Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçen haftaki Beyaz Saray ziyaretinden bir hafta önce Başkan Trump, YPG'ye ağır silah yardımı yapılmasına dair kararı imzalamıştı. Bazı kesimler bunu, Türkiye ile ABD arasında yeni bir gerilim döneminin habercisi olarak yorumladı. Bu gerilimin görüşmeye de yansıması beklentiler arasındaydı.
Beklendiği gibi olmadı. İki lider son derece sıcak, samimi ve dostane bir ortam içerisinde bir araya gelerek birbirlerine övgüler ve dostluk mesajları yönelttiler. Dost ve müttefik iki ülke arasındaki güçlü ilişkilerin süreceği vurgusu yapıldı.
CNN görüşme hakkında, Trump'ın önceki ABD yönetimiyle gergin ilişkiler içinde olan Erdoğan'a, en sıcak karşılamayı yaptığı yorumunu yaptı.
İlginç olan, Obama yönetimiyle Türkiye arasındaki gerginliğin ardında da bugünkünden farklı konular yoktu. ABD'nin terör örgütü YPG'yle olan ilişkileri daima sorunun merkezi olmuştu.
Sayın Erdoğan, Beyaz Saray'daki basın toplantısında "Özellikle YPG/PYD terör örgütünün, hangi ülke tarafından olursa olsun muhatap olarak alınması, bu konuda küresel düzeyde verilen mutabakata kesinlikle uygun değildir" sözleriyle bu hatalı politikayı açık bir biçimde eleştirdi.Bu sözler karşısında Başkan Trump, YPG'nin adını geçirmeden, "IŞİD ve PKK gibi terör örgütleriyle mücadelede Türkiye'yi destekliyoruz" açıklamasıyla yetindi.
YPG'nin, ABD'nin terör listesinde yer alan PKK'nın Suriye yapılanması olduğuna dair yüzlerce belge ve delilin yer aldığı çok kapsamlı bir rapor, Türk heyeti tarafından ABD yönetimine de sunuldu. Bölgeyi yakından tanıyan ABD'li yetkililer de zaten bu gerçeği her fırsatta dile getirmekten çekinmiyorlar.
ABD'nin son Suriye Büyükelçisi Robert Ford, The Atlantic'te 11 Mayıs 2017'de yayınlanan makalesinde PYD/YPG'nin PKK'yla aynı terör örgütü olduğunu çok sayıda kanıtla gözler önüne seriyor. PYD'nin bizzat Kandil'deki PKK yönetimi tarafından kurulduğunu, PYD militanlarının PKK kökenli olduklarını, Türkiye'de terör eylemleri gerçekleştiren PKK'lı teröristlerin Kuzey Suriye'de eğitildiklerini anlatıyor.
2005'te, ABD Ankara Büyükelçiliği yapan Ross Wilson da şunları söylüyor: "YPG kesinlikle PKK’nın bir uzantısı. 'İkisi başka şey' diyenler kendini kandırıyor. Fakat bu bahsettiğimiz ayrım, ABD ordusunun ve şimdi görüyoruz ki Trump yönetiminin fikri."
Başkan Trump'ın, her fırsatta var gücüyle eleştirdiği Obama politikalarını kendi iktidarı döneminde aynen sürdürüyor olması ilk bakışta çelişki gibi görünüyor. Oysa çelişki yok; çünkü bunlar Trump'ın kendi politikaları değil. Bunlar, ABD'nin tüm kilit noktalarına hakim derin devlet mekanizmasının her dönem dayattığı politikaların devamı...
ABD'de Başkanlar, hangi politik görüş ya da vaatlerle iktidara gelirse gelsin sonuçta bu sisteme boyun eğmek, teslim olmak zorunda kalıyorlar. Boyun eğmeyenler ise tehdit ve baskılara maruz kalıyor; ısrar edenler ise JFK örneğinde olduğu gibi elimine ediliyor.
Araştırmacı-yazar Jack Ravenwood, The Unz Review adlı analiz sitesindeki "Trump, JFK ve Derin Devlet" başlıklı makalesinde, Kennedy'nin derin devletin ABD'deki kalelerinden CIA'nin talimatlarına uygun hareket etmediği için nasıl gözden çıkarıldığını detaylarıyla ortaya koyuyor. Derin devletin, kendi adayı olmayan Trump'ın seçilmesinden bu yana onu yok etmek için her türlü yola başvurduğunu anlatıyor.
Amerikan democracynow.org sitesindeki bir röportajda, CIA'nin ve istihbarat dünyasının başından beri Clinton'a destek verip Trump'a bütünüyle karşı olduğunu, bu nedenle seçildiğinden bu yana Trump'ın aleyhinde faaliyetle meşgul olduğunu anlatıyor.
Trump'ın başa geçmesinin ardından, "derin devlet" konusu geçtiğimiz aylarda ABD medyasında ve siyasi çevrelerinde yoğun biçimde gündeme geldi. New York Times, konu hakkında "Sızıntılar Çoğalırken Amerika'da Derin Devlet Korkusu" başlıklı geniş bir makale yayınladı.
ABD'de bugün derin devlet, CIA, FBI, Pentagon gibi fiili gücü elinde tutan birimler, kongre, siyasi partiler, yargı mekanizmaları, STK'lar, Düşünce Kuruluşları ve medyadaki uzantıları üzerinden rutin projelerini dayatmaya devam ediyor.
FBI, her gün Trump aleyhindeki soruşturmalarını genişletiyor. Çok daha ilginci, Trump-Rusya bağlantısına dair iddiaların sahibi Christopher Steele, eski bir İngiliz MI6 ajanı.
Derin devlet tarafından kullanılan bazı propaganda yayınları Trump aleyhinde sürekli yeni "skandallar" üretmeye devam ediyor. Washington Times'tan Wesley Prudan, makalesine, "Donald Trump'ı yok etmek ana akım medyanın haber odasındaki tek önemli konu" başlığını atıyor.
Bu şartlar altında, derin devlet tarafından abluka altına alınmış olan Trump'ın, YPG konusunda kendisine sunulan kararları da imzalamaktan başka çaresi olmadığı açık. Böylece, küresel emperyalizmin lideri İngiliz derin devleti, 200 yıldır sayısız karmaşık planla yönettiği Ortadoğu politikalarının finaline hazırlanıyor. Bu da, bölgenin kalbinde PYD-YPG/PKK üzerinden kurulacak bir Komünist Kürdistan projesi. Derin devletin planladığı bu uydu devlet, onun bölgede konuşlanacağı dev bir askeri, stratejik ve istihbari üs olacak.
Bu durum yalnızca Türkiye için değil, Rusya, İran ve tüm diğer Ortadoğu ülkeleri için yanıbaşlarında yükselecek büyük bir tehdit. Bu nedenle Rusya, Türkiye ve İran'ın güçlü ittifakıyla bu “şer oluşuma” karşı her türlü politik, askeri ve stratejik tedbirin alınması gerekiyor.
Sayın Putin, Soçi görüşmesinde Sayın Erdoğan'a, Rusya'nın YPG'ye askeri destek sağlamasının söz konusu olmadığını belirterek önemli bir garanti verdi. Bununla birlikte, her iki ülkenin de güçlü bir işbirliğiyle Suriye ve Irak'ın toprak bütünlüğü konusuna ağırlık vermeleri çok hayati. İngiliz derin devletinin bu ülkelerin topraklarında kendine bağlı küçük uydu devletler oluşturmasını engellemenin tek yolu bu.
Dünyanın birçok ülkesinde, tıpkı ABD'deki gibi, İngiliz derin devleti kontrolünde örtülü bir sistem işliyor. Rusya ve Türkiye gibi ülkeler bu sisteme karşı direnen nadir ülkelerden. Derin devlet hakimiyetine başkaldırdıkları için de, sürekli olarak tehdit, saldırı, yaptırım ve kuşatmalara maruz kalıyorlar. Bu nedenle sağlam bir ittifak ve işbirliği içinde olmaları, tüm küresel gücüyle saldıran bu derin yapılanmalara karşı koymada en akılcı yöntem olacaktır.
Adnan Oktar'ın Pravda'da yayınlanan makalesi:
http://www.pravdareport.com/opinion/columnists/26-05-2017/137837-erdogan_trump_meeting-0/