alan Matrix filmindekine benzer bir sistem, bilim adamları tarafından hayata geçirildi.
ABD’nin en prestijli üniversitelerinden olan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), 15 yıl önce tüm dünyayı kasıp kavuran filmi gerçekleştirebilen beyin ve bilgisayarı birbirine bağlayan bir interfaz geliştirdi. Polimer malzemeden üretilen kablolar, vücut ısısının yardımıyla esnek bir yapıya kavuşuyor ve sinir dokuları hakkında veri topluyor.
Bir saç telinden bile ince olan kablolar tarafından çeşitli ilaçların da beyne iletilmesine imkan veren sistem sayesinde beyinde oluşan değişiklikler gözlemlenebiliyor. İnsan beyni hakkında bilim dünyasının elinde çok az veri olduğunun altını çizen MIT Profesörlerinden Poline Anikeeva, “Biz en organik sinirsel interfazı geliştirdik. Bu nedenle bu interfazları yeni gizemleri araştırmak için kullanacağız” ifadelerinde bulundu.
Bilimde Önemli Bir Adım; Işığın Hızı Yavaşlatıldı
İskoçya'da araştırmacılar, bilimin mutlak değerleri arasında kabul edilen ışık hızını yavaşlatmayı başardı. Bunun için, ışık parçacıkları olan fotonlar özel bir filtreden geçirildi. Bu filtre fotonların şeklini ve hızını değiştirerek, ışık hızının altına düşmelerini sağladı.
Fotonların serbest boşluğa döndüklerinde bile ışık hızından yavaş yol almaya devam ettikleri saptandı.
Glasgow ve Heriot-Watt üniversitelerinden araştırmacıların yaptığı deney, bilimin ışığa bakışını büyük olasılıkla değiştirecek. İskoçyalı ekibin yaptığı araştırmanın sonucu Science Express dergisinde yayınlandı.
Foton Yarışı
Buna göre, Glasgow Üniversitesi'nden Dr. Jacquiline Romero, Dr. Daniel Giovannini ve diğer ekip üyeleri, fotonlar için yaklaşık bir metre uzunluğunda 'yarış pisti' tarzı bir düzenek oluşturdu. Fotonlar daha sonra çifter çifter, biri filtreden geçirilerek, diğeri normal halde "yarıştırıldı." Filtrelenen fotonun şekil değiştirdiği ve yavaşladığı görüldü. Işık hızı boşlukta saniyede 186 bin 282 mil olarak kabul ediliyor.
Işık; su ya da cam gibi malzemelerden geçerken yavaşlıyor, ancak boşluğa döner dönmez tekrar eski hızına ulaşıyor. Ay'ın Dünya'dan uzaklığı gibi bazı kesin ölçümleri yapmakta ışık hızından yararlanılıyor. Dr. Giovannini, buluşlarının günlük yaşamı etkileyecek pratik kullanım alanları da olabileceğini söylüyor.
Denizanaları Okyanuslardaki Akıntıları Seziyor
Denizanalarının okyanuslardaki akıntıları sezdikleri ve bilerek akıntıya karşı yüzebildikleri belirlendi.
Bir uluslararası ekibin yürüttüğü araştırma, bilim insanlarının çok sayıda denizanasının nasıl bir araya toplanabildiğini anlamalarına yardımcı olabilir.
Sürüler, yüzlerce hatta milyonlarca denizanasından oluşabiliyor ve zaman zaman aylarca belli bir bölgede kalabiliyor.
Current Biology dergisinde yer alan yazıda, "denizanalarının sudaki değişimleri nasıl hissedebildiği hala belirsiz" deniyor.
Swansea Üniversitesi ile Avustralya Warnambool'daki Deakin Üniversitesi'nden bilim adamları, Fransa açıklarında, 18 büyük denizanasına (Rhizostoma octopus) künye yerleştirdi.
Araştırma ekibince yakalanan denizanalarına takılan cihazlar, hızlanmalarını ve yönlendirmelerini ölçtü.
Sensörlerle İzlendi
Sensörler, denizanalarının kendileri sürükleniyor hissettiklerinde, akıntıya karşı yüzebildiklerini saptadı.
Araştırmanın ikinci bölümündeyse, araştırmacılar ellerindeki verilere dayanarak okyanustaki denizanası sürüsünün hareketlerini gerçeğe yakın şekilde canlandırdı.
Prof. Hays, "denizanalarının yüzerken yönlendirilmesi, dağılıp gitmek ya da akıntılarla kıyıya sürüklenmek yerine, sürülerin korunmasını sağladı. Denizanalarının davranış biçimini izleyerek sürülerin dinamiğini anlamaya başlayabiliriz" dedi.
Hala anlaşılamayan nokta ise, denizanalarının nereye doğru yüzeceklerini nasıl belirledikleri.
Bilim adamları, hayvanların denizdeki akıntıları bedenlerinin yüzeyiyle seziyor olabileceğini düşünüyor. Bu canlıların okyanusta yol alırken dünyanın manyetik alanlarından yararlanıyor olabileceği de söyleniyor. Deniz kaplumbağaları gibi, topluca göç eden diğer bazı deniz canlılarında da böyle bir yetenek mevcut.
Bu araştırmanın sonuçları, akıntıların güçlü olduğu bölgelerde bile, denizanası sürülerinin akıntıya karşı yüzerek bir arada kaldıklarını ortaya koydu.