Batı kamuoyunda IŞİD'le sahada savaşan tek etkin güç olduğuna inandırılan PYD/YPG sanıldığı kadar etkili bir güç mü? Yoksa bölgede kendisine biçilen rol gereği böyle gösterilmek istenen sembolik bir aktör mü?
Gerek Batılı devlet adamlarından, hükümet sözcülerinden ve siyasilerden, gerekse Batı medyasından PYD'nin (ve onun silahlı güçü YPG’nin) adeta IŞİD'in panzehiri olduğu yönünde gelen açıklama ve ifadelerin ardı arkası kesilmiyor. Oysa somut gerçekler incelendiğinde bu iddianın Amerika’nın PYD'yi bölgede önemli ve faydalı bir işbirlikçi gibi göstererek koruma altına almaktan başka amacı olmadığı anlaşılıyor.
PYD’nin, PKK terör örgütünün Suriye’deki kolu olduğu herkes tarafından oldukça iyi bilinen ama çoğunlukla görmezden gelinen bir gerçektir. Şimdi, yakın geçmişteki Kobani çatışmalarını hatırlayalım. IŞİD'in Kobani'ye yönelmesiyle kentin etrafındaki bütün köyler ve YPG'ye ait birçok mevzi çok kısa sürede IŞİD'in kontrolüne geçmişti. Başlangıçta Kobani'de yüzlerce zayiat veren ve kenti teslim etme noktasına gelen YPG militanları, son anda ABD ve koalisyon güçlerinin yoğun ve kesintisiz bombardımanları sayesinde IŞİD karşısında yok olmaktan kurtulmuştu. IŞİD ancak karşı konulmaz hava saldırıları sonucunda geri çekilerek kenti terk etmek zorunda kalmıştı. Gerçek bu kadar açıkken, koalisyon güçlerinin arkasına saklanarak zar zor kendini kurtaran YPG, ABD'nin bu terör örgütünü vazgeçilmez bir aktör gibi gösterme politikasının gereği olarak uluslararası kamuoyuna IŞİD karşısında büyük zafer kazanmış kahramanlar olarak tanıtıldı.
Oysa, PYD/PKK'nın üst yönetim birimi KCK'nın yürütme konseyi üyesi Cemil Bayık bile açık alanda düşmanla göğüs göğüse çarpışamayacaklarını bizzat itiraf ediyor. Al-Monitor yazarı Türk gazeteci Amberin Zaman'ın, "IŞİD'in elinde çok modern silahlar var zorlanıyor musunuz?" sorusuna Bayık, "Biz dağ şartlarında savaşmaya alışığız. Şimdi düz ovada savaşıyoruz" savunmasını yapıyor. (http://www.al-monitor.com/pulse/tr/originals/2014/09/turkey-pkk-commander-bayik-threatens-resume-war.html)
Kısaca, PKK'nın onlarca yıllık geleneği olan, karşı karşıya gelmeden dağlık-kayalık alandan uzun menzilli tüfeklerle hasımlarını kalleşçe sırtından vurma, pusu kurma, vadilere, karayollarına bomba döşeyip kilometrelerce uzaktan insanları havaya uçurma gibi terörist yöntemler dışında cephede göğüs göğüse savaşma gibi bir gücü ve cesareti yok. PKK, Türk topraklarındaki 40 yıllık savaşını da bu hain yöntemlerle gerçekleştirdi. Mertçe savaşmaya cesaret edemeyen bu teröristler, şu anda da Suriye’de aktif durumdalar.
YPG güçlerinin büyük çoğunluğu savaş tecrübesi olmayan 16-20 yaşındaki gençlerden oluşuyor. YPG’nin Rojava bölgesinde işgal ettiği toprakları savunmak için çok ciddi bir asker açığı var. ABD ve koalisyonun hava desteği olmadan işgal ettiği bölgelerde IŞİD ve muhalif tehdidi karşısında tutunması mümkün değil. Bu nedenle aralarında çocuk yaşta kız ve erkeklerin de bulunduğu bölge sakinlerini zorla silah altına alıyor.
'İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW)' 15 Temmuz 2015 tarihli "Kurdish Forces Violating Child Soldier Ban" başlıklı raporunda, PYD'nin silahlı güçleri YPG ve YPJ'nin uyarılara rağmen çocuk askerleri silah altına almaya devam ettiğini bildiriyor. (https://www.hrw.org/news/2015/07/10/syria-kurdish-forces-violating-child-soldier-ban-0) Gerçekten de daha bir ay öncesine kadar Suriye'den Türkiye'ye gönderilen YPG cenazelerinin büyük çoğunluğunun 16-17 yaşlarındaki kız ve erkek çocuklarından oluştuğu görülmekte.
Görüldüğü gibi, YPG'nin temel gücü askeri ve lojistik yeteneği olmayan çocuklar, tecrübesiz siviller ve Türkiye'den gelip düz ovada savaşmaktan korkan PKK'lı terörist çapulculardan oluşuyor. Bunun yanı sıra, dünyanın çeşitli yerlerinden gelmiş cinayet meraklısı, uyuşturucu bağımlısı katil ruhlu psikopatlar, maceracı Marksist devrimci özentileri gibi marjinal kişi ve gruplar da PYD'ye katılanlar arasında. Ancak bunların da, herhangi bir ideolojileri ya da sıcak savaş tecrübeleri olmadığı için, şiddetli bir saldırı karşısında çözülerek kendi canlarının derdine düşecekleri kuvvetle muhtemel.
PYD, bugün Suriye'nin kuzeyinde Türkiye sınırında işgal ettiği yerleşim birimlerinden hiçbirini kendisi savaşarak almadı. Daha önceden gayri resmi olarak PYD’ye ait olan bu bölgeler, iç savaş sonrasında Kürtlerin kontrol altına alınıp rejime karşı işbirliği içine girmelerini önlemek şartıyla rejim tarafından PYD'ye teslim edildi. Nitekim Öcalan’ın Nisan 2011’de avukatları aracılığıyla Beşar Esad’a gönderdiği bir işbirliği mektubunda, ülkenin kuzeyinde sağlanacak idari yetkiler karşılığında PYD’nin rejimi destekleyeceği açıkça belirtilmiştir. Zaten PYD bu bölgelerin bir kısmını da, Cezire kantonu örneğindeki gibi, rejim güçleriyle birlikte yönetmektedir.
PYD’nin toprak sahibi olmasına ön ayak olan bir diğer faktör ise ABD’dir. ABD. yoğun hava bombardımanıyla IŞİD'i özellikle Türkiye’nin sınır bölgesinden çıkararak bölgeyi doğrudan PYD'ye hazır olarak sunmuştur. ABD ve koalisyon güçlerinin IŞİD'e yönelik gerçekleştirdiği 1774 hava saldırısının 1200'nün muhaliflere değil de PYD'ye destek amaçlı yapılması da bunun göstergelerinden. Batı medyası da bu süreci, "özgürlük savaşçıları, barış güvercinleri, demokrasi kahramanları" PYD/YPG'lilerin IŞİD'e karşı zafer kazanarak halklarını, topraklarını kurtarması olarak servis ediyor. Oysa söz konusu olan Suriye’de kendi halkına zulüm uygulayan bir terörist örgüt, kazanılan ise ABD bombardımanlarıyla elde edilmiş sahte bir zafer. .
PYD'nin askeri gücünden çok silahlı bir mafya gücünden bahsedilebilir. PYD'nin bu mafya gücü de ancak, işgal ettiği bu bölgelerdeki sivil halkta baskı ve korku oluşturmaya, onların mallarını yağmalamaya, Arap ve Türkmen yerel halkı yurtlarından sürmeye, kendilerine muhalif olan sivil Kürtleri de ortadan kaldırmaya yetecek düzeyde. Olası bir IŞİD ya da muhalif tehdidi karşısında ise tek güvencesi ABD hava desteği ve kısmen rejim güçleri.
PYD işgal ettiği bölgelerdeki Arap ve Türkmen sivil halkı göçe zorlamak için bile ABD unsurunu tehdit olarak kullanıyor. Onları yaşadıkları yerleri boşaltmamaları durumunda koordinatlarını ABD hava kuvvetlerine bildirip bombalatacağı tehdidini yapıyor. (http://www.aljazeera.com.tr/haber/turkmenler-ypg-koalisyon-ucaklariyla-korkutuyor)
Tüm bu açık ve somut gerçeklere karşın, insanların aklıyla alay edercesine PYD/PKK'nın, uluslararası kamuoyuna IŞİD'le mücadele eden etkin bir güç, bir özgürlük ve demokrasi hareketi olarak sunulmasının tek nedeni, örgütün terörist kimliğinin örtbas edilerek bölgede yerleşme ve devlet kurma hakkını kazanmış, dünyaca onay görmüş meşru bir oluşum haline dönüştürülmeye çalışılması. Çünkü PYD/PKK, Türkiye sınırında bir tampon bölge ve uydu devlet olarak kurulması planlanan komünist Kürdistan'ın kurucu unsuru olarak kullanılmak isteniyor. ABD ise bu dehşetli senaryonun nelere mal olacağından habersiz. Umarız çok geç olmadan ve dünyayı kana bulayacak bir komünist devletin temellerini atmadan önce ABD yaptığı yanlışın farkına varabilir.
Adnan Oktar'ın Daily Mail'de yayınlanan makalesi:
http://dailymailnews.com/2015/09/08/an-artificial-false-player-the-pydypg/