Geçen hafta, Türkiye’nin PKK ile yaşadığı iç savaştan bahsetmiş ve bu konunun Suriye’deki PYD hareketi ile doğrudan bağlantılı olduğunu belirtmiştik. Çünkü: PYD (ve onun silahlı kolu YPG), PKK’nın Suriye içlerine çekildiği 2003 yılında PKK’lılar tarafından kurulmuştur. Merkezleri tıpkı PKK gibi Kandil’dir. Liderleri, PKK lideri Abdullah Öcalan’dır. İdeoloji, terörist eylem ve hedef anlamında aynıdırlar, aynı teröristleri kullanırlar; sadece farklı isim almışlardır. İşte bu sebeple Suriye’de PYD’ye verilen her destek, terörizme verilen destektir ve doğrudan Türkiye’yi ilgilendirmektedir.
Geçtiğimiz hafta Cenevre görüşmeleri başlamış ve Türkiye, belki de Suriye görüşmelerinde ilk defa, PYD’ye karşı tavrını koymuştu: “Görüşmelere PYD katılırsa biz yokuz!” Bir terör örgütünün Suriye’nin geleceği ile ilgili karar merciinde yer alması kuşkusuz büyük bir akıl tutulması. Ankara’nın şu sözü ise gerçeği büyük oranda yansıtıyor: “Eğer görüşmelere katılacaklarsa, rejim tarafında katılmalılar.” PYD’nin uzun zamandır rejim destekçisi olarak hareket ettiği bir sır değil.
Türkiye’nin resti kabul edilmiş ve PYD, Cenevre görüşmelerine alınmamıştır. Cenevre görüşmeleri muhalefetin tutumu nedeniyle ertelenmiş olsa da, PYD’nin katılmayışı görüşmelerin sonuç vermesi açısından bir aşama olarak kabul edilmiştir. Fakat eş zamanlı olarak Suriye Kürt bölgesinde meydana gelen gelişmeler, ABD ve Avrupalı derin devletlerin görüntüde farklı, uygulamada farklı hareket ettiklerini ortaya koyuyor.
Cenevre görüşmeleri PYD’siz başlamışken, Obama’nın IŞİD'le mücadele için kurulan koalisyondaki Özel Temsilcisi Brett McGurk ile İngiliz ve Fransız diplomatları Kobani’ye sürpriz bir ziyaret gerçekleştirdiler. Aynı saatlerde ise ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Tony Blinken, PYD eş başkanı Salih Müslim’le Cenevre’de buluştu.
McGurk, ziyaretin daha önce planlanmış olduğunu ve zamanlamanın sadece bir tesadüf olduğunu iddia ededursun, söz konusu ziyaretin bu özel zamanda, Türkiye’ye yönelik özel mesajlar içeren kasıtlı bir ziyaret olduğunu anlamak zor değil. Ziyaretin ardından bir Kürt kaynak, görüşme için "Uluslararası koalisyondan üst düzey askeri heyet, PYD’nin üst düzey üyeleriyle bir araya geldi" ifadelerini kullandı. Türkiye’ye rağmen ABD ve Avrupalı yetkililerin teröristlerle ittifakı, belli ki artık üst düzeyde devam ediyordu.
ABD, ilk kez Suriye’nin içine hükümet yetkililerini göndermiş oluyordu. Türkiye’ye kameralar önünde “siz bir NATO üyesisiniz, müttefikimizsiniz” denirken, kapalı kapılar ardında Türkiye aleyhtarı girişimler uygulamaya konmuştu. Güler yüzle diplomasinin gerektirdiğini yapmak, gerekirse müttefikinin düşmanı ile ittifak etmek zaten derin devletlerin özelliği değil miydi?
McGurk’ün, PKK’nın Kandil’deki önemli isimlerden biri olan Polat Can ile objektiflere poz vermesi ve hatta ondan ödül alması, üzerinde durulması gereken bir detay. Polat Can, kısa bir süre öncesine kadar Kandil’de bulunan ve PKK üniformasıyla PKK adına çatışan bir terörist. Fakat McGurk ile objektiflere gülümserken üzerinde PYD üniformasını taşıması yapılan taktiğin boyutlarını gösteriyor. Aynı tarihlerde Türkiye’de ele geçirilen PKK silahlarının seri numaralarından, bunların PYD’ye ABD tarafından verilen silahlar olduğu ortaya çıktı. Söz konusu silahlar şu anda PKK tarafından Cizre, Silopi ve Nusaybin’de Türk askeri ve polisine karşı kullanılıyor. Ankara, silahların seri numaralarına ait bir listeyi ilgili ülkelerle paylaştıysa da, ABD, ortaya çıkan bu gerçekten pek etkilenmemiş görünüyor.
Yakın zamanda ABD’nin PYD’ye silah yardımı yapabilmek için Suriye’de havalimanı inşa ettiğine dair bilgilerin doğrulandığını da hatırlatalım. Kullanılan havalimanı sayesinde ABD, artık doğrudan PYD’ye silah indirebiliyor. CNN International, silahların inmesinden birkaç dakika sonra YPG’ye ait silahlı bir kamyonetin mühimmatları gelip aldığını bir başarı hikayesi olarak anlatıyor.
Bu gelişmelerin ardından ABD yetkililerinin “PYD’yi terör örgütü olarak görmüyoruz” ifadesi bu kayıtsızlığın bir itirafı. Ankara’nın tüm ültimatomlarına rağmen mühimmat dolu iki kargo uçağının Kobani’ye gönderilmesi ise “ABD’nin müttefikliği” konusunda Türkiye’de büyük soru işaretlerine yol açtı.
Durumun diğer ilginç tarafı ise, tümüyle Suriye rejimi ile birlikte hareket eden PYD’nin, Suriye rejimine karşı olan ABD tarafından destekleniyor olması. Suriye rejim güçleri, yakın zaman önce Afrin’de bir araya gelerek muhaliflerin elinde bulunan Miniğ’deki askeri üsse düzenlenecek operasyonda PYD ile birlikte hareket etmek için anlaşmıştı.
ABD’nin, çeşitli Avrupa derin devletleriyle birlikte IŞİD’i bahane ederek, “teröriste karşı duran terörist legal teröristtir” anlayışıyla hareket etmesi aslında büyük bir oyunun parçasıdır. IŞİD’in kara savaşında yenilemez konumda olduğu ve bu sebeple de ABD ve Avrupa’nın bu bölgede kara harekatı yapmaktan çekindiği bir sır değildir. ABD de Avrupa ülkeleri de, Suriye’ye karadan asker göndermeleri durumunda IŞİD’e karşı başarı sağlayamayacaklarını gayet iyi bilmektedirler. Aynı şekilde söz konusu devletler, PYD’nin de IŞİD’e karşı kara savaşında ciddi bir başarı elde edemeyeceğinin farkındadırlar.
ABD’nin, PYD’nin bölgede kendilerine istihbarat sağladığına dair iddiaları ise pek inandırıcı değildir. Keza, ABD’nin istihbarat gücü, bölgede hiçbir altyapısı olmayan birkaç militanın imkanlarından kuşkusuz daha fazladır. Burada devreye, Türkiye’de bölücü faaliyet yapan Stalinist terör örgütü PKK’yı alttan alta destekleme arzusu girmektedir. IŞİD PYD’ye saldırmadan önce koalisyon güçlerinin IŞİD’e karşı hiçbir atakta bulunmadıklarını burada hatırlatalım. Söz konusu derin güçleri, Irak ve Suriye’de neler olduğu ilgilendirmemektedir; onlar sadece Türkiye’yi bölebilecek PKK’nın zarar görmesini istememektedirler. Derin devletlerin 100 yıldan fazla zamandır Türkiye’yi bölme ihtirası içinde olduğu bilinmektedir, bunu aleni yapılan sahte haritalarla bile dile getirmekten çekinmemektedirler. Kendi terör listelerinde yer alan ve NATO müttefiki Türkiye’ye aleni savaş açan PKK’yı doğrudan desteklemek mümkün olamayacağı için, şu anda bunu Suriye’deki PKK yoluyla yapmaktadırlar. Bu derin devletlerin silahları şu anda Türk askerine ve polisine karşı kullanılmakta, teröristler onların imkanları ile beslenmekte ve bu ülkelerin temsilcileri halkımızı katleden PKK’lı teröristlerle kol kola objektiflere poz vermekten çekinmemektedirler. NATO ittifakının temel düsturu, bu manzara karşısında tümüyle çökmüş durumdadır. Bize düşen ise bu felaketi dünyaya mümkün olduğunca açık şekilde duyurmak, yaşanan ikiyüzlülüğü ilan etmek olmalıdır.
Adnan Oktar'ın Arab News & Jefferson Corner & News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://www.arabnews.com/columns/news/879761